-Desen ki git buradan, giderim.
-Git
Yıkıldı. Beklemiyordu. İnceden inceye ördüğünü sandığı aşk duvarına, kafasını vurmak istedi. Vuramadı. Nasıl kelimesi, kurduğu cümlelerin başına geçiverdi. Yanıtları da kendisi vermekte zorlandı.
-Desen ki onu ben yaptım. Seni anlardım.
-Ben yaptım.
İlk başta anlamak istemedi. İnce bir çizgiyi, silik olarak görmek isteyen, gözleri olmasını çok istedi. Gözlerini ovuşturdu. Görüntü netleşti. Anlam kazandırmak istemediği, düşünceleri de karşısına dikildi.
-Desen ki çok oluyorsun. Bir şey demem.
-Çok oluyorsun.
İçinden susarım dedi. Susadı. Her şeyin üzerine bir bardak su içti.
-Desen ki sana inanmıyorum. Pinokyonun öz kardeşi olurum.
-İnanmıyorum.
Keşke kırmızı kar yağdığın da kardan adam olurum. Deseydim diye içinden geçirdi. Ardından da tanıdığı marangoz var mı? Diye düşünmeye başladı.
-Desen ki yak bu dünyayı. Yakarım.
-Yak.
-Sen iyi misin?
Tamamlanması zor görünen ne varsa onların eksiğiyim.