Dünyada insandan çok aptal var. -Heinrich Heine |
|
||||||||||
|
İnsan davranışlarının temelinde iki temel güdü vardır: Cinsellik ve saldırganlık. Psiko- analitiğin babası Sigmund Freud tarafından söylenen bu cümle o tarihten bu yana büyük tartışmalar koparacak, adeta dünya bu konuda ikiye ayrılacak ve bu cümle halen daha tartışma konusu olacaktı. İyi ama neden… Açıklamaya geçmeden önce Sigmund Freud’ un çalışmaları hakkında kısa bir bilgi verelim: Freud öncelikle “bilinç” üzerinde durmuştur. İnsan hafızasını bilinç, bilinç dışı ve bilinçaltı olarak tasnif etmiş, id ego süper ego gibi kavramlar ortaya atmış, pozitif bir bilim gibi çalışan psikolojiye psikanaliz (konuşarak iyileştirme) yöntemini sokmuştur. İnsanın bütün psikolojik sorunlarını geçmiş yaşantılardan oluştuğunu iddia etmiş ve farklı bir çocuk cinselliği olduğunu keşfetmiştir. İnsanın var oluşta, davranışların temelini oluşturan iki önemli güdü olduğunu savunmuştur bunlar; cinsellik ve saldırganlıktır. İşte bilim dünyasında çok tartışma yaratan savlarından birisi de çocuk cinselliği ve insanın doğuştan kötü olduğu iddiasıdır. Şimdi bu konuya değinelim: Ben burada derin kuramlar ağır tabirlerle bir psikoloji makalesi yazmayacağım. Sadece Freud un teziyle insan hayatının benzerliklerinden bahsedeceğim. İnsan davranışlarının temelindeki birinci güdü: Cinsellik Yeryüzündeki hiçbir kuram (Maslow dâhil) insandaki cinsellik ihtiyacını reddetmemiştir. İnsanda cinsellik ihtiyacı yadsınamaz bir gerçek olmakla birlikte burada karşı çıkılan durum bu ihtiyacın davranışa yön vermesi konusudur. Birçok bilim adamı cinselliği giderilmesi gereken bir ihtiyaç olarak tanımlamıştır. Freud’a göre ise bu güdü süper ego (toplum ahlak kuralları) baskısıyla bilinçaltına atılmıştır ve rüya sarhoşluk gibi durulmada açığa çıkar. Yani tabiri caizse dışarı çıkmak için fırsat kollar. Bu durumda insan psikolojisinde bazı bozulmalara neden olur. Psikolojik kuram ve teknikleri bir kenara bırakarak dünya toplumlarına bir göz atalım: • Dünyadaki en büyük pazarlardan birisi seks pazarıdır. Sinemadan tiyatroya, romana kadar bütün sanat eserlerinde, giyimde yaşam tarzlarında kısacası insana ulaşan her şeyde cinsellik güdüsünü kaşıyan ürünler daha çok rağbet görmektedir. • İnsan yaşamının değişmesi ve insandaki süper ego baskısının azalmasıyla birlikte akla hayale gelmeyecek nitelikte cinsellik öğeleri ve cinsellik içeren yaşam tarzları ortaya çıkmıştır. Değişen toplum yapısı bize göstermektedir ki insan üzerindeki süper egoyu oluşturan etmenler yani din ahlak ve toplum baskıları azaldıkça insanda daha özgür cinsellik hatta tatminsizlik ve sapıklık derecesinde cinsel eğilimler baş göstermiştir. Ve bu baskılar- kurallar- azaldıkça daha da hayvani bir özellik kazanmaktadır. İnsanlık tarihi incelendiğinde insandaki bu ağır cinsellik saplantısı sonradan oluşmuş bir kavram değildir. Bunun böyle olmadığını dinler tarihine bakarak ta anlayabilmekteyiz. İnsanların tapındığı kim yada ne olursa olsun bir din ilk olarak cinsel hayat konusunda düzenlemeler ve kısıtlamalar getirmektedir. Bu kuralı ihlal edenlerse otorite tarafından şiddetle cezalandırılmıştır. Bizden önceki insanlarda cinselliğin ne derece yaşandığını fazla bilmiyorum ancak şu yargıya varabilirim ki eski insanda din ve ahlak baskısı oldukça fazla olduğu için sınırlı cinsellik vardır. Günümüzde ise bu kuralların- değerlerin ortadan kalkmaya başlamasıyla birlikte insan var oluşundaki KÖTÜlüğe dönmektedir. Buna benzer şeyler saldırganlık içinde söylenebilir. Gene dinlerin ahlak kurallarının kısıtlaması sonucu insanın bastırdığı SALDIRGANLIK güdüsü de çok tehlikeli bir şekilde kendini göstermeye başlamıştır. Buna örnek olarak dünya üzerinde baş gösteren savaşlar, cinayet ve tecavüz suçlarının tüm dünyada başı çekmesi gösterileceği gibi bize hafif ters gözle bakan birisinin gözünün üstüne yumruğu indirme isteği de gösterilebilir. Sadece çevremize bakmakla bile bu iki temel güdünün yansımalarını görebilmekteyiz. İyi ama neden Freud bu kadar açık bir gerçeği dile getirdiği için bu kadar tepki aldı... Bu konudaki benim düşüncem; karşı çıkanlar kendi gerçeklerini kabul etmek istemediler. Çünkü kötü bir varlık olarak kimse anılmak istemez. Karşı çıkıştaki bir diğer neden ise çeşitli inanç sistemlerinin etkisidir. Birçok dinde insan iyi ve kutsal sayılmıştır. Ancak bilinmeyen bir şey vardı. İnsanı İYİ yapan onun sahip olduğu değerlerdir. Aslında dünya görüşleri de inanç sistemleri de insandan İYİ olmasını isterler eğer insan var oluştan iyi olsaydı bu sistemlerin bunu istemesi biraz saçma olurdu… İnsan var oluştan iyi olsa bile bu iki temel güdü onu kötü yapmak için yeterli olur. Freud’un dediği gibi bu güdülerin bastırılması insanın çevreye uyumunu etkiler mi? Onu da basit bir çevre gözlemiyle siz bulun…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © barış özer, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |