Ezilmiş zamanın
Fosilleri uyur,
Beyoğlu’nun dar sokaklarında.
Duygular,
Dağılmıştır çil yavrusu gibi
İstiklal Caddesi’ne.
Bir kadının çığlığı karışıyor
Tramvay kampanasının sesine.
Her köşe başında hissedilir,
Sızıp kalmış yaşamların kokusu.
Omuz atar tanımadığım duygular.
Vefasız sevgililerin şuh kahkahası,
Kulaklarımda patlar.
Ardı arkası kesilmez
Yalnızlık Senfonisi’nin.
Çiçek Pasajı’na hapseder
Yarınları.
Alkol kokusu bile bayıltamaz,
Yitik umutları.
Haçopulos Pasajı da
Artık tanımaz beni.
Napoliten Şarkılarda bile yok,
En ufak teselli.
Terk ettiğim Rum kızının,
Bir duysam sesini.
Sen
Garip ve suskun Tünel;
Kabul et
Ayak ucunda uyuyayım.
Hiç olmayacak rüyada,
Aniden
Çıkagelir Çilli Sevdiğim.
O zaman doğar mı
Günışığı acaba.
Var mıydı anılardan
Yaşamdan kaçmak.
İçimde çöreklenmiş
Aşk yenilgilerinin korkusu.
Tez zamanda getir
Kızılca Kıyameti.
Sustur artık yüreğimi sustur
Beyoğlu…