Bir sanatçı başarısız olamaz; sanatçı olabilmek bir başarıdır. -Charles Horton Cooley |
|
||||||||||
|
Son 400 yıldır fizik ve matematiğin neredeyse bütün dallarına yaptıkları katkılar nedeniyle öğrenciler arasında bilimin mafyası olarak bilinen dâhilerle dolu Bernoulli ailesinden Prof. Daniel Bernoulli, 2009 Aralık’ında İhsan Ketin Konferansı için İTÜ’de bir konuşma yapmıştı. Bernoulli ile jeoloji ve bilim hakkında konuştuk. Birçok denklem, teorem, prensip ve formüle ismini veren bir ailede büyümek sizi nasıl etkiledi? Herkese nasip olmayan ayrıcalıklarla, Erasmus’a kadar uzanan hümanizm geleneğinden gelen bir şehirde, kitaplarla dolu bir evde büyüdüm ve çok iyi eğitim aldım. Bunun, hayatımı olumlu yönledirdiğini sonraları fark ettim. Daha çok, düşünür olma yolunda ilerlerliyordum. Fakat jeoloji sayesinde entelektüel ortamda öğrendiklerimi hazmetme ve gerçek dünyada çalışma imkânına sahip oldum. Jeolojiye yaptığınız en önemli katkı nedir? Üzerinde çalıştığım hipotezi kanıtlamam aslında tamamen tesadüf eseri oldu. 70’li yıllarda Alp Dağları üzerine çalışıyordum. Daha sonra Atlantik Okyanusu tabanının hareketlerini inceleyen bir araştırma gemisinde bulundum. Gemidekiler, incelenen kayaların özelliğini fark etmedi. Halbuki ben Atlantik’in ortasında; Yunanistan, Türkiye, İtalya’daki dağ kuşaklarında 150 milyon yıl önce oluşmuş kayaların aynının bulunduğunu fark ettim. Demek ki eskiden Afrika ve Avrasya arasında da derin deniz tabanları bulunuyordu ve deformasyonla şimdiki dağ yataklarını oluşturmuşlardı. Bu harika bir şeydi, daha önce de şüphelenenler olmuştu, ancak ilk kanıtlayan ben oldum. Jeolojinin tarihsel bir doğa bilimi olması ne anlama geliyor? Jeoloji, bugün yaşadığımız dünyayı anlamamıza yarar. Dolayısıyla bir açıdan fizik, matematik, kimya ve biyolojiden yararlanır; her geçen gün daha önemli hale gelen canlı ve cansız çevre arasındaki etkileşimleri de inceler. Yerkürenin bir de tarihi vardır. Bir zamanlar daha sıcaktı, daha fazla volkanik aktivite vardı, tektonik levhalar daha hızlı hareket ediyordu. Milyonlarca yıllık evrimi hâlâ devam ediyor. Bütün bunları sadece günümüze bakıp inceleyemeyiz, bir tarihçi gibi mevcut verileri değerlendirmemiz gerekir. Bizim belgelerimiz kayalar ve fosillerdir, dolayısıyla ilk işimiz bunlara ulaşmaktır. Doğa bilimcileriyle, arkeologlarla, tarihçilerle işbirliği içinde, geçmişin jeolojik olaylarını anlamaya çalışırız. Modern jeolojinin başlangıcını belirleyen en önemli faktörler nelerdir? 19. yüzyıla geçişte yerkürenin 6000 yıldan çok daha yaşlı olduğunun anlaşılması jeolojinin bilimselleşmesindeki en önemli adımlardan birincisidir. Diğeri de, yeryüzünün sabit olmadığının, yaşamın başlangıçtan bu yana aynı şekilde devam etmediğinin farkına varılması ve evrimleşen yerküre kavramının yerleşmesidir. Ayrıca aktüalizm prensibi sayesinde günümüzün süreçlerine bakarak yerküre tarihinin belli bir döneme kadar, temelde şimdikinden farklı olmadığının kabul edilmesi çok önemli bir adımdır. Dağların birkaç günde oluşmadığını açıklayabilmek için uzun zaman dilimleri, yavaş kayaç deformasyonları gerekir. Ayrıca yerkürenin çok dinamik olduğunun, kıtaların birbirinin üzerine bindiğinin, okyanus tabalarının açıldığının anlaşılması da jeolojinin gelişimi etkilemiştir. Yüzyıllardır süren din ve bilim çatışması günümüzde nasıl seyrediyor? Durum hiç iç açıcı değil. Din ve bilim farklı dünyalara aitler, din insanın iç dünyasıyla ilgilenirken bilim dış dünyayı anlamaya çalışır. İnsanlığın içinde bulunduğu depresyonu bilimin günümüzdeki durumuyla açıklamak mümkün değil. Entelektüel özgürlüğün olmadığı yerde bilim de gelişemez. Dini inançlara tanınan özgürlük, ateistler ve agnostikler için de geçerli olmalı. Bu noktada bilim insanlarının sorumluluğu da gündeme geliyor. Bizler politikacı değiliz, sadece doğruları bulmaya çalışırız, tek sorumluluğumuz bulduklarımızı açık bir dille ve yüksek sesle herkese anlatmaktır. Kimileri için bilim felsefesi bilim insanlarının bile anlamadığı boş bir uğraş. Sizce bilim insanlarının kendi uğraşları hakkında düşünmesi gerekir mi? Tarih ve bilim felsefesi çok önemli. Çünkü nereye gittiğinizi bilmek için nereden geldiğinizi bilmeniz gerekiyor. Günümüz biliminde bu anlayışın yok olması üzücü. Mesela kıtaların kaydığını, okyanus tabanlarının açıldığını kabul ediyorsunuz ama bu kavramların nereden geldiğini, anlamını ve neden değiştiğini bilmiyorsunuz. Bu kavramları geliştirmek konuya sadece teknik açıdan bakmakla değil, gelişimine de bakarak mümkün olabilir. Ayrıca kavramların tarihini öğrenmek insana büyük bir entelektüel keyif de veriyor. Öğrencilerime her zaman, bir şeyi neden bildiğimizi, insanların eskiden nasıl düşündüğünü ve nasıl birtakım sonuçlara vardıklarını öğrenmenin gerekliliğini anlatmaya çalıştım. Aksi taktirde, gerçek bir bilim insanı olunamaz, sadece Babil Kulesi hakkında yarım yamalak bilgiye sahip insan ordusunun bir neferi haline gelinir. Söyleşi: Senem Onan, senemonan (@) gmail.com Kaynak: Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi, 29.10.2010, syf. 6
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © İlker Fıçıcılar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |