Dünya hiçbir padişaha kalmadı, sana da kalmayacaktır. -Nizamî |
|
||||||||||
|
Biçimsel olarak geçmiş ve gelecek zamanlara yolculuk, insanlığın vazgeçilmez düşlerinden… Bilimkurgu öyküleri-romanlarında ilgiyle okuyup, filmlerinde izlediğimiz zaman yolculukları, kendi sonunu hazırlamayıp, önleyemeyeceği bir felaketle karşılaşmadıkça insanlık için en azından yakın gelecekte zor, bazı görüşlere göre olanaksız… İnsanlık bu düşüncelerle yaşayıp gidiyordu. Mevsimlerin şaşırıp alışılmışın dışında şimşekler çakarken, yıldırımların art arda düştüğü, görülmemiş tufan benzeri yağmurların yeryüzünü yıkadığı, fırtınaların günlerce dinmediği o güne kadar… Yirminci Yüzyıl’ın karmaşık, uzun nöbetini Yirmi Birinci Yüzyıl’a devretmeye hazırlandığı o günlere geçmişten bir sinyal ulaştı. Böylece bir anlamda zaman yolculuğu ve haberleşme başladı. Sinyalin geldiği yerde Neanderthaller ve Cro-Magnonlar yaşıyordu. Yirminci Yüzyıl yaşayanları onları kısaca Neanlar ve Cyrolar olarak adlandırdılar. Yirminci Yüzyıl yaşayanlarını kısaca Yirmilikler olarak adlandıran Neanların, tarih kitaplarında yazılanlardan farklı özellikleri de vardı… Yirmiliklerle, aynı dünyanın farklı zaman, koşul ve boyutlarında yaşayan Neanlar böyle tanıştılar… Yer, her Neanın yaptığı işle anıldığı, para yerine değiş-tokuşla, çakmak taşları ve değerli kabul edilen her şeyin kullanıldığı Yukarı Nean Bölgesi. *** Haberci Nean, o gün aşırı heyecanlıdır. Bugünkü başkanlık saraylarının karşılığı olan Ulu Mağara’ya soluk soluğa, koşarak girer. - Ulu Nean, Ulu Nean. - Ne var Haberci Nean? Tabanı yanık mamutlar gibi ne koşturuyorsun? - Az önce Yirmiliklerden mesaj geldi. “Dünya nüfusunu sayıyoruz, oralarda kaç kişisiniz?” diye soruyorlar. Ayrıca: “Sizi Birleşmiş Milletler’e üye yapalım. Mamutlar, dinozorlar ve diğer tehlikelerden koruruz.” demişler. - Yalnız bizi mi? Dinozorları, mamutları da soruyorlar mı? Hem avdan dönenleri de bekleyelim. Belki kaybolan, ya da ölen vardır. Demek Birleşmiş Milletler’e üye olursak bizi koruyacaklar, öyle mi? Peki, bizi onlardan kim koruyacak? Ayrıca bir gün dağ-bayır-ova dolaşıp, meyve toplamayıp, avlanmazsak aç kalırız. Geç, sırada ne var? *** - Ulu Nean. - Evet Haberci. - Yirmilikler aradı. “Yirmiyi bitirip yirmi bire girmek üzereyiz. Bizi kutlamayacak mısınız?” demişler. Ne yanıt verelim? - Akıl yaşta değil, baştadır deyin. *** - Ulu Nean. Yine Yirmilikler aradı. - Yine ne istiyorlar? - Demişler ki: “Sakın aldatmak, dolandırmak, çalmak gibi kavramları oluşturmayın. Burada çok sıkıntısını çekiyoruz.” - Demesinler. Bizde aldatmak, dolandırmak, çalmak yok. İlkeliz, ama zaman böyle. Henüz uygarlık başlamadı. Bir daha da ödemeli aramasınlar. Necom ödemeli görüşmelerden hoşlanmıyor. Alacakları tahsil etmek zor oluyor diye, peşin ve nakit istiyorlar. Durup dururken, bir de Necomcularla savaşmayalım yine. *** - Ulu Nean, Antikacı Cevdet aradı. “Sizde esaslı antikalar vardır. İyi para veririm, görüşelim,” diyor. - Para burada işe yaramıyor. Yakınca hemen kül oluyor, ısıtmıyor bile. Başka işe yarar bir şeyler; cilalar, aletler gönderirse olabilir. Cilasızlıktan, bir türlü taş devrinden çıkamadık. *** - Ulu Nean. Yirmiliklerden bir mesaj var. - Oku bakalım Haberci Nean. - “Doğal kaynakları hor kullanmayın. Biraz da bizi düşünün,” diyorlar. - Söyleyin o arsız, edepsizlere… Biz yalnız gerekenleri, paylaşarak kullanıyoruz. Asıl onlar gelecek kuşakları düşünsünler. Bir de bize ilkel derler, düşüncesiz biyolojik çağdaşlar… *** - Ulu Nean. Yine yirmilikler, kontörleri bitiyormuş kısa konuştular. “Elimizde kelepir füzeler var. İster misiniz?” diye soruyorlar. - İstemeyiz. Aynı soruyu Cyrolara’da sormuşlar. Kâğıt kalem göndersinler. Tarihçi Nean: “İnsanlık tarihini yazacağım. Tabletleri kazımak zor oluyor, bana kâğıt-kalem bulun,” diyor. *** - Ulu Nean. - Sabah sabah ne istiyorsun, yine mi yirmilikler? - Eee evet de, bu sabah biraz sinirlisiniz galiba! - Evli olup da sinirlenmemek mümkün mü? Gerçi bekârların da sinirleneceği konular var, o ayrı. Akşam hanımla kavga ettik. Kürk manto istiyormuş. Daha manto icat edilmedi, beklemelisin dedim. Önce kızdı, sonra da ağladı. O’nu sevmediğimi söyledi. Götürdüğüm çiçekleri de beğenmedi zaten. Çok kabaymışım. Neyse, Yirmilikler ne istiyor? - Üzerinde yaşadığımız toprakların gelecekte nasıl olacağının planlarını göndermişler. Oturduğunuz yer başkanın sarayı, gerisi binalar, yollarla dolu. - Eee ne istiyorlar? - Zemin kayalık ve fosil doluymuş. Temel atmak da zor ve masraflı oluyormuş. Başka yere taşının diyorlar. - Onlar başka yere taşınsın. Yok-yok, buna yanıt vermeyin. Çok şımardılar artık. Yine ararlarsa, çok uzunnn bir toplantıda dersiniz. *** - Ulu Nean. - Evet sıradan Nean, sen ne istiyorsun? - Bu mesaj sabahki fırtınada geldi. Fırtınada hatlar karışınca, Onyediliklerden geldi. - Bir onlar eksikti! Onlar ne istiyor? - “Avlandığınız bölge sarayın çok yakınında. Gürültünüzden, güzel kraliçemiz güzellik uykusunu uyuyamıyor. Biraz sessiz olun, ya da en iyisi av bölgenizi değiştirin vahşi Neanlar. Yoksa oraya gelip savaş açarız haaa!” diyorlar. - Desinler. Buraya gelemezler, gelseler bile dönemezler. Yalancılar. Onyediliklerde zaman makinesi ne arar. Demek vahşi Neanlar ha! Gelsinler, gelsinler. Biraz da Onyedilik avlarız. Hem neye benzediklerini öğreniriz, fena mı olur? *** - Sayın başkanım. - Ne var Oli? Çok meşgulüm, ne istiyorsun? - Biliyorum, ama inanılmaz bir şey oldu. Neanlardan mesaj var. - Bunda şaşıracak ne var Oli? Uzun zamandır haberleşiyoruz ya! - Evet de, bu mesajı elden göndermişler. - ..! Elden mi göndermişler? Tarihi bir an. Nasıl göndermişler peki? - Spielberg’in filminde oynayan esas dinozor, Ulu Nean’ın evcil dinozorunun yeğeniymiş. Filmin galasına gelirken getirdi. - Eee ne istiyorlar? - Demişler ki: “Bize prezervatif filan gönderin, doğum kontrolü uygulamamız gerekiyor. Yoksa bu hızla çoğalmayı sürdürürsek, av alanları nedeniyle eskileri yetmiyormuş gibi, yeni savaşlar çıkacak. Bu işi yalnız doğaya bırakamayız. Doğanın işi başından aşkın, denge diye bir şeyi korumak için, aralıksız çalışıyor garibim. Ödeme, çakmak taşlarıyla nakit olarak yapılacak. İsterseniz, ok ve yay diye bir şeyler icat ettik, onlarla da ödeyebiliriz. Çok öldürücüler, işinize yararlar. Zaten savaşmaktan başka bir şey bildiğiniz yok, bari bir işe yarasınlar.” Bir de not var. - Okusana! Not: Bizim hanıma da askılı-siyah, şeffaf bir gecelik gönderin. Rüyamda gördüm; siyah, sarışın memelerle, kalçalarda çok güzel duruyor. Parasıyla, pardon taşıyla tabii. Bizde rüşvet diye bir şey olmaz, ama sizinle bu kadar sık haberleşmeyi sürdürürsek, yakında o da olacak galiba… Laf aramızda. Geçen gün İkinci Ulu, Sinsi Nean sit alanı Açık Mavi Göl’ün kenarında yazlık mağara yapmak için Bekçi Nean’a rüşvet verirken görülmüş. Bir şahit daha bulursak asacağız. Yani bacaklarından baş aşağı asacağız. Aklı başına gelip, cezası tamamlandığında serbest kalacak. *** - Ulu Nean. - Evet Haberci Nean, söyle bakalım. - Enora adlı bir ülkeden müteahhit Sair Yeşilibozan aradı. Yeşilmişik şarkısını çevreci sevgilisi için… Pardon, bu mesaj Radyo Nean’ın istek programına gelmiş. Özür dilerim Ulu Nean. - Güzel. Demek Çağını Aşan Nean’ın faks makinesi çalışmaya başladı. Bu akşam bunu, Büyük Mağara Plaza’da kutlayalım. Garson kızlar sarışın olsun. Devam et. - Ediyorum Ulu Nean. Nerede kalmıştık? Hah tamam buldum. Müteahhit diyor ki: “Mağaralarınızı %50 ile daire karşılığı alırım. Sizleri de çok katlı süper lüks mağara sahibi yaparım. İsterseniz, yüzme havuzlu mağaralar sitesi bile yaparım. Belediyede, Orakent’de tanıdıklarım var, hiç sorun çıkmaz. Ayrıca, % 50 ile yalnız lüks yerlerde iş yaparım. Bir de size işte. Sevdim sizleri, iyi Neanlara benziyorsunuz.” - Bizi nerede görmüş ki? - Tarih kitabı diye bir yerde resimlerimiz basılıymış. Kitap okuyanların çoğu bizleri tanıyormuş. Öyle diyor. - Öyle mi diyor. Peki babası ne diyor? Hah hah hah. - Hah hah hah Ulu Nean. - Kes beni taklit etmeyi. Yağcıları sevmem. - Özür dilerim Ulu Nean. Yalnızca bu güzel sözleri nereden öğrendiğinizi merak ettim. - Çağını Aşan’la, Mucit Nean televizyon diye bir şey icat ettiler. Çok az çalıştı. Elektrik yok, Gezgin Nean’ın getirdiği pillerle de çok az izleniyor. Reklamlar diye bir şey vardı, orada duydum. Daha komikleri de var. Sonra da Merhaba Televole diye bir şey duydum. Merhaba hoşuma gitti, selam vermek gibi. Bundan böyle Neanlar birbirlerini merhaba diye selamlasınlar. Kulağa hoş geliyor. Yazıcı Nean, bunu da önerilere ekle, akşam oylayalım. - Peki Ulu Nean. Müteahhide ne yanıt verelim? - Sorun çıkmaz diyor, ama çıkar. Onlar bize sorun çıkarmasınlar yeter. Mağaralarımızdan da, çevremizdeki yeşilliklerden de memnunuz. Buraları da, o planlarındaki gibi beton dedikleri şeylerle dolduracaklar. Buna da uygarlık diyecekler. Havuz da istemez. Nehirleri, gölleri, denizleri koruyalım yeter. Zamanları gelince, nasıl olsa buraları da mahvedecekler. Biz neden olmayalım bari. Bize iyilik yapmak istiyorsa parası, pardon taşıyla tabii, faks rulosu göndersin. Ayrıca, radyo ve televizyon için de pil. Bir de istek şarkıları isteyenler, kaset ya da CD göndersin. Bizde ikisi de yok. Yoksa isteklerini çalamayız. Sadece Nean yöresinden şarkılar-türküler dinlemek zorunda kalırlar. Cyroların radyosunu da dinleyebilirler tabii. Ama bizim şarkılar ve türkülerimiz daha acılı, daha içli. İçli dedim de içim geçti. Offf, offf… Akşam olsa da yatsak. “Sevgili günlük. Bugün yine avlandık, yedik-içtik, savaştık. Haberci Nean da gelen mesajları okudu. Akşam hanım yine kürk manto istedi, yine kavga ettik. Çok yoruldum. Bu satırları zor kazıyorum. Günlüğü de artık haftalık yapacağım. Hanım her akşam gürültüden şikâyet ediyor. Laf aramızda, pek de haksız sayılmaz. Geçen gün, Çağını Aşan’a susturuculu, kazıyan kalem siparişi vermiş. Çağını Aşan’da nereden öğrendiyse, para diye bir şey istemiş. Amerikan Doları, başkası olmazmış. Ama saygıdeğer -bu benim düşüncem- Ulu Nean’ın eşi olduğu için, Euro da kabul edebilirmiş. Aslında en iyisi çakmak taşıymış, ama enflasyon nedeniyle döviz istemiş… Bu Çağını Aşan, bugünlerde haddini de aşmaya başladı. Hanımdan başka bir şahit daha bulursam, O’nu da asacağım, bacaklarından, baş aşağı. Birazdan yatacağız, ayrı yataklarda tabi. Hanımla kavgalıyız, yarın savaş da var. Dinlenmemiz gerekiyor. İyi geceler.” Ulu Nean. *** - Ulu Nean. - Evet haberci. - Yirmiliklerden birisi yardım istiyor. - Oku bakalım. - Ulu Nean, - Evet haberci dedim ya! - Kızmayın Ulu Nean. Mesaj böyle başlamış. - Öyle söylesene! - Ya sabır. - İyi-iyi, homurdanma da devam et. “Modern çağın, modern kentinin, modern sitelerinin, modern apartmanlarından birinde oturan, modern bir yurttaşım. Bu komşu olmayı beceremeyen, üstelik her yaptığı başıbozukluğu, özgürlük zannedenlere ne diyorsunuz, sizin de oralarda böyle sorunlarınız var mı?” demiş. - O mesaj yanlış yere gelmiş. O mesajı dağ ormanlarında yaşayan ilk insanımsılara gönderin. Ayrıca her önüne gelene adresimizi de vermesinler. Onlar orada, bizler burada yaşayalım, yaşadığımız yerlerde. Hem komşu dedikleri, bizim bildiğimiz komşu mu acaba? Yazıcı Nean, not al da Bilge Nean’a soralım. *** - Ulu Neannn. - Evet Haberci Neannn. - Akşam oluyor, ama bugün Yirmilikler hiç aramadı. (O an içeri yedek haberci girer.) - Ulu Nean bu haber şimdi geldi. Yirmiliklerden. - Bu saate kadar akılları neredeymiş? Neredeyse mesai bitiyor. Fazla mesai de alamıyorum. Maliyeci Nean yine bütçeyi tutturamadı. Neyse, ne istiyorlar? - Diyorlar ki: “Burada Hitler adlı bir mikrop var. Onun atasını bulup, hemen yok edin. Yoksa dünyanın sonu gelebilir. Bir daha da mesaj gönderemeyiz. Acele edin, savaş çıktı, çıkacak.” Ne yanıt verelim? - Burada da mikroplar var. Ama mikropları büyüteceklerine, mikrop olmasını önlesinler. Her sorunlarının çözümünü de bizden beklemesinler. Burada Hitler adlı bir Nean da yok zaten. Bir de Cyrolara sorsunlar. Belki onların bölgesindedir. Ayrıca: “Ağaç yaşken eğilir” sözü onların, gereğini yapsınlar. Bir daha da son anda mesaj göndermesinler. Yoksa bugün gönderir, yarın alırlar yanıtını. *** - Ulu Nean. - Evet Haberci Nean. Yirmilikler bugün neler istiyor bakalım? - Eee, mesaj yirmiliklerden değil, kızınızdan. - Kızımdan mı? - Evet, elden göndermiş. Mesajı getiren Küçük Nean kapıda bahşiş bekliyor. Alamazsa, ikiye böldüğü mesajın diğer yarısını vermeyecekmiş. - Hımmm! Şu çakmak taşını ver de mesajı getir. (Haberci Nean koşarak çıkar, az sonra mesajın ikinci bölümünü getirir.) - Eee ne diyor kızım? - Şöyle diyor: “Sevgili babam, Ulu Nean. Mağaramızın ön balkonunda beyaz dinolu Neanımı beklerken, beyaz zaman makineli bir İngiliz prens gelip beni kaçırdı.” - Kızım İngilizce bilmez ki, nasıl anlaşmışlar? - Bilge Nean: “Sevginin dili yok,” diyor Ulu Nean. - Bilge’de her şeyi bilir zaten. - Aman Ulu Nean, Bilge’nin kulağına gitmesin. Sağda solda: “Ulu Nean diktatör olmaya başladı,” diyormuş. - Giderse gitsin. Bir dahaki bahar mevsimine kadar Ulu Nean benim. Kafamı kızdırmasın. İki şahit daha bulur O’nu da bacaklarından astırırım, ona göre. Sen mesajı oku. - “Prens beni kaçırdı. Sonra da ailesiyle tanıştırdı. İngiltere adlı bir yerin kralının büyük oğluymuş. Beni çok sevdiler. Ama ben, çıplak halimle çok utandım. Bana elbiseler, ayakkabılar giydirdiler. Akşam da onuruma balo düzenlendi. Güneş beş kez batıp, altıncı kez doğup -burada o güne perşembe diyorlar- büyük mağaraların üzerinden av alanlarına uzanırken evleneceğiz. Hepinizi davet ediyorum. Not: Çıplak gelip beni utandırmayın. Uygun bayramlık yaprak takımlarınızı giyin emi. Görüşürüz, bye. Sizleri seven, kızın Neaniye.” - Ne yapalım Ulu Nean? - Yapacak bir şey yok Haberci. Gönül bu; Neana da konar, prense de. Mecburen düğüne gideceğiz. Cyrolara elçi gönderin. O günkü savaşı istedikleri bir güne ertelerlerse, çokkk çakmak taşı vereceğimizi söyleyin. Tarihçi Nean’a da söyleyin, tarihte ilk kez bir kız kocaya kaçtı, notunu alsın. Bye’ı da anlayamadım. Onu da not al Yazıcı Nean, Bilge’ye soralım. *** - Ulu Nean. -Evet Haberci Nean. - Ondokuzluklardan arkeolog Smith Smithy aradı. - Arkeolog da ne? Bunu sorulacaklar listesine ekle Yazıcı Nean, Bilge Nean’a sorarız. Smithy ne istiyor? - Diyor ki: “Tabletleri çözmek çok zor oluyor. İngilizce yazın lütfen.” - Olur tabii! O’nun tuzu rafine, bizimki kaya tuzu. Söyleyin O’na, burada İngilizce bilen yok. Çağını Aşan’ın en büyük dedesi gelecekte İskoçya denilecek bir yerdenmiş. O’da İngilizleri sevmediği için çocuklarına, torunlarına İngilizce öğretmemiş. Çok istiyorlarsa, bize İngilizce öğretmeni göndersinler. Öğretmene lojman mağara ve yaşayacak kadar çakmak taşı verebiliriz. Gelirken biraz da boya getirsinler. Ressam Nean, mağara duvarlarına renkli resimler yapmak istiyormuş. Resimler renkli daha güzel olacak diyor. “Bana boyayı icat et” diye, bütün gün Çağını Aşan Nean’ı meşgul ediyor, diğer icatlar da gecikiyor. *** - Ulu Nean. - Evet Haberci. - Bugün çok mesaj var. - Sırayla oku öyleyse. - Onyediliklerin anlaşamadıkları bir konu varmış. - Sanki diğer konularda çok anlaşıyorlarmış gibi… Ne istiyorlar? - “Yaratılış mı-evrim mi, sizde durum nasıl? Neden bu konuyu netleştirmediniz de, bizi uğraştırıyorsunuz?” diyorlar. - Onlar ne söylediğini bilmiyor. Konu net, karışık olan onların kafaları… Zaten bizde böyle bir sorun da yok. Ozon tabakası delinse bizden bilecekler. - Bir de, “Biz büyücüleri yakıyoruz. Siz ne yapıyorsunuz?” diyorlar. - Biz ateşi yeni bulduk. Yiyeceklerimizi pişirip, ısınıyoruz. Büyücümüz de yok zaten. Burada kimse kimseyi yakmıyor. Arada bir savaşlarda, avda ok-mızrak-baltayla yaralananlar, ölenler oluyor ama kimseyi yakmıyoruz. Biz ateşi bulduk, yakmayı değil. Yakmaktan söz edince aklıma geldi. Yıldırım düşmesiyle dün başlayan orman yangını ne durumda? - Yirmiliklerden yardım istedik. “Sizin oralarda yol yoktur, araçlarımız zarar görür. Benzinsiz, yakıtsız kalıp dönemezler,” dediler. Bir de dediler ki: “Size o kadar söyledik, Birleşmiş Milletler’e üye olun diye. Ama dinleyen kim! Bir kulağınız tencere, diğeri pencere... Çok inatçısınız. Ulu Nean koç burcu galiba. Gözlerini kapatıp manzara tarif ediyor. Bütün bildiğiniz Cyrolarla savaşmak. “Birleşmiş Milletler’e üye olsaydınız, bir şeyler yapabilirdik. Yine de ümitsizliğe kapılmayın. Konuyu görüşmek üzere bir komisyon kurup, ona havale ettik.” Onlara gerek kalmadan, sorun da çözülüyor zaten. Az önce şiddetli bir yağmur başladı, yangın sönmek üzere. Ormancı Nean’la Çevreci Nean da yangın sonrası fidan dikmek için gönüllü toplamaya başladılar bile. *** - Ulu Nean. - Evet Haberci Nean. - Yirmilikler: “Biz burada çok sıkılıyoruz. Sizler sıkılınca, neler yapıyorsunuz?” diye soruyorlar. - Sıkılmanın ne olduğunu bile bilmiyoruz. Bilge Nean’a sorarız. Biz avlanıp karnımızı doyurur, derilerden elbiseler, kemiklerden aletler yaparız, savaşırız. Cyrolar çok uyumsuz. Hep savaş çıkarıyorlar. Bir de, nereden öğrendilerse bize: “Primitif,” diyorlar. Asıl primitif onlar. Bazen de, Çağını Aşan’la, Mucit Nean’ın buluşlarını izlemeye gideriz. Akşamları yeni önerileri oylarız, sonra da yatarız. Güneş doğunca, aynı şeyleri yeniden yaparız. Burada işler böyle. *** - Ulu Nean. - Evet Haberci Nean. - Yirmiliklerden Steven Spielberg aradı. - O ne istiyor? - Bir film projesi için gerçek dinozorlar istiyor. “Gönderebilir misiniz? Tabii parasıyla,” diyor. - Gönderemeyiz, dinozorlar buraya ait. Kimseyi yerinden-yurdundan etmeye hakkımız yok. Gerçi dinozorlar çok hain. Bizimkileri yakaladılar mı yiyorlar. Ama biz de melek değiliz, fırsatını bulunca onlara oklar-mızraklar atıyoruz. Balta tehlikeli, atmak için yakın olmak gerekiyor. Riskli. Hem Bilge Nean’ın söylediğine göre, oralarda başka dinozorlar da varmış. Onlarla idare etsinler. Bir de, hiç bir şey yapmadan, hep şikayet eden tek tip dinolar varmış. Onlar da büyüyünce dinozor olacaklarmış. Onlarla daha iyi film çevirirler. Ayrıca, bizim burada herkesin ve dinozorların rol yetenekleri zayıf. Kamera karşısına hiç geçmediler. Bir tek Sarışın Neaniye radyoda mikrofon karşısına geçti. O gün, bugün de kimseyi beğenmiyor. Herkesin, her istediğini düşünmeden yapmasını bekliyor. Neanların hepsiyle küs. Aslında bu çağın kızı da değilmiş. Tersine reankarnasyon diye bir şeyin kurbanı olmuş. Duyduğuma göre, Cyrolarla bile daha iyi anlaştığını söylüyormuş. Zaten Nean Bölgesi’de çok ilkelmiş. Yakında Cyrolar Bölgesi’ndeki yeni mağarasına taşınabilirmiş. Spielberg isterse O’nunla konuşsun. Bizimle konuşmuyor. Belki dinozorları seslendirmeyi kabul eder. Ne de olsa, O bir yıldızmış. Ben anlamadım. Bilge Nean’da anlamadı. “Bizim bildiğimiz yıldızlar, karanlık basınca gökyüzünde görünür,” diyor. Sarışın Neaniye, bu konuyu Bilge Nean’a açıklamayı da kabul etmedi. Açıklama için Mavi Göl manzaralı dubleks bir mağara, bir yat, yüz bin dolar da para istedi. Bilge Nean çok üzüldü. Şimdi hasta mağarasında yatıyor. Sarışın Neaniye’yi çok severdi. “Bana böyle davranmamalıydı,” diyor. *** - Ulu Nean. - Evet Haberci Nean. - Çağını Aşan radyoda yeni bir istasyon buldu. Artık Sarışın Neaniye’nin kaprislerine katlanmak zorunda değiliz. - Cyrolar, ikinci bir istasyon mu kurmuşlar? - Yok öyle değil, Yirmiliklerin istasyonu. Frekansı bizimkine çok yakın, yayınlar karışıyor. Yine de açık oturum adlı bir program dinledik. Büyük bir mağarada toplanıp, hepsini ilgilendiren konularda oylama yapıyorlar. Buna da, “Demokrasi,” diyorlar. Söylediklerine göre demokrasi, insanlığın bulduğu en iyi yönetim biçimiymiş. - Demokrasiyi bilmem. Ama biz burada kararlarımızı çoğunlukla alırız. Neanlara haber verin. Akşam Büyük Mağara Plaza’da, bizimkine de bir ad bulalım. Sürecek Aralık 2002, İstanbul Ertuğrul Asım Öztürk
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © E. Asım Öztürk, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |