Sevgi sabırlı ve yürektendir, sevgi kıskanç ve övüngen değildir. -İncil |
|
||||||||||
|
Tam okuldan çıkarken karşımda beliriverdi. Kapıdaydı ve beni bekliyordu. Birkaç yıl önce KKTC’de beraber çalıştığımız Talip Akarsu’dan başkası değildi bu. Talip Akarsu, çok yönlü bir eğitimcidir. Rehber öğretmen, profesyonel dağ paraşütçüsü ve dünyayı çok gezen bir gezgindir. Kendisiyle en son geçen yıl Temmuz ayında Ordu’da karşılaşmıştık Karadeniz insanının en sıcak misafirperverliği ile bizleri konuk etmişti. Kendisi1969 Ordu doğumlu. Gazi Üniversitesi Rehberlik Bölümü’nden 1992 yılında mezun olmuş. 1999-2003 yılları arasında KKTC Gazimağusa Namık Kemal Lisesi’nde görev yaptı. Görev süresi bitince Ordu’ya döndü. Ve en son Amerika’ya gitti. Uzun süre orada yaşadı. Şimdi kısa bir tatil için Türkiye’ye dönmüş. Ve tabii buradaki dostlarını unutmadığı için onlara da kısa bir ziyaret yapmak istemiş. Talip Akarsu ile oturup geçmişi, KKTC’yi ve Amerika’yı konuştuk. Aradaki farkları anlattı bana. Görüşlerini sizlerle paylaşmak istedim. Akarsu, Türkiye şartlarına göre Kıbrıs’taki çalışma şartlarının daha iyi ve rahat olduğunu söylüyor. Ve şöyle devam ediyor: “ Öğretmenlik Kıbrıs’ta çok rahat ve gözde bir meslek. Her şeyden önce öğretmenler, kılık kıyafette özgürler. Yasal olarak bir kısıtlama yok. Tabii bu, öğretmenin istediği şekilde giyinip okula gelmesi şeklinde algılanmamalı. Öğretmen kendine yakışanı giyiyor. Öğrencisine örnek olacağını biliyor. Bu nedenle kıyafette seçici oluyor. En iyisini, en güzelini giyiyor. Yani kıyafet giyiminde özgür.” Talip Hoca, KKTC’de öğretmenlerin sendika etrafında birleşerek bir güç oluşturduğunu ve hükümet nezdinde etkili olduklarını belirtiyor: “Burada sendikal faaliyet hakkına sahipler. Bizde de sendika var. Ama bizim grev hakkımız yok. Öğretmenin kendi hakkını araması çok güzel bir şey. Sendikal özgürlük burada çok daha fazla. İstedikleri an gündemi oluşturup, hükümeti sarsabiliyorlar. Gür bir ses getirebiliyorlar.” Eğitim konusunda da saat uygulamasını eleştiriyor: “Burada saat uygulamasını doğru bulmadım. Sabah ilk 3 ders blok olarak arka arkaya veriliyor. Bu, öğrencide dikkat dağınıklığı yapar. Çocukların konulara yoğunlaşması zorlaşır. Gerçi bu durum yıllardır uygulanıyor. Alışılmıştır. Sizlere zor gelmeyebilir. Ama yine de ben bunun eğitim öğretim metoduna uygun olmadığını düşünüyorum. Böyle bir uygulamanın bilimsel bir dayanağı yok. Bu, adaya özgü bir metot. KKTC’nin sıcak bir ülke olmasından kaynaklanıyor olabilir.” Talip Akarsu, Kıbrıs’tan çok memnun ayrıldığını, burada şahane bir dört yıl geçirdiğini, insanlarının sıcakkanlı ve cana yakın olduklarını söylüyor. Denizi seven biri olarak da denizlerimizin çok güzel olduğunu, kumsallarımızın bakir olduğunu ve bunun kıymetinin bilinmesi gerektiğini anlatıyor. Kıbrıs’ın değerinin bilinmesi gerektiğini ve her Kıbrıslı Türk’ün KKTC’yi yaşatması için elinden gelen tüm çabayı göstermesi gerektiğini söylüyor. Sohbetimiz artık Amerika üzerine gelişiyor. Amerika’ya Temmuz 2007 Nisan 2008 tarihlerinde göçmen olarak gittiğini söylüyor. Amerika’nın büyük ve devasa bir ülke olduğunu vurguluyor önce. “Biz sadece Amerika’yı bir tek ülke olarak görüyoruz. Oysa Amerika, birçok devletçiğin birleşmesinden meydana gelmiş bir ülke. Her bir eyaletin iç kuralları farklı. Yasaları farklı, meclisleri farklı. Ama genel yasaları, federal yasaları her yerde aynı. Pek değişmiyor. Büyük bir coğrafya olduğu için bölgesel iklim farklılıkları yaşanıyor. Nüfus farklılığı var. Bunlar gibi sanayileşme, kültürel farklılıklar var… Kimi yerde Latin kökenli insanlar yoğun, kimi yerde İrlanda, kimi yerde Anglo Sakson, Kimi yerde Çin yoğunluğu var. Yani karışık bir mozaik.” Burada Türkleri soruyorum. Nerede nasıl yaşıyorlar ve ne gibi faaliyetler gösteriyorlar? Cevaplıyor: “Türkler, Amerika’da dağınık yaşıyorlar. Bir arada değiller. Daha ziyade New York, Shicago, Kalifornia, Teksas ve New Jersay eyaletlerinde yaşıyorlar. Amerika’da yasal olarak yaşayan Türklerin sayısı 300 bin olduğu biliniyor. Tabii bu, tüm Amerika nüfus oranına göre çok az bir rakam.” Akarsu, Amerika’da yaşayan Türklerin az ve dağınık olmalarından dolayı Türkiye ve Türk insanının gerektiği gibi tanıtılamadığını belirtiyor. “Dağınık olunduğundan Türklüğü tam olarak tanıtamıyoruz. Lobicilik bakımından zor oluyor. Mesela Ermeni toplumuna karşı bir araya gelip büyük bir toplum olamıyoruz. Ermeniler, yüz yıl önce göçmüş. Başta zorluk çekmişler ama bugün önemli bir yere sahipler. Önemli mevkileri ele geçirmişler. Basın yayın etkileme güçleri daha fazla. İstedikleri gibi at oynatabiliyorlar. Bizim Türklerin ileride iyi bir yere geleceklerine inanıyorum. Oradaki yaşama adapte olunduğu sürece, birlik ve beraberlik içinde de hareket edilirse sesleri daha gür çıkacaktır. On sene öncesine göre, şimdi orada yaşayan Türklerin birlikteliği daha iyi. Türk Dernekleri var. Bunlar birbirleriyle görüşme halindeler. Türk kültürünü tanıtmaya çalışıyorlar. Her yıl Türk yürüyüşü yapılıyor. Bu da etkili oluyor. Bu gibi faaliyetlerin daha çok olması gerekiyor. Türk kültürünü tanıtmaya çalışıyorlar. Eskiye nazaran daha iyiler. Benim bulunduğum eyalette (OHİO) Türk Derneği kiliseye ait olan bir binayı arsası ile birlikte satın aldı. Faaliyetlerini burada sürdürüyor. Düğünler, sünnet törenleri, toplantılar, çeşitli kültürel faaliyetler burada yapılıyor. Bir de mescit var. Dileyen ibadetini yerine getirebiliyor.” diyor. Burada bizi soruyorum. “Orada Kıbrıs Türkünü, Kıbrıs sorununu, KKTC’yi bilen var mı?” “KKTC’yi bilen yok. Sadece Kore Savaşı Gazileri, ve Nato’da görev alıp Türkiye’de çalışan 50 yaş üzerindeki kişiler biliyor. Kıbrıs sorunu hakkında yorum yapmıyorlar. Sadece dış ilişkilerde uzman olan yetkililer Kıbrıs hakkında konuşabiliyor, görüş beyan ediyor. Sokaktaki insanın Kıbrıs ile ilgisi yok. Pek ilgilenmiyor. Sadece Kıbrıs ile değil, Amerika dışındaki hiçbir olayla pek fazla ilgilenmiyorlar. Ben, KKTC’de de görev yaptığım için konuştuğum her Amerikalıya anlatıyorum. Kıbrıs meselesini, Kıbrıs Türkü’nün çektiği çileyi ve haklı davasını dile getiriyorum. İlgiyle dinliyorlar. Duymadıklarını, bilmediklerini söylüyorlar. Böylece ben de orada KKTC’nin elçiliğini yapmış oluyorum. Bu da hoşuma gidiyor. Çünkü Kıbrıs Türkü’nün davasının anlatılması gerek. Duyurulması gerek. KKTC’nin tanıtılması gerek” Amerikalıları anlatıyor. Onların göründüğü gibi olmadığını, insanların öyle yağ börek içinde olmadığını dile getiriyor: “Herkes çalışıyor. Ayakta durmak için çalışmak zorundalar. Devlet de çalışanları destekliyor, onları teşvik ediyor. Ancak çalışırsanız ayakta kalabilirsiniz. Çalışmayana kimse ekmek vermiyor. Orada vergi vermek çok önemli. Vergisini veren her hakka sahip oluyor. Vergisini verenlere de devlet tarafından önem veriliyor.” diyor. Burada zencileri soruyorum. Gerçekten filmlerde izlediğimiz gibi dışlanıyorlar mı? Renklerinden dolayı hor görülüyorlar “Amerika her insana aynı muameleyi uyguluyor. İnsanları ayırmıyor. Zenciler çalışmaktan kaçan, düzensiz yaşayan, kısa yoldan para kazanmaya çalışan, uyuşturucu gibi yasadışı yollardan zenginlik elde etmeye çalışan bir grup olarak görülüyor. Yasal olarak onlara bir ırkçılık yapılmıyor. Ama vatandaşlar arasında ister istemez bir anlaşmazlık oluyor. Beyazlar, zencilerle çalışmayı istemiyorlar. Mesela bir restaurant sahibi yanında bir zenci çalıştırmak istemiyor. Çünkü zenci, işini savsaklıyor, gereken titizliği göstermiyor, önem vermiyor. Zencilerin ayrı bir dünyası var. Biraz da onlar kendilerini soyutlamışlar. Ayrı bir kiliseleri var. Discoları ayrı. Ama hayatın içinde ayrımcılık yok. Bir de Amerika’nın bir gerçeği olan Kızılderililer var. Onlar devlet tarafından kendilerine gösterilen bölgelerde yaşıyorlar. Toprakları ayrı. Onlardan vergi alınmıyor.Sakin bir yaşam sürüyorlar. Gelirleri ortalama bir Amerikalının altında. Amish denilen bir topluluk var. Bunlar da ilkel yaşamı tercih ediyorlar. Doğal yaşıyorlar. Dışarıya kız alıp vermiyorlar. Dışarıdan evlenen olursa gruptan çıkmış oluyor. Özetle Amerika’da isteyen istediği gibi yaşıyor. Tek şart kurallara uymak ve vergiyi ödemek. Gerek Kıbrıs’a, gerekse Türkiye’ye göre ucuz bir ülke. En basit örneğinden OHİHO’da tam donanımlı bir ev 80-100 bin dolar. Bu da bize göre çok ucuz. Her şeye rağmen Amerika’da bir yaşam var. Orada da insanlar var. Ve onlar da kendi dünyalarında kendi şartlarına göre hayatlarını sürdürüyorlar.”
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |