Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. -Atatürk |
|
||||||||||
|
Yazmayalı çok oldu sevgili dostum!Daha doğrusu buna “yazmayalı” değil de yazamayalı demeli;çünkü elim ne kaleme ne de daktiloya varıyor.Aklımdaki düşünceleri sanki bir rüzgar uçuruveriyor.Ne oldu bana,neden bu kadar uzun süredir tek bir kelime bile yazamadım?Kişinin geçen zaman süresi içinde yeteneklerini olumlu yönde geliştirip, mükemmelliğe doğru gitmesi gerekmez mi?Gerekirse niçin tersi oldu?Kafamın içinde binlerce düşünce oluşmuş beklerken zihnimin birtakım obsesyonlarla boğuşmasını anlayamıyorum.Pineklemek doğrusu bana hiç yakışmıyor. Altından kalkılamayacakmış gibi görünen birçok sorun kendiliğinden çözüme kavuşurken muhayyilem yenilerini yaratmaktan bir türlü geri kalmıyor.Takılıp kaldığım,etkisinden kendimi kurtaramadığım,âdeta esiri olduğum bazı düşünceler de yok değil.Bunları rasyonel yönden,muhakeme yoluyla bertaraf edip zihnimi temizlemeliyim.Bilhassa sevgiye,aşka,duygusal yakınlaşmalara uzun bir süre ara vermeliyim. Böyle diyorum,ama nasıl başaracağım bunu?Belki de hepsi sözde kalacak.Çünkü daha bu gün heyecandan kalbimin duracağını zannettim.Gerçekte bir insanın heyecandan ölebileceğini düşünemezdim bile.Bu konudaki söylemlerin sadece romanlarda bulunduğunu sanırdım.Ama bu gün buna inandım. Pencereden dışarı bakarken hayal meyal gördüğüm mavi renkli bir silüet sanki O’nun beni görmeye geldiği izlenimini yarattı bende.Kalbim tüm gücüyle çırpınmaya başladı bu boş hayal karşısında.”Ya gerçek olsaydı sanki,ne olurdu!” diye hayıflandım. Bütün hayallerimi,rüyalarımı O’nunla doldurmuştum.O,benliğimin içine ikinci bir “ben” olarak yerleşmiş.Yaklaşık on beş gündür,hep onu görebilme umudunu içimde yaşatıyorum.Geleceği umudumun boşa çıkması ise,her saatimi,her dakikamı ölümden beter ediyor.İnanılacak gibi değil ama günün çok önemli bir kısmını pencere kenarında oturarak,O’nu bekleyerek geçiriyorum.Bu bir tutku,bir sapkınlık,bir çılgınlık değildir de nedir? O’nu seviyor muyum,sorusuna cevap arama gereğini bile hissetmiyorum,ancak gene de söyleyeyim:Onu istediğimi kesin olarak biliyorum.İstemek,arzulamak sevmekse evet O’nu seviyorum.Yok eğer sevmenin başka bir anlamı ve ölçüsü var ise o zaman O’nu sevip sevmediğimi bilmiyorum.Gözlerim O’nu istiyor,ellerim O’nu arıyor,tenim O’nu arzuluyor,kalbim O’nu diliyor. Dikkat ettim ve anladım ki ben ne zaman O’na yakınlaşsam O benden uzaklaşıyor,ben ondan uzaklaşmak istediğimde ise O yaklaşıyor.Böyle karmaşık bir yolu niçin seçtiğini bir türlü anlamıyorum.Sonra,O’nun beni veya bir başkasını sevdiğini de hiç sanmıyorum.Hareketleri mantık ölçüleriyle açıklanamıyor,çünkü neyi ne zaman,nasıl yapacağı bilinemiyor.Galiba ne istediğinin bilincinde değil. Gülüyor,suratını asıyor,gözleri manasız manasız bakıyor,hiç kımıldamadan dakikalarca duruyor,bir ara canlanıyor,neşeleniyor,hareketleniyor.Bazen söylenenlerden, yapılanlardan kırılmış gibi davranıyor ve nadiren iki damlayı geçmemek şartıyla gözlerinden yaş akıtıyor. Ben onun bazen,acımasız ve vicdansız,intikam peşinde koşan bir yaratık olduğunu da düşünüyorum.Acı çektirmek,ağlatmak,sızlatmak,hiç birisini yapamazsa saatlerce,günlerce bekletmek ve bundan haz duymak ister gibi.Çengelini attığı erkeklere yaşamı zehir etmeyi çok kolay başarıyor.İşin ilginç yanı seçtiği kurbanları genellikle duygusal yanları ağır basan sevmeye ve sevilmeye susamış kişiler oluyor.Kalplerinin tüm gücüyle O’nu seven bu insanların acıları ve ıstırapları karşısında “Ben ne yapabilirim ki!” diyerek kendini kolaylıkla vicdanî yükten kurtarabilecek kadar da bencil... Bu geçen günleri kaybolmuş saydığım için aynı hataya bir kere daha düşmemek niyetindeyim.O’nunla olan ilişkimi dostça kesmezsem ileride onarılması mümkün olmayan durumların ortaya çıkması kaçınılmazdır.O’nu unutmak,oyunlarına son verdirmek yapılacak en akıllıca iş olacaktır. Evet,bunları aklım,mantığım böyle emrediyor,ama doğrusu nasıl başaracağımı bilemiyorum.Bana bunun yolunu gösterebilir misin sevgili dostum? Hoşça kal...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |