Gözyaşı….

herbir olayda yanakları adımalr göz yaşları...

yazı resim

Yattığı yatağından odanın tavanına dikmişti gözlerini. Sabahın ilk ışıklarında gözyaşlarıyla yıkıyordu yüzünü ve yüreğinde derin bir acı tüm hücrelerini kaplamıştı. Yandaki sehpanın üzerinde duran sigaraya uzandı ve bir sigara yaktı bu acıyı dindirmek için. Yaşadıkları düştü aklına, o derin kahkahalar çınladı odanın duvarlarında ve duvarlara bulaşmış umutlar canlandı birer birer. Sessizce hıçkırıklara boğuldu, nedenler içinde savruldu bedeni. Ve kulağında çınladı verilen sözler. Bedeni, benliği, umutları ve inançları o sözler altında ezilmişti. Nefes alamıyordu, boğazı düğümlendi. Çaresizlik sardı yüreğini ve çaresizce bir fotoğrafa uzandı parmakları öylece masum öylece sevgi dolu ve öylece çıkarsız dokundu o fotoğrafa yüreği acıya acıya. Neden diye sordu kendine. Neden?

Yıllarca bu soruya sormuştu kendine. Cevabını bulamadığı halde hala soruyordu inatla. Neredeydi yanlış neredeydi bu sonun nedeni neden mutluluklar içindeyken bir anda derin bir hüznün tutsağı oluyordu? Neden verilen sözlerin ardında duramıyordu insanlar, neden dokunuyorlardı onun masum çocuk yüreğine. Neden yıkıntılar içinde bırakıyorlardı onu? Neden umutlarını, inançlarını ve güvenini sarsıyorlardı her defasında hunharca. Çocuktu yüreği oysa hiç büyümeyecek kadar küçük ve yaşadıklarının gölgesinde yaşlı. Öylece masum öylece saf ve temiz bakıyordu hayata. Ve kirletmiyordu hayatını sistemin kirli mevzularıyla. Çevresinde yaşanan onca çirkefliğe aldırmadan dik durmaya çalışıyordu. Dik durdukça da horlanıyor, itiliyor ve istenmiyordu. Sevdalarını adam gibi yaşıyordu, sadece yalnız kaldığında düşünmüyordu sevdiğini yada canı sıkıldığında günün her anı aklına kazıyordu ve gözleriyle bile aldatmıyordu. Nerede yanlış yapıyordu? Çok mu güveniyordu hayatında ki insanlara yoksa çok mu insandı bu dünyanın ortasında? Nefesi kesiliyordu. Günlerdir sabahın ilk ışıklarını bekleyen gözleri artık dayanamıyordu. Ve göz pınarları isyan ediyordu yüreğine. Hücrelerine kadar işleyen bu acıyı söküp atmak istiyordu. daha düne kadar her hücresinde ona hayat veren o mutluluk şimdi zehirli bir acıya dönüşmüştü nedensiz. Korkularının altında kalmıştı yaşamı umutları ve benliği. İnsana insan gibi değer vermesinin bedelini ödüyordu. Yaşama dair ideolojisinin yüreğinde acıya dönmesini kabullenemiyordu. Sevda denilen olgu bu denli basit değildi onun dünyasında onun için. Sözler ağızdan değil yürekten çıkmalıydı. İnanılarak söylenmeliydi şayet söylendiyse korkulara yenilmemeliydi. Korkularıyla savaşmayı öğrenmişti, korkularının üzerine gidip onları yenmeyi. Ama olmadı işte çaresiz kaldı çaresizce baka kaldı gidenin ardından.

Çıkmak istemedi yatağından, yastığıyla bütünleşen gözyaşları onu ondan alıyordu her nefeste. Peşi sıra yaktığı sigaralarla geriye kalan yaşamını kısaltıyordu usulca. Sessizce çatallaşan sesine aldırmadan bir türkü mırıldandı.
adın deler dağ başında karları
kokun aşar dereleri yarları
çiçek çiçek kuşatırsın
dağları telli duvak
dağları mor salkımlı dağları
dağları güneş güneş
dağları…
sevmek demek kavga demek bilirim
türkü türkü şiir şiir soylerim
senden uzak yaşamayı neyleyim
özlem özlem
yasak yasak
neyleyim
yaprak olur savrulursun yellerde
destan olur soylenbirsin dillerde
damla damla suzulursun gullerde
ozlem ozlem
gullerde
sevda sevda
gullerde…

Hakim olamadı göz yaşlarına bir kokuya sarıldı öylece çıkarsız öylece masum ve öylece çocukça. Yüreğindeki yorgunluk artık düşünmesini yaşamasını engelliyordu. Boşver diyemedi demedi hiç. Sevdasına sarılmayı seçti en tahammülsüz anlarda bile sevdasına sarıldı hep ve sevdasına tutundu. Ama yoktu işte sevda. Sözlerle, inançlarla umutlarla kurduğu yarınlarının altında can çekişiyordu bedeni ve sessizce yok oluyordu. Yavaş yavaş çekiliyordu kendi kabuğuna çevresindeki yaşama aldırmadan. Ve her damla gözyaşında ve her sigarada biraz daha kopuyordu kendinden. İnançları, umutları ve benliği ve yarınları şeytan üçgenini andırıyordu beyninde. Usulca doğruldu yatağından, halsiz bedeniyle doğrulamadı ve uzandı tekrar sigarasına hayatında kalan tek aydınlığı onun hayatını çalan aydınlığı ateşledi. Ve duramadı ayakta duvarlar yürüdü üzerine ve umutları canlandı gözünde dizlerinin bağı çözüldü birden ve dili kilitlendi bedeniyle birlikte savruldu bedeni odanın ortasına ve sabahın sessizliği bozuldu birden dökülen saçılanlarla. Boylu boyunca kalakaldı odanın ortasında.

Gözlerini yavaşça araladı. Doğrulamadı, öylece habersiz bakıyordu çevresine kımıldatamadı bedenini. Kafasını yere vurmaya başladı hıçkırıklar içinde çaresizce kala kalmıştı aciz hissediyordu kendini. Yavaş yavaş hamlelerle kendine gelmeye çalıştı ve oturdu olduğu yere uzandı yine sigarasına ve akşamdan kalan bir poşete ilişti gözleri ve uzandı bir bira daha açtı sursuzca. Hıçkırıklar içinde ağlıyordu. Utanıyordu kendinden acizliğinden. Ne oluyordu neler oluyordu. Ve bir fotoğrafa uzandı yine beyninden geçen güzellikleri öldürmeden baktı çıkarsızca ve masumca. Gözyaşlarıyla ıslandı fotoğraftaki yüz. Sızladı yüreği. Üşüdü amansızca. Yüreğindeki sevda ateşini söndürmüyordu gözyaşları. Ve usulca dokundu fotoğraftaki yüze. Göz yaşlarında boydu kendini ve sıska bir serçe misali kalakaldı öylece.

Gözyaşlarını acizlik diyenlere düşündü.. Acizliğine ağladı.sonra can babayı düşündü." Utanılacak bir şey değildir ağlamak,yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer " diyordu Can baba.yürekten geliyordu işte. Acizlikse acizlikti, çaresizlikse yada adı her neyse. Böyle yaşıyordu lanet olası hayatını bu denli yoğun bu denli içten bu denli çocuksa bu denli çıkarsız. Yüreğindeki insanın ağladığını düşünmeden acı çektiğini bilmeden döküyordu gözyaşlarını öylece beklentisiz. Ağlıyordu işte. Ve fotoğrafa değen gözyaşlarını sildi özenle. O yüzü göz yaşlarında değil aydınlık sabahlarda sevmişti. Karanlık gecenin aydınlık sabahıydı o. Ve kendi gözyaşlarından bile sakınmıştı o güzel yüzü. Gözyaşlarıyla temizledi sevdasını. Atamadı yüreğinden benliğinden hücrelerinden. Ve bir damla daha aktı gözyaşlarıyla ömründen…..

www.hamzaekiz.com

Başa Dön