Bir ülke baðýmsýz olmadan, baðýmsýzlýk da erdem olmadan ayakta duramaz. -Rousseau |
|
||||||||||
|
Ölümle birlikte hayatýn kepenklerini kapatýrýz farklý bir boyuta geçene kadar... Fakat insana verilen sonsuz yaþama arzusunun elbette bir karþýlýðý vardýr ötelerde. Lezzetleri acýlaþtýran ölüm, en büyük adalettir aslýnda... Zira hiç kimseyi ýskalamaz. Makamýmýz, mevkimiz, þöhretimiz, zenginliðimiz her ne ne olursa olsun o, vakti gelince mutlaka uðrar kapýmýza. Efendi-köle ayrýmý yapmaz. Ölen kiþi bir yanýmýzý da alýr götürür beraberinde, ortak hatýralar topraða taþýnýr bir anlamda. Dünyadaki kiþi, ölen dostuyla birlikte ortak paylaþýmlarýný da topraða gömmenin derin acýsýný ve sýzýsýný yüreðinin derinliklerinde hisseder. Bu durum, geride kalanlarýn acýsýnýn katmerleþmesi neticesini de beraberinde getirir. Ölüm, diriler için bir ayna hükmündedir. Ölümlere üzülmemiz biraz da kendi akibetimizi bu aynada görmüþ olmamýzdandýr. Bu trajik merasimlerde fani yanýmýzla yüzleþiriz. Aslýnda hayata maddi pencereden baktýðýmýz için ölüm karþýsýnda vaveylâlar koparýrýz. Oysa ölüm dediðimiz þey, ölümsüzlük kapýsýnýn eþiðidir. Mevlâna'nýn “Ölümümüzden sonra mezarýmýzý yerde aramayýnýz. Bizim mezarýmýz ariflerin gönüllerindedir...” deyiþi, ölümle manevî anlamda ölümsüzlüðe kavuþtuðumuzun iþaretidir. Ölümden kaçýþ mümkün olmadýðýna göre onu bütün hücrelerimizle özümsemeliyiz. Ölüm ölmüyor, bu kutlu kervan sürüp gidiyor. Görünen o ki ahiret sabahýna kadar da bu yol ve bu yolun yolcularý hep var olacaklar. Yakýn ve uzak çevremizde hemen her gün birilerinin ölümü, bizi ölüm konusunda düþünmeye, bu hususta tefekkür etmeye zorluyor. Bir gönül insanýný daha ebediyete uðurladýk. Bir can daha vuslata erdi. Mütevazi kimliðiyle ve gür sesiyle adýndan söz ettiren þair Abrurrahim Karakoç'u kaybettik. Aslýnda gerçekte kaybedilen bir þey de yok, o sadece tebdil-i mekân ederek en sevgiliye kavuþtu. Türk halk þiirinin, adýndan sýkça söz ettiren en gür seslerinden biri olan üstad Abdurrahim Karakoç, 7 Nisan 1932'de Kahramanmaraþ'ýn Elbistan ilçesine baðlý Cela köyünde dünyaya gelmiþti. Babasý Ümmet, Ýstiklal Savaþý gazilerindendi. Karakoç, ailenin beþ erkek çocuðunun ikincisiydi. Ýlkokulu köyünde bitiren Karakoç, eðitimine devam edememiþtir. Çünkü o zamanki mevcut þartlar bugünle kýyaslanamayacak kadar kötüydü. Karakoç ailesi þiire adanan insanlarla doludur. “Þairlik bu ailede irsiydi” dersek sanýrým yanýlmýþ olmayýz. Zira þairin dedesi Karakoçoðullarý sülalesine mensup '”Balcý Faký'” olarak tanýnan Mehmet Efendi bu ailenin þair ruhlu insanlarýnýn ilkidir. Okuma yazmayý sonradan öðrenen baba Ümmet Karakoç da dahil olmak üzere, aile fertlerinin hemen hepsinin þiirle bir þekilde iliþkisi vardýr. Fakat ülke genelinde þöhret kazanan ve þiirleri geniþ kitlelerce okunan isimler olarak Abdurrahim Karakoç’la, aðabeyi Bahaettin Karakoç’u görüyoruz. Soyadý benzerliði olmasýna raðmen Sezai Karakoç’la herhangi bir akrabalýk iliþkileri yoktur. Türk halk þiirinin köþe taþlarýndan biri olan, þiir alanýnda güzel örnekler býrakan Abdurrahim Karakoç, bir konuþmasýnda hayatýna dair ayrýntýlarý þöyle dile getirmiþtir: “Ebedî kudretin tek sahibinden alýnan emir üzerine 1932 yýlýnda dünyaya gelmiþim. Çocukluðum þöyle-böyle geçti. Kýt imkânlara, kýtlýk yýllarýna raðmen hâlâ o günleri özlerim. Birçok kimseye o yýllarý anlatsam, 'Özlenecek neresi var?' diyebilirler, amma ben hep çocukluk yýllarýmý sevdim. Þiir yazmaya küçük yaþlarda baþladým. Zaten bizim oralarda her genç, þiir yazar. Bu tutku baþka bir meþgalenin veya iþin olmayýþýndan kaynaklanýyor gibime geliyor. Ben de avareydim, boþluðumu þiirle doldurmaya çalýþtým. Benimle þiire baþlayanlar yalnýzlýktan, yardýmsýzlýktan dökülüp gittiler. Bana gelince: Sað olsunlar, iktidarlarýn ve muhalefetin irikýyým politikacýlarý, ihtilal cuntacýlarý, 'bilimsel' cüppeliler, entelektüel züppeler, millî soyguncular, sosyete parazitleri, sermaye sülükleri, zulüm-iþkence makineleri, adalet katleden hukukçular, dalkavuklar, üçkâðýtçýlar v.s. hep bana yardýmcý oldular. Þiir malzememi veren onlar, öfkemi bileyen onlar oldular. Yardýmlarýný inkâr etmiyorum, fakat teþekkür de etmiyorum. Dinsizlerin deðil, din düþmanlarýnýn, yani Ýslâm düþmanlarýnýn da az yardýmý olmadý. Bir bakýma dinî duygularýmýn kuvvetlenmesine vesile oldular.” Merhum Abdurrahim Karakoç, Anadolu insanýnýn sesi ve yüreðiydi. Bu güzel coðrafyanýn vicdaný onda atýyordu. Acýlarý, hüzünleri, sevdalarý Anadolu insanýyla müþterekti. O, baþtan ayaða kadar her þeyiyle yerliydi, bizimdi, bizdendi. Hiçbir zaman geçici bir heves uðruna ecnebi akýmlardan etkilenmedi. Zamana uyup politik davranmadý. Mevlana’nýn tabiriyle olduðu gibi göründü, göründüðü gibi de oldu. Bu samimi duruþu sayesinde hep sevildi, sayýldý ve hürmet gördü. Fakat her insan gibi onu da sevmeyenler ve fikrine saygý duymayanlar da vardý. Zaten herkesin sevdiði insan olmak ne mümkündür, ne de gereklidir. Karakoç'un halk tarzýndaki þiirlerine tamamen millî ve Ýslamî renkler hâkimdi. O þiiriyle bir çeþit teblið vazifesini de görüyordu. Zira düþüncelerini þiirine baþarýyla yansýtýyordu. Halkýmýz onu daha çok, Musa Eroðlu’nun bestelediði “Mihriban” þiiriyle tanýsa da o, duygu ve fikir yoðunluðu bakýmýndan bunun çok daha fevkinde þiirler kaleme almýþtýr. Fakat sýðlýðýmýzýn bir yansýmasý olarak ona “Mihriban Türküsünün Þairi” der geçeriz. Merhum Abdurrahim Karakoç þuurlu bir Türk milliyetçisiydi. Fakat o hiçbir zaman ýrkçýlýða meyletmedi. Türk-Ýslam ülküsünü en iyi idrak eden vatan sevdalýlarýndan biriydi kendisi... Onun düþüncesini ve hayata bakýþ açýsýný öðrenmek isteyenlerin oðlunun adýný öðrenmeleri bile yeterlidir. O, oðluna “Türk Ýslam” adýný koyacak kadar bu davaya yürekten sevdalý biriydi. 1990 öncesinde Türk kökenli milletlerin Rus ve Çin zulmü altýnda yaþamasý, onu derinden üzmüþtü. Bu derin üzüntünün akislerini þu mýsralarýnda görmek mümkündür: “Bilir misin gardaþ Türk illerinde / Havada yýldýzlar daðda kar üþür / Tutsak soydaþlarýn türkülerinde / Dört mevsim ötede bir bahar üþür // Ezanlar buz tutmuþ minarelerde / Yaylalar dermiþ ki töremiz nerde / Yollarýn hasretle bittiði yerde / Her dað yamacýnda bir mezar üþür // Ses verir aktýkça aðlarcasýna / Göl olur gözyaþý gönül tasýna / Her sabah kuþlarýn uyanmasýna / Her köyün baðrýnda bir pýnar üþür // Kara pas baðlamýþ ozan dilleri / Ayýya in olmuþ Bozkurt illeri / Ulu Tanrýsýna açmýþ kollarý / Kökü Türklük olan bir çýnar üþür”. O, halk þiirimizin yaþayan tartýþmasýz en büyük üstatlarýndan biriydi. Fakat geleneksel halk þairleri gibi saz çalýp söylemezdi. Modern þiire yöneliþin yaygýn olduðu günümüzde halk þiirine ve onun millî ölçüsü olan heceye nefes aldýrmýþtýr. Geleneksel þiirin kalýplaþmýþ imgelerinin yanýnda, þiirimize dil deðmemiþ imgeler ve özgün söyleyiþler kazandýrmýþtýr. Halk þiirnin konu ve tema daðarcýðýný zenginleþtirmiþtir. O, Türkçenin doðru ve yerinde kullanýmý konusunda çok hassastý; kullandýðý kelimeleri adeta kanatlandýran, onlara hayat veren ince bir dil iþçisiydi. Bazý þiirlerinde Karacaoðlan gibi sevdalara tutunurken, bazý þiirlerinde de Yunus Emre gibi sevgiyi ve uhrevî hissiyatý bayraklaþtýrdý. Çoðu kere de Þair Eþref gibi açtý aðzýný yumdu gözünü; fakat hicvederken bile edep dairesinden çýkmamak için gayret etti. Çünkü onun engin ruhunun beslendiði kaynaklar buna müsaade etmiyordu. Usta þair Abdurrahim Karakoç’un þiirlerinde hiciv apayrý bir yer teþkil eder. Onun þiirlerinde nükte, hiciv ve ironi baþköþede oturur. Usta iþi þiirlerinin çoðunda bu hiciv havasýný soluruz. Abdurrahim Karakoç, tabir caizse günümüzün Dadaloðlu’suydu. En az onun kadar cesur ve yiðitti. Hele söz konusu “millet, memleket, Ýslam” gibi millî ve manevî deðerler olduðunda yerinde duramazdý; hemen rengini belli eder, tavrýný kararlý bir biçimde koyardý. Kalemini bir kýlýç gibi kullanan merhum Karakoç’u en çok üzen kesim, memleketin kaymaðýný yiyip de bu ülke için hiçbir þey yapmayanlardýr. Onlarýn piþkinliðine tahammül edemez. Þiirlerinde en büyük hedef tahtasý onlardýr. Çünkü onlar yetim hakký yerken bile küstahlýklarýný sergilemekten hiç utanmazlar. Þair, her fýrsatta onlarý eleþtirir, fýrsat kollayarak sözü gediðine oturtur: “Devletliler çýkýp devlete kondu / Büyük putlar büyük servete kondu / Hak, hukuk, insanlýk sepete kondu / Kaç melekten(!) korkup kaçtýk sayamam.” Karakoç, “Vur Emri” isimli kitabýna aldýðý þiirinde “Kör dünyanýn göbeðine /Hak yol Ýslâm yazacaðýz/Kuþlarýn göz bebeðine /Hak yol Ýslâm yazacaðýz” diyecek kadar Ýslam’a sadýk bir memleket evladýydý. Ayný þiirin devamýnda “Herkes duyacak, bilecek / Saklanmaz gayri bu gerçek / Yaprak yaprak, çiçek çiçek / Hak yol Ýslâm yazacaðýz.” diye kararlýlýkla devam ediyordu sözlerine. Zira o, özü sözü bir insandý; dürüsttü, mertti. O; hileyi, hurdayý, üçkâðýtçýlýðý ve aldatmayý bilmezdi. Onun takýyyeyle de iþi yoktu. Namýk Kemal’in “Bâisi þekva bize hüzn-i umumîdir Kemal! Kendi derdi gönlünün billâh gelmez yadýna” beyti sanki Karakoç için söylenmiþti. Zira o, þahsî dertlerini hiçbir zaman memleket meselelerinin önüne koymazdý. Her iþte Allah rýzasýný gözetir, hayatýný tevhit temeline oturturdu. Bir ara çok kýsa süre de olsa politikaya giren þair, bu kulvarda aradýðýný bulamamýþ, politikayý baþ üstünde tuttuðu deðerlerle baðdaþtýramamýþtýr. Politik macerasýnýn kýsa sürmesi hakkýnda kendisine soru soranlara o þu cevabý vermiþtir: “Allah rýzasý için girmiþtim, Allah rýzasý için ayrýldým” Merhum Karakoç, bir ömür boyunca aleme maskara olmamak için rýzký peþinde koþsa da dünyaya mal biriktirmek için gelmediðinin bilincindeydi. O, kanaatle oturduðu sofradan hep þükürle kalktý. Allah'a layýk kul olmak için gayret etti. Kimseyle þahsî meselesi olmadý, zira meseleleri milletinin dertlerine þamildi. Dünyadan göçünce arkasýnda ne katlar, ne de yatlar býraktý. Fakat kat ve yat sahiplerinin esamisi okunmazken onun sevenleri milyonlarla ifade edilir oldu. O, mirasýný ve sermayesini þu dizelerde dile getirmektedir: “Ne payem oldu, ne sayem/En doðruya varmak gayem/Düþüncemdir tek sermayem/Alan yoktur satamadým” Merhum þair Abdurrahim Karakoç, ardýnda birçok ölümsüz eser býrakarak her fâni gibi bu imtihan dünyasýndan ayrýldý. Eserleri arasýnda “Hasan'a Mektuplar(1965), Hasan'a Mektuplar ve Haberler Bülteni(1967), El Kulakta(1969), Bütün Þiirleri(1973), Vur Emri(1975), Kan Yazýsý(1978), Þiirler(1981), Sularý Islatamadým(1988), Dosta Doðru(1988), Gökçekimi(1991), Yasaklý Rüyalar(þiir), Akýl Karaya Vurdu(þiir)” sayýlabilir. Onun “Düþünce Yazýlarý(makaleler-1990)”, “Beþinci Mevsim(1990)”, “Çobandan Mektuplar(deneme)” adýnda fikir yazýlarýndan oluþan düzyazý türünde kitaplarý da bulunuyordu. Aramýzdan ayrýlan Karakoç, hafýzalarýmýzda þair kimliðiyle yer alsa da, o ayný zamanda güçlü bir yazardý, milletinin mutluluklarýyla mutlu olan, dertleriyle de dertlenen bir düþünce ve dava adamýydý. Uzun yýllar boyunca gazetecilik yapmýþ, Yeni Düþünce ve Vakit gibi birçok gazetede köþe yazmýþtý. O, bir zamanlar Ülkücü dünya görüþünün yayýn organý olan haftalýk Yeni Düþünce gazetesinde ses getiren yazýlara imza atýyor, gündemi belirliyordu. Þair Karakoç, son nefesine kadar dik ve asil duruþunu bozmamýþtýr. Her zamanda ve her zeminde doðru bildiklerini söylemekle kalmamýþ, o gür sesiyle adeta haykýrmýþtýr. Merhum þair Abdurrahim Karakoç “Size Býraktým” baþlýklý þiirini sanki bize veda eder gibi hüzünlü, biraz da sitemli bir dille yazmýþtýr: “Talipli deðilim þöhrete, þana,/Makamý, rütbeyi yük etmem cana/Dostluk, sevgi, þefkat yetiþir bana,/Dövüþü, kavgayý size býraktým//Çokta deðil, hakta buldum huzuru,/Ýstediðim alýn teri, göz nuru /Benliði, kibiri, iðrenç gururu /Faizi, bankayý size býraktým.//Hiç biriniz telaþ etmesin boþa/Doyacak gözünüz topraða, taþa.. /Beni inancýmla koyun baþbaþa.. /Topyekün dünyayý size býraktým” “Sarý saçlarýna deli gönlümü /Baðlamýþým, çözülmüyor Mihriban /Ayrýlýktan zor belleme ölümü /Görmeyince sezilmiyor Mihriban” diye baþlayan o ölümsüz türkünün sözlerinin sahibi Abdürrahim Karakoç artýk aramýzda deðil… O, her fâni gibi, can emanetini çok sevdiði Hakk'a huzurla teslim etti. Fakat o, düþünce ve duygularýyle hep içimizde yaþayacak. Çünkü kiþiler ölse de, düþünceler halka halka sonsuza dek yaþamaya devam eder. Her doðan gün aslýnda ömür aðacýndan kopan bir yapraktýr. Merhum Karakoç, bunu en iyi anlayan insanlardan biriydi. “Bir el yapar, bin el bozar/Gün alçalýr, gölge uzar/Önü kundak, sonu mezar/Her yarýþ ecele doðru.” ifadeleri bu görüþümüzü doðrular içeriktedir. Türk-Ýslam ülküsünün yýlmaz savunucusu Karakoç’a Allah’tan rahmet diliyorum. Ruhu þad olsun. Sözlerimi onun hayat felsefesini dile getiren bir dörtlüðüyle bitiriyorum: “Ben milletimin uðruna adamýþým kendimi Bir doðrunun imaný, bin eðriyi düzeltir, Zulüm Azrail olsa, hep Hakk'ý tutacaðým Mukaddes davalarda ölüm bile güzeldir.”
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © M.NÝHAT MALKOÇ, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |