..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Bütün sanatlarda insaný þaþýrtan bir yan vardýr. -Alain
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Roman > Görüþ ve Eleþtiriler > Mustafa Cilasun




21 Þubat 2007
Nakþeden Ýzler  
Nakþeden izler

Mustafa Cilasun


Yaþadýðým yýllarýn, farkýna varamadýðým gerçekliðini, efkârýmýn derinliðinde solumak... Hafýzam da, silinmezler bölümünde bulunan, naçar kaldýðým feryadýmdýr... Bir duruþu olmayanlara isyanýmdýr... Himmeti, hizmeti, külfeti, nimeti karýþtýranlara, suizan edenlere reddimdir... Konuþmak, koklaþmak, barýþmak, yarýþmak kaygýsýyla gafletimin yansýmalarýdýr... "Aþklarýn örüldüðü, sýrlarýn gömüldüðü mezarlarda geceler gibidir" Tespitinden hareketle, efkârý umumi yemin malum olmasýný dilememdir... Manasýný kaybetmiþ bir beden, mekanikleþmiþtir. Mekanikleþen bedenler, mezarlara manzara keyfiyetiyle bakarlar. Oysaki mezarlar, zahirin bittiði mekânlardýr... Bu ahval üzerine, hali lisanýmla paylaþmak, paslaþmak ve anlaþmak beyaný halimdir...


:AJEFH:



Oldukça sýkýntýlýydým!

Hüznümden adeta solduðum bir sonbahar mevsimiydi.

Canlýlýðýn muþtusu olarak bilinen yeþil çimenler soluyor, aðaçlar,yapraklarýný makus talihine boyun eðmiþ bir eda ile, sarartýyor ve dalýndan býrakýyordu.

Patikalara dökülen ve serpilen yapraklar, damarlarýmda dolaþan kanýn ve soluduðum oksijenin, bir gün yetersiz olabileceðini anlatýyordu.

Yokluk sýkýntýsýný aþmak niyetiyle savaþ verdiðim günlerdi! Böyle bunaltýcý zamanlarda ufkumun karardýðýný hissettiðim çok olmuþtur.

Hayatý manalý yaþamak gayesiyle durmadan koþtuðum ve bilinmeyenleri aþmak adýna çýrpýndýðým yorucu ve çileli yýllarýmdý!

Çözüm bulmakta zorlandýðým düþüncelerin, içimi kararttýðý vakitlerde, ruhumu rahatlatacak þartlarý arardým.

Bulunduðum mekandan, uzaklaþmak istediðim zamanlar, gönlüm dost arar, meþk etmek arzulardý.

Yine efkarýmýn acýmasýzca, benliðimi kuþattýðý bir gündeydim.

Üç ev ilerimizde kiracý olarak oturan ve inþaat iþlerinde çalýþan duvarcý ustasý Ýbrahim vardý.

Ara sýra onu arardým, evinde ise ziyaretine giderek muhabbet ederdim.

Ustanýn öyle bir çehresi vardý ki!

Yaþadýðý yýllarýn yorgunluðunu bakýþlarýndan, tecrübesini tespitlerinden, gönül sýcaklýðýný, samimiyetinden anlýyordum.

Yüzünden hiç eksik etmediði tebessümü,beni her zaman rahatlatýyordu. Can dostum olmuþtu,artýk arkadaþýmdý.

Yine böyle bir akþamda ziyaretine gittim. Kapýyý açtý,beni karþýsýnda görünce sevindiðini fark ettim.

Geleceðimi tahmin ettiðini, çayý dahi demlediðini söyleyince, gözlerine hayretle baktým. Ýçimi okumuþçasýna, gönlümün dost aradýðýný anlamýþçasýna, beni ziyadesiyle memnun ettiðini, içimde gizledim söylemedim.

Sohbet koyulaþýyor,sardýkça sarýyordu, þahsýmda gördüðü hususiyetleri sýralýyor, övünçle bahsediyor beni utandýrýyordu.

Brden yeni mahalle meydan camisinin hocasýný, tanýyýp,tanýmadýðýmý sordu ve peþinden ekledi.

Çok muhterem ve muttaki bir insan,özellikle tanýmaný isterdim dedi.

Hayýr tanýmýyorum, hocalarla,camilerle yakýnlýðým pek yok, yýllardýr istemeden soðudum. Yine sen anlat dinlerim hususiyetlerini dedim.

Neden camilere,hocalara uzaksýn,diye aniden sorunca!

Biraz þaþýrdým ve yutkundum.

Birden çocukluðumda ayný camide yaþamýþ olduðum ve yýllarca etkisinden kurtulamadýðým, hicran dolu sýrlarýmý, içimden sökülerek alýnan camii sevgisini, hüzünlenerek tekrar yaþamaya ve anlatmaya baþladým.

Beþ,altý yaþlarýndaydým.

Annemden defalarca dinlediðim, fakat ne olduðunu bilmediðim, ama her zaman merak ettiðim;

Oðlum;senin göbeðini, meydan camisinin bahçesine gömdük.

Onun için sen ibadetlere ve mabetlere çok düþkünsün, bu yaþta ve gecenin zifiri karanlýðýnda, sabah namazýna camiye, gidiyorsun, aferin diyerek öper ve uðurlardý.

Ýþte içimde camiye karþý böyle ilgi ve sevgi varken, mahallemizde ki çocuklardan, bir grup olarak,beþ,altý kiþi, öðle namazýna yakýn bir zamanda, sure ve dua öðrenmeye gidiyorduk.

Suphaneke den baþladýk.

Fakat ezberlediðim halde (S) harfini, bir türlü hocanýn istediði gibi çýkartamýyor,ezilip,büzülüyordum.

Diðer çocuklar (S) harfini, rahat bir þekilde çýkartýyorlardý.

Belki de onun için, hoca onlarla daha fazla ilgileniyor ve fark edilir derecede, þefkatli davranýyordu.

Arkadaþlar Hocam;

Mustafa duayý çok iyi biliyor, fakat dili peltek! olduðu için sizin istediðiniz gibi, söyleyemiyor dediler, ama nafile.

Hoca dilini düzeltene kadar git, düzeltince gel, o zaman okursun dedi ve camiyi terk etmemi söyledi. Öyle þaþýrdým ki, bir þey söyleyemeden camiden çýktým ve aðlayarak,soluk soluða eve geldim.

Kaskatý kesilmiþtim.

Ýçimde fýþkýran cami sevgisi, bir anda ve hiç istemediðim halde, yüreðimden sökülerek, haksýz bir þekilde alýndýðýndan donup kaldým.

Yýllarca camilere olan ilgimi, sevgimi sakladým, bir sýr olarak içime attým.

Müezzinin okuduðu ezan sesleri, kulaðýma gelince, içim yanarak sýrrýmý hatýrlar, acýyla terennüm eder, ezaný tekrarlar dururdum.

Ýþte bu nedenle, camilerle,hocalarla samimiyeti, yýllar önce kaybettim ve bir daha da kuramadým.

Ayaza,fýrtýnaya,doluya bakarak hislerimi sorguladým,göz yaþlarýmý yýllarca hüzün içinde yudumladým.

Ýbrahim usta, can kulaðý ile dinliyordu ve birden haykýrdý; Allah kahretsin böyle insanlarý, nasýl hoca yaparlar böyle basiretsizleri dedi ve ekledi.

Yaþýyor mu o hoca diye, birden hýþýmla sordu? Hocanýn ne durumda olduðunu, bilemiyorum, fakat oðlunun düðünlerde raký içerek, þarký söylediðini biliyorum dedim.

Peki usta neden sordun, meydan Camisinin hocasýný tanýyýp tanýmadýðým merak ettim, anlat ta dinleyelim dedim.

Ýbrahim usta, inan bak samimi söylüyorum, seveceðin, saygý duyacaðýn ve çok hocadan,farklý yönü bulunan bir insan diyerek sözlerine baþladý.

Ben hafýzam da nakþetmiþ bulunan hoca portresinden, farklý bir hoca profili duyunca, tabii olarak meraklanmýþtým.

Duramadým, ustaya sordum; peki ne zaman tanýþtýn böyle bir insanla ve nasýl müspet kanaate vardýn diye, hemen sordum.

Ýbrahim usta, anlatmaya baþladý.

Bir cuma namazý için meydan camisine gitmiþtim, tanýdýklarým hoca duvar ustasý arýyordu, bizde senin ismini vermiþtik, görüþtünüz mü dediler.

Bende hayýr henüz görüþmedik, fakat namazdan sonra konuþabiliriz dedim.

Cuma namazýný kýldýk, camiden çýkarken hoca, usta, müsaitsen tanýþýp konuþalým diyerek koluma girdi ve söze baþladý:

Evinin bahçe duvarýnýn yapýlacaðýný ve bir haftadýr beni bulmaya çalýþtýðýný, emeðimin hakkýný fazlasýyla vereceðini ifade ederek, iþi almamý ve hiç vakit kaybetmeden baþlamamý söyledi.

Hocayý dinlerken süzüyordum, gönülden konuþuyor ve net ifadeler kullanýyordu, samimiyetten gelen sýcaklýðý da etrafýmý sarýyor, gönlümü ikna ediyordu.

Hoca o anda adeta içimi fethetti.

Etkilendim ve hiç tereddüt etmeden kabul ettim, hocam sen hiç merak etme hallederiz inþallah dedim.

Ertesi gün hoca efendi ile camide buluþarak evine gittik.

Kapýnýn önünde taþ yýðýnýný, kumu, çimento paketlerini görünce,vakit geçirmeden ve yardýmlaþarak hemen harcý kardýk, bismillah diyerek duvar örme iþene baþladýk, evellallah üç gün içinde duvarý ördük bitirdik.

Fakat bu üç gün içinde, o kadar sýcak ilgi ve samimiyet gördüm ki, þu zamana kadar hiçbir yerde görmediðim kadar!

Kendimi onlardan biri zannettim, üç,dört tane kýzý,iki tanede oðlu vardý,hepside birbirinden edepli ve hizmetkardý. Kýzlarý dýþarýda bahçe kenarýnda, erken saatlerde halýya oturuyorlar,son derece hýzlý ve istekli dokuyorlardý.

Her zaman önlerine bakýyor ve bana bir þey ikram ederlerken yüzleri kýzarýyordu. Kendi aralarýnda konuþurlarken, seslerini hiç duyurmuyorlardý.

Düþündüm, benim kýz kardeþlerim köyde yaþýyorlar, babam son derece sinirli,abilerimde ondan farksýz, annemin aðzýnda dili yok,oldukça rahatlar.

Üstelik halýda dokumuyorlar, böyle olmasýna raðmen; bacýlarýmýn çemkiren, ukalâ, buyruk tutmaz ve þýmarýk birer huysuz kýz, olmalarýný anlaya bilmiþ deðilim diyerek, Ýbrahim usta biraz soluklandý ve sonra yine devam etti.

Bizim aile sevgiden, þefkatten,muhabbetten sanki bihaber, ahenksizlik hat safhada, asabiyet, adavet istemediðin kadar bol.

Fakat hoca efendinin ailesinde ve her nedense haddinden fazla huzur ve güven bulunuyor, bunun sebebi, hikmeti ne olabilir diye çok merak ederek düþündüm.

Sanki mutlak talimat verilmiþ gibi, hiç aksatmadan sabah kahvaltýsý, öðle yemeði, hemen arkasýndan çay ve meyveler.

Bu mükemmel düzen, ahenk ve eksilmeyen bereket, o kadar dikkatimi çekti ki; ey Allah’ým, sonsuz þükürler olsun diye hamd ettim.

Hoca efendi emeðimin karþýlýðýný hiç ihmal etmedi, beklemediðim miktarda beni memnun etti.

Çalýþtýðým günlerde bana eþlik ederek, gönlümü sohbetleriyle zenginleþtirdi.

Ýþte onun için; Allah bilir ki, seni sever ve sayarým, bulunmadýðýn ortamlarda her zaman seni örnek gösterir ve gýyabýnda muhabbetle yad eder, anarým.

Ýþte hocanýn evinin duvarýný örerken, hemen aklýma sen geldin ve keþke hocanýn kýzlarýndan birine talip olsa da, mutlu bir yuva kurmak nasip olsa, diyerek içimden geçirdim.

Ýþte onun için sordum sana; ne dersin,düþünmez misin böylesi þahit olduðum güzelliði, paylaþmak istemez misin diyerek yine bana sordu.

Sen daha layýksýn böyle güzelliðe tek baþýna kalýyorsun, kendin için neden düþünmüyorsun, diyerek karþýlýk verdim.

Nerde bizde o þans, tek baþýma karar vermem mümkün deðil, çünkü bizim köy adetlerinde sýralama vardýr.

Beklemek zorundasýn,aksi davranýþ töreye karþý gelmek olarak anlaþýlýr, bunun bedelini ödemek, çok aðýrdýr düþünemezsin bile.

Sen kiþilik ve karakter bakýmýndan sevdiðim, muhabbet beslediðim bir kiþi olarak, evinizin de tek oðlu bulunduðun için, senin ihya olmaný istedim dedi.

Böyle samimi bir itiraf karþýsýnda ne diyeceðimi bir an bilemedim, hem sevindim, hem de þaþýrdým, ne söyleyeceðimi düþünürken, açziyeti yaþadým.

Hemen toparlanýp bu sevgiye layýk olmaya çalýþacaðým, teþekkür ederim, bahsettiðin aile hakikaten çok ilginç ve farklý bir yapýda hoþ insanlarmýþ.

Allah hanelerinin bereketini ve kýsmetlerini açýk etsin, yaþantý bakýmýndan maneviyat yönümü oldukça zayýf olarak görüyorum,o bakýmdan kendimi bu aileye uygun görmüyorum.

Çünkü; aramýzda yaþantý ve anlayýþ farký oldukça fazla, ayrý dünyalarda yaþýyoruz diyebilirim.

Ayrýca içimde bulunan manevi boþluk hat safhada, bizlere zor kýsmet olur, böylesi güzellikler, hayýrlýsý olsun diyerek mevzuu kapattým.

O akþam; enteresandýr ama rahatlamýþ bir keyifle ve dalaþtým, efkarýmý daðýtmýþ ve mutlu olarak Ýbrahim’e teþekkür ederek ayrýldým.

Doðruca hýzlý adýmlarla evimize geldim.

Gönlümün sevincini, paylaþmak istiyordum,ama kiminle!

Ne yazýk ki; yine sinemin derinliðine serpiþtirdim.

O yýllara kadar, nasýl çalýþarak okudum ise,yine çalýþýyor ve okuyordum,sanat okulunun metal iþleri bölümünde ikinci sýnýfýna devam ediyordum.

Ne hikmetse annem, sürekli evlenmemi isteyerek,oðlum ölmeden önce mürüvvetini göreyim diyerek beni her zaman sýkýþtýrýyordu.

Kendi ölçeðine göre,kýzlara bakýyor,gözüne kestirdiði bir kýzý görünce,bana dahi sormadan, kendi kendine karar veriyor ve gereðini yapmaya çalýþýyordu.

Eve geldiðim her fýrsatta,akrabalarýmýzla,mahalle komþularýmýzla, ne zaman bir araya gelsek bu mevzuyu açýyor ve kendine mutlaka bir destek arýyordu.

Önceleri utanýyordum, zamanla sýkýldým, býktým, ve annemi kýrmadan izah etmeye çalýþýyordum, fakat nafile çünkü annem biran önce netice almak istiyordu.

Usul hatasýnda bulunuyor ve farkýnda olmadan beni üzüyordu.

Anne þu anda evlenmeyi düþünmüyorum,düþündüðüm þartlarýn oluþmasý lazým;
ýsrarcý olmayýn,diyerek, gönlünü almaya çalýþýyordum.

Ama gayretlerim maalesef nafileydi, annem bildiðini okumaya devam ediyor, yýlmýyor ve yorulma bilmiyordu.

Güneþ ile Kar’ýn uyuþmazlýðý her ne ise, bende annemle o kadar farklý yapýlarda insanlardýk,bunu ben biliyordum fakat,annem anlayamýyor,veya anlamak istemiyordu.

Ama annem yýlmýyordu kafaya koymuþtu bir kez, mahallemizden, akrabalarýmýzdan, tespit ettiði kýzlarýn özelliklerini,güzelliklerini bana anlatýyordu.

Her birini de çok methediyordu,bununla da yetinmiyor,ayrýca gönlümü ikna etmeye çalýþýyordu,bir anne olarak belki de haklýydý.

Her nasýlsa kýzlarý bir þekilde tespit ederek, annesi ile birlikte evimize davet ediyor ve gelmelerini saðlýyordu,bu manada benimde yakýndan ilgilenmemi ve daha duyarlý olmamý istiyordu.

Tabi olarak içimden gelmiyordu,onun için daha çok caným sýkýlýyor ve kaçacak bir yer arýyordum,yeni konuklar gelmiþler ise,hoþ geldiniz diyerek hemen,diðer odaya geçiyordum.

Artýk evimiz benim için, sýkýcý gelmeye baþlamýþtý,ben neler düþünüyordum, fakat zavallý annem daðarcýðýndaki hayaliyle karar veriyor yaþýyor ve kendini avutmaya devam ediyordu.

Yine benzer günlerin birinde,misafirler gelmiþler,hoþ geldiniz,dilerim iyisinizdir diyerek,müsaade isteyip hemen odama geçtim.

Bir müddet sonra odamýn kapýsý vuruldu,yine annem zannederek, anne müsait deðilim, çalýþýyorum dedim.

Fakat kapý açýldý, baktým ki gelen misafirlerin kýzý,çok doðal bir tavýrla bulunduðum odaya girdi.

Annesi olduðu halde,hiç çekinmeden ben senin için gelmiþtim,birlikte oturalým mý þayet sakýncasý yoksa,konuþur sohbet ederiz ne dersin demesin mi!

O kadar çok þaþýrmýþtým ki,fakat belli etmem uygun olmazdý, oturun siz bilirsiniz, fakat derslerim çok fazla sizinle hiç ilgilenemem gücenmez sýkýlmaz iseniz buyurun oturun, nasýl olsa oda müsait,oturacak yerde var, diyebildim.

Senin yanýnda olmam, benim için yeterli bir sebep,kesinlikle sýkýlmam demez mi! hoppala diyerek hayýflandým tabi birazda üzüldüm. Zira bu kadar samimiyetin, gerekçesi ne olabilirdi,niçin gerekliydi demek zorunda kaldým,fakat belli etmemeye çalýþtým.

Aman Allah’ým bu nasýl iþ,aman Mustafa durum kritik,bir bahane bul hemen sývýþ,haydi hiç durma topluma karýþ diye, içimden geçirdim, saatime birkaç kez baktým,hemen hatýrladým ki,kara Mehmet’le buluþup dolaþacaktýk.

Hayýrdýr niçin saatine çok bakýyorsun,benden kaçmak için, bahanemi arýyorsun demez mi, kýzcaðýz!

Kusura kalmayýn,anlayýþlý olduðunuz belli oluyor,sizinle oturmak çok keyifliydi, ama arkadaþýmý bekletmek istemiyorum, siz sanýrým annemi ziyarete gelmiþtiniz, bir insaný bekletmek hoþ bir davranýþ olmaz deðil mi, diyerek müsaade istedim ve arkama dahi bakmadan ayrýldým.

Ayrýlýrken annemin yüzünü bir görmeliydiniz!

Þaþkýnlýk,kýzgýnlýk,kýrgýnlýk hepsi mevcuttu.

Fakat hiç önemli deðildi, çünkü, bunlarýn hepsi benden sakýttý, demlediði çayý hýþýmla,bir solukta midesine akýttýðýný, tahmin ediyorum.

Böylelikle bir badireden, zorda olsa kurtuluyordum.

Evimizden uzaklaþtýkça annem aklýma geliyordu ve gülmekten kendimi alamýyordum,eve dönünce annemle yaþayacaðým finali, çekinerek bekliyordum ve maalesef böyle atlatýyordum o sýkýntýlý günleri.

Okul dýþýnda,çalýþtýðým iþ yerinde müsait zamanlarda,bulduðum her boþlukta, okumaya çalýþýyor, araþtýrýyor, yeni çevreler, ediniyordum.

Yalnýzlýðýmda sürekli düþünüyor, gecelere dost gözüyle efkarýmý açýyordum, mehtaba sýrlarýmý anlatacaðým diye,soluk soluða kalýyordum.

Hayatýmda; yaþadýðým tüm gerçekleri, izlerini taþýyarak tecrübe ediniyor,sabýrla bileniyor, sebatla azmediyor, metanet ikliminde, filizlenerek kendimi yetiþiyordum.

Hayatýn kendisi için,bilinçsizce harcadýðým, boþ zamanlarýmý düþünüyor, hayýflanýyor ve acýsýnýn iliklerime kadar, nufus ettiðini biliyordum.

Gayenin olmadýðý,hafýzanýn mesnetli bilgilerle dolmadýðý, kalbin ihtiyacý olan, sevgi ve þefkate doymadýðý,itminanlýk bulmadýðý her an meþkuk tur.

Bilinçsiz bir yaþayýþ ne kadar,karanlýk ve manasýz ise,bunlarýn farkýna varmakta, bir o kadar doyumsuz ve berrak oluyordu.

Farký yakalayan, keyifle haz alýyor,içi sevinç doluyor,farkýna varamayan için, deðiþen bir þey olmuyor,her þeye Fransýz kalýyordu.

Kara Mehmet’i anmýþken; fazla esmer olmasý sebebiyle, isminin ön takýsý olan (kara)deyimi, arkadaþlar tarafýndan eklenmiþti,yoksa Mehmet Muçhan olarak bilinirdi.

Son derece muzip, oldukça duygulu, araþtýrmayý seven, mesnetli bilgileri kuþanmýþ, kalender karakterli, güler yüzlü, alçak gönüllü, gür saçlý, kalýn kara kaþlý, nazik tatlý dilli, hoþ bir insan olmasýnýn yaný sýra.

Yokluðu her zaman yaþamýþ, lakin þikayetçi olmamýþ sinesinde gizlemiþ,yaþayýþ tarzý onu çok tutumlu yapmýþ,aldýðý aile terbiyesi özellikle imam hatip ve ilahiyat kökenli olmasý nedeni ile;

Yýllarca kýzlara olan uzaklýðý,yüreðinde derin yaralar açmýþ, ama fýrsatýný bulup bir türlü açýlamamýþ,zaman içinde bu tecrübe edilmemiþ,bakir kalan duygular, kiþiliðinde derin yaralar açmýþ, bu bakýmdan zafiyetler oluþturmuþ.

Kendini cezbeden, yetiþkin tanýdýk bir kýzla karþýlaþtýðý zaman,çok farklý bir insan olur,yerinde duramaz adete coþardý, konuþtukça kendini alamaz,kýzla ilgili merak ettiði ne varsa,ardý ardýna sorular sorarak, hep anardý.

Bende, son derece doðal karþýlayýp,anlamaya çalýþýrken,yüreðini kuþatan duygularýn,derin izlerini rahatlýkla görebiliyor,çoðu zaman üzülüyor,bazen de kararsýzlýðý yüzünden kýzýyordum.

Evlerindeki;kendine ait yalnýzlýðýný her zaman görüyor ve hassas bir kiþiliðe sahip olduðundan,kitaplarýnýn arasýnda kayboluyor, yanlýþ anlaþýlmaktan korkarak, dertlerini paylaþamýyor,aile dayanýþmasýndan mahrum kalýyordu.

Her uðradýðýmda evlerine çok kýsa bir zaman otururdum, öyle gerekiyordu, ortam müsait olmuyordu ve daha sonra birlikte ayrýlarak mekan deðiþtirir, sokaklarý adýmlayarak, caddelerin derinliðine dalardýk.

Müþterek bir hedef doðrultusunda yol almanýn heyecanýný haz alarak,yaþayarak sýkýntýlarýmýzý paylaþýr,oldukça keyif alýrdýk,vakit ne çabuk geçmiþ pek anlamazdýk.

Dini konulardan uzak kalmam ve bilgisiz olmam nedeniyle, sorduðum sorularýn cevaplarýný içimdeki boþluðun derinliðini bildiðim için, kanarcasýna pür dikkat kesilerek dinliyor, hasretle deruhte etmeye çalýþarak, bilmediklerimi dost arkadaþým Mehmet Muchan dan öðrenmeye gayret gösteriyordum.

Çünkü beyhude geçirdiðim,onca yýllarýn içimdeki engin bir denizin hýrçýn dalgalarý arsýnda,gecenin zifiri karanlýðýnda þimþeklerin çakmasýyla bir ferahlýk getireceði umuduyla aydýnlýk için,kurtuluþa koþmam gerekiyordu.

Zaman denen mefhum dur durak bilmiyordu,akýp gidiyordu,görevlendirildiði hedefine doðru, tereddüt etmeden, acaba demeden, yýlmadan, yorulmadan,yeter artýk diye söylenmeden.
Hasret kalmýþçasýna,yüreði yanarcasýna,sevgiliye koþarcasýna, kaygýlardan, zanlardan sýyrýlmýþ bir þekilde.

Emin olmanýn hazzýný yaþayarak,vakarýnda tevazuu kuþanmýþ bir eda ile, bilinmeyenlerden uzak iklimlerde,gizemleri sunarak, akýp gidiyor.

Giderken de, hayatýmýzdan harf,hece, kelime ve mýsralarýn, anlam bütünlüðündeki, satýr aralarýný, düþünme fýrsatý olarak sunuyordu.

Romanlardan kahramanýný buluyor ve seçercesine alýp götürüyor, dolayýsýyla bizzat kendisi, romanlarýn konusu oluyordu, her þeyin anlamýný bulduðu bir zaman diliminde.

Sanat okulu son sýnýfýnda,okumaya çalýþýrken,öðrenci hareketleri,hat safhaya gelmiþ,sýnýflarda derslerin yerini, çoðu zaman,olaylar ve konularý almýþtý.

Bulaþmadan,dalaþmadan,kokuþmadan,üç,beþ arkadaþ kenetlenip,ayný hedef doðrultusunda yoðunlaþmýþ,istikbale bakýyorduk.

Tereddütlerin baþýný aldýðý,belirsizliklerin haddini aþtýðý günlerin sýkýntýsý, hat safhaya gelmiþ,her gün olay,baskýn,polis kovalamasý alýp baþýný gidiyordu.

Okul çýkýþlarýnda dava birliðinin saðlanmasý adýna,zorla fatih derneðine götürülmek istenmemiz, bizim acilen çözüm bulmamýzý gerektiriyordu.

Zira,son senemiz olduðu için,mefkureci öðretmenler derneðine giderek, üniversite imtihanýna hazýrlýk için kursa baþlamýþtýk bila bedel.

Sýnýf ve kurs arkadaþým Mustafa;son derece sakin,oldukça mülayim, ufku açýk, sevgi dolu,esnaf kültürünü kuþanmýþ,yokluðunda aranan,özlenen güzel huylu, hayýr öðütlü bir arkadaþýmdý.

Yani parantezi biraz daha açacak olursak,özetle;

O da benim gibi yýllarca,en doðal hakký olan,baba þevkatinden,ilgi ve desteðinden mahrum kalmýþ, en çok ihtiyaç duyduðu anlarda bile,onu yanýnda bulamamýþ maalesef.

Sevgili annesi her zaman, bu boþluðu doldurmaya çalýþmýþ,dolayýsýyla en annesi Mustafa’nýn en yakýn dost ve dert ortaðý olmuþ,

Fakat çocuðun gönlünde oluþan ve beklenen, babanýn hal,tavýr,nasihat,muhabbet ve cesaret boþluðunu hiçbir zaman anne dolduramaz.

Sevgili dedesi ve anneannesi,engin tecrübeleriyle,çocuk psikolojisini özümsemiþ, bir mürebbi vakarýyla,Mustafa’nýn yetiþmesinde, en temel mihenk taþlarý olmuþlar,sabrý,sadakati ve kanaati ihmal etmeden zihnine yerleþtirmiþler.

Amcasý Hacý efendi de;babasýnýn iþ ortaðý olarak, Net kuru temizleme ismindeki, mütevazý dükkanlarýnda,baþlarýnda bulunmuþ,bilgisi,becerisi nispetinde yardýmcýlarý ve hamisi olmuþ.

Mustafa’nýn esnaf kültürünü kuþanmasýnda,insanlarý yakýndan tanýmasýnda, tecrübe kazanmasýnda,katkýda bulunmuþtur.

Mustafa’nýn kiþiliðinin oluþmasýnda,katkýsý olanlar,kimlik sorununu aþmýþ,hayatý anlamýþ, kimselerden olmalarý gerekir ki;

Genç, fidan gibi, gönlü açýk, sahavetli, hayýrlý iþlerle iþtigal eden,kötülüklere bulaþmayan,þerden her zaman uzak kalmayý baþaran, vatana ve millete hizmet etmeye duyarlý, hassas,duygusal,edebi yönü fark edilen,

Toplum tarafýndan kabul gören ve teveccüh gösterilen,gýyabýnda hayýrla yad edilen,duyarlý ve haklý olduðu konularda, metaneti, þecaati ve sabrý bir solukta terennüm eden,

Herkese bizim Mustafa Yalçýn dedirten ve fakat; insanlar tarafýndan çok zor baþarýlan,bir vizyonu hak ederek, sergilemenin huzurunu,her an þükrederek yaþýyor olmalý.

Ýþte ayný sýnýfta yan yana otururken, dedim ki Mustafa ya; her gün böyle olmayacak,bir þeyler yapmamýz lazým,inisiyatif kullanmak durumundayýz.

Oda tamam ama ne yapabiliriz deyince,o zaman seyret dedim ve sýnýfta ayaða kalkarak, öðretmenin henüz gelmediði bir vakitte masasýnýn arkasýna geçip,masaya sert bir þekilde vurarak dikkatleri üzerime çektim.

Herkesin bana baktýðýndan emin olunca,arkadaþlar þu andan itibaren, bu sýnýfýn baþkaný ve sorunlusu benim,itirazý olan varsa,þayet yüreði yetiyorsa beni okul çýkýsýnda, kapýda beklesin görüþelim dedim.

Sýnýftaki arkadaþlarý süzdüm,bir dakika kadar bekledim, hiç bir ses çýkmayýnca baþkanlýðý otomatikman üstlendim.

O günden sonra okul çýkýþlarýnda,mazereti olan her arkadaþa izin veriyor ve istekli olan arkadaþlarý,fatih derneðine götürüyor,mana ve maksatlarýný öðrenmeye dolayýsýyla anlamaya çalýþýyordum.

Biraz devam ederek,kuvvet dengesinin kaynaðýný bulmaya ve þahsýmda oluþturmaða çalýþýyordum,bu ara Mustafa’yý rahatlýkla kursa gönderiyor ve benim içinde not almasýný söylüyordum.

Günlerden Cuma idi,o gün birkaç ders önemsiz olduðu için,evde yarým kalan iþlerimi yapmak niyetiyle sýnýftan ayrýldým.

Okulun kapýsýndan çýktým giderken,okul duvarýnda oturan bir kaç arkadaþý gördüm,selam vererek,ne yapýyorsunuz burada diye hatýrlarýný sordum.

Ýçlerinden Yozgatlý Abdullah, bugün komünistler okulu basacaklarmýþ, bizler de arkadaþlarý toplamaya çalýþýyorduk,sen nereye gidiyorsun,haberin yok mu diye sordu.

Benim haberim yok,her zaman olduðu gibi palavradýr inanmayýn dedim.

Abdullah inan ki bak gerçekten basacaklarmýþ, haber doðru deyince, ben inanmýyorum, iþlerim yoðun olduðu için gidiyorum dedim.

Ayaða kalkarak koluma girdiler,ýsrarla omuzlarýma ellerini koydular.

Gardaþ;eðer sende gidersen, bizim yapacaðýmýz bir þey kalmýyor,bur da kalmamýz manasýz,çünkü bizim güvendiðimiz insan sensin.

Eðer sende gidersen ne diye bekleyelim, bizde çekip gidelim, yoksa sadece dayak yeriz,ama sen kalýrsan okulu kurtarýrýz dediler bir solukta.

Baktým ki oldukça ciddiler,yapacak bir þey kalmadý,istemediðim halde, kalmak zorunda hissettim kendimi,madem ki öyle tamam kalýyorum dedim.

O zaman burada beklemeyelim, okulun içine girelim de,etrafa bakalým dedim, ve okul bahçesinde ilerleyerek idari binaya yaklaþýyorduk.

Bir grubu okulun yan tarafýnda toplu halde bekliyor olarak fark ettik,baktýk ki takriben, yirmi beþ, otuz kiþilik sol grup, tabi olarak karþýlaþtýk,yanlarýndan geçerken Abdullah, karþý gruptakilere ne bakýyorsunuz lan, oros...çocuklarý demezmi.

Ortalýk öyle karýþtý ki, bir anda vuran vurana,bizim sayýmýz onlarýn beþte biri,bir ara Abdullah’ýn ensesine yönelen, býçak darbesini fark ettim.

Oðlanýn býçak tutan bileðini, öyle bir yakaladým ki,kolumu kýrýldý,parmaklarýmý bilemiyorum,baðýrarak yere yattý,kývranýyordu.

O an þaþkýnlýk içinde, savunma yaparken,kulaðýma öyle bir taþ geldi ki, feleðimi þaþýrdým,gözümün önünde þimþekler çaktý,elimi kulaðýma attým bir baktým ki, ýlýk bir kan,gözüme çarptý iþte o zaman þuurum bozuldu ve tepem attý.

Artýk haleti ruhu yem bozulmuþtu, önüme kim gelirse gözüm görmüyor,vurdukça vuruyordum,baktým ki önümde kimse kalmamýþ.

Karþý sol grup, idari binaya kaçmýþ, öyle bir haleti ruha sahiptim ki,o kapýyý zorluyor içeriye girerek,takatim bitene kadar vuracaktým.

Kapýyý açamadým,döndüm arkama baktým ki ne göreyim,bizim adamlarýmýz diye bildiðimiz öðrenciler,okulun bahçe duvarýnýn dýþýnda,rast gele taþ atýyorlar.

Daha çok caným sýkýldý,lan ibneler dövüþ meydanýný býrakýp ta, neden idari binaya taþ atýyorsunuz,binalar ne zamandan belli, komünist oldular,diye baðýrdým.

Epey bir vakit geçtikten sonra, ekipler halinde polisler geldi.

Tabi ki bu ara kaçanlar kaçtý,ben kaçmamýþtým,üç kiþi polislerle gelip, benden davacý olduklarýný söylediler,her taraflarýnda darp izleri mevcuttu.

Polislere bunlarý tanýmadýðýmý,sýnýf baþkaný olduðum için,sýnýf defterini teslim ettim ve merasim için burada beklemekteyim dedim.

Bazý yerlerimde bulunan kan izlerini sordular,top oynadýðýmýz için farkýnda olmadýðýmý söyledim,fakat þikayetçi olanlar, ýsrarla davacý olduklarýný söylediler.

Polisler artýk yapacaðýmýz bir þey yok,darp izleri ve þikayetçide çok, karakola götüreceðiz seni dediler.

O an içimi burukluk sardý ve gariplik hissiyatýnýn hakim olduðu fýrtýna içimi sýzlattý, fakat yapacaðým hiç bir þey yoktu.

Ekip aracýna binerek karakola doðru ekip otosu hareket ettiðinde görebildiðim her kez bana bakýyordu.

Nihayet karakola gelmiþtik.

Davacý olan fakat, benim tanýmadýðým öðrenciler þikayetlerini dile getirip,polise yazdýrdýlar, üçü birden rapor almak için hasta haneye koþtular.

Bana bir þeyler sordular,cevap verdim dinlediler,yazdýlar fakat ne yazdýlar bilmiyorum okuma fýrsatýný vermeden hemen imzalamamý söylediler,imzaladým.

Yarýn mahkemeye götürülmek üzere,saat 17.45 civarýnda mahkeme saatine kadar nezarete bekleyeceðimi söyleyerek bu gün kendilerinin misafiri olacaðýmý ve kalacaðým mekan olarak nezareti gösterdiler,içeriye girerek üzerime kapýyý killediler.

Nezarete girdim,acayip bir koku,her taraf pislik içinde,demir parmaklýklar var, fakat camlarý kýrýk,ayaz,rüzgar,kar savruluyor,soðuk mu hat safhada.

Üç tane çocuk yaþta hýrsýz yakalamýþlar,yüzleri donuk,yere uzanmýþ yatýyorlar, sanki orada devamlý konuk, yer yok ki oturacak, alalým bir soluk,saatlerce dikildik durduk, tabii bu arada da haylice solduk.

Saat 23.45 i gösteriyordu,gelen giden çok, ama göstermiyorlar ki bilelim, soran hangi konuk.

En çok kahrolduðum konu,bir garip babam ve sevgili annem hiç istemediðim halde baþýma gelen bu olayý öðrenince çok üzüleceklerdi,beni en çok yýpratan buydu.

Karným acýkmýþtý, polisler hýþýmla yiyorlardý, ikramda bulunmak ne demek, bir sokum azýk, saatler geçmiyor,göz kapaklarým kapanýyor, aç ve susuz beklemekten olduk adeta bir kazýk.

Saat 03.35 i gösteriyordu sesler geldi, göründü mýrýldanan,göbeðinden gömleðinin çýktýðýný fark etmeyen, profili bozuk orta yaþ bir polis.

Kapýyý açtý baktý, aniden copunu çýkartýp, hasret kalmýþ gibi, hýrsýzlara saldýrdý, çocuk yaþlarda,çelimsiz periþan halleri vardý,on üç,on beþ yaþlarýnda görünüyorlardý, hýzýný alamamýþ olmalý ki polis,yetmedi tekme,tokat neresine gelirse hiç acýmadan vuruyor ve birde soluyordu.

Uykulu gözlerim, bir anda fal taþý gibi açýldý,hislerim donup kaldý,bir insan böyle mi dövülürmüþ meðer, þaþýrdým,sarsýldým ,donup kalakaldým ve sadece baktým.

Polis ihtiyacý olan sporu her halde yaptý ki,hýncýný içesiye aldý,çocuklar kan revan içinde kaldý,polis yere düþen copunu eðildi aldý ve baþýný kaldýrarak bana manalý bir þekilde baktý.

Adýmlayarak yaklaþtý,copunu havaya kaldýrýp, iki eliyle kývýrdý,baktým ki niyeti bozuk üzerime indirmeden copu, kolumu kaldýrýp haykýrdým,sakýn ha dedim.

Þaþýrdý kaldý, gözlerime bakýyordu,devam ettim,benim hiç suçum olmadýðý halde,bura da bulunuyor ve mahkemeyi bekliyorum dedim.

Suçlu olmadýðým kesin,eðer vuracak olursan, sakýn unutma,seni mutlaka bulurum,bulamazsam eðer, karýný,çocuðunu bulurum, periþan ederim bunu hiç unutma dedim.

Polis deli misin,dangalak mýsýn baþýma bela olma diyerek,arkasýný dönüp kafasýný salladý,nezaretten ayrýldý, kapýyý kilitleyip gözden kayboldu.

Sabah saat 10.30 olmuþtu,kapý açýldý,dýþarýya çýktýk,dünya varmýþ diye içimden geçirdim,bir yudum su içtim.

Bir müddet sonra mahkemeye çýkmak için ekip otosuna bindik ve adliye binasýnýn yolunu takip ederek,kýsa bir zaman sonra duruþma yapýlacak mekana çýkmadan polis noktasýnda bekledik ve nihayet kapýya geldik.

Hakim; kumral saçlý,faulleri uzun,oldukça iri, fakat içi geçmiþ,bana bakan,fakat boþ gözlerle aranan,muhakeme yapacak mecali bulunmayan, mat birine benziyordu.

Bana hiç bir soru sormadý,dinlemedi,þöyle bir baktý,eliyle polislere çýkýn der gibi, iþaret yaptý ve mahkemeden ayrýldýk.

Merakla bekliyordum sonuç ne oldu diye,sað olsun polisin biri sýkýntýmý anlamýþ olmalý ki,

Evinize gideceðiz,yatak,yorgan ve cezaevi ihtiyaçlarýný alacaðýz deyince, tepemden sanki sýcak sular döküldü, bir anda aktý ve ayaklarýma indi.

Ýçimden bu nasýl bir hakim olmalý ki;hiç soru sormadan,söz hakký vermeden,bir öðrenciyi ceza evine gönderiyor,diyerek hayýflandým,sarsýldým,düþünmekten kendimi alamadým.

Hukukun üstünlüðü bumu diyerek,hukuktan anlamayan biri olarak, hukuksuzluðun acýsýný,ilklerime kadar o an yaþamak zorunda kaldým ve anladým.

Evimize uðradýk,annemin þaþkýn,üzgün,çaresiz bakýþlarý eþliðinde,gerekli olan levazýmý aldýk.

Þaþkýn ve biçare olarak annemle,babamla vedalaþarak,onlara metin olmalarýný söyleyerek hüzünle ayrýldýk,cezaevine doðru yol aldýk ve nihayet cezaevine vardýk.

Kapýdaki görevliler,þöyle bir baktýlar,saðcý mýsýn, solcu musun diye soru sordular, saðcýyým dedim.

Ýyi o zaman senin saçlarýný, týraþ etmeyelim diyerek kendilerince lütufta bulundular ve gardiyanlarýn refakati ile, doðruca koðuþa yolladýlar.

Kapýlar açýldý,içerdekiler haber almýþlar bekliyorlardý,geçmiþ olsun diyerek bana sarýlýp,kucaklaþýyorlardý.

Basýk,sýkýcý,gün ýþýðýndan uzak bir mekan,odalar dar, sýkýþtýrýlmýþ ikili ranzalar, herkesin gözünde muðlak bakýþlar,çok deðiþik ve çarpýk inanýþlar,sanki her þey iç içe girmiþ bir vaziyeti gözlemledim.

Efkarým daðýnýk,keyfim kaçýk,sýkýntýlarým,asabiyetim hadsiz ve açýk,durumun ciddiyetini anlayanlar,hemen etrafýmý boþalttýlar, ihtiyacýmý sordular.

Vakit daraldý ikindi namazýmý kýlamadým,þu duvarlardaki sembol resimleri uygun bir yere kaldýrýn da,kýbleye yönelip namaza duralým.

Saf,katkýsýz,berrak,olsun ki kýble gahýmýz,durunca namaza, dünya ve dertlerinden arýnmýþ olarak,öyle bir namaz kýlalým ki, kendimize gelip, sabýr ve metaneti kuþanalým dedim.

Tam otuz dört gün tutuklu kaldým,Allah’ýn izni ile Kur’aný Kerim öðrettim,otuz üç kiþinin namaza, baþlamasýna vesile oldum.

Çoðu zaman cemaatle kýlýyorduk,kendim sürekli kitap okuyordum,din, devlet, halk bütünlüðünün,maksatlý olarak tahrip edildiðini, basit bir þekilde yozlaþtýrýldýðýný hazmedemiyordum.

Entrika ve desiselerin odaðýnda bulunan, çýkar çevrelerinin,milleti ve devleti iþbirlikçileri ile nasýl periþan ve tarumar ettiklerini, düþünüyor,analizler yapmaya çalýþýyordum.

Tutuklu kaldýðým günlerde,idamlýk,müebbetlik mahkumlarýn,yalakalarý tarafýndan ezilmek,emir uþaðý edilmek istendim.

Reddettim;güreþmek bahanesi ile alt etmek istediler,becerip yenemediler, deðiþik oyunlar sergilediler, imtihan edip sorguladýlar, ama tüm koðuþun önünde rezil oldular.

Davalarýna ulaþmak için her þeyi göze alan ve meþru sayan,akýl ve izaný,çoðu zaman nefsi ve enaniyetiyle karýþtýran,bu ahmak gruplarý;

Sonunda bölüp,parçalamak,güçsüz býrakmak için çýkar yol buldular, bana, sen Kur’an la çok ilgilisin,bizlerde Müslüman’ýz ama,senin gibi düþünmüyoruz diyerek.

Senin Þeriatçý olduðuna dair þüphelerimiz var,aldýðýmýz duyumlar da bu kanaatimizi doðruladý.

Ve þu andan itibaren seni, yeþil komünist olarak tanýyacaðýz ve öyle bileceðiz dediler.

Bu kanaate nasýl varmýþlar biliyor musunuz?

Takriben beþ ay önce, fuarda bulunan çay bahçesinde buluþmak üzere, fatih dernek baþkaný ve yönetiminde bulunan üç arkadaþý beni ve arkadaþým Mustafa’yý davet etmiþlerdi. Hakkýmýzda neler duymuþlarsa!

Konuþalým,tanýþalým diyorlarmýþ.

Bize bu teklifi, bizim sýnýfýmýzda bulunan Mustafa Saccýoðlu getirmiþti,bizde tereddüt etmeden kabul ettik.

Maksat konuþmak ve tanýþmak deðil miydi,bizim için hiçbir sakýncasý bulunmuyordu.

Bizler düþünce olarak sorunlarý konuþarak, karþý tarafý dinlemeyi bilerek, þiddet ve adavetten uzak kalarak, meselelerin çözüleceðine inanýyorduk.

Nihayet buluþmuþtuk,baþkan olan arkadaþ,yüz hatlarýnda yorgunluðu, bakýþlarýnda ön yargýyý barýndýrýyordu ve varlýklý bir aileye mensup olduðu fark ediliyordu ismi de Fatihti.

Diðer arkadaþlarý da maddi açýdan ayný düzeyde sayýlabilecek,kolejde okumuþ, çok bilmiþ, aþaðýlayýcý tavýrlarý ön plana çýkan,oldukça þýmarýk kiþilerden oluþuyordu.

Dördü de Kayseriliymiþ, fakat ben hem þehirlileri olarak, onlarýn serkeþ, kývýran, birbirlerine aþýrý sulu davranan, üslup ve tavýrlarýna þahit olunca!

Zengin bir ailenin çocuðu olmadýðýma þükrettim ve Kayserili olmaktan haylice utandým.

Bizim fikir ve kanaatlerimizi biliyorlarmýþ, o nedenlerle kurgulu gelmiþler.

Hal hatýr sorduktan sonra, hemen mevzuu, milliyetçiliðe getirdiler ve hararetli bir þekilde, hiç fýrsat vermeden, peþ peþe sorduklarý sorularla, paniklememizi temin ederek, tesir altýnda kalmamýzý istiyorlardý.

Hoþ görü, nezaket ve muhabbet maalesef, ahmaklýðýn ve adavetin olduðu mekanlarda bulunmazlar, fakat bu deðerler onlarý hiç baðlamýyordu.

Sorduklarý sorulardan bir tanesi bile seviyelerinin, þartlanmýþ olmalarýnýn, akýl ve idraklerinin askýya alýndýðýnýn, ip uçlarýný veriyordu.

Ne diyorlar; iki kiþi denize düþmüþler ‘e’, bunlardan ikisi de Müslüman’mýþ ‘e’, bunlardan birisi Türk boksör Mustafa Sandalmýþ ‘e’, bir diðeri de Muhammet Ali Kýlaymýþ ‘e’, ve biz bunlardan hangisini kurtarýrmýþýz.

Böyle absürd bir soruya, aklý baþýnda bir insan nasýl cevap verirse, bizde ayný þekilde cevaplandýrdýk.

Fakat çok büyük bir hata yapmýþýz ki, cevabýmýz arkadaþlarýn hoþlarýna gitmemiþ. Siz nasýl Muhammet Ali ile ilgilenirsiniz, býrakýn onu, zenciler kurtarsýn dediler, masaya yumruk vurarak þiddet gösterisi yaptýlar. Tabiî bu duruma canýmýz sýkýldý, moralimiz sýfýrlandý.

Ben böyle tavýrlara tahammül ederek, sessiz kalmayý içine sindirecek, müsait bir yapýya sahip deðilim.

Ayaða kalktým, bakýn arkadaþlar, biz buraya sýnýf arkadaþýmýz Saccý oðlunun hatýrýný kýramadýk geldik.

Þu anda ortaya koyduðunuz tavýr, sizin aczinizi gösteriyor, sakýn ola ki bir daha bizim bulunduðumuz mekanlar da, böyle bir kepazeliðe yeltenmeyin.

Yoksa saygýyý, hoþ görüyü sizler gibi rafa kaldýrýr, gereðini fazlasýyla size iade ederiz dedim.

Garsonu çaðýrarak hesabý istedim, çok fahiþ bir rakam söylemiþti garson, ama hamdolsun ki, üzerimde para mevcuttu.

Bir aylýk harçlýðýmý tereddüt göstermeden garsona ödedim.

Onlar da bir anda boþta bulunduk, kusura kalmayýn diyerek yanýmýzdan ayrýldýlar, bizde Mustafa’yla onlara, arkalarýndan bakýyorduk, lakin acýyor ve üzülüyorduk.

Enteresandýr fakat, vatan ve bayrak adýna slogan atan bu insanlarda, görerek þahit olduðumuz, yumuþak ve yavþaklara haiz tavýrlarý, bizleri daha da çok þaþýrtmýþtý.

Bu tavýrlarý kalabalýktan çekinmeden, fütursuzca sergilemeleri bizi çok düþündürüyordu, zira bu insanlar, lise gençliðine dava diyerek vatan millet Sakarya nakaratýný atýyorlardý.

Benim muhatap olduðum ve zaman ayýrarak adam sandýðým ve tartýþtýðým bu arkadaþlardan kaynaklandýðýný bir kez daha öðrenmiþ oldum.

Ýþte suçumuz, bunlar taraflarýndan þeriatçý olarak algýlanmamýz ve dolayýsýyla yeþil komünist hükmüyle, yargýlanmamýzýn nedeni buymuþ.

O tartýþmada babasý halý toptancýsý olan, babasýnýn sermayesine güvenerek, koleji terk eden ve oldukça þýmarýk meziyetli tanýdýðýmýz, Metin ismindeki sulu insan, diðer koðuþta iki aydýr yatýyormuþ, bazen görüþüyorduk fakat nereden tanýdýðýmý hatýrlayamýyordum, sað olsun o daha genç olduðu için beni tanýmýþ.

Ve üç gün sonra koðuþta düzeni bozmaktan, disiplin kurulu kararý ile falakaya yatmama karar verildi.

“Falakaya yatmam, dayak yemem, benim için sorun deðil”, diyerek konuþmaya baþladým ve devem ettim, sorun olan, bu kadar yanlýþ ve haksýz uygulamalarý bulunan!

Vicdanlarýnýzýn kabul etmediðini bildiðim halde, zulmü dava diyerek insanlara yutturmaya kalkmanýz ve kendinizi bilerek aldatmanýzdýr diyerek, konuþmama devam ettim.

Koðuþta bulunan arkadaþlarýmýzýn hepsi, yaptýðýnýz zulmü görüyorlar ve göz yaþý döküyorlar, ama þerrinizden korktuklarý için, haksýzlýðýnýzý istemeyerek acý içinde yudumluyor ve söyleyemiyorlar.

Fakat ben, bu zulüm ve haksýzlýðýn, hiçbir anlam ifade etmediðini, gözlerinizin içine bakarak, ses çýkartmadan, karþýlýk vermeden, tavrýmla ve imanýmdan aldýðým kuvvetimle, hafýzanýza nakþedeceðim.

Hayatýnýzda utanacaðýnýz kalýcý bir iz olarak býrakacaðým, bunu her zaman hissedeceksiniz… sakýn bunu unutmayýn diyerek ekledim.

Þamanizm’i savunan, idamlýk mahkum olan, babasý üç gün önce kurþunlanarak öldürülen, birkaç kez tartýþtýðým, iriyarý, yüz on kilo bulunan Mahmut isminde bir arkadaþ.

Koðuþta bulunanlarýn pek sevmediði, fakat idamlýk olduðu için ses çýkartamadýðý, itici bir tip olan bu adam, karþýma dikildi, gözlerini yere eðdi, hasmýný görmüþ ve eline fýrsat geçmiþ bir keyifle baþlayarak!

Kum torbasýna çalýþýr gibi, nefes nefese kalarak, ter boþalýrcasýna, takatsiz kalana kadar, üzerimde yumruklarýyla çalýþma yaptý ve nihayet dili dýþarý çýktý ve yere yýðýldý kaldý.

Ne oldu yoksa yoruldun mu, sizlere hiçbir zaman, gücünüzün yetmeyeceðini söylemiþtim, neden þimdi yüzüme bakamýyorsunuz, niye nefesiniz kesildi ve soludunuz, þimdi tüm koðuþa rezil, kepaze oldunuz.

Ýþte sizin davanýz bu, hakkaniyet yok, insaniyet yok, maneviyat yok, ne olduðu belirsiz, ilkesiz ve mesnetsiz, gözü kapalý bir þekilde ve puta taparcasýna!

Çýkar ve cürümlere koþarcasýna, en yakýn dostlarýnýzý dahi, menfaatiniz uðruna harcayarak ve kandýrarak aldatýyorsunuz.

Evet ben Ýslam ve prensiplerini dava, Hz. Muhammedi önder, Kuran’ý rehber olarak kabul ettim, var mý itirazýnýz diyerek içimden geldiði gibi haykýrdým.

Son söz olarak, bizler ölmeye veya öldürmeye deðil, haksýz yere kan döküp inletmeye deðil, zulme götüren gayeye deðil, parçalayýp yok etmeye asla talip deðiliz ve olamayýz da.

Yaþamaya anlam katarak, düþünmek varken, sükunetle tartýþýp, konuþmak dururken, severek, sevilmek mümkün iken!

Yok etmek yerine, yetiþtirmek için çalýþmak, daha güzele koþmak, kainatýn en þereflisi olmak, varlýk aleminde mükemmeli yakalamak, daha iyi ve manalý deðil mi?

Yaratana kul olmak bilinciyle koþarak, samimiyetle el açmak, yakarmak ve aczimizi idrak ederek, vuslatta olsak, hiç olmazsa dahi bu uðurda þehit olsak, daha güzel ve manalý deðil mi?

Ýþte benim davam diyerek gönül verdiðim ve manada mücadele ettiðim yöntemim budur.

Ýlkelerim sevgi ve saygýdan beslenir, doðrularým evrensel mesajýn bir simgesidir, dedim ve sustum.

Koðuþta bulunan insanlara, þöyle bir baktým ki, çoðu aðlýyor gözleri kýpkýrmýzý olmuþ, þaþýrdým ve bu duruma çok duygulandým.

Müsaade isteyerek, yavaþ, yavaþ aralarýndan ilerledim, gam ve kedere bürünerek, lâvaboya doðru yöneldim, tabiatýyla yüzümü yýkamak maksadýyla.

Hemen arkadaþlar koluma girdiler ve bana yardýmcý oldular, bir kýsmý kalkarak yol verdiler.

Musluðu açarak hazýr hale getirdiler ve baþýna geçtiler, ellerimi uzattým, bir miktar su alýp yüzüme sürdüm.

Aman Allah’ým ne müthiþ bir acý, bir daha denedim, daha çok acý çektim, yüzümü kaldýrýp aynaya baktým ki, kendimi tanýyamadým, daha çok þaþýrdým ve elhamdülillah diyerek þükrettim.

Yüzüm ala bora olmuþ, sanki coðrafyaya dönmüþ, gözlerimin feri sönmüþ, öyle bir yakýndan baktým ki aynaya, falakaya yattýðým andan, þu ana kadar hiç acý duymamýþtým, zulme ve haksýzlýða kilitlenip kalmýþtým.

Düþününce içim kabardý, alev oldu yandý, hislerim canlandý, kuvvet kaslarýmý sardý, onlarca insan direncine ulaþmýþtým neredeyse.

Arkadaþlar haklý olduðumu, maksatlý bir þekilde zulme uðradýðýmý, benim yanýmda olduklarýný, ifade ederek kýzgýnlýklarýný anlatmak isteyerek, söylenip durdular.

Konuþmalarýna aldýrmadým, kahrýmdan kim kimim adamýdýr, kim bilir diyerek içimden, tekrar aynaya bakarak hayýflandým.

Aradan üç gün geçmiþti, ziyaret gününün zamaný gelmiþti.

Ýsmi okunan mahkumlar, koþar adýmlarla ve bir sevinçle hazýrlanýyor, gözün aydýn diyenlere de, eyvallah diyerek ilerliyorlardý.

Ýsmi okunmayanlar ise, ya baþka ilden gelen mahkumlardý, yahut ta yaþarken insani deðerlerden uzak kalmýþ, enaniyet’ini her þeyin üzerinde görmüþ, zavallýlardý.

Onlarda anlamýþ olmalýlar ki hatalarýný, kulaklarý seste, gözleri ümitsiz de olsa, uzaklardan gelecek sýr dolu mesajý almak için teyakkuzda bulunuyorlardý, bu durumu izlerken kendimi alamýyor, hüzünleniyorum.

Ranzama uzanmýþ bir vaziyette, elimde bulunan kitabýn, satýrlarý okumaya çalýþýyorum, fakat zihnim her nedense meþguldü, okuduðum satýrlarý anlamýyordum, kitabýn sayfalarýna yine bakarken, ilgisiz gibiydim lakin, istemeden olanlarýn sevinçlerini paylaþýyordum.

Bende her insan içinde var olan bir ümitle, ismimim çaðrýlmasýný bekliyordum, ismi çaðrýlanlar da gördüðüm ümit, sevinç, neþe, koðuþu kuþatarak sarýyordu, fakat herkes bundan haz alýyordu, keder, hýnç, kin, bir anda her nasýlsa istirahata çekiliyorlardý.

Nihayet sabýrla beklediðim, çaðrýlma aným gelmiþti, ranzadan doðrularak elimdeki kitabý kapatarak, yastýðýn altýna koydum ve bir hamlede kendimi yerde buldum.

Keyiflendim, koþar adýmlarla görüþme mekanýna, bir solukta hemen vardým, koridor oldukça kalabalýktý, görüþ yeri beþ ayrý kabinden oluþuyordu, içine girince üç aþamalý, demir parmaklý cam karþýnýza çýkýyordu.

Dikkatli bir þekilde süzdüm ve baktým ki, karþýmda duran, benin güzel yüzlü çilekeþ anam, anne hoþ geldin diyerek haykýrýp, baðýrýyordum.

Fakat nafile tanýmamýþ olmalý ki beni, oðlum ben Mustafa Cilasun’un annesiyim ne olu,r çabuk bir haber ver de gelsin görüþeyim dedi.

Peki teyze hemen çaðýrýyorum, sen buradan ayrýlma bekle, diyerek oradan ayrýldým, koridorda bir tur attým ve tekrar ayný yere geldim, yeni geliyormuþ gibi yaparak.

Anacýðým hoþ geldin, nasýlsýn dedim, annem dikkatli bakýyordu yüzüme, fark etmiþ olmalý ki halimi, pür telaþ ve acý bir þekilde, ne oldu yüzüne oðlum dedi, ne kadar gizlemeye çalýþsam da, beceremediðimi anladým.

Anne zannettiðin gibi deðil, burada spor yapmak zorundayýz, top oynarken düþtüm, bu yüzden yüzüm yere geldi yüzüldü, fakat inanmadý, ikna etmek için, içim yanarak yemin ettim, yeminimi duyunca biraz rahatladý, annem yeminime çok itibar eder ve inanýrdý.

Annemin yüzüne bakarken utanýyor, kahrediyordum, çünkü annemin gözü gibi bakarak büyütüp, emanet ettiði yüzümü, ben ne hale getirmiþtim.

Yeniden yumruklarýmý sýkarak, hak etmediðim halde, beni bu hale getirip, dava adýna zulmü, reva görenlere ve bununla öðünenlere acýyarak hayýflanýyordum.

Caným anamýn geldiðine, sevineceðim yerde, maalesef daha çok üzüldüm, yüreðim parçalandý, bir anda mahcubiyet ve aczi yet her tarafýmý sardý, duman etti, içimi sýzlattý ve yüreðimi daðýttý.

Ama olsun yinede, hayatýmýn en deðerli varlýðý olan, caným anamýn, yüzünü görmem ve ayrýca, karþýsýna onu utandýracak, bir baþka suç ile çýkmamam tek tesellim olmuþtu.

Garip anam, bana iç çamaþýrý ve kýyafetin yaný sýra, güzel þeyler getirmiþ sað olsun, çok ikram olmuþtu.

Okul arkadaþlarým gelmiþler, görüþtük ve özellikle dostum Mustafa, zahmet etmiþ unutmamýþ sigaramý getirmiþ, çok ikram olmuþtu.

Onun için Rabbýma, sonsuz þükürler olsun diye el açtým ve yakardým.

Ömrüm vefa ettiði sürece zillet, adavet ve enaniyetten ona sýðýndým.

Cezaevinde geçirdiðimiz günlerin, 34.günü olan bu gün, mahkemeye çýkacaðýmýz gün olduðu için, gece dahi doðru dürüst uyuyamamýþtýk.

Zaman gelmiþti artýk, hazýrlýðýmýzý gün evveli yaptýk ve mahkemeye çýkmanýn heyecanýný yaþýyorduk, nihayet gardiyanlar geldi ve o günkü listeyi okudular.

Hazýr olanlarý hizaya koyarak, kelepçeleyip, dýþ kapýya doðru yöneldiler ve cezaevi aracýnýn yanýna geldiðimizde, beklememizi söylediler.

Askerlere teslim ederek, kendi görevlerini ifa ettiler.

Askerler daha sert ifadelerle, bizleri nizama koyarak, araca sýra ile bindirdiler.

Aracýn içi hafif karanlýktý, sigara içenlerden epeyce bunalmýþtýk, fakat ses çýkartamýyorduk, zaten herkesin bin bir türlü derdi ve ümidi vardý.

Çünkü dert bir deðildi ki, bunu biliyorduk, çektiðimiz her nefeste, hak etmediðimiz acýlarýmýzý, içimize gömerek, çaresizlikten kývranýyor ve adeta soluyorduk.

Nihayet cezaevi aracý durdu ve stop etti, anladýk ki, bizimde yolculuðumuz nihayet bitti, askerler kapýyý açtýlar fakat, gözlerimiz güneþten o kadar çok kamaþtý ki, o an kimseyi göremedik.

Ellerimiz kelepçeli vaziyette, araçtan aþaðýya indik ve askerler bizleri gözleri ile sayarak, adliye sarayýnýn bodrumuna götürdüler, burada saatlerce dikildik ve öylece bekledik.

Donuk, sönük, kuþku ve merak bütünlüðünde, sütunlarý sayarak, gelen gidenlere anlýyormuþ gibi bakýyordum ve bu arada askerler, arkadaþlar zaman geldi, haydi hazýrlanýn gidiyoruz, komutunu verdi.

Her nedense o vakit kalbimde, sonsuz bir heyecan hissettim, adeta yüreðim dýþarý fýrlayacak gibi atýyordu, fakat o an, nasýl bir savunma yapacaðým, þablon gibi aklýma geldi, gece sabaha kadar düþünerek hazýrlanmýþtým.

Adliyenin bodrum kapýsýndan çýktýk, merdivenleri ve katlarý bir solukta adýmlýyorduk, meraktan bekleyenlerimiz oldukça çokmuþ, salonda onlarý görünce sevindik, hüzünlendik ve þaþýrdýk.

Ýstanbul dan rahmetli Ramazan amcamýn, sevgili eþi Leyla yengemin de, gelmiþ olduðunu fark ettim, lakin onlara da zahmet verdiðimi düþününce, istemesem de üzüldüm.

Sarýlýp, hal, hatýr soramadan, kendimizi biranda mahkeme salonunda bulduk, tarama özürlü, kalýn gözlüklü, orta yaþlý bir avukat, bizim davamýzý savunacakmýþ.

Hakim bey bizlere sorular yöneltti, cevap verdik, ve bir müddet bekledik, netice itibariyle tutuksuz yargýlanmak üzere, serbest býrakýldýk.

Tabi olarak heyecaným yatýþtý, çok sevinmiþtim, o anki coþkuyu tarif edemem, sarýlan, öpen, kucaklayýp kahraman ilan edenler, hat safhadaydý.

Cezaevinin kapýsýna kadar, konvoy halinde gelerek, eþyalarýmý alýp, çýkmamý bekleyen, oldukça kalabalýk arkadaþlar içimi kabartýyordu.

Cezaevindeki arkadaþlarla vedalaþýp ayrýlarken, idamlýk ve kabadayý olarak bilinen, baðrý yanýk Þereften;

Gardaþ buranýn huzurunun senimle bir baþka olduðunu, çok geç anladýk, yeni bulmuþken, kaybetmenin acýsýný yaþadýklarýný ifade ederek, gönlümü almak istedi, koðuþun en kýdemlisinden bunu duymak, beni ayrýca sevindirdi.

Bizleri unutma seni çok arayacaðýz diyerek, haydi arkadaþlar dedi ve hep bir aðýzdan çýrpýnýrdýn kara deniz, þarkýsý söylenmeye baþlandý.

Koro halinde söylenen ve oldukça gür seslerin koridorlarý çýnlattýðý, o güzel anýn izlerini, kulaklarýmda hala taþýrým.

Gardiyanlarýn, yalak ve salaklarýný ayýrdýktan sonra, kalanlarla vedalaþýp, cezaevi ana kapýsýndan çýkýnca, aklýma ilk gelen kafesten kaçan kuþlar oldu.

Tezahüratlar yaparak bekleyen, coþkulu kalabalýða karýþtým, otuz dört gün boyunca, içimde sakladýðým, kini, dýþladým sanki yeniden kendimle barýþtým.

Konvoy halinde evimize geldik, sevgi yüklü muhabbeti yere serdik, sofralar kuruldu ve bulunan nimetlerden nasiplendik.

Üç gün boyunca gelen, geçmiþ olsun, gözünüz aydýn diyen, sürekli nasýl geçti günlerin diye, sorarak merak edenlerin sayýsý oldukça fazlaydý.

Takip edildiðimi bildiðim için, kýrk beþ gün sürekli müspet konuþarak, tespit etmiþ olduðum, lâçkalýk ve kokuþmuþluðu, öne çýkartmadým.

Ýlmi siyasetin gereði ve kuvvet dengesinin þartý, kanaat oluþturmak, gücü toplamak, söylem ve tarzlarýnda paralelliði ayný anda yansýtmaktýr.

Potansiyel tespitinden sonsa, gerçekleri her yerde deðil, yeri ve zamaný geldiðinde haykýrmak, yanýlgýda olanlarý sabýrla ayýltmanýn lüzumuna inanmaktýr.

Nihayet okulu, zar zorda olsa, küçük bir vukuatla tamamladýk, güya meslek sahibi olduk, onunla ilgili iþ araþtýrmaya baþladým.

Okul arkadaþým Ýsa, aðabeyinin elemana ihtiyacý olduðunu belirtti ve istersem onun yanýnda çalýþacaðýmý söyledi.

Hiç tereddüt etmeden hemen kabul ettim, zira baþka bir alternatifim yoktu ve çalýþmak zorundaydým ve böylece demir doðramacý olarak, mesleðe ilk adýmý attýk.

Usta ölçüleri veriyor, bunlarý yap, hazýrla yarýn takacaðýz diyor, ayný zamanda orta ana dolu fabrikasýnda, çalýþan biri olduðundan, çekip gidiyordu.

Saclar ölçüler dahilinde kesilip, doðranacak, sonra toparlanýp puntalar halinde kaynak yapýlacak, spreyle taþlanacak ve akþama hazýr hale gelecek.

Düþündüm, taþýndým, bazen de þaþkýnlýktan ensemi kaþýdým, bir çýkar yol bulamadým, usta benden o kadar çok þey istiyordu ki, þaþýrdým, donup kaldým.

Yeni mezun olmuþ, pratikle hiç yoðrulmamýþ, benim gibi acemi bir insaný, dükkanda yalnýz býrakarak, onca iþ baþýna sarýlarak, ne yapýlmak isteniyor diyerek söylendim.

Ne yaptým biliyor musunuz, hiç bir iþe el sürmedim, bekledim, düþündüm, durdum, en sonunda daðýlmýþ malzemeleri topladým, bir kenara koydum.

Kapýyý sýkýca kontrol ederek, kilitledim hemen arkadaþým Ýsanýn yanýna giderek, olanlarý bir solukta sýraladým ve kendisine anlattým.

Anlattýklarýmý dinleyen Ýsa’nýn, katýlarak gülmesine ve gözlerinden yaþ gelene kadar, bu eylemine devam etmesine þaþýrdým.

Nihayet önemli deðil, zaten böyle olacaðýný biliyordum demesi, çaktýrmadan beni süzmesi, unutulmayacak kadar enteresan ve güzeldi. Fakat çok rahatlamýþtým.

Ýsa beni býrakmadý, çay demledim birlikte içeriz, sabredersen az bir iþim kaldý, beraberce birkaç yer daha var, oralara da bakarýz dedi.

Benim yýllarca sanayi tecrübem var,ben dahi yapamam aðabeyimin sana yap dediði iþi,üzülme zaten yanýnda da kimse çalýþamýyor,diyerek teselli etti.

Birkaç yere baktýk ,haber vereceklerini söylediler,teþekkür ederek ayrýldýk,yine sokaklarýn arasýna daldýk,daha sonra Ýsa ile görüþmek üzere vedalaþtýk.

Evimize beni terk etmeyen efkarýmla geldim,caným koç babam kapýnýn önünde sandalyede sanki beni bekliyormuþ gibi oturuyordu.

Selam verdim,nasýl olduðunu sordum,içeriye geçip soyumdum,iþ kýyafetimi giyerek,bahçeyi bellemeye,kendime gelmeye koyuldum.

Bahçe ile uðraþýrken dertlerimle,derinlere dalýyor hiç yorulmuyordum, zaman ilerlemiþ ve alýp baþýný sessiz sedasýz gitmiþ,nihayet hava kararmýþtý.

Bir ses geldi kulaðýma,dönüp baktým ki annem, yemek hazýrlamýþ,babamla bana bakýyorlarmýþ,ben hiç fark etmeyince,yemek soðumasýn diye çaðýrmýþ.

Yemek atýþtýrýrken,Ýstanbul da ki fabrikatör amca zadelerimden,Osman aðabeyimin aradýðýný,beni sorduklarýný ve telefonla kendilerini aramamý söylemiþler.

Onlarý biran düþündüm,Ýstanbul gibi dünya þehrin de, çocuk yaþta babasýz kalarak,eniþtesinin yanýnda yýlmadan çalýþarak,ayakta kalabilmeyi baþarmýþ ve þahsýna ait bir iþyeri açarak kendi ayaklarý üstünde durmayý baþarmýþ.

Perakende,toptan ve daha sonra,toptancýlara mal satan fabrika,kurarak sahibi olmuþ,bir çok insana iþ imkaný saðlamýþ oldukça baþarýlý bir insan.

Saygý duymamak,þaþýrmamak mümkün deðil,gýpta ile nazar ettim, baktým birde kendime, fakat mukayese edemedim,aramýzda bulunan farký açýk,seçik bir þekilde sorguladým.

Babam tek amcalarý olmasýnýn yaný sýra,Sümer bez fabrikasýndan emekli ve dar gelirli olmasý sebebiyle,her sene Ramazan ayýnda, amcamýn canlý hatýrasý olan yengemi gönderirler ve sevgili yengem ihtiyaçlarýn tespitini yapardý.

Bir yýllýk ne ihtiyaç varsa,her þey dahil alýnýr,biraz da harçlýk vererek hayýr dualarla baþka ihtiyaç sahiplerinin, yardýmýna gitmek için, vedalaþarak helallik alýrdý.

Yengem çok hayýr öðütlü,birazda peþin sözlü,ama oldukça samimi,son derece geçim ehli,çileyi tanýmýþ,sabýrla yudumlamýþ, ama kimseye yansýtmamýþ bir hanýmefendi idi.

Allah rahmet eylesin,þimdi aramýzda deðil,bu fani dünyadan,zamaný gelen herkez gibi aniden,amcamýn sevgili hanýmý olan yengemde,dareyn saadetine göçüp gitti,evinde misafir bulunduðun her an ilgisini ve ikramýný hiçbir zaman ihmal etmemiþti,Allah’ýn rahmeti üzerine olsun.

Bu düþünceler yumaðý ile,telefon etmek için postaneye gittim,telefon numarasýný yazdýrdým ve her kez gibi sýraya girip beklemeye baþladým.

Bir müddet sonra, sýram gelmiþ olmalý ki ismim çaðrýldý,hemen telefona yöneldim,alo dedim karþýmda bir bayan sesi;o an þaþýrdým.

Ben Osman Cilasun beyi aramýþtým,yok mu kendisi dedim,efendim kim arýyor acaba, burada kendisi deyince,rahatlamýþ bir eda ile,ben Kayseriden Mustafa Cilasun dedim.

Efendim bir saniye hemen baðlýyorum, ve ben yutkunurken Osman aðabey alo Mustafa dedi.

Aðabey nasýlsýnýz inþallah iyisinizdir, diyerek hatýrýný sordum,teþekkür etti ve ne yaptýðýmý merak ettiðini söyledi, kýsaca izah ettim,iþ aradýðýmý anlattým.

Mustafa Bursa ya gelmek ister misin,oradaki fabrikamýza senin gibi Meslek lisesi mezunlarýna ihtiyacýmýz var,sonra senin geleceðin için planlarým söz konusu, ne dersin deyince,tabi neden olmasýn gelirim aðabey dedim.

Haydi öyleyse durma bir arabaya atla, þu adrese hemen gel bekliyorum,peki görüþmek üzere diyerek, telefonu kapattýk.

Ben aslýnda evimizin bir oðlu olduðum için,annemle,babamla fakir hanemizde kalarak, altý yýl Ankara da kaldýðým çileli günlerimde,hasret dolu yüreðimle Kayseriyi yeni bulmuþ,kavuþmuþtum.

O yüzden, buradan ayrýlmak istemiyordum,zira geleli henüz üç yýl olmuþtu. Huzur buluyordum,memleketimden þu an iþsiz kalsam bile.

Erciyes daðýnýn haþmetli duruþu,baktýðým an içime serinlik sunuþu,Ali daðýnýn, sakin ve mahzun oluþu,Yýlanlý daðýn,ürperten yalýn yokuþu,Erkilet’in,tepe noktada ki kulenin konuþu, her zaman benim huzur ve sýrlarýmýn sýðýnaðý olmuþlardýr.

Fakat çare kalmamýþtý artýk pekiyi demiþtik,bir kere üstelikte iþsizdik, annem,caným babam üzülmüþtü,boþ ver gitme biz sensiz ne yapacaðýz, demiþlerdi, fakat baþka bir alternatif yoktu.

Hazýrlýðýmý yaptým,gurbete alýþýktým,ne çileler çekmiþtim,hayat mücadelesi verdiðim yýllarda,ekmek parasý kazanmak uðruna.

Sabýrla yudumladýðým,haksýzlýðý,zulmü bir tecrübe olarak sineme kalýn harflerle yazmýþtým bin kere.

Valizim bana bakýyordu haydi durma artýk vedalaþ diyordu.

Babam ve annemle vedalaþýp terminale vardým,etrafa þöyle bir baktým, yüreðimin derinliklerinden gelen bir ah ki, hýþýmla salýverdim,durmadým ve otobüse doðru adýmladým.

Sormadým bile kimseye, efkarlýydým, tahmin ederek araca daldým,koltuk sýra numaramý aradým,cam kenarý olduðunu anladým,yol arkadaþýmdan müsaade alarak, yerimi aldým.

Teypte bir þarký çalýyordu,sanki ritmik melodisi ve mýsralarý yolculara yüreðimi tercüme ediyordu.

Bakýyordum camdan dýþarýya,dalýyordum hiç bir þey fark etmiyordum,tabi görevlinin biletinize baka bilir miyim diyene kadar.

Uzattým bileti,teþekkür etti verdi,bende anlamadým niçin bilete bakmasý gerekti.

Nihayet otobüs kaptaný, hayýrlý yolculuklar dileyerek, aracý hareket ettirdi.

Ýlerliyordu araç, o zaman trafik ýþýðý, felan pek yoktu,hýzlanýyordu.

Ýçim gidiyordu,sonbahar mevsimiydi sanki, Kayseri gözümde yaprak,yaprak bir,bir dökülüyordu,yapacaðým hiçbir þey yoktu.

Sýkýcý olduðu kadar, yorucu yolculuktan sonra nihayet, Bursa ya gelince kurtulmuþ olduk.

Beni karþýlamaya gelen bey, Sabri isminde gözlüklü, biraz tarama özürlü, ince uzun boylu, kumral,füme renginde takým elbiseli,gözleri çaký gibi sanki, uyanýk olduðu her halinden besbelli.

Merhabalaþýp tanýþtýk, o da benim gibi Kayseri’liymiþ,bunu duymam bile beni teselli etmeye yetti.

Özel aracýna bindik,biraz yol aldýktan sonra,selametle evine geldik.

Maþallah konuþmaya hasret kalmýþ gibi,evveliyatýndan baþlayýp,þu anki iþtigalini bir solukta anlatýverdi.

Oda çok macera yaþamýþ,uzun yolda kaptanlýk yapmýþ,haksýzlýða dayanamamýþ, trafik polisleri ile kavga yapmýþ, o günkü gazetelere sür manþetlik haber olmuþ, dolayýsýyla kaptanlýktan kovulmuþ.

Ýþ ararken amcazadem Osman bey elinden tutup,Bursa da yeni devraldýðý fabrikaya çok az bir hisse vererek, sahiplensin diye yönetici yapmýþ.

Osman aðabey sürekli Ýstanbul’da kaldýðýndan,Sabri bey oranýn tek sorumlusu ve karar vereni olmuþ.

Erkenden kahvaltý yaptýk,Bursa’nýn pilot sanayi bölgesindeki, Ýteks a.þ.ünvanlý fabrikaya vardýk, oradaki personelle tanýþtýk,tokalaþtýk,idareci arkadaþlarla biraz konuþtuk.

Refakatçi oldular,bölüm ve kýsýmlarý göstererek,iþin oluþum ve ahengini bir solukta önüme koydular.

Daha önce geleceðimi duymuþlar,patronun amcasýnýn oðlu olduðumu öðrenmiþler,gýyabýmda müessese müdürü olarak görmek istediklerinin kararýna vermiþler.

Bunu benim yüzüme karþý söylediler ama zorlandýlar,zira çok belirsizlikler vardý.

Ýþi tamamýyla öðrenip,tespit ve tayin eden olamayýnca, piyon olmaktan baþka seçenek kalmaz,ben bunun bilincindeydim ve taltifle oyuna gelmeyecek kadar,insan psikolojisini özümlemiþtim.

Hayatýma nakýþ güzelliðinde iþlenen ve iliklerime kadar nüfus eden, hiç silemediðim ve sürekli üzerimde taþýdýðým,tecrübe olarak kalan silinmeyen izler, benim mihengim, yoldaþým olmuþlardý.

Fabrikada,iki vardiya olarak çalýþýlacak,sürekli mesaiye kalýnacak,yüklü sipariþler olduðundan,iplik balyalarý hazýrlanýp teslim edilecek, gerekirse fabrikaya takviye iþçi alýnacak,kararýna varýlarak ilgililer uyarýldý.

Öyle bir iþ vardý ki heyecanlanýyordum,annem,babam ve Kayserim güzel memleketim nerede kaldý, inanýn çalýþýrken unutuyordum.

Yatsý namazýmý zor kýlýyor, uzandýðým yerde uyuya kalýyordum,fakat yorulmuyor,keyif alýyor ve özellikle hoþlanýyordum, Allah iþsiz kalanlarýn yardýmcýsý olsun çünkü o psikoloji çekilir,tahammül edilir gibi dert deðil.

Yirmi dört saat fabrikada kalýyor yetiþtiðim her iþe koþmaya çalýþýyordum.

Fakat zaman öyle hýzlý akýyordu ki, yapacaðýmýz iþleri yetiþtiremiyor, yeni oluþumlar ve sýkýntýlar durmuyor devam ederek geliyordu.

Ýþin yoðunluðu beni öylesine içine almýþ ve sarmýþtý ki, tam beþ ay geçmiþ olduðunu her nasýlsa pek fark edemedim.

Ýlk önce vardiya amiri oldum,mahiyetimde elli beþ kiþi çalýþýyor,on iki saat mesaiye kalýnýyor ve beþ kazan mal (iplik)boyaya hazýrlanýyordu.

Ýthal boyalar son derece hassas bir þekilde tarafýmdan tartýlýyor,asit’i katýlýyor en uygun biçimde karýþtýrýlýyor ve kazan içinde belirli bir sýcaklýða getirilmiþ,hazýr bekleyen suya katýlarak,kazanýn kapaðý kapatýlýyor,kelepçeler takýlararak,vanalar açýlýyordu.

Yüz derece ýsýya kadar kaynatýlýp,ipliðin boyayý çekmesi dolayýsýyla kývamýna gelmesi bekleniyor ve bir müddet sonra kazanýn kapaðý açýlarak,soðumasý bekleniyordu.

En ufak bir yanlýþlýk yapýlýrsa, defo ve abraþ meydana gelir, yapýlan tüm çalýþmalar heba olur, iþ verenin suratý asýlýr ve abraþlý mal hiçbir iþe yaramadýðýndan bir kenara konarak bekletilirdi, daha sonra deðerlendirmek üzere.

Böyle durumlarda suçlu aranýr,fakat maalesef bir türlü bulunamazdý.

Çünkü iplik boyama iþlerinde, on beþ yýllýk tecrübesi olan, kendini bulunmaz bir bursa kumaþý olarak sunmayý baþarmýþ bir insan var karþýmda.

Ve çok kýymetli, deðiþemez olduðunun zehabýna kapýlarak, her zaman içebilen, kazancýný dost edindiði kadýnlarla yaþayan ve bundan hiç bir vakit gocunmayan bir insan.

Bu gayri meþru yaþantýsýný, siyah bir þavrole taksiyi seçerek zenginleþtiren ve bu araçla gece,gündüz gezmeyi marifet sayan bir insan.

Ýþleri bir alt kademede bulunan görevlilere havale ederek kaybolan, meþhur Mehmet ustamýz vardý ve benim karþý vardiyamýn amiriydi bu insan.

Neredesin diye sorulunca sürekli mazeret ileri sürebilen, oldukça kurnaz olan, kalender görümünde,babacan tavýrlý olmayý becerebilen bu insan.

Ufak boyu, yeþil gözlü, hafif göbekli, biraz tarama özürlü, bir insan.

Çalýþanlarýn Mehmet ustanýn her iþlediði haltý bildiði halde, maalesef çaresizlik içinde sessiz kalmalarýna hala þaþarým.

Þaþkýn bakýþlarla suçu üstlenmek zorunda kalmalarý, aksi bir davranýþ durumda, anýnda iþten çýkarýlma korkusunu yaþayarak sigorta adýna sabrettikleri, meþhur Mehmet usta ve ekibiydi.

Sürekli onun vardiyasýnda,bir iki kazan mal defolu çýkar,oda kendini kurtarmak adýna çalýþanlarý suçlar,onlara sürekli fýrça atar,böyle giderse hepsini kovalayýp yeniden kadro kuracaðýný söyleyerek,

Zavallý iþçileri sindirir,vardiya dönüp gece mesaisine kaldýðý zaman,odasýna çekilerek alemine dalardý.

Ben bunlarýn hepsini tespit ediyor,fakat seslenmiyor,sabrediyordum,zira benim iþim bunlarla uðraþmak deðildi.

Kendi vardiyamda sosyal yapýnýn þartý olarak gördüðüm,iþ verimliliðinin mutlaka artmasý adýna telakki ettiðim, arkadaþlýk ve muhabbet rüzgarýnýn esmesini temin adýna, sürekli yenilikler yapýyordum.

Çalýþma ortamýný, herkesin benimsediði,güven duyduðu,huzur bulduðu,saygý ve sevginin önemsendiði,herkesin mutlaka dinlendiði,bir ortam esenliðine götürüyor ve yoðun bir þekilde koþturuyordum.

Bayan arkadaþlarýn sayýsý, yirmi kiþiye yakýndý,her birinin ayrý derdi var,çoðunun baðrý yanýktý.

Hayat mücadelesinin verildiði bir ortamda,kaderlerindeki fýrtýnanýn, onlarý kum taneleri gibi çok faklý yerlere savurmuþ olduðunu öðreniyorum.

Hüzün,kaygý,her zaman bol idi,ümit ise oldukça azdý, fakat çok kýymetliydi,ufukta belirdiði zaman, bakan gözler kiminse, ýþýl ýþýl canlanýr, yanardý.

Hayýrdýr inþallah, bugün daha iyisin dendiði vakit,bir anda,gönül rahatlýðýnda, heyecanýnýn refakatinde,soluk,soluða anlatýrlardý.

Paylaþýrdýk,elimizden gelen katkýyý,esirgemez yapardýk,umursamaz olamazdýk, çünkü kaynaþmýþ,zor olaný baþarmýþtýk,bir aile ortamý esenliðinde,sýcak ve samimi birer dostlar olmuþtuk.

Böyle çalýþma ortamlarýnda,baþarýsýzlýk,barýnamaz,mekan tutamazdý,çünkü husumet yoktu,karalama,kaypaklýk ve özellikle yalan hiç kýymet bulamýyordu.

Ön yargý ile beslenmek,arkadan çekiþtirmek kabul görmüyordu,dinlemeden mahkum etmenin, haksýzlýk olduðu bilinci yerleþmiþti bir kez.

Böylece insanlara þýrýnga edilen;

Toplumsal hastalýklara,geçit yoktu,hepimiz birimiz,birimiz hepimiz için, seferber olmuþtuk,kenetlenmiþ bir bütünlüðe giden yola, gönül koymuþtuk.

Çalýþanlarýn geneli, vasýfsýz olduðu için,kýsa zamanda tarafýmdan yetiþtiriliyor, vasýf kazanmasý saðlanýyordu.

Onun geleceðini de bir anlamda,düþünmek zorundaydým.

Yeter ki,harbi,mert,dürüstlükten taviz vermeyen,þahsiyet bütünlüðünde ufku saf, yalak ve salak olmasýn.

Bu ilkeler benim olmazsa,olmaz þartlarýmdý.

Sinemde oluþmuþ ve oturmuþ deðiþmez kanaatimdi!

Ýnsanlar yaþadýklarý sürece,mutlaka hata,yanlýþ veya suç iþleyebilirler, bunlar mümkün olan fiillerdi,nihayetinde insan deðil mi!

Haiz olduklarý þartlarý ve sosyal dokuyu, araþtýrýp sorgulamadan bu oluþum ve açýlýmlarý analiz etmeden,insanlarý mahkum etmeye kalkarsak,bir anlamda zulmetmiþ sayýlýrýz.

Ve iþte o zaman; temelden hatayý bizler yapmýþ oluyoruz.

Çünkü; temel konularda tercihleri fertlere býrakmýyoruz, önlerine koyduðumuz tercihi yapmaya, bilakis bizler zorluyoruz.

Ýnsanlarýn inisiyatif hakkýný,bilerek gasp ediyoruz,dolayýsýyla belki farkýnda bile olmadan, asýl yanlýþý bizler yapýyoruz.

Þu anda bizleri yargýlayacak, bir kimse çýkamýyor, zira güçün bu gün, bizlerde bulunuyor olmasý yeterli görünüyor!

Zavallýnýn zaten mecali kalmamýþ ki, haykýrsýn haksýzlýðý var gücüyle.

Yine onlara durmadan,sizler ne bilirsiniz,düþünemezsiniz bile,sadece söyleneni yaparsýnýz demiyor muyuz çoðu vakit.

Her zaman kendi akýl ve zanlarýmýzý ön plana çýkartarak,onlarda akletme,tahkik etme,imkanýný tanýmadan tahayyül diye bir þey býrakýyor muyuz.

Bunlarý bizlere yaptýran her ne olursa olsun,sermaye,politika,makam veya þerrimizden korkulan zulmümüzdür.

Ýster kabuk edelim veya etmeyelim azgýn bir nefis için ne fark edecek.

Eðer hakkýyla düþünürsek,bunlarýn pek çoðunu,ayný þartlara haiz olarak elde etmemiþizdir.

Mutlaka çok önemli desteðimiz,veya desiselerimiz mevcuttur.

Yok eðer hak ederek gelmiþ isek,enaniyetimiz veya farkýnda olmadýðýmýz tekebbürümüz, bunlarý bizlere yaptýrmaktadýr.

Çünkü; halkýn kucakladýðý, her müspet tavrýn arkasýnda,objektif ahlak,þeffaf yönetim ve mutlaka hakkaniyet vardýr.

Bu hareket sosyal bir gerçektir,bunu fark ederek göremeyenler,ne hazindir ki; zavallýlar, ve terapiye ihtiyacý olan, biçarelerdir.

Fabrikanýn bir bölümünde,mescit olarak ayrýlan,küçük,kare biçiminde olan,mesai dahilinde her türlü gürültüyü cömertçe içine alan,koyu yeþil halý ser döþeli, odaya bir somya yerleþtirip,burayý lojman niyetiyle kullanmak zorunda kalýyordum.

Güya hedefimiz fabrikadaki her faaliyeti öðrenmek ve özümsemekti!

Fakat kaldýðým yer,dinlendiðim mekan beni sýkýyor, daha çok yoruyordu,kendimi dinlemem mümkün görünmüyordu.

Kimseye söylemiyor,sabrediyordum, istiyordum ki, amcazadem, tespitini yapsýn, bir gün yerimde yatsýn,benim hissiyatýmý anlasýn ve çözüm arasýn.
Bir akþam benim gece vardiyamda geldi, saat 02.45 e kadar çalýþtý,ayný bir iþçi konumunda,röleleri taþýyor,istif yapýyor,makina’nýn baþýna geçiyor,ipleri sarýyordu.

Ýlgisizdi,son derece yoðun olduðu gözleniyordu,zihni kaldýðý mekanda deðil,baþka ufuklarda dolaþýyordu.

Yorulmuþ olmalý ki,iþlerden sýyrýldý,bana doðru yaklaþtý Mustafa senin yattýðýn yer müsait mi,yatmayý düþünüyorum,ne dersin dedi.

Tabi müsait buyurun gidelim diyerek,refakat ettim,yataðý açtým,yardýmcý olacaðým bir þey var mý,diye sordum,teþekkür etti sabah görüþür,konuþuruz seni epeydir dinlemiyorum,bu fýrsatý bulmuþ oluruz dedi.

Dolayýsýyla bende hayýrlý geceler dileyerek ayrýlmak zorunda kaldým.

Sabah Osman aðabeyin isteði üzere,saat 06.30 da uyandýrdým,dinlenmiþ görünüyordu,iþlerin nasýl gittiðini sordu,gayet güzel geçti,bir vukuatýmýz olmadý dedim.

Fakat benim nasýl olduðumu,neler düþündüðümü sormasýný bekliyordum merakla, maalesef beklentim boþa çýktý sormadý.

Fakat Mustafa þu ana kadar gösterdiðin baþarý, herkesi þaþýrttýðý gibi beni de oldukça sevindirdi.

Sabri bey her fýrsatta seni överek,gurur duyduðunu söylüyor,iþleri tamamýyla deruhte ettiðini anlatýyor.

Mehmet usta bile zorlandýðý vakit,sana koþuyormuþ, amcamýn oðlu olarak, bana bu duygularý yaþattýðýn için, sana teþekkür ederim,bir sýkýntýn olduðu zaman hiç çekinme,beklerim diyerek tokalaþtý ve

Ýstanbul’a hareket etmek için aracýn gaz pedalýna bastý ve uzaklaþtý.

Ben yine sýrlarýmla baþ baþa kalmýþtým,tespit ettiðim onca problemleri ,içime gömerek,zamana sabýrla havale etmiþtim.

Bir gece uyuyamamýþtým,saat 04.35 civarý ab dest almak niyetiyle kalktým, lâvaboya doðru yönelip adýmlýyordum.

Boyalarýn bulunduðu yer, önemli olduðu için,idareci haricinde kimse giremezdi,üçer gram karýþtýrýlsa,renk deðiþik çýkar,bir çok maddi zarar olurdu.

Çok farklý sesler geliyordu,irkildim emin olmak için silkindim ve yeniden kulak kesildim,acayip seslerin devam ettiðini fark ettim.

Teklifsiz kapýyý açtým,baktým ki ne göreyim þaþýrdým kaldým,tabi biraz bocaladým, gözlerimi açtým,sonra hiddetimi þu sözlerle sýraladým.

Eðer sizi bir daha böyle, uygunsuz biçimde görürsem,kimseye söylemem önce ben sizi kitlerim,açýlamazsýnýz diyerek konuþmaya devam ettim.

Bunu böyle bilin dedikten sonra,orayý terk etmelerini söyleyerek,hýþýmla gözlerine baktým,onlarý silkelememek için kendimi zor zaptettim,

Baþlarý öne eðik þekilde kaybolup gittiler,meþhur Mehmet usta ve evli olduðu halde,namustan arýnmýþ bulunan ve maalesef burada çalýþan güya yetkili bayan.

Çalýþan bayanlar içinde,Bursa hürriyet mahallesini iskan tutmuþ Bulgar ve Romen göçmen vatandaþlar çoðunluktaydý.

Çalýþanlarýn genelini oluþturan onlardý ve bu insanlarýn yapýlarý,adetleri oldukça farklýydý, mesela;bayanlar,erkeklerle güreþmekten sakýnmýyorlar, gayet doðal diyorlardý.

Mehmet ustada sað olsun bunu fýrsat bilerek hiç sýkýlmýyor ve çok rahat bir þekilde deðerlendiriyordu.

Terfi etmek isteyen,rahat iþi benimseyen,izine ihtiyaç duyan, Mehmet ustanýn vardiyasýnda,kime gidecekti elbette ve üstelik tek yetkili olan Mehmet ustaya, o ne derse onaylanýr,mesele çýkmazdý.

Ama Mehmet usta sürekli,hata yapar,beþ kazan iplikten en az iki kazaný abraþlý(bozuk) çýkar,hayrola neden verim sürekli düþüyor, diye sorulunca bazen,

Elektrik kurumunu,bazen sigortanýn attýðýný,eh mazeret bitmez ya Mehmet ustada,bazen de motor arýza yaptý der çýkardý.

Acaba doðrumu söylüyor demezler,tamam usta canýn sað olsun, hafta sonu acýsýný çýkartýrýz diyerek,zavallý garibanlarý karþýlýksýz olarak çalýþtýrýrlardý.

Elemanlarýn hafta sonu,dinlenmeleri,en doðal ihtiyaçlarýný gidermeleri,aile fertleriyle bir gün dahi olsa,

Bir araya gelmeleri,dertleþmeleri onlara sorulmadan, baþkalarýnýn hatalarý yüzünden, hafta sonu tatillerinden haksýzca mahrum edilerek, çalýþtýrýlmalarý beni kahrediyordu.

Tabi iþ veren temsilcisi Sabri beyin iþine geldiði için, problem çýkmýyordu.

Fakat iþ veren kim.!asýl patron hangisi ! çalýþanlar tarafýndan pek bilinmiyordu.

Ýstanbul da ikamet eden,oradaki pazarý geniþleten,sürekli sipariþleri artýran amcazadem Osman bey,haftada bir gün zor geliyordu.

Diðer azýnlýkta olan hisse sahipleri,nadiren gelirler,hafta sonu araçlarýný temizlerler,asýl iþleri olan fabrikalarýna giderler,hoþ geldikleri zaman, Bursa sporun transferini konuþurlardý.

Dolayýsýyla asýl patron, Sabri bey olarak bilinmekteydi,zira; çoðu zaman bizimle birlikteydi.

Sabri bey Mehmet ustaya o kadar güveniyordu ki,üzerine toz kondurmuyordu her nedense birkaç kez yokladým,atmosfer zemini müsait deðildi ve hemen konuyu deðiþtirerek vazgeçtim.

Çünkü Sabri bey,meþrep ve mantýk olarak Mehmet ustaya daha yakýndý.

Mehmet usta iþine,iþ verenine saygý duysa,iþ ahlaký ve disiplinine haiz olsa, Sabri beyden çekinse,boyahanenin içinde,gece yarýsý ve o saatte,

Kendi vardiyasýnda,bayan elemanlarýn baþýyla,üstelik kapýyý dahi kilitlemeden,en mahrem pozisyonda,haramýn doruðunda,

Ýdareci sorumluluðunda bu kadar pervasýz olabilir miydi,mümkün deðil dedim kendime ve daha boyutlu düþünmeye baþladým.

Sürekli içime atýyor,sabrediyordum,çalýþma þevkim kýrýlýyor,kuytu,serin ve sakin mekanlar arýyordum,

Sinemde beni kuþatan sýrlarýmý,sigaramý yakarak, hasret kalmýþçasýna nefes çekiyor,dumanlarý ile mehtaba pas atýyor,hicranýmý paylaþýyordum.

Cumartesi günü yoðunluðu bitirmiþ,mutat olduðu üzere çalýþýyorduk,saat 11.15 civarýndaydý,ipek kozalarýný temizletiyor, Pazartesi için hazýrlýk yaptýrýyordum.

Elektriklerin kesildiðini fark ettim,elemanlara temizlik yaptýrmak niyetiyle, talimat verecektim ki ,

Sabri bey hýzlý bir þekilde, elemanlarýn yanýna yaklaþarak,el,kol hareketleriyle bir þeyler anlatýyordu,ben uzaktaydým fakat, fark ediyordum.

Anlattýklarý her neyse, elemanlarýn lehine olmadýðý kesindi,çünkü Sabri beyin suratý asýktý,hayýrdýr inþallah diyerek yanlarýna yaklaþtým.

Sabri bey bana yönelerek,sizi bulamadýðým için,elemanlara söylemek durumunda kaldým deyince,alakasýz ve manalý olduðunu anladým.

Hemen beni nerede aradýnýz,her zaman buradaydým dedim, ve arkasýndan, neyse önemli deðil, sizi dinliyorum diyerek,meramýný merak ettim.

Mustafa bey, biliyorsunuz ki elektrikler yok,o nedenle çalýþan arkadaþlar,Pazar günü gelecekler ve bugünkü açýðý telafi edecekler dedi.

Teklifi çok mantýksýz,manasýz ve haksýzdý,üstelik benim sorumlu olduðum elemanlarýmdý.

Sabri beye kafamý kaldýrdým,gözlerine manalý bir þekilde baktým ve aðzýmý açtým,

Sabri bey, Allah aþkýna saat kaç, bakar mýsýnýz,mesai bitimine kýrk dakika var,böyle bir talebi siz nasýl yaparsýnýz.

Elektriðin kesilmesinin elemanlarla ne ilgisi var,kul da Allah ta insana bunu sorar,sonra maksadýnýz nedir anlayamadým,bizim hafta içinden sarkan iþimiz yok.

Bak Mustafa bey,sizin gelmenize gerek yok,ben Mehmet ustayý getirtirim,bunlarý çalýþtýrýrým deyince.

Hakir bir ifade þekli vardý,asabým bozuldu,bu insanlardan ben mesulüm,sizin iþ verenlerden biri olmanýz,

Yanlýþ veya haksýz davranmanýzý gerektirmez, böyle hareket keyfiyetini de hiç bir zaman size vermez.

Eðer bu insanlara sahip çýkmaz,devamlý haksýzlýk yaparsak,insan olma onurunu, bizler nasýl savunur,koruruz,rahat bir biçimde insanlarýn, karþýsýna nasýl çýkar konuþuruz dedim.

Ve elemanlara dönerek arkadaþlar,mesai bitmiþtir,hazýrlýk yapabilirsiniz diye,komut verdim.

Sabri beye yönelerek, yapacak baþka bir þey yok, kusura kalma, ama sen yinede istersen, Mehmet ustayý ve ekibini çaðýra bilirsin, dedim ve oradan ayrýldým.

Belki bu denli keskin davranmazdým,fakat kocasý askerde olan, sigortalý olarak çalýþtýðýný sanan,gariban bayanýn dramýný yaþamasaydým.

Öyle hazin ki, gece vardiyasýnda mesai yapýyoruz, ben makineleri geziyorum, kazaný kontrol ediyorum, genel iþ takibini yapýyordum.

Saat takriben 23.15 civarýydý.

Kýsým ikiye geçtim,bobinleri saran, bayan elemana baktým,sabit bakýyordu, bir anda kaskatý kesildi,

Gözleri fal taþý gibi açýldý,aðzýndan köpükler saçýldý,adeta bir robot gibi yere çakýldý,öyle þaþýrdým ki sormayýn.

Hayatýmda o ana kadar böyle bir olayla hiç karþýlaþmamýþtým, aptallaþtým, hemen yanýna yaklaþtým, elemanlara, seslendim geldiler, ellerinden gelen ne varsa, ortaya serdiler, maharetlerini gösterdiler.

Yakýn arkadaþlarýndan biri,arkadaþlar telâþlanmayýn,zaten belliydi,zavallý ne çekmiþti,bunu bir Allah, birde ben bilirim deyince, daha çok þaþýrdým, hemen orada kendi kendime hayýflandým,haberimiz yok,ama neler var dünyada diye.

Bayan arkadaþ,bir müddet sonra ayýldý,kendine geldi,sara hastasý olduðunu belittiler,þimdi geçer dediler,

Fakat olsun biz yine de seni, bir hastaneye gönderelim de kontrol edilirsin,durumunun tespiti yapýlýr, olmaz mý deyince,

Faydasý olmaz acil servisinde ilgi az,izin verirseniz þimdi gidip dinleneyim,yarýn nöroloji doktoruna giderim dedi.

Bende tamam, sen durumunu bizden daha iyi bilirsin,diyerek þoföre talimat verdim,evine býrakmasýný tembihledim.

Þoför yanýma yaklaþtý,kulaðýma eðildi,efenim,size söyleyemiyor,ama sigortasý hala yapýlmadý, personel müdürü oyalayýp duruyor, her maaþýnda üstelik ücreti kesiliyor deyince;

Beynime kan toplandý,gözlerimin önü karardý,boðazým kurudu,kulaklarým kýzardý,ateþ yüz hatlarýmý sardý.

Allah kahretsin böyle varlýðý;Yarabbi senin uygun görmediðin,kullarýna tavsiye etmediðin,lanetlediðin,

Kul hakkýný gasp ederek,bunu marifet sayarak,aldananlardan eyleme,diye kalbi hislerimle duamý yaptým.

Personel kaleminden,bayanýn durumunu kontrol ettim ki,içler acýsý yedi aydýr çalýþýyor,ama sigortasý yapýlmýyor,

Neden diye sorunca da, iþ talebinde bulunanlar pek çok,çalýþmak istemiyor mu,hiç nazlandýrma hemen kapýya koy,çýkart demesinlermi.

Bak Mehmet, usta elemanlarýnýn çoðunu yeniledi,sizde aynýsýný yapýn diyerek, tavsiyede bulundular akýl da neleri.

O zaman tepemden sýcak sular bir hýþýmda indi. Biraz bocalamaya baþladým,bende mi gariplik var,idareciler de mi terslik var,diyerek mýrýldanmaktan kendimi alamadým.

Sosyal barýþ,iþ ahlaký,dürüstlük,adalet mevhumlarý nerede kaldý,öyle ya para kazanmak en büyük sanattý,toplumsal temel öðeler, kilere kaldýrýlmýþ,menfaat ve yalaklýk her tarafý sarmýþtý sanki.

Nerede kaldý mükellefiyet, bu kadar yozlaþma, nasýl izah edilir,bütün bunlarýn sebebi ne olabilir diye düþündüm,daha çok dertlendim.

Fakat; tiksinmiþtim,soðumuþ,buz kesilmiþtim,hakkýmda en hayýrlýsý ne ise Allah tan onu samimiyetimle istedim.

Kanaatim odur ki;

Tespit ettiðim,þahit olduðum,zulme,haksýzlýða,gaspa gücümün yettiðince müdahale etmezsem,

Kendime,kiþiliðime,kul olabilme bilincime, saygý duyamam,ses çýkartmaz,seyirci kalýrsam,mutlaka katkým olduðuna inanýrým. Dolayýsýyla kayýtsýz kalýp, seyirci olamam.

Günler ilerledikçe, geldiðim ilk günlerdeki heyecanýmý,hevesimi, ümitlerimi ve þevkimi bulamýyorum, sýkýntýlý, buruk, amcazademe karþý donuk,bir þekilde fire vermeden çalýþýyordum.

Kazandan ipleri çýkarttýk,sulardan arýnmasýný bekliyorduk,boþ durmayým diye,ikinci kazanýn iplerini,kontrol etmeye baþlamýþtým ve dalgýndým.

Belimi iki kollarýyla kavrayýp, kendine doðru çekerek,dili ve dudaklarýyla el ense eden, bakire hislerimi bir anda galeyana getiren ve inanýlmaz þekilde heyecanlandýrdý.

Ýçime hasret kalýnmýþ bir arzu salan kiþiye,dönüp baktýðýmda yüzü alev gibi yanan,gözlerini kapatarak kendini bana sunan,Ferize isminde bir kýz.

Allah kalbimi bilir ya, kendimi çok zor zaptettim,fakat kendimden de geçtim o an,itiraf etmeliyim, þükürler olsun ki hemen toparlandým.

Ferize ne yapýyorsun,nasýl böyle davranýrsýn,oluyor mu bu yaptýðýn,çok þaþýrdým inan ki,senden hiç beklemezdim,haydi hemen iþinin baþýna dön diyebildim.

Ben sizi geldiðiniz günden belli,gece,gündüz düþünüyor, aklýmdan çýkartamýyorum, kendimi sana adýyorum, sensizlikten kahroluyorum,

Fakat bunu sana bir türlü anlatamadým,burada kimseler yokken senin olmaya hazýrým demesin mi.

Tabi bu sözler beni ihya ediyor,hoþuma gidiyordu,ama birazda þaþýrtýyordu çünkü, ben cezbedecek bir güzelliðe haiz deðildim,

Kýzlarýn ilgisini çekecek,tavýrlardan uzaktým,konuþtuðum her bir bayanla ölçülü iliþkiler kurardým,iþin yoðunluðundan ve özellikle tüm hücrelerime kadar deruhte ettiðim,

Dürüstlük ve namus mevhumu, baþka duygulara,kapý aralamaz,dolayýsýyla fýrsat oluþturmazdým,bunlarý bir anda aklýmdan geçirdim ve orayý terk ettim.

Oldukça dikkatimi çekmiþ,ilgimi uyandýrmýþtý,düþünmediðim duygulara bir anda salmýþtý,bir odaða kilitlemiþti sanki beni.

Bir anda içimde ki burukluk,hüzün,keder ve dertler kaybolup gitti,onun yerini heyecan, arzular ve takip aldý.

Bayanlara daha çok dikkat ettim ve fark etmediðim tespitleri yaptým,bana ilgisi olan bir Ferize deðilmiþ,

Sema ve ayrýca Hatice de varmýþ,onlara dikkat ettim,sanki mübarekler bulunmaz bir insanmýþým gibi veya erkeklerin olmadýðý mekan da, bir ben varmýþým gibi, kendilerini zatýma sunmaya hazýrlar.

Bir gariplik olmalýydý,hepsi de birbirinden güzel,saygýlý ve edalý kýzlardý,bu kadar cömert olarak kendilerini bana sunmamalýydýlar.

Çünkü onlarýn duygularýný okþayacak,ne bir bakýþým nede bir romantik imgelerim vardý.

Biraz yaþlý,nur yüzlü,ab destli Hava teyzemiz vardý,sað olsun beni çok sayar ve severdi,hayýr öðütlü,yumuþak dilli,her iþin ehli bir hanýmefendiydi.

Yanýna doðru yaklaþtým,tebessüm ediyordu,sanki duygularýmý anlamýþ gibi,sizi üzüyorlar,yoruyorlar deðil mi,diyerek devam etti.

Onlar çoktan beri, sana vurgunlar oðlum,bazen kendi aralarýnda dahi,kavga yapýyorlar,bizler biliyoruz fakat, senden yüz bulamýyorlar,mahallede dahi seni konuþuyorlar.

Bak Hava teyze,sen olgun ve tecrübelisin,merak ediyorum bunlar bende ne buluyorlar,sen benim tavýrlarýmda, bunlarý ümitlendirecek, bir emare görüyor musun,Allah aþkýna söyle de bende bileyim.

Hayýr oðlum katiyen,sen helal süt emmiþin,fýrsatçý,deðilsin,yiðitsin,baþarýlý bir idarecisin,sen gelmeden burada huzur,güven diye bir þey yoktu,kimin kime gücü yeterse, istediðini zorda olsa alýrdý.

Usta diye sahiplendiðimiz,aðabey dediðimiz bir çok insandan görmediðimiz, zulüm ve kötülük kalmadý,bunlar hat safhadaydý.

Ýþten çýkarýlma korkusu hepimizi sarmýþ,çaresiz kalmýþtýk,evimize bizler bakýyoruz, her bir ihtiyacý kadýn halimizle gidermeye çalýþýyoruz.

Ýþte sen böyle bir zamanda,Hýzýr gibi geldin,herkese haddini bildirdin,kendini esirgemedin,bunlara insanlýðý öðrettin,karþýlýðýnda iþ harici, baþka istekte bulunmadýn.

Böyle yiðitleri kim kaçýrmak ister,kim ondan uzak kalmak ister. Gönül güzelliðinin üstünde, baþka güzellik kalýcý olabilir mi.

Boþa dememiþler her halde;( güvenme zenginliðine bir kývýlcým yeter, güvenme güzelliðine bir sivilci yeter.) diye.

Ýþte oðul,bunlar sende, sadece güzellik deðil,daha güzelini buluyorlar,Allah iþini,gücünü asan etsin,önüne kolaylýklar sersin diye dua etti.

Bende teþekkür ederek,alacaðým dersi,deruhte etmiþ bir öðrenci edasý ile oradan ayrýldým.

Fakat duygularým kabarmýþ,beynime taarruz ediyordu,hep karþýma çýkýyor,beni buluyordu.

Onlarý görmediðim zaman,gözlerim arýyordu,tebessüm ederek sineme,yýllarca frenlediðim hislerim, durmuyordu,gece rüyama giriyor, benimle oluyordu.

Baktým ki durum,zahiren haz veriyor tatlý, fakat neticesi çok meþakkatli, geçici zevkler her zaman tehlikeliydi.

Ýnsan hayatýnda silinmeyen kalýcý bir iz býrakýrdý,bulaþmamalýydým.

Karar verdim,gün aþýrý oruç tutuyordum,hislerime gem vurmak için,sakal býraktým,yaþlý ve itici görünmek için,grup içinden ayrýlmýyor,onlara fýrsat vermiyordum.

Daha çok ibadete yöneliyor,Yusuf a.s.mýn hayatýný özümsüyordum.

Günlerden perþembeydi,mesaiye kalýyorduk,yemek fabrikasýndan yemekler gelmeyince,oldukça acýktýk çalýþanlar gözüme bakýyorlardý.

Fabrikada benden baþka hiçbir idareci yoktu,yüklü malý Ýstanbul’a teslim etmek ve bir iki gün kalmak için gitmiþlerdi.

Yemek haneye defalarca telefon ettik,cevap verecek kimse çýkmýyordu,iþletme fakültesinde okuyan,ayný zamanda yanýmýzda çalýþan Ferhat isminde,

Karakter sahibi elemana,araca bin ilerdeki bakkaldan yiyecek olarak,çalýþanlara yetecek kadar,bir þeyler alda gel dedim ve dikkatli olmasýný söyledim.

Çalýþarak Ferhat’ýn gelmesini bekliyorduk,telefona çaðrýldým,ahizeyi alarak alo dedim,Ferhat’tý sesi kýsýlýyor mahcuptu,gelirken su birikintisinden hýzlý geçmiþ,aracýn bujileri ýslanmýþ ve orada kalmýþ,

Tamam Ferhat üzülme, bekle geliyorum ben diyerek, telefonu kapattým,hemen bir halat aldým, hýzlý bir þekilde hedefe varmak üzere, fabrikadan ayrýldým.

Hava biraz yaðýþlýydý,sil geçler faal çalýþmýyordu,200 Docta kalas gibi bir arabaydý,mübarekte hiç estetik yok, bu araçlarý sürenler sanki farklý insanlardý.

Nihayet personelimizin servisini yapan fort minibüsü ve içinde oturan Ferhat’ý gördüm,yaklaþarak önüne durdum,araçtan indim geçmiþ olsun dedim ve ne yapabiliriz diye düþündüm.

Personel yemek bekliyordu,yaðmur yaðýyordu,aracý çekmekten baþka bir çözüm görünmüyordu.

Ferhat’a hangisini sürersin,nasýl olsa ikimizin de þoförlüðü var, ama ehliyetimiz yok,tercihini sen yap dedim.

Ferhat’ta,çekilmesi gereken aracý tercih etti,dikkat et sinyallerden gözünü ayýrma diyerek tembihledim.

Problem olursa kornayý çalmayý unutma sakýn dedim.

Aracý çekerken çalýþtýrmak mümkündü, fakat Ferhat bundan çok çekiniyordu.

Çekmeye baþladýk, gayet güzel gidiyorduk,

Fabrikanýn önüne yaklaþtýðýmýzda Ferhat küt diye, arkadan çarptý,hemen frene bastým,stop ederek araçtan atladým,

Baktým ki fort minibüsün önü,kaputu,panjurlarý,marþ dinamosu,maf olmuþ ve içinden çýkýlmaz bir hal almýþtý.

Ferhat’ýn gözüne baktým mahzunlaþmýþ,kýzarmýþtý,diþlerimi sýktým, donup kaldým. Bu servis personel taþýyacak,elimiz ayaðýmýz olacak,þimdi ne olacak diye hayýflandým.

Allah’ým sen kerimsin,merhametlisin,zorda kalanýn imdadýna yetiþirsin,acze düþtük,naçar kaldýk Rabbimiz olarak sana el açtýk, sen bizlere geniþlik ve imkan ver diye içimden dua yaptým.

Tamam Ferhat yardým ette,þu erzaklarý taþýyalým,elemanlar yemeklerini yerken,bizler de çözüm arayalým,haydi fazla üzülme,dedim fakat Ferhat daha çok matlaþýyor,karamsarlýða doðru gidiyordu.

Ferhat sana diyorum,ne düþünüyorsun deyince,Ferhat derince bir nefes alarak,tamamda aðabey,duyulunca benim iþime son vermezler mi, ne olacak benim halim, dedi.

Aldýðým parayla hem okumaya çalýþýyorum,hem de annemlere bakmak zorundayým demez mi.

Bak güzel kardeþim, yaratan, yoktan var eden, bu güzel kainatý halk eden, rýzký veren Allah olduðunu bilmeliyiz.

En güzel sevgiliye neden yönelmiyorsun,çözümü onu anarak düþünmüyorsun.

Hamd olsun Allah’a, bak aklýma bir fikir geldi,þöyle yapabiliriz deyince,nasýl dedi sevinerek, ben seninle yer deðiþtirmiþ olurum, dolayýsýyla çarpan, ben olurum dedim,

Mümkün deðil kabul edemem,zaten bizler için ne kadar,gayret gösterdiðini,kendini heder ettiðini bilerek, nasýl böyle bir þeyi kabul ederim.

Ferhat beni yorma,ben yaþlý bir insaným,sana sormadan,söz hakký vermeden,gitmen için talimat veren benim,yemeðin gelmeme sorunu bizim,dolayýsýyla sen,kendi inisiyatifini kullanarak tercih yapmýþ deðilsin.

Lütfen kendini daha fazla üzerek,beni de çýkmaza sokma,ehliyetin olmadýðý halde,ses çýkarmadan talimatýma uyman, benim için çok yeterli bir sebeptir diyerek,araçlarý orada býrakýp,fabrikaya daldýk.

Elemanlar yemeklerini yerken,odama geçerek telefona sarýldým,sanayide böyle geç saate, açýk bir dükkan buluruyuz belki, diye çare arýyordum.

Fakat ne mümkün,cevap veren bulamýyordum,ama yýlmýyor, komþu fabrikalarý arayarak,emek harcýyordum.

Maalesef telefonla netice alamadýk,doç kamyonete atlayarak,sanayiye doðru yol alýyorduk,bir ümitti bizim ki açýk bir dükkan bulur muyuz diye.

Üç saatten fazla bütün sokaklarý taradýk,aramadýk bir yer býrakmadýk,aradýk.

Takatsiz kaldýk,fabrikaya dönmek için karar aldýk,geçici bir servisle personeli evlerine daðýttýk,ben yine orda fabrikada,sessizliðin en cömert ortamýnda, tüm dertlerimle baþ baþa kalmýþtým.

Bekliyordum Mehmet ustanýn büyük bir keyifle,bana bakacaðýný,patrona katký yaparak anlatacaðýný,Sabri beyin inanacaðýný,onlar için bulunmaz fýrsattý bu, onlara sormadan karar vermiþtim çünki.

Durumu Ferhat’a söylediðim þekilde,üstlenerek,ben yaptým diyerek,nasýl olduðunu izah ettim,Sabri bey Allah var,anlayýþlý davrandý,sebep olan yemekhane ile iþleri kopardý.

Fakat böyle kolay geçiþtirilmeyeceðine dair kuþkularým vardý.

Kuþkularýmda haklý olduðum gün gibi ortaya çýktý,sað olsunlar boþ durmamýþlar, Ýstanbul’da bulunan Osman beye, hemen sýcak haberi havale etmiþler.

Doðruya iþ sorumluluðu deðil miydi,elbette iþ vereni bilgilendirecekti.!

Ýki gün sonra,oldukça yoðun bir iþ ortamýnda, Osman beyin geldiðini haber verdiler.

Uzaktan gördüm,fabrikayý geziyorlardý,yanýnda ikide misafiri vardý,oraya doðru yöneldim hoþ geldiniz diyerek,o an yapýlmakta olan iþlerden bilgi verdim.

Misafirlerle tanýþtýk,kaynatasý ve kayýn biraderiymiþ,memnun olduðumu ifade ederek,tokalaþtýk. Osman bey,aracý çarpanýn þoför olduðunu zannediyormuþ,zaten gözüm tutmuyordu dedi.

Bu durumda sessiz kalamazdým,çünkü haksýzlýk yapýlýyordu, kazayý yapan þoför deðil,bendim ve hemen Osman beye olayý izah ettim.

Hiç beklemediðim kadar,misafirlerinin yanýnda,sen nasýl araç sürersin,ehliyetin var mý ki,nasýl böyle düþüncesiz davrana bilirsin deyince,öyle bir þok oldum ki.

Aðzýma gelen,boðazýmda düðümlenen, yeter artýk be,seni de,fabrikanýzý da,aracýnýzý da Allah yargýlasýn,benden buraya kadar diyerek,terk edip gitmekti.

O an kaynatasý müdahale etti,sen ne yapýyorsun,böyle yapýlýr mý diyerek araya girdi,fakat benden tüm ümitlerim ve çalýþma heveslerim,damarlarýndan kan boþalýr gibi çekilip gitti.

Oradan ayrýldým,kazan dairesine kendimi zor attým,epey bir görünmedim,aramýþlar hiç fark etmedim.

Sakinleþmek niyetiyle ab dest aldým,iki rekat namaz kýldým,hissettiðim duygularýmý sakladým,kimseye anlatmadým.

Yüreðimde ki hüznümü,maksadýmý Allah biliyordu, rahatlamýþtým,ona açýldým,telaffuz etmeden ,göz yaþlarýmla dert yandým.

Fabrikada iþler azalmýþtý,gün geçtikçe iade mallar oluyordu,personel çýkartýlýyordu,Allah’tan iade edilen mallarýn hepsi de bizimle ilgili deðil,Mehmet ustanýn bölümündeydi.

Fabrika ortaklarý sýk sýk bir araya geliyor,hararetli konuþmalar yapýyorlardý. Ben kendimi iþe vermiþ,konuþmamayý,sessizliði tercih etmiþtim.

Eski,þen,þakrak,moral daðýtan,ümitsizlere kucak açan, Mustafa’nýn gönlü, fabrikayý terk etmiþ,sadece fiziði kalmýþtý sanki.

Kazan su ile doldurulmuþ,boya hazýrlanýyordu,kontrol ettim tamamdý, karýþtýrýldý,asit ilave edildi,ipler kazana sarkýtýlacaktý ki,Mehmet usta beni çaðýrýyordu.

Mustafa bey,Osman bey sizi odasýnda bekliyor,hayýrdýr dedim,inan ki bilmiyorum diye cevap verdi. Odasýna vardým,buyurun beni çaðýrmýþýnýz dinliyorum dedim.

Bak Mustafa son zamanlar da, hakkýnda iyi þeyler duymuyorum,Sabri bey her halde Mustafa bey, tarikata girdi,kendini sürekli ibadete verdi,çalýþanlar içinde kötü örnek oluþturuyor,diyor.

Bir anda þaþýrdým kaldým,ne söyleye bilirdim.!

Benim amcazadem olacak,beni dinleyip bir gün halimi,düþüncelerimi sormayacak,baþkalarýnýn kanaatine göre yargýlayacak,olacak þey gibi deðil,nasýl iyimser olabilirim.

Hiç ilgisi yok söylenenlerin,fakat merak ediyorum,hiç bir iþi aksattým mý,bir gün olsun defolu mal çýkarttým mý?

Vardiyamda bir sorun yaþandý mý,bunu siz hiç merak ettiniz mi,onlara sordunuz mu,mahiyetimde çalýþan elemanlarýn verimliliði,

Sekiz aydýr hiç aksamadan ve artarak devam ediyor, neden tarafýnýzdan þimdiye kadar fark edilmedi,kendinize bunu sordunuz mu?

Bura da nelerin döndüðünü siz hiç fark ettiniz mi,benim bir yýldýr,yirmi dört saatim burada geçiyor,bunun ne demek olduðunu, aklýnýzdan geçirdiniz mi,bunu hiç düþündünüz mü?

Býrakýn akraba olmayý,bir insan olarak hakkým olan,sevgi ve muhabbeti esirgediniz,oysa ki yýllarca hasret kalmýþtým ve o nedenle buraya gelmiþtim,siz bu olgularý,düþünerek, hiç deðer verdiniz mi?

Yirmi iki yaþýnda ve fabrikada, yalnýz olan bir gencim,hiç sosyal yaþantým,doðal ihtiyacým, olamaz mý,bunu kendinize þimdiye kadar hiç sordunuz mu?

Bir yýldýr çalýþýyorum,üç aylýk sigortalý görünüyorum,bunu da maalesef yýl sonunda öðreniyorum, Mehmet ustanýn, iki katý hizmet veriyorum,üçte biri oranýnda maaþ alýyorum,

Bu ne anlama geliyor,siz biliyor musunuz,iþinizden fýrsat bularak,merak ettiniz mi,yoksa bu, sizin iþiniz deðil miydi?

Onu dahi alýrken ne kadar zorlanýyorum,sabaha kadar bomboþ fabrikada,sanki gece bekçiliði yapýyorum,hafta sonlarýn da,bir gün dahi ayrýlamýyordum,siz hiç düþündünüz mü bunu, ne demek olduðunu biliyor musunuz?

Allah aþkýna siz,iþinizden baþka olgulara, deðer vererek, hiç düþündünüz mü, þimdiye kadar,tespit ettiðim ve sinemde biriktirdiðim ne varsa,

Bilmediklerine þahit olduðum,tüm sýrlarýmý,yanýlgýlarýný bir solukta,hýþýmla haykýracaktým,fakat yapamadým!

Çünkü sevgili babam ve þahit olduðum yardýmlarý gözümün önüne geldi,o an yutkundum,adeta boðazýma düðümlendi, söyleyeceklerim,kafamý önüme eðdim,hiçbir þey söyleyemedim.

Ve kapýyý çektim,efkarýmýn doruðun da odama geçtim,valizimi hazýrladým.

Akþam saat 20.30 da,kimseyle vedalaþmadan, nasýl vedalaþa bilirdim ki, onlara ne söyleyecektim,

Amcamýn oðlu, Osman beyi mi, þikayet edecektim,hiç ilgim olmayan, asýlsýz zanlar yüzünden mi diyecektim,gizleyemezdim.

Onlarla hukukum, dürüstlüðe dayanýyordu,harbiliðe dayanýyordu,bu vazgeçilmez mevhumlarýn, vataný olmazdý, bunu öðrenmiþlerdi, biliyorlardý.

Cebimde ne kadar para var,miktarýný bilmeden, oto stop yaparak, terminale geldim,o kadar kalabalýktý ki,fakat ben yalnýzdým, hüzünlerimin eþliðinde,yalnýzlýðýmýn ýssýz derinliðine dalarak, sabaha kadar bekledim.

Sitem,hicran,keder ne derseniz kilitlendim,otobüsün gelmesini bekledim,zira benim her halimi anlayan, güzel kentim Kayserime,kavuþacaktým,gýyabýnda dahi düþünsem mütevazilik kuþatmýþtý onu.

Ama çok,pek çok hüzünlüydüm,sanki kendi içimde çözümsüzdüm. Kuytu bir mekan buldum, gecenin kuþatan sessizliðinde,mehtaba baktým daldým.

Ýçim alev alev yanýyor, fakat açamýyorum,sanki öyle bir yük ki,kaçamýyorum,deniyordum,dertleniyordum ama saçamýyorum,yoruldum inan ki artýk, bakamýyorum.

Öyle bir ruh halim vardý ki, o an, kasvet kuþatmýþ,teslim almýþtý beni bir an.

Tefekkür ikliminde çare aradým, ve içimden geldiði gibi, hiç sansür uygulamadan, kelimeleri ufkumda sýraladým.

Gönlümün mehtabýmda adýmlarken,ýþýksýz kaldým,soldum soludum,pür dikkat mecalle aczime sordum,hani ne oldu enaniyetim,keyfiyetim,diye.

Öyle daldým ki, daðlarý aþtým, meftun oldum kendimden geçtim, þelale gibi aktým, denizleri seçtim, varlýðýmla kendimi tefekkür ederken.

Durmuyordum, seyrediyordum, gizemlerin barýnaðý olan geceleri!

Dünya ekseninde semazen olmuþ, Huda her yarattýðýna gerçeði sormuþ, akdedip sabredenler, su yüzünde saman olmuþ, etmeyenler ise sefalet ve zillette boðulmuþ.

Beni yaratýp donatan,en ulvi duygularý mücehhez kýlan,her zaman baðýþlayan,Rahman ve Rahim olan,Yaratan Rabbim’e sýðýndým,sinemi istila eden burukluðumla ona ellerimi açtým.

Ey Allah’ým, biliyorum ki imtihan ediyorsun,fakat sen beni, benden daha iyi bilirsin, kimseye bilerek kötülük yapmadýðýmý,gözümü kör edecek hýrsýmýn olmadýðýný,kalbimde hasedin hiç barýnmadýðýný,

Helalinden kazanayým istedim,bunun için hiç vakit gözetmedim, üþenmedim, isyan etmedim, gücümün üzerinde gayret gösterdim ve her zaman sana hamd ettim.

Sinemi bu kadar, harap edecek ne yaptým,yüreðimde kopan fýrtýnalara,zihnimi felç eden dalgalara, artýk göðüs geremiyorum.

Yüküm aðýr geliyor sabredemiyorum,takatim kalmadý artýk yoruluyorum,sana sýðýnýyorum,çözümün sende olduðunu biliyorum,öyle inanýyorum,

Beni hiç zorda býrakmadýn, lütufta bulundun,hep umudum oldun, ben yine sana geldim, kapýna sýðýndým,bana gönül rahatlýðý ver,çözüm bulmam için bir vesile göster, diyerek ellerimin içiyle yüzümü mesettim.

Silkinmiþtim,meramýmý maksuduma havale etmiþtim,rahatlamýþtým,bir cengaver gibi hayatta beni bekleyen,yeni imkanlara ümitle kucak açmýþtým,yeis’ten arýnýp, istikbale yeniden kapý aralamýþtým.

Bursa da geçirdiðim bir yýl boyunca,bir çok dost kazanmýþtým,hayýrlý ve güzel hizmetler yapmýþtým, gariban insanlarýn sýðýnaðý olmuþtum.

Bu insanlara, hayata daha farklý pencereden bakma ufkunu, kazandýrmýþtým, bunlar benim için çok yeterli sebeplerdi.

Fakat,babama,anneme Bursa dan böyle habersiz, alel acele niçin döndüðümü, nasýl izah edip,anlatacaktým.

Zihnimden bu içinden çýkýlmaz,keþmekeþliði bir türlü atamýyordum,bu düþünceler eþliðinde yol alýyordum.

Deðiþik senaryolar hazýrlayýp,sil baþtan yapýyordum,bedenen çalýþmaktan çok daha fazla yoruluyordum,sinemdeki dalgalar eþliðinde düþüncelere dalýyordum.

Uyuya kalmýþým, öyle derin ki;

Gözlerimi açtýðýmda,her kez otobüsten inmiþ, sadece ben kalmýþtým.

Fakat; zihnimdeki fýrtýnalar durulmuþ, kuþ gibi hafiflemiþtim,ufkum açýlmýþ, hem de, karným açýkmýþ olarak kendimdeydim, bu ne büyük bir nimet, þükürler olsun.

Bu kadar rahatlayýnca, nasýl hamd etmem, yüce Allah’a ,hem de hemen, ab dest aldým,çimenlerin üzerinde, iki rekât namaz kýldým.

Okyanusun azametli dalgalarýnýn ortasýnda alabora olmaktan kurtulmuþ,karaya, sahilin o eþsiz güzelliðine, bir anda kucak açmýþtým.

Böyle fýrtýnalara maruz kalarak, birebir yaþayanlarýn, beni daha iyi anlayacaklarýný zannediyorum.

Fakat yinede herkesin, farklý bile olsa, böyle duygularýn benzerlerini yaþadýklarýna, veya bir gün yaþayacaklarýna inanýyorum.

Evimize geldim,annem ve babamýn anlayýp,ikna olacaklarý biçimde, sizlere, memleketime dayanamadým, kabilinden ifadelerde bulundum ve böylece Bursa hatýrama noktayý koydum.

Birkaç gün dinlendim,dost arkadaþým Mehmet Muçhan sað olsun, beni hiç yalnýz býrakmadý,bir yýllýk özlemimizi,bir nebzede olsa gidermiþtik.

Meðerse daha yeni, kendini toparlýyormuþ.

Hastalanmýþ,günlerce hasta yataðýnda yatmýþ,Ýstanbul dan Prof.Dr.Ayhan Songar’a, Ankara dan Dr. Emin Acar’a giderek günlerce çare aramýþ.

Mehmet’in annesi Fatma haným teyze,onun olmadýðý bir zamanda, sesini kýsarak,ah Mustafa bilsen neler çektik diye baþýný sallayarak,ayný paniði yeniden yaþýyormuþ gibi anlatýyordu.

Kendi gönlünde çaresiz kalmýþ,etrafýna bakýnmýþ,kendinden baþkada yanan yokmuþ, ne yapsýn zavallý kadýn, dalyan gibi oðlu gözünün önünde, gün geçtikçe kötüleþiyor, harap oluyormuþ.

Öyle ki, kim bir tavsiyede bulunsa,vakit geçirmeden uygulamaya koyuluyormuþ, çoðunu da Mehmet ten saklayarak yapýyormuþ,sýkýca da tembihliyor beni,

Aman ne olur, sakýn ola ki Mehmet’e söyleme emi diye tembihliyordu.

Onunla geçmiþ olsun çok çileler çekmiþiniz,merak etme teyzeciðim inanýn ki, söylemem kimseye dedim ve mu sade alarak oradan ayrýldým.

Þu satýrlarý yazdýðým an ve zaman itibarý ile tam yirmi üç yýl geçmiþti,ben hala sizlerden baþka kimseye de, söylememiþtim bu sýrrýmý,artýk sakýncasý olmadýðýna inanýyorum.

Günler geçiyor,zaman mevhumu kendi ölçeðinde, sormadan,bizatihi alacaklý gibi,derinden, hissettirmeden bir þeyler alýp götürüyordu bizlerden.

Tasavvuf ve tarikat söylemi nereye gitsek karþýmýza çýkýyordu,sanki o günlerde gündemi o oluþturuyordu.

Mehmet durmuyor beni sürekli zorluyordu,ben senin kadar kararlý ve cesaretli deðilim,önce tarikata sen gir,sonrada ben gireyim diyordu.

Fakat anlaþýlamayanlar haddinden fazla çoktu, içine girenler Allah ve Peygamberden çok þeyhlerinden ve kerametlerinden bahsediyorlardý.

Onunla da yetinmeyip mürþitlerinin kutbu cihan veya gavs olduklarýný söyleyerek, onlara makam tayin etmeyi ihmal etmiyorlardý.

Akýl,mantýk zaviyesinden, sorgulamaya fýrsat vermiyorlar ve içine girip yaþamayýnca anlayamazsýn diyorlardý.

Denize düþüp’te, yüzmeyi bilemeyen bir insanýn, haleti ruhuyesi ne ise,bende o günlerde, gönlümün derinliklerinde, öyleydim.

iyasi arenada, Ýslâm’i söylemde,dikkatimizi çeken, o günkü koþullarda, bizlere cazip gelen,

Tüm mazlumlarýn,saf,samimi,manevi duyarlýlýðý olan,dar gelirli insanlarýn,çýkýþ kapýsý olarak gördükleri,

Bir amaç,hedef olarak ileri sürdükleri,kendilerinin, diðer partilerden üstün ve farklý olduklarýný,ilan ettikleri,

Bizlere yabancý olan parlâmento,yasama,yürütme ve yargý organlarýný, daha yakýndan tanýtarak ve öðreterek,

Ufkumuzda olmayan, hiçbir zaman tasavvur etmediðimiz, devleti tanýma ve sahiplenme olgusunu kazandýrmýþlar,

Kýsýtlý olan televizyonlardan takip ederek,tavrýmýzý ve katkýmýzý netleþtirmeye çalýþýyorduk, bunlar bizlerden isteniyordu.

Ýlk defa bir parti binasýna gittim.

Yusuf Bozkurt tan sonra il baþkaný olan, Kenan Mutlu ve yönetim kurulu üyeleri ile, kiçikapý da ki o eski, millet caddesinin arkasýndan girilen,mütevazý binada tanýþtýðým,

Ve o gün, bu insanlarýn çoðunda gözlemlediðim,mütereddit halin,yani zihninde teþekkül eden,

Fakat zaman içinde, çözüleceðine inanýlan, rahatlýkla herkese sorulamayan,tefrika girmesinden korkulan,soru ve ünlem iþaretlerinin olduðudur.

Artýk bende,çevremin oluþturduðu koþullar nedeniyle, arkadaþým Mehmet’in bitmeyen ýsrarý nedeniyle,

Ve içimde ki, bir çok mevhumun barýnaðý olarak,meçhule doðru ,daha iyi bir kul olmak düþüncesiyle, yok sandýðým,

Fakat belki de kendimi avuttuðum,enaniyet ve tekebbür virüslerinden,arýnmak heva ve heveslerimi, daha iyi disipline etmek niyetiyle,kararýmý vermiþtim.

Girecektim artýk, kararlýydým, tanýdýðým herkesin, kurtuluþ yolu olarak gördüðü ve gösterdiði,
Ýlahiyatlýsýndan,mühendisine,doktorundan,öðretmenine,Ýþ adamýndan,yayýncýsýna kadar,tanýdýðým her kesin, tavsiye ettiði...

Ve fakat benim için, iks kümelerinden oluþan,denklemi düþünürken, kendime sürekli sorduðum,
bu insanlarýn,tahkiki,araþtýrmasý yok muydu?

Elbette vardý,akýl ve mantýk açýsýndan noksan deðillerdi,öyleyse kandýrýlmýþ olamazlardý.

Benim bu insanlardan, daha kapsamlý bir araþtýrama yapmadýðýma göre, ve dolayýsýyla bunlardan, çok daha akýllý olmadýðým kanaatiyle, tereddütlü davranmanýn bir gereði ve manasý yoktu.

Beni davet ettikleri yol,yalanlara, entrikalara, fýrsatçýlara,yalakalara ve her türlü mel’a netin iþlendiði mekanlara,kapý aralamýyordu.

Ýnsaný tek baþýna sadece kendiyle müteþekkil, serbestiye ti, ve keyfiyetini vermiyordu.

Halife veya þeyh denen zat, müridin kalbinden geçen her þeyi bildiðini ve o bakýmdan,

Çok dikkat edilmesi gerektiðini söylüyorlardý,yanýna giderken kalbine sahip ol, tembihinde bulunmayý ihmal etmiyorlardý.

Anlatýlanlar öyleydi, dolayýsýyla benim gibi;

Yýllarca Allah demiþ,Peygamber demiþ,Kur’an demiþ fakat;sadece taklit etmiþ birini!

Doðurup dünyaya getirmiþ,baba,anne olgusunu öðretmiþ, yeme,içme, giyim, kuþam,yanlýþ,doðru öðretisinden ileriye gidememiþ,

Ufkumu açmamýþ,bilgilerle donatmamýþ,hedef göstermemiþ, ilke ve prensip konusunda duyarsýz kalmýþ,bunlardan ellerinde olmayarak, bizleri mahrum býrakmýþ olan, caným annem ve sevgili babam.

Kime,nasýl,ne þekilde,hangi koþullarda,nereye kadar,hangi tavizlerle diye, hiç bir ölçü öðretilip,sorulmamýþtý, þimdiye kadar!

Nasýl sorsunlar biçareler,onlara da babalarýndan, annelerinden miras kalmýþ,çünkü o yýllarda, her
tarafý geçim sýkýntýsý sarmýþ,

Harf inkýlâbýndan dolayý herkes, bir çýrpýda cahil kalmýþ,kim Allah’tan bahsediyorsa,gerici,yobaz sanýlmýþ.

Gariban babam, kýrk üç buçuk ay askerde kalmýþ,okumayý dahi öðrenememiþ, fakat suçlu bulamamýþ,hiç kimseye bir þey soramamýþ,zira çoðu insan o yýllarda,ayný ahenkteymiþ.

Geçinebilmenin en büyük dert olarak görüldüðü,aile ortamlarýnda þefkatin akýbetini bir düþünün, kim buluyor ki onu, hangi ölçülerle kime taksim etsin.

Benim en deðerli varlýðým olan annemi,sevgili babamý suçlamam,haddim deðil,ama onlar gibi kimleri suçlayacaðýmdan ve nasýl hesap sorulacaðýndan,habersiz ve de mahrum deðilim.

Her þeye raðmen,hamd ederim Allah’a ki, Müslüman bir ailede ve Ýslam diyarýnda dünyaya gelmeyi, bizlere nasip etti.

Akidemiz,amellerimiz,taklitte olsa, gönlümüzde her zaman, hakikate kapý aralanmýþ,tahkike giden yolunda,taklitten geçtiðinin zeminini hazýrlanmýþ.

Yalnýzca bu dahi,þükretmek için ,yeterli sebep deðil mi.

Ya batýl olan dinlere iman edilen, bir aile ortamda dünyaya gelseydim, Müslüman kimliðinden uzak ve mahrum kalsaydým daha mý iyi idi.

Yine de,onlar sürekli;

Allah devlete ve Millete, zeval vermesin diye, dua ederlerdi.

Ben maalesef böyle dua edemiyordum.

Devlet denen olgu,halkýnýn hizmetinde, emrinde ve bu görev bilincinde deðil de, halkýna tahakküm özentisinde olursa,

Devletin, devlet olabilme vasýflarýna, haiz deðilse ve bunlarý yerine getiremiyorsa,

Halkýnýn refahýný ve mutluluðunu, artýrmak yerine,onlarý sürekli periþanlýða, mahkum ediyorsa,

Adýna Parlâmento denilen, ve bu milletin temsil yetkisi verdiði, millet vekillerinin bulunduðu mekan,her on yýlda bir,tedavülden kaldýrýlýp,tasfiye ediliyorsa,

Bunu da, millet adýna yaptýk,milletin ve devletin bekasý için diyorlarsa,temsil yetkisi olan nice mümtaz þahsiyetleri,hiç suçlarý olmadýðý halde,mahkum ediyorlarsa,

Kendi kuvvet dengelerini, korumak ve kurtarmak adýna,kanun çýkartýp,milletin ali menfaatlerini, hiçe sayýyorlarsa,

Milletten habersiz, kendi namý hesaplarýna çalýþan,kon tür gerilla,ergenekon veya batý çalýþma gurubu gibi,

Milletinin aleyhinde ve milleti yönlendirme adýna, parlâmentonun dahi çözemediði, bir oluþuma alet oluyorlarsa,

Bu milletin, devleti için her zaman, kendini feda etmiþ ferlerinin, temel hak ve hürriyetleri, gözlerinin içine bakýlarak, ellerinden alýnýyorsa,

Bu mübarek millete, cihan devleti olma, bahtiyarlýðýný gösteren, ecdatlarýmýzý, hiçbir zaman gün yüzüne çýkarmaz ve arþivlere mahkûm ediliyorlarsa,

Ve bu milletin, en büyük arþivi, Bulgaristan’a kilo ile, hurda kaðýt olarak satýlýyorsa, bunu da devlet bizzat kendisi yapýyorsa,

Devletin,devlet olabilme þartlarýndan birisi olan,milletinin genelinin, en büyük kutsiyetlerini, Allah, Kur’an ve Peygamber baðlamýnda ki Ýslam ve prensiplerini,

Araplarýn dini sayarak, ve en büyük tehlike olarak, hedef gösterip, bu kutsal deðerlere savaþ açýyorlarsa;

Ýþte ben, böyle bir devlete, dua edemem,etmemde mümkünde deðil ,çünkü bu þekilde yapacaðým bir dua ,

Bu millete, zulüm etmem manasýna gelir,böyle bir küstahlýðý, nasýl yapabilirim,bu cesareti ve dalaleti, kendimde nasýl görebilirim.

Bu millete, huzuru çok görerek yozlaþtýranlar, asimile yapanlar, maneviyattan uzaklaþtýrarak, maddeye mahkum edenlerin,

Yaptýklarý her bir eylemin, maksatlý olduðu, bu millet tarafýndan pekala bilinmektedir.

Fakat bunlar, batýl ve þer cephesinde, yerlerini almýþ, az bir paha karþýlýðýnda, en önemli deðerlerini satmýþ, gafil, ýþýktan mahrum olmuþ, piyon gibi kullanýlan, posasý çýktýðý vakit, alaþaðý edilen, biçarelerdir.

Þu anda, bu görevi icra edenler, yani onlarda, bir zamanlar, bu kutsiyetlere inanýyorlardý.

Fakat, makam, þan ve þöhret onlarýn mabetleri, beslendikleri mekanlar da, maalesef kýbleleri oldu, bu zavallýlarýn.

Ýþte ben, bu þuur ve idrak içerisinde, tüm çevreme, etki alanýma giren herkese ve emanetim de olan, sevgili neslime, yýlmayacaðým,

Ömrüm vefa ettiði sürece, bu gerçekleri onlara durmadan,haykýracaðým.

Ki yeter artýk, bu milletin yýllarca çektiði zulüm, artýk canýmýza tak dedi, belki þu anda, kuvvet dengeleri, müsait olduðundan, yükselen ateþi, kontrol altýna aldýklarýný, zannediyorlar.

Fakat; ateþin ne zaman yükseldiðini, fark edemeyecekleri, günlerde uzakta deðil, sancýlý doðum, þafakta görünüyor!     

Toplumun tüm kesimlerinde, kýpýrdanmalar, hak aramalar, meydanlara çýkmalar ve sosyal açýlýmlar durmuyor, ardý arkasý kesilmiyor,devam ediyor,

Halkýmýzda, baþ gösteren bu temayüller, protestolar ve ta ciðerlerinden gelen, isyan çýðlýklarý bitmek bilmiyor.

Tahakküm odaklarý, sürekli gündem deðiþtirmeye,yönlendirmeye, suni çözüm yollarýný aramaya koyuldular.

Yalaklarý da boþ durmuyorlar, bir yandan ellerindeki medya faktörünü kullanarak, millete korku pompalamaya devam ediyorlar.

Sakýn ha, sesinizi yükseltmeyin, yoksa askerler gelir diyerek,sanki yaptýklarý, tüm politik açmazlarý,askerler istedi bizlerde uyguladýk!

Mantýðýndan hareket ederek, milletimizin, peygamber ocaðý diye sahip çýktýðý, kendi efratlarýný hedef göstererek, eðer bir suçlu varsa, orasý da genel kurmay karargahýdýr, diyorlardý.

avallýlarýn, basiretleri kapanmýþ olmalý ki herhalde, milletimizin kimlerin, neden ve hangi maksada binaen, aldýklarý kararlarý, ve yaptýklarý uygulamalarý, bilmediklerini zannediyorlar.

Oysa ki bu yüce millet, her bir oluþumu, yakinen takip ediyor.

Nasýl ki bir anne, evladýnýn yaramazlýklarýna, geliþme çaðýndadýr diyerek, sabrediyor ve mühlet vererek affediyorsa,

Fakat, bu müsamahaya raðmen, çocuk haddini aþýnca, annesinden ummadýðý bir zamanda, nasýl elinin tersiyle, vurup devirdiðini, sevgi ve þefkatinden men ederek alaþaðý ettiðini, buda yetmedi mi, istemeyerek beddua eylemine baþ vuruyor.

Yaratanýna yöneldiðini, her vatandaþ, mutlaka biliyor.

O nedenle bu millet,kararýný geç verir fakat tam verir, onu da yakinen biliyorlar.

Ben elbette, babamdan farklýydým ve farklý olmak zorundaydým,zira yaþadýðým olaylar ve kazandýðým tecrübeler bana, baþka seçenek býrakmýyordu.

Kayýtsýz kalamazdým, aman boþ ver diyemezdim, bana ellemeyen yýlan, bin yaþasýn gafletine düþemezdim, dolayýsýyla her þeyi Allah’a ve ahi ret gününe havale edemezdim.

Akýl, mantýk ve idrakimi, baþkalarýna emanet veremezdim, insan olma vasfýmý, düþünme melekemi, askýya alamazdým

Hülasa beþer olarak kalamazdým, yani doðan bir çocuðun, tek baþýna, hayatýný idame ettirmesi ve yaþamasý nasýl mümkün deðilse,      

Çocuðu doðuran annesi, bizzat kendini feda etmek pahasýna, gözü gibi ona bakarak, korumasý ve ayakta kalabilecek koþullarý saðlamaya çalýþmasý gibi,

Akýl, mantýk ve idrakimi, baþkalarýna emanet veremezdim, insan olma vasfýmý, düþünme melekemi, askýya alamazdým.

Ýnsan olmak ise, kimlik kazanmaya,kendini tanýmaya, bulunduðu ortamý sorgulamaya, iyiyi ve kötüyü,doðruyu ve yanlýþý algýlamak.
     
Hakký ve batýlý, aklýyla elde ettiði bilgiler ýþýðýnda, mukayese yeteneðini geliþtirmek, tercih etme hakkýný kullanmak, bunlar geliþim süreciyle orantýlý olan eylemlerdir dolaysýyla;
     
Kul olabilme bilincimi, yurttaþlýk hakkýmý, en iyi biçimiyle, kullanmalýydým, araþtýrýp, sorgulamalýydým.
Onun için,benim tarafýmdan bilinmeyenlerin, bir muamma gibi görünenlerin, içine girerek deþifre etmeliyim.
     
Doðrularý tespit ederek,yoldaþ olmalýydým,yanlýþlara da gücümün yettiði ölçüde, fren vazifesi yapmalýyým.
     
Herkes beþer olarak doðar, fakat her beþer, insan olamaz, insan olabilmeyi baþarmak ve kazanmak zorundayýz.
     
Yoksa aksi davranýþ, tembel kalýþ, kendini bulamamýþ, mükellef duygusuna haiz olmamýþ ve sürekli baþka insanlarýn desteðine ihtiyaç duymalarý,

Ýleri yaþta bulunmalarý dahi, bu insanlarýn beþer olmaktan kurtulmalarý anlamýna gelmez. Çünkü insaný insan yapan deðerler, mutlaka ön planda olmalýdýr.
     
Ve bu maksatlar doðrultusunda, tarikat olgusunu da, keþfetmeliydim.

Öyle de yaptým, bir arkadaþýmýn vesilesiyle, kumaþ toptancýsý olan hacý Ender beyin refakatiyle.

Cami kebir civarýnda bulunan, selamet apartmanýnýn üçüncü katýnýn kuzeyin deki kapýnýn ziline bastýk, biraz bekledik ve nihayet kapý aralandý, içeriye buyur edilerek, zatý muhteremin huzuruna geldik.
     
Sað olsun hoþ geldiniz diyerek, hatýrýmýzý aldý,nereli ve kimlerden olduðumun, kýsa bir malûmatýný alarak, istihare rüyamý nasýl gördüðümü anlatmamý istedi.
     
Bende nasýl gördüðümü,olduðu gibi anlattým,dinledi ve karar vermiþ olmalý ki; þöyle temkinlerde bulundular.
     
Teheccüt, yani gecenin bir vaktinde, kýlýnan namazý, hassaten kýlmamý ve belirli vakitlerde, falan sayý kadar, tespih çekmemi,varsa kaza namazým,

Vakit namazlarýndan önce, veya sonra bir günlük, kýlmamý, haftalýk sohbetlere kendi oturduðum semt olan, Yenimahalle katýlmamý söyledi ve hayýrlý olsun dileklerinde bulundular, kapýda bekleyenleri düþünerek,müsaade istedik ve bizleri sað olsunlar kapýya kadar uðurladýlar.

Ýçimden Allah razý olsun bumuymuþ tarikat! Diyerek rahatladýðýmý anladým.
Meðer girmek, ne kadar kolaymýþ,ben zaten söylediklerinin çoðunu,yýllarca yapýyordum, ibadete yabancý deðildim.

Kulluk, bilincimi geliþtirmek, yýllarca taklit ettiðim, fakat; teferruatýna inemediðim, ibadet ve ta atimin, þuuruna ermek ve her þeyi hakkýyla yapmak, hedefindeydim.
     
Arkadaþým Mehmet ve Yakup’la karar verdik, sabah namazýna, meydan camisine gidecektik.

Seherin o alaca karanlýðýnda, mütevazý bir muhabbet ortamýnda, sanki kenetlenmiþtik, ayný hedefteydik ve nihayet mekâna gelmiþtik.
     
Meydan Camisi, çok büyük deðil,fakat içine girince, derin sessizliði barýndýran, ayrýca huzurlu ve feyiz olduðu hemen gözleniyor.

Mehmet ilâhiyatlý olduðundan, aramýzda en bilgili oydu, mihraplarýn bir peygamber makamý olduðunu,

Bilen ve bunun þuurunda olan, hocalarýn arkasýnda namaz kýlmayý, tercih ve tayinini o belirliyordu, bizler de memnuniyetle icabet ediyorduk.

Birkaç gün ayný camide, sabah namazýný kýldýk, feyiz aldýk ve hayýrlar dileyerek, camiden ayrýlýp giderken, kendi aramýzda sohbet ediyorduk, Mehmet bu caminin, imamlýðýný yapan hocanýn,

Yahyalý’lý olduðunu, Mükremin hafýz diye bilindiðini, ehli takva bir kiþi olduðunu, hafýzlýk konusunda muhkemlik sýfatý bulunduðunu,
     
Çok muhterem ve muhabbetli bir insan olduðunu söyleyerek, bir ara, sizleri tanýþtýrýp sohbet ederiz inþallah dedi.
     
Bizler de, madem ki bu kadar muhterem bir insan, neden þimdiye kadar hiç tanýþtýrmadýn, diyerek latife yapmýþtýk.
     
Mehmet’te fýrsat bulamadým, merak etmeyin, hocamýzýn ellerinden öperiz, bir gün inþallah, diyerek mevzuyu kapattýk.
     
Arada bir de olsa, yunus emre camisine gidiyorduk, fakat meydan camisinden aldýðýmýz, huzuru her zaman,arýyorduk.

Bu camide de, yine hafýz olan, müezzinlik görevini yapan, mütevazý ve iyi bir insan olarak tanýdýðýmýz arkadaþ,

Yunus emre camisi imamýnýn, þerrinden daima korkan,hacý Ömer Kafa isimli, yaþlý olmasýna raðmen, ilâhiyat fakültesi son sýnýfýnda okuyan, güzel bir arkadaþýmýz vardý.

Þahsýma latife olsun diye, baþ imam derdi,niçin böyle taltif ediyorsun, hocam dediðimizde,
     
Ben, senin kadar, cami hocasýnýn hatalarýný, yüzüne söylesem, senin kadar dirayetli olabilsem, baþkada bir þey istemem, ama mümkün deðil ben söyleyemem diyerek devam etti konuþmasýna.

Sen hiç çekinmeden, direk yüzüne söylüyorsun, ben bir denemeye kalksam, bu camide beni mümkün deðil durdurmaz.

Allah bilir ya, senden de çok çekiniyor, bunu bilesin deyince, arkadaþým Mehmet hemen atýlarak, bu kardeþimden kim çekinmez ki, haddine mi düþmüþ diye söyleyince, katýlarak cami içindeki, hocanýn mevkiinde gülmüþtük.
     
Nihayet meydan camisinin müezzinlik kadrosunda olan, ve fakat hafýz olmasý nedeni ile imamlýk yapan, Mehmet’in övgüyle bahsettiði, hoca efendiyle yine, bir sabah namazýndan sonra, tanýþma fýrsatý bulduk.
     
Yahyalýlý Hafýz Mükremin hoca, on yýldýr ayný camide görev yapýyormuþ, oldukça uzun boylu, iri cüsseli, heybetli, orta kilolu, kýna rengine benzer sakalý vardý.
     
Mat, oldukça ciddi birini beklerken, enteresandýr ki, o heybet ve cüsseye raðmen, mütevazý olduðu her halinden anlaþýlan, sevecen bir insan.
     
Bizleri, gözlerinin içi gülerek, sarýlýp kucaklayan,ýsrarla böyle olmaz diyerek, alýp Derviþ bakkala götüren, orada bizlere kendi elleriyle seçerek tarttýðý Üzümleri, yedirerek ikram eden,
     
Ve Allah için, her zaman beklerim, sizler gibi, yüreði Hak sevgisiyle yanan yiðitler, bizler, için iftihar vesilesi, diyerek sizleri;

Geleceðimizin, teminatý olarak görüyorum,sizlerle ne kadar, öðünsek azdýr, temennisiyle, bizleri dualarla uðurladý, iþte böyle mübarek bir insan.
     
Sen gel de þaþma, taaccüp etme, aralarýnda bin metre olmayan, biri camiden kaçýran ve müezzinini yýldýran bir hoca,
     
Bir diðeri ise, insanýn gönlünü alan, imamlýk mesleðinin saygýnlýðýný artýran, cemaatin þevkini kamçýlayan, oldukça mütevazý olan, bizlerde kalýcý izler býrakan, muhterem bir hoca,
Oysaki; yýllarca bu meydan camisinden, mahrum kalmama, vesile olan, çocukluk anýlarýmý buðulayan, her ezan duyduðumda, bu buruk acýyý hatýrlatan,
     
Müsamaha ve þefkatten nasibini alamamýþ, bir hoca yüzünden yaþadýðým, on yedi yýl içimde sakladýðým, o hazin olayý, hocayý ve camiyi, sinemi yýllarca yakan anýmý ve sýrrýmý,

Bu kez, ayný mekanda tanýdýðým, Hafýz Mükremin hocayý, tanýyarak, kalpten muhabbet duyarak,yýrtýp atýyor,
     
Ve yýllarca hasret kaldýðým, cami sevgimin, yeniden filizlenip, yeþerdiðini hissediyordum.

Bunu da Allah razý olsun ki, muhterem hocam, Hafýz Mükremin efendi saðlýyordu.

Sen gel de, bir insan olarak,böyle bir hocayý sayýp, sevme, gýyabýnda hayýrla yad etme ve her zaman arkasýnda namaz kýlayým diye sabýrla bekleme.

Mükremin hocamla samimi olmuþtuk, dertleþiyor, güncel olaylarý konuþuyorduk, manidardýr ki ayný hedefe doðru yol alýyorduk.

Geliþmelerden bizleri, mahrum etmeyin, haberdar edin ki, bilelim bizlerde, elimizden ne geliyorsa, çabuk davranýp seferber edelim,diyordu.

Mehmet’le millet caddesinde, bir iþ için koþturuyorduk. Yeni mahallede oturan, Þaban aðabey diye bilinen ve baharat iþleriyle uðraþan, zatý muhteremle karþýlaþtýk.
     
Hal hatýrdan sonra, Mehmet sitem dolu bir ifadeyle, biz sizden neler beklerken, siz ne yapýyorsunuz,

Allah aþkýna Þaban aðabey deyince, bende merak ettim, acaba ne oldu ki, Mehmet hiç þahit olmadýðým,böyle bir tavýr sergiledi.

Þaban bey hayýrdýr, niçin böyle kahýrlý konuþuyorsun, deyince, aðabey nasýl konuþmam,daha ne olacak,

Benim caným gibi sevdiðim, çok deðer verdiðim, her þeyine kefil olduðum, Mustafa kardeþim,Bursa dan geldi ve iki haftadýr boþ, münasip bir iþ araþtýrýyor.

Böyle muttaki bir insanýn, nasýl boþ kalmasýna, fýrsat verilir, hala anlaya bilmiþ deðilim, deyince.

Elhamdülillah, bende baþka bir þey mi oldu, diye merak ettim, tamam o iþ olmuþ bil, yarýn arkadaþýmýz gelsin, hemen iþe baþlasýn demez mi.

Ben, hiç beklemediðim bir anda geliþtiði için, hem çok þaþýrmýþtým, hem de, bir o kadar sevinmiþtim.

Çok memnun olmuþtum, böyle hayýrlý dostlara, sahip olduðum için Allah’a, þükretmiþtim.

Baharat ve paketleme þirketinde, çalýþmaya baþlamýþtým, güzel gidiyordu, arkadaþlarla kaynaþmýþtýk.

Çalýþanlarýn çoðu, üç, dört kiþi hariç, battal gazi ve Cafer bey mahallesinden, servis yapýlarak getirilen, anneleri ve on yaþýn üzerindeki çocuklardý.

Ýþin özetini yapacak olursak, Mersinden getirilen çimento torbalarý ebat’ýn da olan, karbonatlar, un torbalarýna benzer pirinç unlarý,susam torbalarý vesaire,

Bu malzemeler elenerek,çeþitli ebatlarda,ambalajlanarak,paketleniyor ve muhtelif vilayetlere pazarlanýyordu.

Kara biber, tarçýn deðirmen makinesinde, öðütülüyor, ayný sistem uygulanýyor, istenilen ölçüde paketleniyordu.

Benim görevim, satýþ mümessiliydi, fakat yapmadýðýmýz iþte yoktu,gayret göstererek, samimi bir þekilde çalýþýyorduk, mal sevkýyatý ve pazarlamak için, sýkça þehir dýþýna çýkýyordum.

Niðde, bor, Kýrýkkale, Ankara pazarlarýnda, Bedfort dingilli kamyonla, sevkýyatý yapýyor, Parti genel merkezine uðruyor, bazen de Erbakan hocayla görüþüp,dönüp geliyorduk.

Sivas,Malatya,Tokat,zile,Samsun pazarlarýnda, ayný iþlemleri tekrarlýyorduk.

Adana, Mersin, Ankara, Samsun en fazla pazarlama yaptýðýmýz illerdi.

Þehir dýþýna çýktýðýmýz vakit, orta sýnýf otellerde kalýrdýk,Þaban bey, her sabah namazýndan sonra, tespihini çekerken uyanýrdým,

Kollarýmýzda, sýrtýmýzda mallarý, ikinci, bazen üçüncü katlara çýkartýrdýk ki, nasýl olsa gücümüz yetiyor ve Þaban bey boþ yere hamala para vermesin diye.

Ama, Allah var, takatsiz kalýr, hýþ diye yýðýlýrdýk. Bilhassa yazýn insanlýktan çýkar,dilimiz dýþarý sarkardý.

Fakat, hiç önemli deðildi, çünkü huzurumuz vardý,zaman zamanda ibadet için,fýrsat bulamaz, aksamalar yapardýk, diðer vakit namazlarýnda, telafi etmeye çalýþýrdýk.

O yýllarda, iþ yeri düven önünde, bodrumdaydý,Akýncýlar derneði de, iþ yerinin üzerinde üçüncü kattaydý.

Dernekle, fýrsat buldukça, yakinen ilgilenir, elimizden ne geliyorsa, esirgemezdik.

Bildiri daðýtmak, sesimizi duyurmak, varlýðýmýzý ispatlamak, kim tayin ederse, tereddüt etmeden, hedefe koþardýk, görevi ifa etmenin huzuruyla döner, yeni projeler peþinde koþardýk.

Fakat genelde sahipsizdik, heyecanlý gençler, hedef göstersen, gözlerini kýrpmadan giderlerdi, ama bu böyle olmamalýydý,çünkü;

Hedef tespiti, strateji, lojistik donaným, bilgi birikimi, hiçbir zaman, olmasý gereken, düzeyde olmadý, ütopyamýzdaki tasavvurlarla besleniyor, evlerimizden iaþeler getiriyorduk.

Bunca fedakarlýða raðmen, terbiyemiz gereði, öne çýkmýyor, heveslilerini dinliyorduk, dinlerken de sürekli içinden çýkýlamaz, tezatlarý ayný anda yaþýyorduk.

Güzel sesli bir insan Kur’an okuduðunda her çileyi unutuyor, yeniden doluyorduk.

Çünkü özlemimiz Asrý sadetti, sürekli o günlerin, çileli sancýlarýný, çekilen sýkýntýlarýný,sabredilerek Allah’tan istenen,

Fetih müjdesini, gasp ve zulümlerini hatýrlýyor ve yaþarcasýna anýyorduk, bizlerin çektikleri bu sýkýntýlar, ashabýn gördüðü, zulüm ve meþakkat yanýnda hiç kalýyordu.

Ben fýrsat buldukça ,þehirde kaldýkça, tespit ettiðim, yeni öðrendiðim ne varsa Hafýz Mükremin Hocama anlatýyor ve onunla paylaþýyordum.

O zaman akýncýlar derneðinde tanýdýðým, yeni Almanya dan gelmiþ, gözü kara,fakat,ölçüsüz olan,

Sürekli bir olayýn içinde bulunmamýz þartmýþ gibi, panik yapan, kumral, mavi gözlü, biraz ukala, asi tavýrlý olan, bu gencin adý Mehmet Kabaktý.

Böyle gençlere sabretmek ve seyretmek durumunda kalýyorduk çünkü, derneði bunlar mekan tutmuþlardý,geçim sýkýntýsý, maiþiyet derdi yoktu bunlarýn.

Kiminin babasý halýcý,diðerinin ki ise hastane caddesinde toptancýydý, ara,sýra bizim gibi gelen insanlar, nasýl söz sahibi olurdu.

Özlemimiz saadet asrýydý ,kýyafetimiz de,dökümlü bir þalvar, þalvarýn üzerine dökülmüþ, yakasýz bir gömlek, kafamda papak ve Bursa da býraktýðým sakal, oluþturuyordu.

Sinemde barýndýrdýðým, o kadar çok soru vardý ki, çözemediðim fakat, mutlaka sormam gereken, ama kime, nasýl soracaktým.

Herkes ayrý bir maslahat gösteriyordu, sorunun içinden çýkamadýðý zaman, mürþidine gönderme yapýyordu.

Akla, mantýða uymayan, yer, zaman mevhumu tanýmayan, izahýný dahi yapamayan,alameti farikalardan, bahsediyor, kalben inanmamýzý istiyor, belki de farkýnda olmadan kendini avutuyorlardý.

Arkadaþým Mehmet’e soruyordum, vallahi bende, anlamaya zorlanýyorum, sabredelim diyordu.

Bu içimi kemiren sorularýmý sorarak, mantýklý bir cevap alamayýnca sohbetlerde, sýkýcý geliyordu.

Enteresandýr ki, soru dahi soramýyordum, çünkü sadece adap risalesi diye, bir kitap okutuyorlardý, devamlý.

Zira yanlýþ anlaþýlmak, hat safhadaydý o günlerde,korkuyordum, arkadaþlarým zanda bulunacaklar diye.

Evet tefekkürü mevt diye, rabýta diye, bir olgu bilmiyordum, daha sonra bunlarý kelime olarak öðrendim.

Fakat ölümü düþünmek, o kadar basit ve kolay mýydý, yolu, yordamý, bu kadar sýð mýydý.

Son nefesimi vermeden, o ana kadar bütün yaþantým, neye, hangi ölçüye göre þekillendi, mihengim var mýydý veya nasýl olmalýydý.

Ruhlar aleminde bulunurken, verdiðimiz söze iman ettiðimiz, evet Yarabbi sen bizim Rabbimiz sin, ahdine ne kadar ve hangi koþullarda sadýk kalabildim.

Bunlarýn muhasebesini yapmadan, kulluk bilincini kazanmadan, taklitten kurtulup, tahkike ermeden, günü birlik bir hayatýn, sefasýný veya cefasýný nasýl çekerim.

Çaresiz kalýp, hastalandýðýmýz da, yataða uzanýp yatarken, her türlü beþeri isteklerimin açýlýmlarýný saðladýðým bu yataðý,

Gün evveli, mecalsiz kalmadan, cazibe merkezi olduðumuz zaman,son nefesimizin mekaný olarak, hiç düþüne bildik mi?

Allah’ýn ve sevgili resulünün ve ashabýnýn, müçtehit imamlarýn, tavsiye ve telkinlerine, duyarsýz kaldým, en önemli referans ve müstakim olan bu yolu, yol pusulasý olarak, telakki etmedim.

Hayatýmý idame ettiðim sosyal yapý, beni bana býrakmadý, sürükleyip bu hale getirdi, eþim, dostum, çevrem, hep benim gibi yaþýyorlardý diye söylenmem!

Çok canlý ve diriydim, istek ve heveslerim bitmek bilmiyordu, ona yetiþeyim, tatmin edeyim derken, kendimi ansýzýn yatakta buluverdim birden, diyerek figan etmem!

Bunca yýl ve farkýnda olmadan yaþadýðým ömrüm, ansýzýn nasýl geçmiþ anlayamadým ve þu an inanýn þaþýrdým kaldým, diye feryat etmem!

Þimdi ne düþüneceðimi dahi, bilememenin aczini yaþýyorum, evet bu dünyada iþimiz bitti belli ki gidiyoruz, diye kederlenmem!

Ama nereye ve nasýl bir yere, gideceðim hakkýnda mütereddit olarak, tabuta kefenlenip konacaðýz, salaca ya konup arkamýzdan gelenlere bakacaðýz, diyerek hayýflanmam!

Tabuttan çýkarýlýp üç metre kefenle, bizi hasretle bekleyen ve asla reddetmeyen, sergisi topsak olan, meçhulde derinliði bulunan kabir’e bir çýrpýda konacaðýz!

Ruhumuzun terk ettiði dünya ve nimetlerini, bir mühlet sonra da kefen ve etlerimiz çürüyerek, iskeletimizi bir ati olarak neslimize sunacaðýz!

Sorgu meleklerine ne diyeceðiz, bilemiyoruz haþyet ve taaccüple þaþýrýp kalacaðýz, kabir alemi ve azabý neyse onu mutlaka göreceðiz ve öðreneceðiz!

Cehennem çukurlarýndan olan, bir çukura mý, yoksa cennet bahçelerinden bir bahçeye mi, kapý aralandýðýný amellerimiz ölçüsünde karar verilerek, mahþer gününü beklemek zorunda kalacaðýz!

Korku, panik, haþyet duygularýný, en büyük azýkmýþ gibi, hep yanýmýzda bulacaðýz.

Ve bu duygularýn, sadece dünyaya ait olmadýðýný, çok geçte olsa nihayet anlayacaðýz!

Ýmanýmýzý, amellerimizi, hayýrlý evlat ve varsa hizmetlerimizi, çok arayacaðýz beklide bulamayacaðýz, fakat tükenmeyen bir ümitle sürekli arayýp duracaðýz.

Ölümün ne demek olduðunu, ancak o zaman idrak edeceðiz ve en müþahhas biçimiyle öyle anlayacaðýz ki, fakat bunu anlamakta bizlere bir kurtuluþ sunmayacak.

Ýþte akýl ve izan sahipleri bu aþamalarý yaþamadan, hiç vakit geçmeden ve mühlet varken, varlýk ve kuvvetimiz, hatta en canlý hislerimiz, bizleri terk etmeden,

Düþünmek, idrak etmek ve bunun, en büyük sermaye olduðunu bilmek, þan, þöhret ve makamlarýn insana asli yet kazandýrmadýðýný deruhte etmek ve anlamak durumundayýz.

Ölümü, asýl ve bu tespitlerden yola çýkarak düþünmeliyiz, yoksa ölmüþ insanlarýn durumunu, tahayyül etmek, ibret almak için belki uygundur!

Bizimde akýbetimizin, nihayetini bilmemek ve sadece tasavvur etmek ne demek!

Aklederek irdelemek ve bu tespitlerden sonra düþünmek gerek.

Gariptir belki, fakat anlayamadýðým, taklide müteallik olgular benim için, bir çýkýþ yolu olarak, görünmüyordu.

Þu an yaþamakta olduðum ve aramakla yorulduðum, problemlere, çözümsüzlüklere, çare olacak bir tek alternatif sunamýyordu.

Maþallah, inþallah temennileri, gerekçesiz olduðu sürece, çözümün kendisi olmamalýdýr!

Hayatý anlamlý kýlmak adýna yaþarken, mesnetsiz ve içi boþ saplantýlara kolayýmýza geldiði için niçin bel baðlýyoruz?

Düþünün ki, rýzkýný arayan bir insan, çok az bir sermayeyle ve biraz da borçlanarak, akmaz, kokmaz kanaatiyle,

Sakin bir mahallenin, kuytu bir caddesinde, kira bedeli az olduðu için, bir dükkan tutarak, sermayeyi tuhafiye iþine baðlýyor ve nasýl olsa Allah kerimdir niyetiyle, müþteri beklemeye baþlýyor!

Geçimini, dükkan masrafýný ve ödemek zorunda olduðu borçlarýný, buraya gelecek müþterilerden ve kasaya girecek paradan yapacaðýný zannediyor.

Bu tevekkel insan, ayný zamanda namaz kýlýyor, tespih çekiyor, dua ve zikir ediyor, hatta boþ kaldýkça kitap bile okuyor, hiçbir kötülüðe dahi bulaþmýyor.

Size göre bu insan, ailesini geçindirir, borçlarýný öder ve sermayesini muhafaza ederek, müþteri kitlesine ulaþmasý mümkün görünüyor mu?

Tabi ki mümkün efenim, rýzký veren Allah’týr, nereye gidersen git, rýzkýn seni bulacak demek, bizlere çözümü sunacak mý?

Peki öyleyse rýzký aramanýn anlamý nerede kalacak?

O zaman demezler mi ki, sünnetullah ne olacak?

Eðer o saf, samimi ve tevekkel insan, piyasayý araþtýrmaz, pazarda kendine malýný satacaðý piyasayý bulamaz, müþteri kitlesine ulaþamaz ve rekabet ortamýnda, kuvvet dengesini oluþturamaz ise;

Ýþte bu insan, büyük bir þevkle baþladýðý, oldukça umutlandýðý, kendi ve çocuklarýnýn geleceði için, ufuk sandýðý,

Gözü gibi baktýðý dükkandan ve dolayýsýyla Allah tan umduðunu bulamaz.

Ve bu nedenle, borçlarýný dahi ödeyemez, sermayesinin ve emeðinin hakkýnýn ne olduðunu bilemez.

Netice olarak bu insan, karamsarlýða düþer, borçlarýn ödeyemeyince panik baþlar ve maalesef evinde huzuru dahi kaçar.

Düzlüðe çýkmak ve sükuna kavuþmak için, çýkýþ aramaya baþlar, fakat, alacaklý durmaz kapýya dayanýr ve zili çalar, zavallý kaçacak yer arar fakat uðraþmaktan feleði þaþar, takatsiz kalýr. Þevk, cesaret, sevinç ve ümit bu insanýn gönül dünyasýnda alabora olmuþtur.

Arkadaþ çevresi, boþ ver üzülme Allah kerimdir derler, büyük bir imtihandan geçtiðini söylerler, fakat maddi baðlamda baþka bir alternatif sunamazlar.

Allah’ýn hiç insaný, gücünün yetmeyeceði bir yüke, tabi tutmasý mümkün deðilse ve bizzat yaratan tarafýndan bu bir vaat ise;

Ýnsanlarda, akýl, bilgi, tecrübe, istiþare ve tespitlerden oluþan, kuvvet dengesini, azimetini ve iradesini, sabýr ve sebatýný bilerek düþünmeli, buna göre de hareket etmelidir.

Nasýl kendini tehlikeden koruyorsa, yani aslanýn pençesinden, timsahýn diþlerinden, piton yýlanýnýn boðmasýndan, denize düþmekten, saðlam diþini pense ile çekmekten, vagonun altýna girerek,

Allah’ýn izniyle kaldýrýrým diyerek, ahmaklýða düþmüyor ve kendini sürekli korumayý biliyorsa;

Hayatýmýzýn bütününde böyle düþünmek ve olmak zorundayýz, yoksa tedbirsizlik, tevekkellik ve ahmaklýk Allah için, bir imtihan vesilesi olamaz.

þte bu ve benzeri mantýkla hareket edilince;

Rabýta eyleminde, sürekli mürþidi düþünmek, bizlere ne kazandýrýyor ve bizleri nereye doðru sürüklüyor diye sorabilmeliyiz!

Bu dine inananlarýn onca yaþadýklarý zülüm ve çektikleri sýkýntýlar, sadece bir imtihan vesilesi miydi, bunca zaman farkýnda olmadan bulaþtýðýmýz þirk illetinden, nasýl arýnýp, kurtulacaktýk, diye soramaz mýyýz?

Ukba kelimesi, Dareyn kelimesi bizler için ne ifade ediyor, Allah’ýn zatý ve subut’i sýfatlarýný, niçin hakkýyla öðrenip ve idrak edemiyoruz?

Neden bunlara yabancý kalýyoruz, okumuyoruz, suya, yemeðe ve bir eþe duyduðumuz ihtiyacý, böylesi hayati konularda neden göstermiyoruz?

Oysa ki, bizlere bu hisleri veren cenabý Allah olduðunu biliyor ve bunu kabul ediyoruz, o zaman neden, onu tanýmaktan korkuyoruz?

Peygamber efendimizi, hakkiyle tanýyor muyuz, Kuran’ý ahenkli bir þekilde okuyanýn, kulaðýmýza gelen hoþ ve güzel sesi haricimde, baþka ne anlýyoruz?

Yer yüzünde en çok okunan kitabýn, Kuraný kerim olduðunu biliyoruz.

Fakat hiç anlaþýlmadan okunan kitabýnda kuraný kerim olduðunu bilmiyoruz.

Bu yüce kitabýn anlaþýlmamak üzere indiðini söyleyebilecek hiç kimse var mý?

Anlayanlar, ne yapýyor, neredeler, niçin sesleri çýkmýyor, niçin bunlarý konuþmuyoruz?

Kutbu cihan, gavsý azam diye makam tayin ettiðiniz, fakat hiçbir zaman, benim kendilerinden duymadýðým,

Bu mübarek insanlar, onca zülüm ve tahripleri görmüyorlar mý, neden sürekli maslahat gözetiyorlar, þecaat askýya mý alýndý, öyle bile olsa niçin,kimsenin haberi olmadý?

Yýðýnlarca insanlar, intisap edeli yýllar geçmiþ, ama hala dar görüþlü, ufku kapalý, önünü göremeyen, fakat sorunlarý, baþkalarýna havale ederek,

Kurtulduðunu zannedenler, hat safhada, bunlarý Allah için benden baþka gören kimse yok mu, bu kadar yozlaþma ve erozyon, ne zaman fark edilecek ve önlenecek?

Önderimiz, peygamber efendimizin, her þeyden ziyade, eðitim ve öðretime ne kadar çok önem verdiði malum, bu uðurdaki gayreti ve azmi, niçin dikkate alýnmýyor?

Akýl, mantýk sadece ticaret ve asvata da, acýmasýzca kendini gösteriyor, menfaat ve çýkarcýlýk maalesef fevkine çýkmýþ, ama hala birileri tarafýndan her nedense görülmüyor.

Ýyi niyetli, saf, dayanýþma adýna, cemaat ve ýhvan’ým,

Yani ayný yere intisaplý kardeþim diyerek, teslim olmak için gelen insanlarýn, birileri tarafýndan aldatýldýklarýný görmüyorlar, zira uðraþ alanlarý tefekkür ve zikir!

Enteresandýr ama, haremlik selamlýk ve mahremiyet öyle anlaþýlmaz bir hal almýþ ki, adeta tezatlar odaðý olmuþ.

O kadar farklý ve saklý ki, ilmihal kitaplarýnda dahi, konu olarak yerini alamayan, haremlik, selamlýk bahsi, adeta yarýþa çýkmýþ, koþu atlarý gibi.

Çok daha elzem ve bir o kadar öneme haiz olan, akaidi bilgileri sollamýþ, menzilde yerini almýþ, tesettür giyim diye bir de, yeni pazar oluþmuþ!

Bizim, sizin, bacýmýz dediðimiz haným kardeþlerimiz, bizlerden öyle kaçarlar ki, yüzlerini, gözlerini takva zannederek gizler kaçýrýrlar.

Ve hatta seslerini dahi öyle kýsarak konuþurlar ki; adeta o an melek zannedersiniz mübarekleri.

El, yüz ve gözlerin ve hatta sesin haram olmadýðý bir din anlayýþýný bunlar ne hale getiriyorlar, bilinç nerede kalýyor diye sormak lazým.

Fakat ayný hanýmlar, pazardan mutfak masrafýný ve kapýdan geçen seyyar satýcý ile pazarlýðý veya sütçü ile gayet rahat þekilde ve hiç çekinmeden konuþuyorlar.

Ýhtiyaçlarý her neyse onu alýyorlar, bir maðazaya gittiklerinde, çarþý, pazar gezdiklerinde,oldukça rahatlar.

Ayný hanýmlar resmi kurumlar dediðimiz, mekanlara gittiklerinde ise, merak ve þaþkýnlýk hat safhada oluyor, çünkü sosyal açýlýmlar öðretilmemiþ, bilmiyorlar ki?

Neden bunlar hiç düþünülmez, geleceðin annelerine kalýcý çözümler üretilemez, her halde çýkmaz sokakta deðiliz?

Bu insanlara, yön verenler, hedef tayin edenler, maslahat gözetenler, refahlarýndan taviz vermeyenler, her zaman tazim ve saygýyý hak ettiðini sananlardýr.

Ey beyefendiler neredesiniz, nelerle uðraþýyorsunuz, insanlarýn teveccühleri, çocuklarýndan esirgedikleri hediyeleri,sizleri çok mu meþgul ediyor,diye soramam mý?

Devletin tahakkümünden býkmýþ, adý milli eðitim denen kurum adeta Ýslam’a savaþ açmýþ, peygamber ocaðý denen kýþlada, mümin erat dýþlanmýþ, millet adeta sahipsiz býrakýlmýþ,

Kuran’a, peygambere Ýslam’a susamýþ, yýllarca hasýr altý ettiði ne kadar ezilmiþliði varsa, gözleri kapalý olarak, daldýkça dalmýþ.

Ve böyle çaresizlik içinde, aczi yetini sorgularken, ufukta oldukça sakin görünen ve gönül enginliðinde serinleten,fevkalade huzur veren bir limana çýktýðýnda yaratana teþekkür ederek þöyle bir düþünmüþ.

Ümmeti olduðu ve yýllarca özlem duyduðu sevgili peygamber efendimiz, her zaman kendi nefsini deðil, ümmetinin kurtuluþunu ve huzurunu tercih eden, onun için her þeyini vakfeden ve her zaman çözüm üreten, özeli bulunmayan bir insan.

Asliye tinden ve aidiyetinden, taviz vermeyen, teklif edilen dünya ve nimetlerini reddeden, toplumunun her zaman sosyal dengelerini gözeten,

Her zaman zenginlerle deðil, mazlumlarla olan, varlýðýný suffe sakinleriyle paylaþan, her bir sorunda baþ vurulan, çözüm mercii olan,

Rahmet peygamberi olarak gönderilen, hepimizin yüreðini fetheden, þefaat cimiz olacaðýný müjdeleyen, aleyhi selatü vesselam efendimiz.

Önderimiz, hiç tereddüt etmeden, uðruna baþýmýzý koyacaðýmýz, o kutlu insanýn, kainatýn sonuna kadar, mesajýnýn silinemeyeceði efendimizin, asrýydý.

Fakat o kutlu insanlarýn, yaþadýðý saadet asrýný, iyice, anlayamadan, özümsemeden, kýyas etmeden, sosyal dengeleri düþünmeden, duyulduðu gibi yaþamaya kalkarsak,hatalarýmýz, maslahatlarýmýz gün yüzüne çýkarak sýrtarýr.

Ýþte çözümsüzlüðe, keþmekeþliðe, bulanýk suda avlanmaya, o zaman kapý aralamýþ oluruz, o nedenle Allah’ýn veli kullarý, gecenin karanlýðýnda ki bir yýldýz gibi, cazip, çekici ve celbeden olurlar.

Gecenin o kuþatan esrarýnda, yýldýzlar bizler için ne kadar muamma ise, hedefinden sapmadan, fire vermeden vuslata koþuyorsa, Allah’ýn veli kullarý da, ancak o kadar berrak ve þeffaf, olmak durumundadýr.

Olduðunca, züht ve takvayý kuþanarak, dünya ve nimetlerine boðulmadan, efradýnýn felahýný temin ederek, en güzel þekliyle Allah resulünün, ilkelerine azimet dekliðinde yaþayarak hal ehli bulunan bir kimlikte, olmak zorunluluðu vardýr.

Bu ölçü ve mihengi, kuþanmýþ olan, muttaki insanlarý, dareyn saadetine bir muþtu sunan, Allahýn hanif kullarýný, Allah ve resulünün dostlarý olarak elbette aramalýyýz, baðlanmalýyýz, nasihat ve tavsiyelerine uymalýyýz.

Fakat böyle güzide ve müstesna insanlarý bulana kadar, hiç boþ durmadan, ve hatta yorulmadan Cenabý Hakkýn lütfettiði, tüm enerjimizi ve asli hislerimizi,

Aklýmýzý, mantýðýmýzý ve vicdanýmýzý, duygularýmýza teslim etmeden, onun emrine vermeden, gerçeðe koþmalýyýz.

Bu hedefte olmadýðýmýz an, akýl ve mantýðýmýzý askýya aldýðýmýz zaman, öyle sorunlar çýkar ki, içinden çýkabilmek gayri kabil.

Ýþte o zaman neden bu haným bacýlar neden bizlerden kaçýyorlar, hiç konuþmuyorlar ve bir hoþ geldiniz dahi demiyorlar, diye merak ediyorum.

Bacýmýz, namusumuz, diyerek onu baþ tacý yapmýþýz, bu insanlar, tasada, sevinçte ve baþlarýna bir iþ geldiðinde, bizim dýþýmýzda, kimlerin kapýsýný çalacaklar, seyyar satýcýnýn veya sütçünün deðil herhalde.

Bir kerecik aðabey nasýlsýnýz deseler, kýz çocuklarýmýz köþe, bucak kaçmayarak, amca nasýlsýnýz diyerek konuþsalar, kardeþlerim ne yapýyorlar diyerek, hatýrlarýný sorsalar, eksilirler mi, niçin onlara bu adabý öðretemiyoruz?

Her halde haram iþlemiþ olmazlar, kýz çocuklarýný bu eylemleri yapmaktan, sakýndýran ne olabilir, hangi düþünce onlarý bu eylemden mahrum býrakabilir?

Kainatýn sahibi, evrensel mesajýn membaý ve onun sözcüsü olan peygamber, böyle oluþuma hiç rahmet eder mi, sorarým sizlere?

Sinemde çok daha huzur bulmam, mutmain olmam gerekirken, neden böyle periþanlýða talip olayým, neden bunlarla uðraþayým.

Yinede buna raðmen diyorum ki;

Ýnsan olarak yaratýlmýþ olmanýn hazzýný, tarif etmek neredeyse mümkün görünmemektir.

Yaratan Rab, o kadar müteþekkil ve muazzam tanzim etmiþ ki, bu oluþuma nereden ve nasýl bakarsak bakalým, bu harikulade eseri seyrettikçe, seyredeni adeta sukutu hayale uðratýyor.

Bu güzelliði keþfetmek, yaratýlan gözüyle ne kadar mümkün, olmaktadýr!

Bu aleme anlam kazandýran þaheseri, hangi ölçülerle tespit ederek, yaratanýn azametini idrak edeceðiz!

Bu azamet ve haþmet karþýsýnda, kul olabilmenin þuuruna nasýl varacaðýz?

Bunun idrakin tezahürü olarak, yaratana sevgi ve saygý ölçüsü nasýl olacak?
Ý
nsanlar iliþkilerinin genelinde, kýymet, deðer vurgusunu, saygý ve sevgi olgusunu yönlendirirken, kalb, beyin, nefs netliðini, çoðu kez saðlayamýyorlar!

Bu keþmekeþliði yaþantýmýzýn bütününde niçin çözümleyemiyoruz?

Ýnsana fevkaladeliði kazandýran akýl, mantýk, neden irtifa kaybediyor?

Ýlmin kaynaðýna ulaþmamýz kesin bir çözüm olacak mý?

Duygularýn geleneksel tabandaki terbiye metodu neden yozlaþtý, yoksa yine nefis mi diyeceksiniz, baþka sebep olamaz mý?

Ruhunu hangi an vereceðini bilemeyen o muazzam insana neler oluyor, sefalet ve zilleti niçin tercih eder hale geldiler?

Ölçü mihenk, tekabül ve terakki karþýsýnda, kendini yenileyeme dimi?

Rehberin Kur’an olduðu kesin, önderin peygamber olduðu kesin, fakat yorumlayanlarýnda insan olduklarýný unutmayalým!

Þura, meclis iþlevini hakkýyla yerine getire biliyor mu, getiriyorsa evrensel bir dinin müntesiplerinin durumu neden içler acýsý bir durumda?

Mahkum kim, yargýç kim, malayanilik nereye kadar devam edecek?

Hiç masrafý olmadýðý halde sevgide, þefkatte bizleri cimriliðe iten güç nedir,buna karþý mukavemet hazýrlýðý neden yapýlmýyor?

Bu hasletlerin bulunmadýðý bir gönülde, kiþi kendisiyle barýþýk olabilir mi?

Ebeveynimize gösterdiðimiz saygý ve hoþ görüyü unutmayalým.

Evladý ayalimize karþýlýksýz sunduðumuz tahammül,sabýr ve þefkatin membaý gönlümüzden kendiliðinden zuhur ediyor olmasý þaþýrtýcý deðil mi?

Ýþte insan ve insanlýk bu güzel hasletlere, ne yazýk ki, hasret býrakýlýyor!

Bizler ve mükellef olduðuna inanan her kez, hiç durmadan ve yýlmadan, gülü koklarcasýna ve dikenine tahammül ederek, insanlara yaklaþmak zorundadýr.

Kuþun yavrusunu sevmenin hassasiyetiyle konulara ve sorunlara çözüm arayarak, sunabilmeyi baþarmalýyýz.

Kendimizi, kiþiliðimizi, katiyen ön plana çýkarmadan ve tevazuu elden býrakmadan kazanýmlarýmýzý, ukbaya matuf yatýrýmlara dönüþtürmeliyiz.

etafetlerin ve izzetin manasýnýn, sadece dünyaya ait olmadýðý bilincini, mutlaka deruhte edebilmeliyiz.

Madem ki imtihan dünyasý, iþte o zaman sorunlarýn psikolojik açýlýmlarýný, yüce beyaný ve peygamber tefsirini net bir þekilde öðrenerek yaþamalýyýz.

Ayrýca itminan olmuþ bir gönlün sahibi olarak, aczi yetimizi ve þükrümüzü her halükarda ihmal etmeden sunabilmeliyiz ve bunu mutlaka baþarmalýyýz.

Neden bu sorularý birilerine sormayalým ve bunlarýn çözüm yollarýný dondurarak, çözüm aramayalým ve niçin bu konularý konuþmayalým.

Oysa ki; zeka insana merak etmesi ve bilmediklerini öðrenmesi için verilmiþtir, bir vazo olarak durmasý kimlerin iþine yarar bir düþünelim!

Eðer her fert, kendi þahsýna münhasýr olarak, sorgulanacaksa, sadece, kendi aklýndan sorumlu tutulacaksa, mahþer gününde yaptýklarýyla haþrolacaksa,

Neden anlayamadýklarýmdan mahrum kalayým, niçin kendi mantýðýmý, tespitlerimi, ferasetimi, askýya alarak, baþkalarýna havale edeyim.

Þayet bunlarý istemek, hata ve bir suç ise, onu da dinleyerek anlamaya çalýþýrým, sabrederim, boynumu eðer ve çeker giderim.

Fakat; sorarým hakkým olarak, neden suç sayýlýyor bu haklý gerekçeler? Ýnsanlarýn indi görüþleri, ön yargýlarý ve zanlarýyla yargýlamalarýna, niçin tahammül etmek zorunda kalayým.

Sabrým kalmadý artýk, bu konularý anlayarak idrak eden, bir çözüm sunabilen ve mayasý sevgi olan mücadeleden hiç kaçmayan yürekli yiðitler ararým.

Bizzat yaþadýðým ve þahit olduðum, hayali sukuta uðradýðým, o kadar çok asýlsýz, zan, iftira, dedikodu ve kiþinin gýyabýnda konuþarak gýybet yapan insanlara, tanýk ve þahit oldum ki, oldukça þaþýrdým kaldým!

Ýnanýn böyle ortamlarda, çoðu zaman þeytaný unuttum ve insanlarýn þerrinden Allah’a sýðýndým.

Benim böyle bir kanaate, varmama vesile olanlar, daha yaþýyorlar, hayattalar, terki dünya edenler varsa Allah taksiratlarýný affetsin.

Ben aciz bir kulum, bunu biliyorum ve buna raðmen Allah deyince;

Kainatý yaratan ve donatarak insanlarýn hizmetine sunan, her türlü kötülükleri, haber vererek uyaran,

Müjdeci ve uyarýcý gönderen, gaflette olan geçmiþ milletlerin, akýbetlerini hikaye eden, doðru yolu gösteren ve Kur’an gibi yüce bir kitabý vahyeden,

Bizzat yarattýðý her þeyi, ibret olsun diye, ayetler gönderen, asýl dünyamýzýn, cennet olduðunu müjdeleyen, eþrefi mahlukat diye bizleri þereflendiren,

Yanýlgýlarýmýz da bizleri uyaran, bizlere rahmet peygamberi lütfeden, aklýmýzýn aczi yetini ortaya seren, enaniyet, tekebbür ve þirki yerle bir eden,

Bizlere her zaman mühlet veren, hayatýmýzýn devamý için rýzk bahþeden, ne zaman son bulacaðý, belli olmayan bir hayatýn, ip uçlarýný veren,

Azametini ve gazabýný zamanla gösteren ve bu yaþam mühletinin, imtihan olduðunu bildiren, böyle yüce bir Rab olan Allah’a, niçin kayýtsýz kalýrýz ve sürekli kendimizi aldatýrýz.

Akýllý olduðunu zanneden bunca insanlar, bir türlü demezler ki, bu nasýl bir akýl ki sahibini, geçici olan ve belirli bir sýnýrda kalan, dünya ve zevklerine mahkum ediyor.

Belki dersiniz, Allah bizim için gaip olduðundan, biraz duyarsýz kalabiliyoruz.

Hepimiz biliyoruz ki, neye baktýðýmýz önemli deðil.

Neden baktýðýmýz ve ne aradýðýmýz, niçin aradýðýmýz önemli!

Bilmekteyiz ki, akýl ve izan sahipleri, neden baktýklarýný ve ne aradýklarýný zaten biliyorlar.

Fakat bizler, kime ve niçin iman ettik, inandýk dediðimiz, deðerleri hakkýyla niçin bilmiyor ve tanýyor muyuz?

Evet ben, kulluk bilincimin idrakindeyim,diyen hanif kullara;

Sözümüz elbette yok, böyle muttaki insanlara, Allah hizmetlerini asan eylesin diye dua ederiz.

Fakat; benim gibi aciz bulunan ve bu nedenle kývrananlara sorarýz! Gaip olmayan;

Allah’ýn bir kulu olan sabi çocuk, adet olduðu üzere süt annesine verilmiþ, alan olmamýþ, sahipsiz kalmýþ,

Fakir fakat, gönlü cömert olan, Halime isminde bir kadýna kalmýþ, oda sahiplenmiþ, süt annesi olmuþ,

Þeyma isminde, bir süt kardeþi kazanmýþ yetim, öksüz, yavrucak, nihayet inanmayan amcasýnýn himayesine geçmiþ,

Þefkate susamýþ, putperestlerden eminlik sýfatý kazanmýþ, bir insanýn yaþaya bileceði, bütün çileleri yaþamýþ,

Ama sebat gösterip sabretmiþ, tebessümü yüzünden hiç eksik etmemiþ, baþý dertte olan birini gördüðü zaman, kayýtsýz kalmamýþ, sahip çýkarak, onun gönlünü kazanmýþ,

ayatýnda bir kerecik olsun, zevke, sefaya dalmamýþ, kimseyi aldatmamýþ, böyle de yaþanýla bilineceðini, açýk ve seçik herkese göstermiþ,

Topumun en seçkinlerinden, tacir ve oldukça mal varlýðý olan, saygý ile anýlan, herkesin gönlünü asaletiyle dolduran,

Ancak bir hanýmefendi olan, dul, gönlü açýk, þefkat pýnarlarýndan, sevgi fýþkýran, sürekli hakký arayan, yüreði onun için yanan, annelerin annesini seçmiþ ve tek vücut olmuþ,onunla kenetlenmiþ.

Yirmi beþ yaþýnda, Allah’ýn kendine lütfettiði, tüm beþeri duygularý, en güzel haliyle, müreffeh bir þekilde yaþamýþ,

Kervan ticaretinden, çok olumlu emareler almýþ, bunu da sevgili zevcesiyle, saklamamýþ, her zaman paylaþmýþ, ona her þeyi anlatmýþ, ona gönlünün derinliklerini açmýþ ve hiç çekinmemiþ.

Kendini, kimliðini sorgulamak ve yaþadýðý karanlýk ortama çare olmak maksadýyla, yüksek tepelere, o muhteþem sessiz derinliðe, Hira daðýna çekilip, kendine yön verene yöneliyormuþ.

Ve bulunduðu,hayatýný idame ettiði ortam, kör düðüm olmuþ, sosyal dengeler bozulmuþ, zulüm,gasp haddini açmýþ,safahat ve zillet tavana vurmuþ,

Çare aramýþ ve boþ durmamýþ, çare aramýþ, sade ve yüreði yanan insanlarla, Hulfulfudul cemiyetini kurmuþ,

Gaye olarak, tüm mazlumlarýn, þehir’e misafir olarak gelenlerin, can ve mal emniyetini korumak, gerektiðinde bu zulmü yapan, zalimleri cezalandýrmak,

Maksat caydýrýcý olmak ve yaþadýðý hayata bir anlam katmak,

Zalimlerin gözleri kararmýþ, fuhuþ artýk doðallaþmýþ, kuvvetin veya paran var mý, o zaman canýmýn istediði her þey meþrudur, kanaati yaygýnlaþmýþ,

Geleceðin sevgili anne adaylarý, babalarý tarafýndan kandýrýlarak, ýssýz sahalarda avutularak ve çukurlar kazýlarak, vahþetin doruðunu çýkarak, kýz çocuklarýnýn çýðlýklarý kulak zarlarýný yýrtarak ve acý içinde çýrpýnýþlarýna gözler kapatýlarak,

Feryatlarýný duymayarak, acýmasýzca gözlerine bakýlarak, canlý ve bir o kadarda diri olarak, öldürülüyor ve topraða canlý bir þekilde, gömülüyordu.

O dönemde kýz çocuklarý, bir utanç vesilesi olarak görülüyor ve ailesinde, aþaðýlanmak kanaatini uyandýrýyordu.

Bu kadar sapýk, bir o kadar karanlýk, hak, hukuk, adalet yok, sanki arþive kalkmýþ, gelenekler adýna, Lat, Menat, Uzza adýnda, helvalardan putlar yapýlýrmýþ ve her türlü hadsizlik, kaynaðýný ondan alýrmýþ.

Nefsin ne kadar çok hadsiz ve hudutsuz istekleri varmýþ meðer, onu panayýrlarda sergiliyorlarmýþ, þeytan görünmüyormuþ, zira zafere ulaþmýþ, zaten geneli þeytandan farksýzlaþmýþ.

Ýnsana has, saygý, sevgi, vicdan, edep ve haya hissiyatý, maalesef sadece kölelere kalmýþ.

Þarap içmek, put yapmak,en büyük marifet sayýlýrmýþ,

Ýþte zulmün, en revaçta olduðu bir dönemde; o emin sýfatlý insan!

Yüreðini, ortaya koyarak ve hiç bir kimseden çekinmeyerek, ilke ve hedefleri istikametinde, yýlmadan, yorulmadan, pislik ve kötülüðe ortak olmadan, putlarýn önünde eðilip, diz çökmeden, gönül havuzunu oluþturuyordu.

En nihayeti sadece bir kuldu, bu insan fakat, kutlu günlerin haberini veren, azmin ve umudun meþalesini yakan, her geçen gün, etrafýnda halka oluþturan,

Çoðu gariban, ezilmiþ, haklarý ellerinden alýnmýþ, gasp ehli, zalimler tarafýndan dýþlanmýþ ve sahipsiz kalmýþ fertlerden oluþuyordu.

Hilmi, vakarý, azimeti, ruhsatý, dirayeti ve ihsaný, azýk olarak kuþanmýþ, bir uyarýcýya ve müdafaacýya, yýllarca hasret kalmýþlar, çölde suya deðil de, böyle bir lidere susamýþlar.

Yine geleceðin muþtusu olan, o emin insan, Hýra daðýnda ki, inziva mekanýný seçmiþti.

Kaygýlýydý, sessizliðin o kuytu derinliðini niçin burayý seçiyordu, karanlýðýn o zinde kasvetinde aradýðý ne olabilirdi?

Gök yüzünde ki bulutlar, neden baþkasýný deðil de, sadece onu takip ediyordu ve güneþin haþmetli sýcaðýndan koruyorlardý.

Sevgili, biricik sýrdaþý, asalet timsali, güzel eþinin, rahip olan dayýsýndan duyduklarý, tesadüfü olamazdý,sabretmeleri gerekiyordu, her þeyde mutlaka bir hayýr vardý.

Fakat bunlarý anlayacak olanlar, akýl ve izanlarýný, nefislerinin emrine sunmamýþ, sefalet ve zillete bulaþmamýþ, yaþamlarý boyunca net, berrak ve harbi kalmýþ,

Her an asli yetini sorgulamýþ, mazlumlarýn yanýnda yerlerini almýþ ve zalimlere karþý göðüslerini siper etmiþ bulunan sayýlý insanlardý.

Böyle insanlarýn, toplumun seçilmiþ fertlerinden olmalarý son derece doðaldýr.

O dönemlerde, insaný, insan yapan deðerlere haiz olmak ve bunlarý yozlaþtýrmadan yaþamak, erdemli olmayý baþarmak, toplumun saygýnlýðýný kazanmak adýna, oldukça önemli ve yeterli sebeplerdir.

Bir milletin deðer yargýlarý, asimilasyona tabi býrakýlmadýklarý sürece, insani deðer mevhumlarýný muhafaza ediyor kanaatini baz alýr isek,

Vizyon sahibi, dürüst, halkýna seçenekler sunan ve onlar için kendini feda eden, ama her zaman halktan biri olarak kalmayý baþaran liderler;

Her zaman millete mal olmuþlar ve halkýnýn sesi, soluðu olarak sinesinde yerlerini almýþlardýr.

Bu güzide insanlar, tarih sayfalarýna, hiçbir zaman silinemeyen, kalýcý bir iz býrakmayý baþarabilmiþlerdir.

Ýþte bu emin insan, insan olarak ve daha peygamber olmadan, içinde bulunduðu cemiyete ve sonra ki nesillere, fevkalade güzel örnek olmuþtur.

Fakat bizler, henüz kendimizi tanýmadýk ki, hakkýyla o emin insaný nereden tanýyalým der isek;

Kendimizi deþifre etmemiz bu kadar zor olmasa gerek, zira yaþadýðýmýz sürece, eþimize, çocuklarýmýza, iþimize ve özellikle nefsimize verdiðimiz önem kadar,

Kendimize zaman ayýrarak, fiillerimizi sorgulayýp, muhasebe yapmaz isek, inanýn ve emim olunuz ki,sadece kendimizi deðil, bizleri referans kabul eden herkesi, ayný anda zillete götürürüz.

Madem ki, özellikle kendimizi ihmal ederek, düþünmek istemiyoruz, tercihimiz bu, o zaman emanetimizde olan eþimizin, çocuklarýmýzýn ne suçlarý var, diye sormayalým mý, kendimize?

Onlara ben bakýyorum, bir lokma ekmek dahi, yemeye fýrsat bulamýyorum, aç, açýk kalmasýnlar diye, gece gündüz çalýþýyorum, diyerek kendimizi avutuyor ve kandýrýyorsak, o zaman demezler mi insana,

Bu hezeyanlarýn, iblisin vesvesesinden, baþka bir þey olmadýðýný, bunu kendimizin dahi bildiðini! çünkü;

Allah’ýn Rahman ve Rahim olan sýfatýný,rýzklarýn taksimini,tek sende olmayan ve her insanda bulunan akýl nimetini verdiðini,

Allah’ýn çeþitli vesilelerle, kullarýna verdiði rýzklarýn, sadece bizden mi kaynaklandýðýný zannediyoruz!

Ve ne hikmetse artýk böyle inanmaya baþlýyoruz, bu kadar tekebbürü içinde barýndýran, absürt olan inanýþ biçimleri bizim için mantýklý geliyor, Allah için düþünelim ve samimiyetle kendimize bir soralým!

Kendimize zaman ayýrarak, heves ve keyfiyetin dýþýnda, bütün içtenliðimizle düþünerek, gerçek gücümüzün ölçüsünün ne olduðunu, hiç merak ettik mi, bir gün deneyerek kendimize sorduk mu?

Hareket ve kuvvetin gerçek sahibi kim diye?

Hareket ve kuvvetin asýl sahibi olan, yüce Allah’ý sürekli ihmal ediyoruz ve buna devam ediyoruz.

Ne zaman hakkýyla ona yönelerek, gaflet ve dalaletten ve hatta kendimize ve efradýmýza olan hýyanetten kurtulacaðýz?

Emanetimizde bulunan insanlarýn, yemek, giymek gibi doðal ve fýtri ihtiyaçlarý olduðu kadar, kendinin, kim olduðunu, kime ait olduðunu, neye, hangi þekilde ve nasýl inanmasý gerektiðini,

Ýnançlarýnýn gereðini öðrenerek, tercihini yapmaya, asli hüviyet’ini tanýmaya, belki daha çok ihtiyacý vardýr, bunlarý neden düþünmüyoruz diye soramaz mýyým?

Elbette ki, sahiplenme duygusunu veren Yüce Allah’ýmýza, sonsuz hamt ederim,

Ýnsan olmayý ve yaþama biçimini öðreten Peygamberimize, selatü selam ederim,

Benim dünyaya gelmeme vesile olan, sevgili babam ve anneme, þükranlarýmý sunarým.

Üzerimizde, bir dirhem dahi emeði olan herkese, teþekkürü her zaman bir borç bilirim ve onlara her zaman dua ederim.

Ýnsanlarýn teveccüh gösterdikleri, akýn ettikleri, böyle bir yola girmem ve bilmediklerimi öðrenmem, asýldý.

En azýndan müþahhas bir þekilde, tespit yapmam, dolayýsýyla, zanda bulunmadan, yaþadýklarýmý olduðu gibi yansýtmam, benim için büyük bir kazançtý.

Ýftira atmak, karalamak, çarpýtmak, kimlerin asli iþi olduðu bellidir, hesap gününü düþünerek, bunu idrak edemeyen ve bu manada hayatýna yön veremeyenlere sadece dua ederiz.

Allah hidayet versin, feraset sahibi kýlsýn, gerçekleri görmelerini saðlasýn deriz.

Ayný baharat iþinde, bazen iç piyasalara, sair zamanlarda þehir dýþýna sürekli giderek, sipariþleri teslim ediyor ve pazar payýmýzý artýrýyorduk.

Þaban bey sað olsun, bazen müesseseye ait kýrmýzý fort bir minibüsle, bizleri Yahyalýnýn kavacýk mevkiinde bulunan, Hacý Hasan efendi dergahý diye bilinen, mekana götürdü ve ne hikmetse her zaman kalabalýk ziyaretçi gruplarý mevcuttu.

Enteresandýr belki fakat, mekanýn kuþatan ikliminde, sessizliðin ön plana çýkmasý ve bunu edep saymasý, oldukça farklý geldi bana.

Gizli ve özel sýrlara çözüm sunmasý, yeþil yapraklý meyve aðaçlarýn geleceðe ümit aþýlamasý ve o anda canlý, tefekkür keyfiyeti sunmasý, benim ufkumda çaðrýþýmlar yaptý.

Henüz içeriye girmeden bir huzur kuþatmýþtý benliðimi, adeta beni bir baþka, diyarlara ve daha önce tanýmadýðým, mekanlara götürmüþtü.

Duygularým galeyana gelmiþ, feyiz ikliminde, gönlümün derinliðinde, þevk, heyecan, merak hepsi birden ve hiç beklemeden, hissiyat beni aniden ihata etmiþti.

Sýra ile odaya pür dikkat alýnýyorduk, oradan çýkanlarýn yüzleri kýzarmýþ, gözleri mahzunlaþmýþ, ayrýlmanýn hüznü, her tarafýný sarmýþ bir ruh hali ile, baþlarý öne eðik vaziyette, adeta þarj olmuþ bir yürek serinliðinde bulunuyorlardý!

Yüzlerinden eksilmeyen tebessümle, bulunanlarla tokalaþarak, mutlaka en kýsa zamanda, yeniden geleceðim, temennisinde bulunuyorlar ve Allah’a emanet olun dualarýyla müsaade alarak gidiyorlardý.

Ýçeriye girdik, etrafa baktýk, insanlar halka olmuþ bir vaziyette zatý muhteremin önünde ve dizlerinin üstünde oturuyorlardý.

Zatý muhteremin üzerinde, adeta kefeni andýran, beyaz ve uzun bir elbise, onun üzerine uygun bir yelek giyilmiþ, baþýnda özenle iþlenmiþ bir takke bulunuyordu.

Oldukça beyaz olan bir yüz simasý ve yanaklarýnda beliren tebessüm, kuþatýcý oluyordu.

Canlýlýðý niþanesi olan sevinç, kendini hiç gizlemiyor, aþikar olarak gösteriyordu.

Güzele güzellik katan ve bir bütünü tamamlayan, aðarmýþ seyrek sakalý vardý.

Bu durum hayat ve memat denkliðinde bizleri tefekküre zorluyordu.

Yaþadýðý dünyada, mahþerin haþyetini taþýyan, yüz hatlarý mevcuttu.

Allah’ýn bir lütuf olarak verdiði tebessüm de cimrilik yapmýyordu.

Dalga, dalga her tarafa yayýlýyor ve mecliste bulunanlarý rahatlatýyordu.

Sohbet vurgularý bizleri adeta, yaþanýlan mekandan çýkartýyordu.

Ukbanýn derinliðine doðru yol aldýrýyordu.

Peygambere tabi olmayý en büyük fazilet görüyordu.

Sahip olunan deðeri, fevkalade bularak bizlere bu mirasý tanýtýyordu.

Peygamber efendimizi o kadar çok özümsemiþ ki.

Sanki o aný, onunla birlikte yaþayarak terennüm ediyordu.

Ve bizleri hissiyatýn zirvesine çýkartýyordu.

Allah’ýn cennetine girmek gaye deðil, diyordu.

Cemalini görmenin asýl olduðunu vurguluyordu.

Hak rýzasýnýn önemini, insana hizmetin maksadýný izah ediyordu.

Piri fani ölçeðine uygun bir hali, bulunuyordu.

Bedeninde fazla kilolarý barýndýrmýyordu.

Sohbet ederken devamlý aðzý kuruyordu.

Gözlerinden biraz rahatsýzlýðý vardý.

Gözlük takýyordu, þeker hastalýðýný, bir lütuf sayýyordu.

Derdi kim verdi ki, kime þikayet edelim diyordu.

Güzel ve kýraatine uygun okunan Kur’an ayetlerini dinleyince, çok etkileniyordu ve gözlerinden yaþ boþalýyordu.

Bu mübarek insan, okunan ayetin hemen bitiminde.

Ayetin nüzul sebebini ve anlamýný açýklýyordu.

Ve böylece dinleyenleri aydýnlatýyordu.

Var mý bana suali bulunan diyerek.

Misafirlere bir söz hakký tanýyordu.

Ýnsanýn kafasýna takýlan, müphem bir þey kalmasýn isyordu.

Þayet kalýrsa, kuþku, zan ve ön yargý mantýða galebe çalar buyuruyordu.

Ýþte böyle bir Allah’ýn kuluyla, tanýþmam,

Benim için en büyük bahtiyarlýk olmuþtu.

Beni etkisi altýna almýþ ve kuþatmýþtý.

Zatýný görmeden dahi, sinemdeki daralmalara kapý aralamýþtý.

Züht ve takva konusunda duyarlý olan bu insan.

Ve insanlar tarafýndan teveccüh gösterilen bu insan.

Bu insanda, nasýl bir farklýlýk vardý ki, beni bu kadar etkiledi,diye kendime sormadan edemiyordum.

O insaný görmeden, mezarlýðý en mahrem haliyle yaþadým bir an.

Çeþitli meyvelerin, bulunduðu bahçe dünyanýn idi.

Ama ben burada bilmediðim cenneti anmýþtým.

Peygamber ve onun sevgili Rabbine yakýn olmam.

Rehber olan Kuran’ý ve inmesine vesile olan insanlarý,

Huzur ve emin olmanýn, sevincini bizzat yaþadým ve gördüm.

Yaþadýðým güzelliklerde bunlar gizlidir, iþte hikmetleri de budur.

Haktan geldik ve yine ona döneceðiz diyerek buharlaþmayan,

Amellerimizin kurtuluþ reçetemiz olacaðýný idrak ederek, infak yapmalýyýz.

Dünya ve nimetlerinin kimin olduðunu bilerek, tekebbürden uzak durmalýyýz.

Kur’an ve inmesine vesile olan peygamberini, nefsimizden ziyade sevmeliyiz.

Onun ümmeti için býraktýklarýný vuslat pusulasý olarak görmeliyiz.

Tüm bunlara raðmen Allah ve resulüne yabancý kalýyor isek.

Nefsimizin hazin ve trajikomik durumunun,

Kimseyi de þefaatçi yapmayacaðýný mutlaka bilmeliyiz.

Allah hayýrlýsýný versin, her neyse içim rahattý.

Artýk bu sevincimi paylaþmalýydým, içim içime sýðmýyordu.

Yaþadýklarýmý makul ölçülerde sevdiklerime anlatmalýydým.

Sevgili annem ve babamla paylaþamazdým.

Zira onlarýn bu konularý anlayacak durumlarý bulunmuyordu.

Kolay deðildi sülalemizde bir ben, bu manada beþ vakit namazý eda ediyor ve kýyafetimi dahi farklý giyerek takva uygunluðu arýyordum.

Genç yaþýmda sakal býrakmýþtým.

Ýslami söylemleri, sinemde bir muþtu gibi saklýyordum.

Geleceðin meþalesini umutla yakarak, bu meþaleyi onurla taþýmaya gayret gösteriyordum.

nneannem, dayýlarým ve teyzem, sol yelpazesinde bulunan insanlardý.

Cami, hoca veya hafýz deyimleri onlar için çok bir þey ifade etmeyen, içi boþ kelimelerdi. Benim durumuma oldukça hayret eder ve þaþarlardý.

Benim hangi süreçlerden, geçtiðim ve bu yolu neden seçtiðim, onlarýn ilgi alanlarýna girmiyordu.

Anneannemiz annemin öz annesi deðildi.

Annem dünyaya geldikten 5 gün sonra annesi vefat etmiþ ve ne yazýk ki, daha yaþýna dahi girmeden yetim kalmýþ.

Büyükbaba dediðimiz annemin babasý bir müddet beklemiþ, baktý ki olmuyor, yine evlenmiþ.

Fakat hanýmý 3 yýl sonra yine ölmüþ.

Bir zaman sonra, þimdiki anneanne dediðimiz hanýmýný almýþ.

Analýk olduðu için midir, nedir bilemiyorum!

u kadýn anneme zülüm adýna ne biliyorsa hiç esirgememiþ.

Bir çocuða karþý, bu kadar acýmasýz olmak ve yetim çocuðu sevgiden mahrum býrakmak, niçin gerekliydi, bilmek isterdim doðrusu.

Bunlardan birisi ve diðerlerinden büyük olan;

Mustafa dayým bir gün, bugünkü gibi iyi hatýrlýyorum ve henüz 4-5 yaþýnda bulunuyordum, öðleden sonra idi.

Annem dýþ kapýnýn önünde dizi bükülü otururken, dayým annemin yaný baþýnda ayakta durarak, sert ve kýzgýn bir þekilde anneme kýzýyordu.

en çok üzülüyordum fakat bir þeyde yapamýyordum.

Dayým anneme istemiþ olduðu kolonyayý almadý diye, annemin dizine öyle vuruyordu ki, bir bilseniz, için kan aðladý.

O an dayýma olan kýzgýnlýðým ve þahit olduðum olay, hala aklýma geldikçe hayýflanýyorum, ve ne kadar çok üzüldüðümü anlýyorum.

Anneme vurduðu ve kýzdýðý için, sinemde mahkum ettiðim dayým, kibirli, kimseyle konuþmayan havacý astsubay olan bir kiþiydi.

ysa ki; o yaþadýðým olaya kadar,dayým bizlere hiç þefkat göstermese dahi, asker olduðu için ona gýpta ediyordum ve böyle bir dayým var diye seviniyordum.

Zeki dayým ise; kara takým kabilinden sayýlan, Mustafa dayýmýn tam zýttý bir kiþiliðe sahip, mütereddit hali eksik olmazdý.

Hanýmý öðretmendi ve ondan son derece çekinirdi, fakat alçak gönüllü olmasý ve bizlerden sevgisini esirgememesi çok özeldi, oda asker ve karacý bir astsubaydý.

Benden bir yaþ küçük teyzem, oldukça insancýl, her iki dayýmdan farklý, biraz tok sözlü, Ankara adli týpta görevli bir doktor olarak çalýþýyordu.

Büyük ablam Ankara da, Çincin baðlarýnda, iskeletçi ustasý olan beyi ile, kahýrlý günler geçiriyordu.

Zira beyi beþer olmaktan kurtulamamýþ, iþe gitmeyi istemediði için adeta sürünerek gidiyor ve acýdýr ki, evinin ekonomik durumunu pek önemsemiyordu.

Akranlarýnýn çok gerisinde kaldýðýnýn farkýna dahi varamýyordu.

Ablamýn göz nuru dökerek, el iþleriyle kazandýðý küçük paralarla idare etmeyi içine sindiren, ay içinde 2-3 hafta çalýþan ve sonra kaytaran zavallý, fakat iyi niyetli bir insan diye tanýyabiliriz.

Küçük ablam Almanya da beyi ile çalýþan, oldukça çile çekmiþ, gençliðini bir gün olsun yaþayamamýþ, kahýrla gününü geçiren, sevgiye susamýþ bir insandý.

Her iki ablamda, maalesef annemin mantýksýz, plansýz, acýmasýz ve manasýz kararlarýndan dolayý, çok küçük yaþlarda talihsizce, seçeneksiz ve istemedikleri halde birer evlilik tecrübeleri olmuþtu.

Þimdiki eþleri, bu durumlarý bilerek ve de isteyerek, ikinci evliliklerini yapmýþlardý, yýllar geçti 30-35 yýl oldu, hala mutlu ve umutlu bir þekilde geçinip gidiyorlar.

Ben evimizin en küçüðü olduðum için, küçük ablamla üç yaþ, büyük ablamla beþ yaþ farkýmýz vardý.
Çok küçük yaþlarda iken yaþadýklarý bu talihsiz evlilikler, benim ruhumda çok derin yaralar býraktý.
Þahit olmak zorunda býrakýldýðým bu trajikomik olaylar, kanýma dokunuyordu, fakat seyretmek zorumda kalýyordum.

Karar veren annemdi, maðdur olanda ablamdý, sýrf bu açmazlar, içimi daðlýyordu ve hiçbir þey yapamamanýn acýsýný ne yazýk ki,yýllarca içimde yaþadým.

Ýçimden annemi suçluyorum o an, yanýmýz da bulunmayan ve Ankara da yaþayan dayýlarýmdan dahi medet umuyordum.

Bu üzücü olaya birileri engel olsunlar diyerek etrafýma bakýnýyordum fakat, nafileydi.

Bir taraftan annemi de düþünüyorum,fakat bir türlü suçlayamýyorum.

Çünkü henüz beþ günlükken annesi ölmüþ, iki analýk elinde büyümüþ, fakat neler çekmiþ bir bilseniz, yazmaya kalksam, muazzam bir kitap olurdu.

Aklýný kullanmamýþ, tecrübelerini mukayese etmemiþ, dost ve ahbaplarýný, neye göre seçeceðini bilememiþ, biraz gözü pek, fakat zavallý olan, beþer olmaktan kendini kurtaramayan bir insan.

Sevgili babam, “dünya varmýþ, yar yokmuþ bana ne” kabilinde olan, oldukça saf bulunan bir kiþiliðe sahipti.

Caddeden karþýya geçmek için, bir kaldýrýmdan diðerine geçerken, en az beþ defa araç geliyor mu diye bakýyordu.

Araç yoksa dahi karþýya, koþarak geçmeyi marifet sayarak, canýnýn kýymetini biliyordu, fakat maalesef hanýmýna ve çocuklarýna duyarsýz kalýyordu.

Evin her türlü ihtiyacýný ve yükünü, hanýmýna býrakan, kýzdýðý zaman gözü kararan, kendi halinde zararsýzdý.

Bir ideali yoktu, hedefi bulunmuyordu, dedikodudan ve lüzumsuz sözlerden uzak kalýrdý, beþer olmaktan kendini kurtaramamýþ iyi bir insandý.

Allah’tan akrabalar vesile olmuþlarda, Sümer bez fabrikasýna girerek, iþ bulmuþlar ve idarecilerin kurduðu kooperatiften nihayet bir ev sahibi olmuþuz.

Çok küçük yaþlarýmda hatýrlarým, babamýn maaþ alacaðý zaman, Sümer’in kapýsýnda beklerdik, bulamayýnca babamý sabahçý kahvelerine gider arardýk.

Yoksa mesai arkadaþlarý, kandýrarak kötü olan yollara götürürler ve babam maaþý tüketmiþ olarak, eli, avuçu bomboþ halde eve gelirdi.

Daha hala sevgili babamýn, beni bir gün kucaðýna alarak sevdiðini ve benimle ilgilendiðini, ve hatta kucaðýna alarak oðlum dediðini, maalesef hiç hatýrlamýyorum.

Ben içimde hissettiðim, sevgi ve þefkat yokluðunu, babamý ve annemi daha çok severek, bilakis onlara bunu gösteriyordum, hatta birer çocuk gibi ilgilenerek, günlerimi geçiriyordum.

Ýþte o nedenle, Yahyalý kavacýkta yaþadýðým güzellikleri ve sevincimi, bu insanlarla paylaþamazdým, zaten namaz dahi kýlmýyorlardý.

Namaz dedim de; yakýnlarýma yararlý olmak adýna yaptýklarýmý hatýrladým.

Sevgili babama, anneme, ablalarýma namaz konusundaki, hassasiyeti ve önemini anlatarak, onlarýn psikolojilerini bilmem sebebi ile çok zorlanmadým.

Bir Müslüman olarak, namaz kýlmamak gibi bir lüksleri olmadýðýný ve baþka bir kurtuluþ yolu bulunmadýðýný izah ediyordum.

Zaten cehennemden bir ölçüde farksýz olan, maneviyattan yoksun yaþantýlarý, daha fazla uzun süremezdi ve sürmemeliydi.

Bu konunun bir baþka seçeneði yoktu, bu aþamadan sonra olmamalýydý, onlara bildiklerimi, dilimin döndüðünce anlattým ve olmazsa olmaz þartýmý arz ettim!

Namazlarýna baþlamadýklarý taktirde, onlarý terk edeceðimi, daha mý olmadý reddedeceðimi söylemek durumunda kaldým ve onlara bir mühlet verdim.

Rabbime sonsuz þükürler olsun ki, hepside namazlarýna baþladýlar, Kur’an okumayý öðrendiler ve ben evlatlarý, kardeþleri olarak fevkalade huzur buldum, rahatladým ve o bu nedenle, en yakýnlarýma karþý görevimi yaptýðýma inanýyordum.

Yahyalý kavacýk ziyaretimi ve orda yaþadýklarýmý, arkadaþým Mehmet’e anlatarak, onunla hemhal oldum ve sevindim paylaþtým. Mehmet te bende yaþamýþ gibi oldum, Allah senden razý olsun, diyerek sevincini izhar etti.

Ýþten servisle eve geliyordum, servis yeni mahalle meydanda durarak, burada inecekleri bekliyorduk.

Yorgundum, Mükremin hocayý, dolmuþun kapýsýný açarken fark ettim, bana yönelerek servisin yanýna geldi.

Ve sevgilim ne diye inmiyorsun aþaðýya, inan ki bak seni çok özledim ve asla býrakmam diyerek, kolumdan tuttu ve servis aracýndan aþaðýya çekerek indirdi.

Sarýlýp kucaklaþtýk, yine meþhur derviþ bakkaldan bir karpuz alarak, hemen orada bulunan bir kasa üzerinde, keserek ikramda bulundu, çok ikram olmuþtu sað olsun, Allah geçmiþlerine rahmet eylesin.

O an aklýma geldi ve Yahyalýda yaþadýðým, unutulmaz hatýramý bir solukta sevgili Mükremin hocama da anlattým.

Dizlerime ellerini koyarak, o kadar þaþýrmýþtý ki, sanki rahmetlik babasýný yeniden görmüþ gibi sevinerek, anlatmaya devam etmemi arzuluyordu.

Meðer Hafýz Mükremin hocam da, Hacý Hasan efendi diye bilinen ve benimde sohbetinden çok etkilendiðim zatý muhtereme intisaplýymýþ.

Bunu bilmiyordum ve o an öðrendim,fevkalade sevinmiþtim.

Müsaade isteyerek, vedalaþýp ayrýldým, fakat yorgunluðumdan eser kalmamýþtý, yeniden þarj olmuþtum ve sükunete ulaþmýþtým.

Bu kadar kýsa bir zaman diliminde, bu kadar farklýlaþmayý, nasýl ve ne þekilde izah edecektik.

Bizlere bu imkanlarý bahþeden, hiç ummadýðýmýz anda vesile kýlan Allah’a, nasýl þükretmeyelim ve niçin bundan mahrum kalalým.

Ankara’daki ablamýn beyi, sürekli mektup yazýyor ve Kayseri’ye yerleþmek istiyordu, benden yardým ve destek bekliyordu.

Bende en yakýnlarýmýn her zaman, etrafýmda olmalarýný isterdim, çünkü küçüklüðümde ve gücümün yetersiz olduðu zamanlarda, yardýmcý olamadýðým ablalarýma bir vefa borcumun olduðuna inanýyordum.

Dolayýsýyla yanýmda olurlarsa, gözüm arkamda kalmaz ve elimden ne geliyorsa, katiyen esirgemez yardýmlarýna koþardým.

Zira bacýlarým her zaman, benim için son derece önemliydiler. Ama ne zaman ve nereye kadar, bu tespitlerinde çok iyi yapýlmasý gerekmektedir.

Ýþ verenimiz Þaban beyler, organize sanayi bölgesinden bir arsa almýþlar ve oraya fabrika kurmayý planlýyorlardý. Sýk sayýlacak kadar, toplantýlar yapýyorlar ve durmadan araþtýrýyorlardý.

Bizde mutat olan iþimizi yapýyor, günlerimizi geçiriyorduk, iþ yerine sadece Milli gazete geliyordu ve bende fýrsat buldukça bu gazeteyi okuyordum.

Fakat çok istikrarsýz ve belli olmayan vakitlerde geldiði için, okuma þevkimizi azaltýyordu.

Gazetenin temsilci olduðunu bildiðim, Zeki Yýlmaz isminde ki kiþiye, neden böyle aksamalar oluyor ve þikayetçi olduðumuz halde, hala aksamalar devam ediyor diye sorunca, gözlerime baktý ve bir ah diye soluk aldý.

Siz bu gazetenin nasýl ve hangi koþullarda, alýnarak daðýtýldýðýný bir bilseniz, bizlere sadece dua edersiniz deyince, zaten merak etme onu yapýyoruz, dedim.

Fakat sorun nedir, diðer gazete aboneleri niçin böyle sorunlar yaþamýyor, diyerek Zeki Yýlmaza sordum?

Bayilerde neden erken saatlerde bulunuyor, yoksa siz baþka yerden mi alýyorsunuz gazeteyi, diye yeniden sordum.

Tabi ki biz, bir kýsmýný Hürriyet gazetesinin sahibi olduðu ve Kayseri de bulunan Burçak daðýtým bayisinden alýyoruz, dedi.

Abonelerden ücretleri toplayamayýnca gazete bayisine ödeme yapamýyoruz, dolayýsýyla Milli gazeteyi almak ve abonelere daðýtmak için bayiden o günün gazetesini alamýyoruz dedi. Bana oldukça garip gelen bu mazereti söyleyince.

Yinede içim yandý, fakat baþkaca sorunlarýn olacaðýný tahmin ediyordum.

Zira düþüne biliyor musunuz, bir esnaf þehri olan Kayseri de abone paralarý toplanamayacak!

Ve bu nedenle son derece aktif olan bir gazete, daðýtýlamayacak, öylemi diyerek yeniden sorunca?

Zeki Yýlmaz efendi de, müsait olduðumda bir ara geleyim, sorunlarý teferruatlýca konuþuruz, diyerek ayrýldý.

Yalnýz bu durumu içime sindiremedim, sinirlendim, nasýl böyle bir gazete, yüz elli aboneye daðýtýlýr ve desteklenmez ve sahipsiz kalýr?

Bunlarýn bir izahý olmalýydý, dolayýsýyla Zeki Yýlmaz efendi, gazete daðýtmaya geldikçe, samimiyeti artýrdým ve problemin kaynaðýný tespit ettim.

Temsilci olan Zeki efendi, ayný zamanda kanepe, halý vs. pazarlayarak, ticaretle de uðraþýyormuþ, her ne olduysa zarar etmiþ.

Zeki Yýlmaz paraya sýkýþýnca, daha önce müþterilerinden sattýðý mala karþýlýk, onlardan teminat adýna aldýðý, ne kadar açýk senet varsa, hepsini icraya koymuþ.

Borçlarýný ödemiþ bulunan ve bir kýsmýný ödemeye devam eden, müþterilerin hiç birini ayýrmamýþ, bunu hareketi anlayabilmek tabii ki mümkün deðil.

Evlerine icra memuru giden bu insanlar,þaþýrmýþlar ve sinir küpü olmuþlar, bir insana güvenmiþler, borçlarýný ödedikleri halde senetleri dahi almamýþlar, nereden bilsin bu insanlar, baþlarýna gelecek bu talihsiz olayý.

sýl olan, sadece güven noktasýnda ki zannýmýz deðildir.

Tedbiri asla güvenden ayrý düþünmeyerek, alýnmasý gereken önlem ve olmasý gereken her þeydir.

Zira insandýr bu, nefsine, iblise kapý araladý mý, çýkýþ yollarýnýn kolay olduðunu, hiç durmazlar,telkin ederek hemen öðretirler.

Dolayýsýyla aklýný, mantýðýný, tecrübesini ve özellikle bilgisini bir kenara býrakarak, muðlakta kalmayý baþarýrlar ve ne yazýk ki duygularýnýn emrine girerler.

Netice ne itibariyle, güvenen ve maneviyatýna önem veren, bir okur kitlesinin, dini nitelikte sayýlabilecek, yayýn organý durumundadýr.

Bu milli gazeteyi, ahdine vefa göstermeyen, güvenilmeyen, topladýðý abone paralarýný þahsi borçlarýna vererek, gazeteyi ipotek altýna aldýrmayý baþarmýþ.

Devamlý kendine acýndýrarak, adam olma vasfýný hoyratça harcayan, bir kimlik sahibi ve herkesten medet uman aciz bir vatandaþ portresi.

Ýþte ben temsilcilik yapan Zeki Yýlmazý tanýyarak, bu tespitleri yapmak durumunda kaldým ve bu kanaate vardým.

Böyle bir kiþilik sahibi bulunan birey, bu gazetenin asla temsilcisi olamaz ve olmamalýdýr dedim. Daha sonra ilgililerin maksatlarýný ve düþüncelerini öðrendim.

Görüþebildiðim insanlarýn geneli biliyoruz fakat, çaresiz kalýyoruz diyorlardý. Tabi ki bu gerekçeler de manasýzdý, sabýrla sineme çekildim ve çalýþmaya devam ederek, sýrlarýma havale ettim.

Organize sanayide kurulacak fabrikanýn, temelleri atýldý, bir zaman sonra, beton atma iþleri bitmiþti ve duvarlarý örme vakti gelmiþti.

Çalýþan, elinden iþ gelen elemanlar, servis kamyonunun arkasýna briketi doldurarak, fabrikaya boþaltýyor ve böylece birkaç servis yapýyorduk, yani kýsaca inþaat iþleriyle daha çok uðraþýyorduk.

Ellerimiz derileri açýldý, yara oldu, yoruluyorduk, öðle yemeði olarak ta, hiç yaðda piþmemiþ, eti dahi bulunmayan,yani mideyi tutmayan sebze türlerini yiyorduk.

Mýrýldananlar, hak arayanlar çoðalmýþtý, bizler amele miyiz ki, bu iþlerde çalýþtýrýlýyoruz, o halde yevmiyemizi neden o hesaptan yapmýyorlar, diye haklý gerekçelerle soru soranlar ve bizleri cevap bulmakta yoranlar çoðalmýþtý.

Çünkü bu müessesenin sahibi bulunan yönetici insan, vatandaþlar gibi Ýslâm’ý, sadece bir din olarak görmüyorlardý.

Ýslâm’ý bir hayat nizamý olarak deðerlendirerek, bu düþünceden uzak bulunan insanlarýn, kimlik sorunu olduðunu söylüyorlardý, bu nedenle farklý bir konumda bulunuyorlardý.

Fakat maalesef, iyi çalýþtýrmanýn haricinde, çalýþanlarýn lehlerine tezahür edecek, müspet bir adým katiyen yoktu ve bulamýyorduk.

Bu bakýmdan, diðer iþ yerlerinden hiçbir farký bulunmuyordu, ben artýk arkadaþlara cevap bulmakta týkanmýþtým, bu sebeple sürekli þehir dýþýna çýkmak istiyordum.

Bunlarý kime anlatacaktým, nasýl izahat yapacaktým, Ýslam’ý kimlik olarak almýþ, belki dinimi daha iyi yaþarým düþüncesiyle, tarikata balýklama atlamýþ gibiydi.

Ýþ yerinde çalýþanlarýn dertlerinden habersiz, zira oldukça ilgisiz bulunuyordu, çalýþan elemanlarý eniþtesi Ali Þahan beye, havale ederek yükü üzerinden atmýþ, ve küçük kardeþi Recep beyi, her þeyden sorumlu idareci yapmýþ görünüyordu.

Oldukça çalýþkan, sabah erkenden kalkan, sürekli araþtýran, insanlarý kýrmaktan sakýnan, sabrý kuþanan, iyi huylu, oldukça uyanýk, ibadetine düþkün, kýyafetini yakýþtýran, hafýzasýna güvenen ve bol hýrsý olan, bir insandý Þaban aðabey.

Ablam, eniþtem artýk benden haber bekliyorlardý, onlara buradan bir ev tutarak, Ankara dan, Kayseri ye gelmelerini saðlayacaktýk, eniþte beye iþ buldum, bekleniyordu fakat, çok zorlanýyordum kiralýk ev yoktu.

Sabah namazýndan sonra Mükremin hocama, sevgili hocam, ablamgili Ankara dan getireceðiz, lakin acilen bir kiralýk ev bulmamýz gerekiyor, bize bu konuda yardýmcý olursanýz, büyük sýkýntýdan kurtarýrsýnýz dedim.

Sað olsun hocam da, ne demek, elimizden geleni esirgemeyiz, hemen eþe dosta haber vererek arayalým, ama çok acilse, bizim bir bodrum var birlikte bakalým deyince içimde çok rahatladý.

Çünkü her kiralýk evi tutabilecek durumlarý yoktu.

Bodruma baktýk fena deðildi, hiç yoktan iyiydi ve idare eder gibi görünüyordu, yanýz hocamýn bizden bir ricasý vardý.

Bu rica þu imiþ: televizyon seyretmek tamamen yasak ve radyoyu da yüksek sesle dinlemek, mümkün deðil diyordu.

Eniþte beyle bu sorunlarý konuþtum, bu koþullara raðmen þartlarý kabul etti ve kira bedeli karþýlýðýnda hocamýn evini tuttuk.

Henüz iki gün dahi geçmeden, eþyalarýný yükledikleri bir kamyonla, sabah erkenden çýkýp geldiler.

Sabah saat 05 ten sonra aceleyle hemen, iþ kýyafetimi giyerek hýzlý bir þekilde, Hafýz Mükremin hocamýn, oturduðu apartmanýn önüne geldim.

Kiraya tuttuðumuz evin, anahtarýný hocamlar dan alarak, eþyalarýn taþýnmasýna müsait hale getirecektim.

Apartmanýn bahçe kapýsý olan, metal dýþ kapýyý açarak ilerliyordum ki, karþýma aniden bir bayan çýktý. Çok kýsa süren ve bir anlýk diyeceðimiz karþýlaþmada, bayanýn dikkatimi çeken taraflarý þöyleydi:

Ýnsana suhulet rahatlýðýný veren bir yüz ifadesiyle, üzerine yeþil aðarlýklý, beyaz ve füme renklerin desen halinde serpiþtirildiði emprime kumaþtan bir elbiseyi giymiþ bulunuyordu.

Hiç görünmeyen saçlarýný, renkli bir yazma ile kapamýþ, elbisenin etek uzunluðundan artan bölümü, pazen bir pijamayla tamamlamýþ görünüyordu.

Ayaðýna terlik giymiþ, fakat çorap bulunmuyordu, böyle bir vaziyette, karþýma aniden çýkan ayný bayan.

Zayýf olmayan, yüzü kýzaran, konuþmakta zorlanan bu güzel kýzcaðýz, elindeki anahtarý uzatarak, hacý abi,evin anahtarýný getirdim buyurun dedi.

Belki gariptir fakat o an, oldukça hoþ bir his ýlýk, ýlýk içime aktý.

Peki bacýmýz teþekkür ederim diyerek, anahtarý elinden aldým ve geriye dönerek beni bekleyen çalýþmalara koyuldum.

Eþyalarý indirerek yerleþtirmeye gayret ediyorduk,ablamlar aniden ve erkenden geldikleri için, kimseye de söyleyememiþtik, dostlar nasýl yardýma gelinsinler.

Saat 10.00 civarýydý,annem soluk soluða gelerek,beni bir kenara çekti, oðlum kýzmazsan, sana bir þey söyleyeceðim dedi.

Tamam anne söyle kýzmam dedim,

Söz ver demesin mi,ya anacýðým her neyse haydi söyle,iþimiz çok, bunu sende biliyorsun ve hala beni oyalýyorsun bak deyince bir solukta.

Bak oðlum, hocanýn evindeki haným kýzla tanýþtým ve hocanýn kýzý olduðunu öðrendiðim.

Çok beðendim bu kýzý, kibar mý kibar, haným hanýmcýk,cana çok yakýn öyle tanýdým, sende bir þekilde gör, benim þimdiye kadar, hiçbir kýza böyle içim ýsýnmamýþtý, ne olur beni kýrma diyerek yalvarýnca.
Anacýðým belki yanýlýyorsun, hocanýn kýzý falan deðildir, belki gelinidir, kendini boþ yere heveslenerek yorma.

Eðer hocanýn kýzý olsaydý, mutlaka benim duymam lazýmdý,haydi ben duymadým diyelim, fakat en azýndan Mehmet duyardý,dedim.

Annem, benin kararlý ve kendimden emin tavrýmý görünce, tereddüde düþerek,üzüntülü bir vaziyette yanýmdan ayrýldý, ben yeniden iþlere daldým.

Belki kýrk beþ dakika sonra,annem yeniden,yukarý kattan hýzlý indiði için, nefes nefese büyük bir sevinçle,yine yanýma geldi ve oðlum inan ki bak, hocanýn kýzýymýþ, gelini deðilmiþ,tekrar tekrar sordum aynýsýný söyledi bana dedi.

Baktým ýsrarlý ve çok kararlý,nereden biliyorsun,nasýl tanýyorsun,bu tespitleri ne zaman yaptýn deyince.

Evladým siz eþyalarý indirirken, beni evlerine davet ettiler,bende olur diyerek yukarýya çýktým, hocayý göremedim, neredeyse yok, ailesiyle tanýþtým.

Mutfakta sizlere kahvaltý hazýrlamak için,kýzartma yapan haným kýzla, usulca konuþtum,bizzat ona sorarak,hocanýn kýzý olduðunu öðrendim.

Hocanýn evinde bekar üç kýzý varmýþ, bir de tanýdýðým kýzýn, küçüðü olan oðlu varmýþ, toplam sekiz kardeþlermiþ, aðabeyleri ve üç ablasý evliymiþ,diye söyleyince.

Þaþkýnlýk annemden bana geçti,tamam anacýðým iyice,eksiksiz neyin ne olduðunu iyice öðrenelim ve daha sonra karar verelim dedim.

Ama emin ol anne,bana söylediklerin doðru çýkarsa ve geçineceðine inanýyorsan benim hocamýn kýzýný görmeme gerek bile yok dedim.

Böyle bir insanýn kýzýný, gözlerim kapalý olarak ve büyük bir huzurla kabul ederim, sen merakta kalma olur mu diyerek ayrýca tembihledim.
Allah razý olsun kýsa bir zamanda çok güzel hazýrlýk yapmýþlar, fevkalade bir sofra hazýrlamýþlar.

Üzerine kýyma serpilmiþ, biberlerle süslenmiþ, domateslerle diriliði saðlanmýþ, patateslerle donatýlmýþ enfes bir kýzartma, yanýnda yumurtalar haþlanmýþ, peynir ve çeþitli nevalelerde cabasý.

u sofranýn hazýrlanýþ biçimi dahi, mutmain olmama,huzur bulmama yeterli bir sebepti, zira bayanlarýn, hanýmefendi olma istidatlarý, her bir eylemlerinde ve özellikle hizmetlerinde en bariz þekilde kendini gösterirdi.

Zarafet,estetik,dizayn ve mükemmeliyeti saðlayan faktörler, eðitim alýnmadan ve düþünülmeden bir araya gelmeleri mümkün deðildi.

Bizler ise düþünen insanlara hasret kalmýþtýk.

Çünkü toplumda mantýklý ve anlamlý yaþamanýn eksikliði, o kadar fazla gözleniyordu ki, manasýzlýk ve malay anilik, alelâdelik ve tembellik, sanki at baþý, yarýþýna çýkmýþlardý.

Ben henüz askerliðimi yapmadan, kesinlikle evlenmeyi düþünmüyordum,þartlarým elvermiyordu ve kanaatim bu yöndeydi.

Fakat öyle enteresan ki, þimdi farkýnda bile olmadan, evliliði düþünmeye ve hayalini kurmaya baþlamýþtým.

Evet annemin söyledikleri aynen doðruymuþ,hocamýn kýzýymýþ o nedenle, fazla söze gerek yoktu, kararýmý vermiþtim ve anneme dedim ki;

Anacýðým hiç çekinme artýk önün açýk,benim kýzý görmediðime tasalanma sen, gönlüm huzurlu,içimde hiçbir kaygým yok emin ol dedim.

Hocam gibi bir insanýn kýzýna talip olmam ve bu yönde kýsmetimin çýkmasý, oldukça manidardýr.

Özürlü dahi olsa kabulümdür, yeter ki yaptýðý her bir þeyi Allah rýzasý için yapsýn ve her yaptýðýnýn bilincinde, farkýnda ve þuurunda olsun, bundan daha fazla ne isteyebilirim diyerek devam ettim.

en hangi vakit, uygun görürsen, hocamýn kýzýna talibim, damatlýðýna aday olduðumu, tez zamanda söyleyin,diyerek müsterih olduðumu ifade ettim.

Benim ve annem açýsýndan bir mesele kalmamýþtý ve artýk karar verilmiþti,hocalara dünürcü gidilecekti.

Baharat sevkýyatý için, Adana istikametine gidecektim.

Hazýrlýklarýmýzý yaptýk, sabah erkenden yola çýkacaktýk, anneme geliþmeler nasýl, hocamla konuþtunuz mu, kýzýn tavrý hangi yöndeymiþ,konuþa bildiniz mi dedim.

Annem evet oðlum, hocayla konuþtuk dedi, ama annem üzgündü, peki sonuç ne oldu, anlat dinleyelim dedim.

Kýz konuþurken dinliyor, tebessüm ediyor, çekip gitmiyor, onun için gönlü var sanýyorum, fakat o evde her þey hocadan bitermiþ, hoca ne derse, aynen uygulanýrmýþ dedi.

Tamam zaten öyle olmasý gerekmiyor mu,peki babasý ne diyor deyince,hoca diyor ki, kýzýmý verecek olsam Mustafa dan daha iyisine verecek deðilim.

Daha yeni oðlumun düðününü yaptýk, çok borçlandým,yeni bir borçlanmaya giremem, o nedenle henüz kýzýmýzý vermeyi düþünmüyoruz.

Ýki, üç sene sonrasý içinde bir þey söylemem doðru olmaz, dolayýsýyla size kati söz veremem diyerek mevzuyu kapatýyor,dedi.

Tamam anacýðým mesele anlaþýldý,hocam haklý,bir müddet sonra bir daha yoklama yaparsýnýz ve düþünme fýrsatý býrakmadan, asýl dünürcü olursunuz.

Ýnanýyorum ki o zaman, bu hayýrlý mesele çözüme kavuþmuþ olur dedim.

Ve hemen arkasýndan ekledim, anne tasalanma artýk bu iþi olmuþ bil, böyle hayýrlý sonuçlanacaðýna yürekten inanýyorum, dedim. Ýçim oldukça ferahlamýþtý, bu vaziyette þehir dýþýna, Adana ya gidebilirdim.

Nitekim öylede yaptým, iþin yoðunluðuna kendimi býraktým, zamana dahi bakmadým, çünkü yorulmuyordum, iþ bitiyor fakat ben, çalýþmak istiyordum, tüm hücrelerim, en canlý vaziyette, teyakkuza geçmiþlerdi.

Bütün kaslarýma, bitmez bir kuvvet gelmiþ, gönlüm ferahlamýþ, içimde kýpýrdanmalar baþlamýþ ve yýllarca baský altýna aldýðým, çýrpýnan hislerime kapý aralanmýþtý, onun sevinciyle olsa bile.

Sinem, meltem rüzgarýnýn okþayan, esintisinin serinliðinde, yirmi üç yýl boyunca, gönlümün en ücra köþesinde ve bitmeyen bir umutla beklediðim.

Erkek, eþ, efendi ve baba olmanýn, anlamýný kazandýran ve onsuz olan hayatý manasýz kýlan, faktörlerin temsilcisini bulmuþtu.

Bir anda, canlý, diri, dinamik potansiyel enerjiyi, mantýk, plan ve stratejik ilkeler doðrultusunda,

Sevk ve idare etmek, yönetmek, dolayýsýyla geçiþ planý dahilinde, üretim yapmak, üretilen ürünün maliyet hesabýný ve meydana geliþ sürecini, aþamalarý, zorluklarý, irdeleyerek deðerinin anlaþýlmasý saðlanacak,

Ve o anlamda, üzerinde titizlikle durularak, yýpranma, yozlaþma etkileri hesaplanarak, ön tedbirlerin alýnmasý ve gerektiðinde, koruma yöntemlerinin geliþtirilmesi planlanacaktý.

Çalýþýrken, otururken, yemek yerken durmuyor, bunlarý düþünüyordum, geleceðimi, aldýðým sorumluluðu ve yükümün önem ve rüknünü idrak ediyordum.

Bana böyle kýsa zamanda,duygular bütününü, bir buket gibi sunan,Cenabý Hakka nasýl hamd etmezdim.

Adana da çok aþýrý sýcak vardý, terlemiþtim sokaðýn köþesinde, seyyar olarak satýþ yapan, terleyenleri soðutan ve viþne renginde bir içecek olan, çok insanýn sýraya girerek aldýðý, bu içeceði;

Bir solukta, boðazýndan aþaðýya indirdiði ve benimde merakýmý celbettiði, içmek hissimin belirdiði bir anda, yaklaþtým, baktým, sakinleþince ortalýk, seyyar satýcýya seslenerek birader bir bardakta bana ver dedim.

Viþne suyu olduðuna inandýðým, içeceði aldým, içimin yanan hararetini, normale getirmek niyetiyle,hemen içmek için aralýksýz yudumladým.

Fakat bir anda þaþýrdým kaldým, bir bardaða baktým ve bir de satan adama, durumu anlamaya çalýþtým, fakat ne mümkün anlamak, içinden çýkýlmaz bir hal aldým.

Adama efendi, bu nasýl bir viþne suyu,hala anlamadým, deyince.

Seyyar satýcý, þaþkýn bir vaziyette yüzüme baktý ve siz yabancý mýsýnýz diyerek sorunca, daha çok meraklandým.

Adanalý olmadýðýmý nasýl anladý bu adam ve bu sorunun viþne suyuyla ne alakasý bulunuyordu anlamadým.

Hayýrdýr neden sordun diyerek, yönelttiði sen yabancý mýsýn sorusuna,soruyla mukabelede bulundum.

Meðer benim, viþne suyu diye içtiðim, meþhur içeceðin,þalgam suyu olduðunu söylemesi beni daha çok sarstý ve aniden sanki haksýzlýða uðramýþ bir kanaatle;

Kardeþim, o zaman neden söylemiyorsun, bunun þalgam suyu olduðunu, biz nerden bilelim bunun þalgam suyu olduðunu,diyerek çýkýþtým.

Adam tamam ama, ben nereden bileyim, sizin Þalgam suyundan bihaber olduðunuzu, deyince daha da çok þaþýrdým kaldým.

Ve o anki halime, öyle hayýflandým ki, kendi kendime ve içine düþtüðüm açziyet unutulur gibi deðildi.

Sýkýlarak birader kusurumu baðýþlayýn dedim ve sessiz bir þekilde o mekaný, arkama dahi bakmadan terk ettim.

Adana ilinin bahsi geçtiðinde veya þalgam suyu yarenliðinde, her zaman bu anýmý hatýrlarým.

Tam yirmi yýl, þalgam suyu içmememe sebep olan, bu trajikomik olay, maalesef ön koþullu yargýmýn yanýlgýsýný acýda olsa, silinmeyen bir iz olarak sinemde taþýdým.

Meþhur þalgam suyunu bu vesileyle tanýmýþtým.

Biraz acý, az tuzlu ve bünyesinde turp kokusunu barýndýran dolayýsýyla beni oldukça þaþýrtan bu meþhur içecek, hafýzamda acý bir tecrübe olarak kalacaktýr.

Akþam olduðunda, Adana ilinde konaklama yeri olarak, pehlivan otelini seçmiþtik. Otele yerleþtik,geniþ bir odasý ve caddeye nazýr geniþ pencereleri bulunuyordu,biraz dinlendikten sonra ilk iþ olarak;

Kayseri de ki geliþmeleri merak ettiðim için telefon açarak, en son durum hakkýnda bilgi aldým, müspet olarak seyrinde gidiyormuþ,bu bakýmdan rahatlamýþtým.

Ýki gün sonra, otel personelinden haber geldi, dýþarýya çýkmak yasaklandý dedi.Bizde ihtiyari olarak hayýrdýr yine ne oldu diyerek görevliye sorduk?

Çünkü olaðan üstü hal uygulandýðýndan,askerin hali hiç belli olmazdý, her zaman yaptýrým gücü bulunduðundan,gerektiði zaman asla kaçýnmaz ve hemen yetkilerini uygulardý.

Dolayýsýyla bir yere bombamý atýldý veya baskýn mý oldu,neler oldu ki iki,üç gün otelde mahsur kaldýk.

Nihayet öðrendik ki, askerlerin on yýlda bir alýþkanlýk haline getirdikleri meþhur ihtilalleri olan harekât, devreye konmuþ, parlâmento lâðvedilmiþ, siyasi partiler kapatýlmýþ,liderlerine tutuklama talimatý çýkmýþ.

Önceden tespit edilen, her yere baskýnlar düzenlenerek,zanlýlar yakalanýyor ve televizyon vasýtasýyla millete güven pompalanýyordu.

Bu konularda vatandaþtan,özellikle askerlere yardýmcý olunmasý isteniyordu.

Ne enteresandýr ki bir anda, vatanýn her sathýnda ve her yerde silahlý eylemler bitmiþti!

Zanlýlar hemen tutuklanarak, hapishaneye konmuþlar fakat ihbarý delil telakki ederek suçlanan insaný falakaya yatýrmak, tazyikli su sýkmak, askýya baðlamak, dizlerin arkasýna beþe-on tahta koyarak ördek yürüyüþü yaptýrmak en hafif sorgulama yöntemleri olduðu malum.

Ýþkenceye dayanamayýp itirafta bulunanlar ve suçu kabul etmek zorunda býrakýlanlar her zaman olmuþtur. Ne derlerdi: “kurunun yanýnda yaþta yanar”diye.

Askerler toplu temizlik yaptýklarýndan kendilerine göre malum suç odaklarý bulunmuþ, terör ve anarþist olaylar bir anda kesilivermiþtir. Dolayýsýyla huzur ve sükun adeta askeri ihtilali bekliyormuþ, zira hiç vakit kaybetmeden bulunmasý gereken biçimde yerlerini almýþlardý.

Daha önce de olaðan üstü hal vardý, devlet güvenlik mahkemeleri mevcuttu, böyle bölgelerde emir komuta zaten askerlerin elindeydi.

Neden o zamanlar askerler sessiz kalýyorlardý?

Neden her yerde baskýnlar ve öldürmeler devam ediyordu?

Niçin bu olaylarýn önü alýnamýyordu ve nelerin oluþumu bekleniyordu?

Bir o kadar zulüm ve talana,gaspa,ayaklanmalara,göz yumuluyordu?
Suçsuz insanlarýn harap olmalarýna niçin sadece seyrediliyordu?
Toplumun güçsüz kalmasý ve panik yaþamasý kimlerin iþine yarýyordu?
Ýnsanlarýn çaresizlik içinde bulunmalarý ve birilerinden medet ummasý, hangi kurumlarýn iþine geliyordu?
Vatandaþlarýn devletine karþý güven bunalýmýna düþmesi neden saðlanýyordu?
Parlamentoya ve milletin seçtiði vekillere karþý güvensizlik niçin sürekli pompalanýyordu?
Bunca yozlaþtýrýlma ve huzursuzluk birilerinin meþru olmayan harekatlarýna meþruiyet mi kazandýrýyordu ve niçin özellikle bu ortam bekleniyordu.?
Askerler ayný görevde bulunuyorlar ve kendilerine göre vazifelerini ifa ediyorlardý.
Zaten mecliste bir anlamda, zýmnen de olsa onlardan sürekli çekiniyorlardý.
Askerler ne istediler ki yerine getirilmiyordu, malum devlet bütçesinden en fazla payý dahi, yurt savunmasý dahilinde onlara ayrýlýyordu!
Genel kurmay baþkaný ve kuvvet komutanlarý, hangi bir vakit yürütmenin baþý olan bir baþbakan kadar, basýn mensuplarý tarafýndan mercek altýna alýnarak, sorgulanýyor ve takip ediliyorlardý, hadlerine mi düþmüþ, bu nasýl mümkün olur?
Türkiye’nin en önemli mevkileri ve þehir içindeki hayatiyet atfeden yerleri, bu insanlar istediler veya talep ediyorlar diye, en ivedi bir þekilde, mesai mevhumu gözetilmeden, bunlara tahsis edilmiyor mu?
Ve sosyal tesisler yapýlarak, millette yasaklanarak, yüksek duvarlarla gizlenerek, yetmedi nöbetçiler dikilerek, toplumdan çok farklý ve kopuk, özerk bir statüye bürünerek, merak edilen olmayý baþarmak ne büyük bir zafer!
Böylece kuvvet dengesini elde etmek ve her zaman, yön veren konumunu üstlenerek, uygun gördüðü bir zamanda, milletin yetki verdiði, ülkeyi yönet dediði, temsilcilerini, millete raðmen,önemsemeden alaþaðý ederek, devletin baþýna geçmek! Ne büyük bir baþarý!
Bu parti ve baþkanlarýný tedavülden kaldýrarak, uygun gördüðü bir vakitte, meþruiyetini kuvvetlendirecek.
Anayasalar yaptýrýp, bu eylemde bulunan komutanlara, yargý dokunamazlýðý getirilerek, sivil inisiyatifi yozlaþtýrmak ve halkýn gözünde küçültmeyi saðlamak!
Cihandaki sulhu, her zaman ön plan da tutacak!
Fakat yurtta ki sulhu dilediði gibi tasarruf ederek, her zaman yön verecek!
Böyle bir yapýlaþmayý ve kurumsallaþmayý, dünyaya ne þekilde izah edeceðiz?
Bu sorunlarý merak etmeyelim mi, birilerine sormayalým mý,konuþmayalým mý?
Bu sorularý kendime sorarak, sinemde çöreklenmiþ, duygularý yudumluyordum. Otelin balkonuna çýktým, sessizlik hakimdi,ýþýklar uzaktan buðulu görünüyorlardý,fakat ben kimseyi göremiyordum, birkaç araç dýþýnda, birden aþaðýdan gelen bir ses duydum.
Balkondan sarkarak, sesin geldiði yöne doðru odaklandým, ne göreyim, üç tekerlekli el arabasýnda, gecenin o karanlýðýnda, az bir ýþýkla görüle bilen, tatlýcýyý fark ettim. Hiç düþünmedim, kimseye sormadým, bir solukta alelacele tatlýcýnýn yanýna indim,çünkü kimsenin olmadýðý bir zamanda sivil inisiyatifi görmek güzeldi.
Bir miktar para vererek, tatlý istedim ve aldým tatlýyý, tekrar ayný hýzla yukarýya çýktým ve bir dilim aðzýma götürerek, damak zevkime baktým.
Tatlýnýn tadý hiç içime sinmemiþti, bizim tatlýlara asla benzemiyordu, yemeyi içim kabul etmedi, dolayýsýyla ödediðim para boþa gitmemeliydi.
Ayný hýzla aþaðýya indim, efendi bu nasýl bir tatlý, hiç beðenmedim, þiresi ne kadar koyu sanki bir aðda, bu tatlýyý geri al ve ödediðim parayý acele ver deyince, adam adeta yorgun, göz kapaklarý sünmüþ, gecenin karanlýðýnda büzülmüþ olarak, bana bakmaya çalýþýyordu!
Fakat beni uzaklarda arýyor gibi, bir þeyler mýrýldanýyordu, lakin konuþtuklarý hiç anlaþýlmýyor, uzatma hadi seni bekliyorum, ödediðim ücreti, istiyorum diyerek meramýmý tekrarladým.
Adam tatlýyý eline aldý fakat, bakýyordu tatlýya bir þeyler arýyordu, bir dilim eline aldý tam aðzýna götürecekti ki.
Hýzlý bir þekilde taksi yanaþtý, arkada iki kadýn, kollarý açýk, saclarý daðýnýk, yüz, göz boyalý sanki birer kaçýk, ceketi omuzlarýnda, göbeði sarkýk, gömleðinden üç düðme açýk, aðzýnda sigara, ayakkabýnýn ökçesi basýk, bir adam;
Daha tam yaklaþmadan, tatlýcý benden aldýðý tatlýyý adama uzattý,adam hiç konuþmadan tatlýyý aldý, miktarýný sormadan parayý uzattý.
Ve yine hýzlý bir þekilde, araç gözden kaybolarak uzaklaþtý, biz yine tatlýcýyla baþ baþa kalmýþtýk, fakat adam hiç durmadan, cebindeki parayý çýkarýp saydý ve bana paramý uzatarak meseleyi kapattý.
Rahatlamýþ bir edayla otele çýktým, keyiflenerek telefona sarýldým, memlekette bir geliþme var mý diyerek meraklandým.
Evet haberler hayýrlýydý, hocam onaylamýþ yalnýz,Yahyalý’lý Hacý Hasan efendiden, müsaade alýnacakmýþ.
Bu müsaadeyi neden kendileri deðil de, bizim almamýz gerekti, hala da anlaya bilmiþ deðilim.
Önemli deðil neyse, gereðini yaparýz dedim, eniþtelere söyle gitsinler, durum hakkýnda bilgilendirsinler, kararý öðrensinler ve meseleyi bitirip gelsinler, diyerek ekledim.
Adana ya gelmeden planlamýþtým, kimlerin dünürcü gideceðini, Miktat Sevim hocam, Þaban beyin babasý Hacý Mustafa emmi, yani yedi, sekiz kiþilik bir ekip, dirayetli, tuttuðunu koparan ve ayný zamanda saygýn olan insanlardý.
Hocamdan müspet sözünü alan ve þahsýma kefil olan, bu muhterem insanlarý, unutmak, dua etmemek, hizmetlerinde kusur etmek, ne mümkün Allah iþlerini asan eylesin ve hayýrlý kýsmetler versin inþallah.
Sað olsun eniþte beyler gitmiþler, izah etmiþler, onlarda dinlenmiþler ve bizim tarafýmýzdan bir sakýncasý yok, demiþler.
Ama asýl kararý, Mükremin hoca ve daha da önemlisi, kýzýmýzýn onay vermesi ve kanaatini annesine bildirmesi lazým demiþler ve Allah hayýrlý ve mübarek eylesin dualarýyla göndermiþler.
Hocamlar da, bizimkilerde problem çýkmadýðý için sevinmiþler ve daha sonraki zamanlarda, nikah ve niþan gününü tespit etmek için ayrýlmýþlar.
Nihayet mütevazý bir programla niþan ve nikah iþlemlerimde bitmiþti, artýk ben hayatýmý birlikte ve müþterek olarak idame ettireceðim bir eþ bulmuþtum, fakat henüz eþimi tanýma ve görme fýrsatý bulamamýþtým.
Hiç unutamam ablamlar da oturuyordum, ablam Mustafa, niþanlýný kapýda gördüm bakmak istersen deyince, mahcup bir tavýrla acele pencereye fýrladým, niþanlýmý göreyim diye.
Fakat öyle bir fýrlamýþtým ki oturduðum yerden, hiç sormayýn kafamý pencereye doðru uzatýrken, endamýyla ayakta duruyordu.
Omuz hizasýndan ayaklarýna doðru yan vaziyette iplerden bir þeyler alýyordu.
Ancak yüzünün yarýsý görebiliyordum, oysa yüz simasýný çok merak ediyordum.
Lakin yinede bu kadar bile görmem içime keyifli bir serinlik ve huzur veriyordu, böylece ilk defa niþanlýmý görmüþtüm.
Fakat bu arada paniðim ve þaþkýnlýðým peþinden geldi.
Pencere tavana yakýn bulunduðundan, ancak kanepeye çýkarak dýþarýyý görebiliyordum. Baþýmý tavana paralel beton kiriþe nasýl çarptýmsa, gözümün önü karardý, kirpiklerim yaþardý, eniþte bey ve ablamýn gülmesi de ayrýca beni sarstý, sessiz kaldým, etrafýma baktým, sevinemediðim için mevzuu kapattým.
Yýllarca yaþadýðým sýkýntý ve çileler ceremesini göstermeye baþlamýþtý, iþ yerinde diþlerimin aðrýsýndan duramýyordum, aþýrý þekilde sancý verdiðinden geceleri uyuyamýyordum, bu yüzdende baþýmý kaldýramýyordum.
Müessese müdürü Ali Þahan bey, halimi görünce dayanamamýþ olacak ki bir kart vererek, diþ doktoru Hasan Derindere isminde ki beye gitmemi önerdi, tamam dedim gittim doktor beyi buldum ve durumumun vahametini kendisine sundum.
Hasta koltuðuna doktorun söylemesi üzerine uzandým, diþlerimi muayene etti ve nihayet durumu izah etti.
Çürüyen diþim tabii apse yapmýþ, bir müddet ilaç kullanarak þiþliðin inmesi ve intihabýn kurumasý gerekiyormuþ, daha sonra diþim çekilmek üzere doktora yine gelecekmiþim,doktor beyi dinledim, söylenenleri anladým ve uygulamak için ne gerekiyorsa hiç aksatmadan yaptým.
Tam bir hafta sonra, dünyamý zindan eden diþ aðrýlarýmdan kurtulmak maksadýyla, doktorun yazdýðý ilaçlarý kullanarak bitirmiþtim ve yine doktora gelmiþtim.
Diþlerimde aðzýmda adeta kayboldu, aðrý sýzý az kaldý fakat, doktor maðripten mal bulmuþ gibi, diþlerimde bir çok eksiklik sýraladý ve mutlaka diþlerimin yapýlmasýný tavsiye ederek ayrýca bana danýþtý.
Fakat benim bu konuda, bilgisiz olmam sebebiyle çaresiz kalýyordum, söylediklerinin doðruluðunu mukayese edecek bir baþka doktor tanýmýyordum. Çok acý çekmiþtim, ayný acýyý tekrar yaþamamak için her ne gerekiyorsa durmayýn lütfen baþlayýn ve diþlerime çeki düzen verin dedim.
Ama bu arada yapýlan iþlerin ücretini çok merak ediyordum ve nihayet dayanamadým doktora hesabýmýn ne olacaðýný sordum? Doktor gayet rahat bir þekilde önemli deðil, gereken ikram neyse yaparýz dedi, fakat yinede içim hiç rahat deðildi.
Çünkü ben o vakte kadar doktora alýþkýn birisi deðildim, hamdolsun turp gibiydim, tuttuðumu duramaz alaþaðý ederdim.
O bakýmdan bunlarýn ücretleri nedir, kaça yaparlar hiç bilmezdim ve o nedenle de, haklý olarak bana kaça mal olacaðýný merak ederim, çünkü dar gelirli biriydim.
Doktor Hasan bey þiþman olmayan, gözlüklü, hafif saçlarý aðarmýþ, nazik olmaya gayret eden, fakat bünyesinde gizli tuttuðu uyanýklýðý deþifre eden, sürekli kalfasýna mahkum bir insan gibi tavýr sergileyen, borcumun ne olacaðýný bir türlü söylemeyen ve beni kuþkuya sevk eden, zorda olsa borcumu öðrendiðim bir zattý.
Epey bir zamandýr ablama uðramýyordum, biraz sýkýlmýþtým, tabi bu arada merakýmýn da çekim kuvveti artmýþtý, adeta teyakkuza geçen hislerim, baþýmýn þiddetli aðrýmasýna raðmen,yinede ablama uðramamý bana icbar etti.
Müsaade alarak biraz sedire uzandým ve bu þekilde hasbi hal ettim, ablam mutfak kýsmýnda biriyle konuþuyordu, kulaðýmý kabarttým, ahenkli hoþ bir ses tonu, kulaðýmý okþadý.
Tahmin etmiþtim bu konuþan niþanlýmdý.
Kendisiyle hiç bir þekilde konuþmamýþ olsak bile, fevkalade içten, samimi, nazik, utangaç ve kendinden emin bir tarzda ifadelerini icra etmesi, oldukça dikkatimi çekmiþti ve içimden sevinerek beðenmiþtim.
Ablam rahatsýz olduðumu söyleyince,sað olsun kendiside halimi hatýrýmý sormayý ihmal etmedi ve onu benden esirgemedi, böylece anlamýþ oldum ki, duygu, çekince ve ödevi birbirine karýþtýrmayarak, gereðini ifa etti, müteþekkir kaldým.
O an elimde olmayarak canlanmýþtým, adeta þifa bulmuþtum, aðrýyý sýzýyý hatýrlamýyor o an unutmuþtum, sineme akan bir sevinci ve huzuru hiç masrafsýz buluvermiþtim.
Ýþler yolunda gidiyordu, o günün þartlarýnda gündemi yýllarca uzak kaldýðým Ýslami kaygýlar oluþturuyordu.
Öyle ki ülkenin ve dünyanýn masaya yatýrarak araþtýrmaya aldýðý Kuran ayetleri, bilinen ve bilinmeyen yönleriyle Ýslam ve Müslüman kimliði, birileri tarafýndan sürekli araþtýrýlýyordu.
Amerika birleþik devletleri, süper bir güç olarak baþ edemediði ve dünyanýn gözü önünde hüsrana uðradýðý illegal eylemleri sebebiyle madara olmuþtu.
Bu eylemlerin mihrakýný oluþturan odaðý, tavizsiz kiþiliðe haiz bulunan þecaat sahibi Müslümanlarý tespit ederek manipüle etmek en önemli bir görevdi.
Bu insanlarý koþturan, korkusuz kýlan, þehit olayým diye sýraya girdiren ulvi sebebi ve inanç kararlýlýðýný kendine göre bir þekilde mutlaka deþifre etmeliydi.
Canýný ve mal varlýðýný gözlerini kýrpmadan feda eden ve bu kimliði þereflerin en üstünü sayan, bu insanlara sebat etmeyi, þecaat ve sadakat göstermeyi, her varlýklarýný tasattuk ettirmeyi öðreten, öðütleyen, sürükleyen ne olabilirdi, nasýl bir inançtý bu, hiç vakit kaybetmeden mutlaka bilinmeliydi.
O bakýmdan bu nasýl bir güçtür diyerek, gece gündüz düþündüðü, bütçe ayýrarak araþtýrdýðý ve dolayýsýyla neþter vurmak için uðraþtýðý en önemli argümanlardý.
Ayrýca bir daha asla bunlara fýrsat tanýmamak maksadýyla, ön tedbirleri alarak, içine düþtüðü, aþaðýlayýcý ve dünya devletlerinin gözlerinin önünde kaybolan, itibarýný ve saygýnlýðýný yeniden kazanmak en büyük arzusuydu.
Hatta açýk bir biçimde tehdit edenler ve benzerlerine emsal oluþturacak hangi unsurlar varsa tespit edilerek, ivedi olarak karargahlarýnýn ve güçlerinin derhal ortadan kaldýrýlmasý saðlanacaktýr, bu çalýþmalarý iþ birlikçileri vasýtasýyla yaparak, halk tarafýndan suçlanmayý bir müddet öteleyebileceklerdir.
Her türlü Ýzemleri bir tarafa býrakarak, stratejik araþtýrma merkezini ve tüm potansiyel gücü bir tek hedefe odaklamak ve bu hedefi her halûklarda çökertmek.
Desise ve entrikalar üreten, sürekli iþbirlikçi halkasýný geliþtiren, bu iþbirlikçilerini o ülkelerin baþýna yönetici getiren, her an ve zaman içinde bu kuvvet dengesini elinde tutarak, itaati daimileþtirenler…
Ülke içinde yaþanan ve iþbirlikçileri tarafýndan yasaklanan, özellikle fertlerin can alýcý noktasýndan hareket ederek, insan hak ve özgürlüklerini kýsýtlayan ve bu amaçla toplumun nabzýný kontrol edenler…
Dolaylý yoldan bu ülkeleri kýnayan ve mazlum insanlarýn güya hamisi kesilen ve bu amaçla kendine yapay olarak, taraftar edinen bir gizli savaþ ve uðraþanlar…
Dünya para politikasýný yönlendirerek, beyin göçleriyle elde ettiði teknolojik hakimiyeti, diledikleri gibi tasarruf ederler, o nedenle de maalesef acýdýr ki.
Ýstedikleri ülkeyi, kendi elleriyle deðil de, iþbirlikçileri marifetiyle yönetirler, beðenmedikleri zaman deðiþtirirler ve özellikle sürekli baðýmlý olmalarýný saðlamak maksadýyla, kaos çýkartarak yokluða mahkum ederler.
Çünkü refah düzeyine ulaþmýþ toplumlar, genellikle düþünen, sorgulayan, yön veren ve üreten konuma gelirler, o nedenle kendileri bakýmýndan stratejik öneme haiz ülkelerde bu fýrsatlarýn oluþmasýna hiçbir zaman izin vermezler.
Ýþte dünyanýn gözünde aþaðýlanmýþ, bir süper gücün bunlara fýrsat vermesi düþünülebilir mi.
Ülke insanlarýnýn asimile olmasýna, kültür yozlaþmasýna, aidiyet sorununa kapý aralar, kendi ülkelerini hürriyetler diyarý olan bir mekan diye sunarak, böyle tanýtýrlar.
Yazýlý ve görsel medyayý, ablukasýna almayý katiyen ihmal etmezler ve her ne istiyorsa, istediði mesajlarý, rahatlýkla verirler.
Geçim derdiyle yorgun düþmüþ insanlara,körpe dimaðlara,duygusallýðýn hakim olduðu arenalara,zevk ve eðlencelere daldýrmak, baktýrmak, ne gösteriyorsa onu düþündürmek, kesinlikle baþka bir þey asla deðil ,böylece kavgasýz bir þekilde hedefe ulaþmak.
Bütün dünya ülkesi insanlarýnýn hayalini süsleyen, o ülkeye gitmekle gururlanan ve öðünen, ülkelerin beyin göçünü kendi geleceði için kaçýnýlmaz gören ve sürekli tespitler yaparak ve bu deðerde bulunan insanlara, kapý aralayarak.
Kendi ülkesinde, hiçbir zaman elde edemeyeceði, imkanlarý sunarak, cazibesine dayanýlmayacak hala getirirler.
Ýþte süper güce ulaþmanýn temel mantýðý, her zaman ve zeminde güçlü olmanýn þartlarýný irdelemek, bunu en iyi þekilde deðerlendirmek ve bu fýrsatlarý her halûklarda ve ne pahasýna olursa olsun mutlaka muhafaza etmek.
Süper güçler koþullarýný oluþturarak, dünya pastasýndan pay alacak ülkeleri belirlemek, ne kadar alacaklarýný tespit ederek hadlerini bildirmek ve yetindirmek.
Dolayýsýyla bu amaç ve uðurda, ittifaklar oluþturmak, bu bakýmdan da her yaptýðý sömürüye, zulme ve gaspa meþruiyet kazandýrmak.
Yaptýklarý ittifaklarla üye olacak ülkelerin, baðýmlýlýðýný artýrmak ve masraflarýný, dolayýsýyla insan gücünü bu ülkelerden karþýlamak.
Bu oluþuma veya teklife karþý gelen ülke liderlerini, yok ederek veya ajan ve iþbirlikçileriyle ayaklanmalarý tertipleyerek, güçten düþürerek bir anda ve hain ilan etmek.
Halkýnýn gözünde mükemmel olan bu insanlar, maalesef hukuktan yoksun mahkemeler tarafýndan, suçlu bulunarak idam edilmelerini saðlamak, dolayýsýyla bir daha buna cüret gösterecek olanlarý ilelebet yýldýrmak.
Önlerini açmak adýna ülke yönetimine kendilerine kronik baðýmlý, pasifise olmuþ, ilke ve hedeflerden yoksun, þeref ve haysiyetten arýnmýþ fertler ve kukla liderler tayin etmek.
Mamafih bu ülkelerin, on yýllýk dilimler halinde, kimler ve nasýl bir yönetimle idare edileceklerini hesaplayarak, oluþumlarý kaçýnýlmaz yapmak.
Ülke insanlarýnýn tefekkür etmek, irdelemek, üretmek ve bir oluþum sürecine girmelerini önlemek nedeniyle, bazen toplum huzursuzluðu, bazen parlâmento erozyonu, bunlara göre asla kaçýnýlmazdýr.
Çoðu zamanlar, bu insanlarýn az bir paha karþýlýðýnda, arenalara toplanmalarý amaçlanýr, bu sebeple galeyana gelmeleri ve biriken potansiyel enerjilerini, kendilerinin tayin ettikleri mekanlarda tahliye etmeleri saðlanýr.
Kronikleþmiþ dertleriyle baþ baþa kalmalarý ve mecalsiz, takatsiz bir þekilde baðýrmalarýna göz yumarak, þayet aþýrýya giden olursa, karakolda bir ay kendine gelemeyecek biçimde, sorgulanýp tutuklanarak, periþanlýða düþürülür.
Daha olmadý mahkeme gününü bekleyerek, cezaevlerinin en olumsuz koþullarýný solutarak, yaptýðýna, yapacaðýna bin piþman bir vaziyetle, sabrý yudumlayarak, henüz çýkmadan hürriyetti duygularýnda teneffüs ederek mahzunlaþýr, bu insanlar.
Tabi ki aile fertlerinin durumu, devleti hiç alakadar etmez, bu sebeple de bir insanýn haklý eylemi, bütün aile bireylerini kapsayarak onlarý da çileye mahkum eder.
Böyle badireler yaþamýþ bir insan, hiç kalkýþýr mý baðýrmaya, eylem yapmaya, dertlerini anlatmaya, böylece aman efendim, bana deðmeyen yýlan bin yaþasýn dedirtmek zorunda býrakýrlar.
Yýlanlar sahipleri tarafýndan terbiye edilir veya uyuþturulur, yani asli varlýðýna müdahale edilerek, etkisiz hale getirilir.
Bu nedenle, yýlaný yýlan yapan asýl vasfý ortadan kaldýrýlýr ve o bakýmdan bunu bilen bir insan asla yýlandan korkmaz.
Ancak bilmeyenler için, hala korku unsuru olarak kalacaktýr, korkutanlar deðil de korkanlar, tavýrsýzlýðý içlerine sindirenler.
Bu biçimde bir hayat yaþamayý, fazilet addedenler, yýlanlardan daha korkunç ve zehirli olduklarýnýn fakýna,hiçbir zaman varamayacaklardýr.
Yýlaný korkunç ve ürkütücü yapan unsur aslîyeti ve aidiyetidir.
Ýþte yýlanýn asliyetini tahrip edenlerde, senin gibi insanlardýr, sen bu insanlara fýrsat verdiðin vakit!
Hayrýn kadar þecaatin, yani cesaretinin ve sende bulunan cevherin, farkýna varamaman ve bu idrake ulaþmaman için, sürekli seni uyutuyorlar, meþgul ediyorlar ve dolayýsýyla böylece seni senden uzaklaþtýrýyorlar.
Fakat sen yýlanla eþ deðerde olamazsýn, zira sen yýlana yön veren konumdasýn, çünkü sen eþrefi mahlukatsýn, yemeðe ihtiyaç duyduðun kadar, uyumaya, hava almaya, pisliklerden arýnmaya kadar ne varsa tabii ihtiyaçlarýn!
Bizzat onlar kadar karþýlamaya, araþtýrmaya, bilgi sahibi olmaya, fikir ve çözüm üretmeye, öðrendiklerini uygulamaya, toplumla birlikte solumaya ve oluþumlara katkýda bulunmaya, asliye tini düþünerek seferber olmalýsýn, en azýndan buna aday olmalýsýn.
Yoksa sen acze düþmüþ, kendini unutmuþ, tebaa olmaktan, sürüklenmekten, yok olmaktan kurtulamazsýn, sen seninle birlikte yok olacaklara seyirci kalamazsýn, buna hiçbir þekilde hakkýn yoktur, kesinlikle bunu bilmelisin.
Tam altý ay niþanlý kaldýk, böylece yanlýþlar yapmadan birbirimizi tanýmaya çalýþtýk, kayýn pederim olan Mükremin hocam ve kayýn validem hacca gitmiþlerdi.
Büyük kayýn biraderim olan ve ayný zamanda Bedir camisinde, imamlýk yapan Ramazan hocamda, kayýn pederimle birlikte ayný evi paylaþýyordu.
Son derece anlayýþlý, tahammüllü bol olan, sevgi dolu, emeðini esirgemeyen evli ve bir çocuðu bulunan, güzel ve gür sesini her fýrsatta cömertçe arzu edenlere sunan bir insandý.
Niþanlýmýn küçüðü ve benim küçük kayýn biraderim olan Ali hocamda, Ýmam hatip lisesinde okuyan, çalýþkan, duygusal, kanaatkar, futbolu çok seven, fakat bunu babasýndan gizleyen, baþý yumuþak, itaatkar çok sevdiðimiz bir genç arkadaþtý.
Baldýzlarým Emine ve Kamile de, Alinin küçükleri olan, evin sevimli, hizmet ehli, niþanlýma halý dokumasýnda katkýlarý bulunan kýzlarýydý.
Kayýn validem, titiz, temiz, becerikli ve sürekli bir iþle uðraþan, kanaatkar, hayýr öðütlü, ibadetine düþkün, hiçbir zaman þikayetçi olmayan, oldukça sabýrlý bir hanýmefendidir.
Mükremin hocamýn evi, adeta bir imalathane gibi, her hafta bir karyola halýsý dokunuyordu, bayanlar kendi kýyafetlerini dikiyorlar, asmalardan üzümler sarkýyor, salçalar kaynýyor, aþ makarnalar kesiliyor, peynirler basýlýyor,asma yapraklarý kýþlýk olarak basýlýyor, patlýcan, biber kurutuluyordu.
Hocam hiç boþ durmuyor,boþ zamanlarýnda bal ve halý satýyordu.
Hülasa on nüfusu barýndýran bu ev, tek bir memur aylýðýna baðlý kalmýyor, þartlarý zorluyor, gýda konusunda sýnýr tanýmýyordu, o kadar çok misafir geliyor ki, köyden, þehirden hepsine de yemek ve meyveler ikram ediliyordu.
Hizmet ehli hocam katiyen yýlmýyor köyden, þehir dýþýndan gelen dost ve akrabalarýna hanesinin kapýsýný açýyor, onlarý yatýlý misafir ederek, konaklama ihtiyaçlarýný karþýlýyor ve gidecekleri adrese refakat ederek iþlerini bitiriyordu.
Hocamýn bu denli gösterdiði tahammülü, sabrý, hizmeti, sahaveti þehir þartlarýnda yaþayan, ayrýca on nüfusu bulunan, fakat sanki bir çocuk sahibiymiþ gibi, neþesinden, ibadetinden ve metanetinden hiç taviz vermeyen bir kimlik sahibi.
Bereketin ne demek olduðunu özümsemem, anlam bütünlüðünü bu hanede görmem, araþtýrmaya gerek duymadan idrak etmem, benim için oldukça yeterli bir sebeptir ve ayrýca bunu bizzat yaþayarak terennüm etmem bulunmaz bir nimettir.
Hiç unutmuyorum; bir gün baldýzlar kayýnvalidelere gelmiþler, aþ makarna kesmeye karar vermiþler, annemize sürpriz yapalým demiþler ve böylece hamuru yoðurmanýn baþýna geçerek bir kývama getirmeyi baþarmýþlar.
Daha sonra hamurun üzerine bir örtü serilerek, kuvvetli bir þekilde hamurun üzerine çýkarak çiðnemek ve açmaya uygun kývama getirmek gerekiyormuþ, Ramazan hocama ve bana bir þekilde, kuvvetli olduðumuz düþünülerek, ihtiyaç hasýl olmuþ, burada bulunmamýz bize olan talebi kolaylaþtýrmýþ.
Hamurun üzerine çýktýk çiðnedik durduk, haylice de huzurluyduk, neþeli þen ve þakraktýk, aniden elektrikler gitti, karanlýkta kaldýk, ne yapacaðýmýzý þaþýrdýk, karanlýkta her kez birbirine bakýndýðýný hissediyordum zira, iþ yarým kalamazdý.
Yan binalara baktýk, lambalar yanýyordu, o zaman burada bir problem vardý, fakat elektrikten kimin anladýðý bilinmiyordu, hatta anlayanda yoktu.
Ýnþaat elektriði kullanýyorlarmýþ, bu bakýmdan binaya çekilen kabloda bir sorun olduðunu tahmin ediyordum, büyük bir ihtimalle kablonun kabuðu inceldiðinden þase yaptýðýný düþünüyordum.
Lakin mesafenin uzunluðu ve oldukça yüksekte bulunmasý, ayrýca karanlýk olmasý, tedirgin olmamýz için yeterli sebeplerdi, çünkü anlamadýðýmýz bir iþti.
Fakat çok karanlýktý, hiç bir ýþýk görünmüyordu, kablo nerede bilinmiyordu, oldukçada yüksek bir mevkide olmasý cabasýydý.
Uzanarak havada baðlantý yapmanýn zaruretini düþündüm, etrafýma bakýndým, eniþtem ve kayýn biraderim Ramazan hoca vardý, lakin bu iþe kimse talip olmadý.
Öyle ya oyuncak deðil ki bu elektrik iþi, þakasý dahi olmazdý alýr devirirdi, üstelik bir þey göremiyorsun ki kim neylesin.
Bir müddet sonra bulunan mumlar yakýldý, mumun verdiði ýþýkla, hamur iþine devam edilmesi denendi, fakat netice alýnamýyordu, bu þekilde çok geç kalýnýyordu, birileri ortaya çýkýp ben yaparým demeliydi, çünkü her kez çaresiz kalmýþtý, bayanlarda sessiz bir þekilde bulunanlardan medet bekliyorlardý.
Ýþ verimi çok düþmüþtü, neþenin yerini sükunet almýþtý, elektriðin ne zaman geleceðini bilseydik ümitlenirdik.
Saat 21,15 i gösteriyordu hala çözüm bulunamamýþtý, bir usta bulsak ki derhal çaðýrsak, bu manada her þey olumsuz geliþiyordu,hanýmlarýn mahzunlaþmasý aðrýma gidiyordu, mutlaka birilerinin çýkýp bu riski göðüslemesi gerekiyordu.
Ramazan hocam o dallara hiç basmýyor, eniþte bey sanayici olmasýna raðmen ben anlamam diyordu, dolayýsýyla bu iþi çözmek mecburen bana kalýyordu.
O halde hemen vakit kaybetmeden çözmeliydim ve uzun zaman alacak bu uðraþtan hanýmlarý mutlaka kurtarmalýydým.
Acele bir þekilde aþaðýya indim, kablo istikametini belirledim, acele mum istedim gelmesini bekledim, yüksek yere çýktým, þar telin indirilmesini söyledim.
Mum geldi, getirene dikkat ettim niþanlýmdý ve ortalýk pek karanlýktý.
Niþanlýmla rahat konuþmanýn tam zamanýydý, ama ne mümkün iþ bekliyordu ve bunun sýrasý deðildi, farklý anlaþýlýr kaygýsýyla, hal hatýr dahi soramadým, sadece teþekkür ederek kendisini uðurladým.
Mumu yaktým, kabloya uzandým, nihayet kabloyu yerde bularak uzanýp elime aldým, býçaðý hazýrladým, kabloyu uçlarýndan soyarak sýyýracaktým, kablo kabuðunun maksadý, korumak ve kamufle etmek olduðundan asýl öznesi dahilde bulunmaktaydý.
Doðal olarak kýyafetini çýkartýp, tamir için hazýr hale gelmesi gerekiyordu, asliyeye ulaþmak için.
Nihayet asýl aktif baðlantýyý yaparak, yeniden telin üzerini bandajladým ve yeniden enerji verilmesini temin ederek, aidiyetinin yerine getirilmesini ifa edecektim.
Hazýrlýðýmý tamamladým, mumu aðzýma aldým, kollarýmla uzandým, kablo baðlantýsýný yapýyordum, yanan mumu dudaklarýmla tuttuðum için, eriyen mum aktýkça sakalýma doðru nüfus ediyor ve tabi olarak donuyordu.
Ben acele ederek iþlerin biranda bitmesine gayret ediyordum, bu bakýmdan baþkalarýndan haberdar deðildim lakin açýk olan camdan gülme sesleri geliyordu.
Bir baktým ki, benim ve düþtüðüm komik halime katýlarak gülüyorlardý.
Ben onlara tepki veremiyordum çünkü, yanan mum aðzýmda bulunuyordu, dolayýsýyla nasýl gülebilirdim, sonunda iþ tamamlanmýþtý ve þar telin kaldýrýlmasýný söylenmiþtim.
Evet nihayet zorda olsa elektrik arýzasý iþini tamir yaparak, lambalarýn yanmasýný saðlamayý baþarmýþ ve böylece çok rahatlamýþtým ve hemen þu meþhur cümleyi hatýrladým.
“Bilgi insaný kuþkudan, iyilik acý çekmekten, kararlý olmak korkudan kurtarýr”, deyimi ne büyük bir tecrübenin eseri olduðunu daha iyi kavradým.
Yukarýya eve çýktým neþeyle ve gülücüklerle karþýlandým, aynaya baktým ki, henüz genç denecek yaþta olmama raðmen, sakalýma akan mum yüzünden bir anda ihtiyarlamýþtým, sakalým beyazlaþmýþtý.
Allah ömür verirde yaþarsak, yýllar sonra geleceðimiz bu hali, þanslý olduðunuzdan siz bu günden gördünüz diye söyleyince çok hoþlarýna gitmiþ olmalý ki epey güldüler, bende bu arada boþ durmadým tabi gülenlere iþtirak ettim.
Böyle muhabbetli,coþkulu ve az maliyetli üretime kimler talip olmaz ki.
Ýstanbul dan rahmetlik amcamýn hanýmý yengem geldi, kendilerini haylice özlemiþtik, çok sýk görüþme imkanýmýz olmadýðýndan, daðarcýðýnda biriken bir yýllýk anýlarýný, dinleyerek ,duymadýklarýmýzý, bilmediklerimizi yengem sayesinde öðrenme fýrsatýný buluyorduk.
Hal hatýr ve hoþ beþten sonra, yengem içini çekerek “ah Mustafa ah” deyince þaþýrdým ve hemen dikkat kesildim, hayýrdýr yenge diyerek sorunca, duymadýn mý dedi, bende neyi diyerek tekrar soru ile cevap verdim.
Bursa’daki fabrika iflas etti, kapandý gitti deyince öyle çok þaþýrdým, bunun nasýl olduðunu merak ederek durmadan sorular sordum.
O kör olasýca Sabri var ya dedi, elinden tutup adam ettiðimiz, fabrikayý emanet ettiðimiz pis mendebur fabrikayý mahvetmiþ, iþçiler daðýlmýþ, Mehmet usta denen o ahlaksýz serkeþ adam hovarda çýkmýþ, iþe bakmamýþ, çalýþan masum kýzlarý ayartmýþ, sürekli karý, kýz peþinde koþuyormuþ dedi bir solukta.
Yengemden böyle argo kelimeleri duymam, durumun ciddiyetinin hangi noktada olduðunu anlamama yetiyordu.
Yengem konuþmaya devam ederek sen ne olduysa çok sinirlenmiþsin, kimseye sormadan, hiç bir þey söylemeden fabrikayý býrakýp Kayseri ye gelmiþsin.
Osman abin, senin yokluðunu çok aramýþ, çalýþanlara sormuþ, onlarda senin gayretlerini ve fedakarlýðýný anlatmýþlar, baþkada orada neler olup bittiyse hepsini, olduðu gibi anlatmýþlar.
Fakat senin hiçbir günahýnýn olmadýðýný, sana Sabri ve Mehmet ustanýn çok haksýzlýk yaptýklarýný aðabeyine anlatmýþlar.
Fakat senin yaptýðýn katkýlarý geç anlamýþlar hiçbir suçun, kusurunda yokmuþ, Osman aðabeyinin Sabri’den duyduklarý hep iftiraymýþ, üstelik fabrikada senin gayretlerinle ayakta duruyormuþ deyince yengem, inanýn çok üzülmüþüm fakat Cenabý Hakka da hamd ettim.
Boþa söylememiþler ya büyükler!
“Alma mazlumun ahýný,çýkar aheste aheste” diye.
Artýk düðün hazýrlýklarýný yapýyorduk,amcazadelerim olan Osman abi ve yaþýtým Mehmet yanlýþ bir anlama nedeniyle, kendilerinin yerine annelerini göndermiþler, yengemde gene ne söyledin ki kýzdýrdýn abini diye söylenince.
Peki yenge ben anlatayým sen dinle ve o zaman deðerlendir bakalým, hak kiminle olacak, diyerek anlatmaya baþladým.
Osman abime telefon açtým ve gayet nazik bir üslup ile düðüne davet etmek maksadýyla, diyerek sözlerime daha bitirmeden!
Mustafa ne düðünü, nereden çýktý þimdi bu, deyince caným sýkýldý, bak Osman aðabey ben size evleneyim mi diye sormuyorum, diyerek sözlerime devam ettim.
Dikkat buyurun düðünüme davet ediyorum, bu ne demek yani Mustafa deyince, benim ne zaman evleneceðime siz deðil, ben ve ailem karar verir dedim ve devam ettim ayrýca þunu da belirtmek isterim ki, aðabey!
Düðünümüzde içki bulunmayacak, kullanýlmasýna da müsaade etmeyeceðim, neden bunu söylemeye gerek duydun diye sorunca.
Biliyorsun ki Fitnat ablamýn kocasý Ýbrahim bey, yýllarca bana senin düðününde mutlaka raký içeceðim derdi, o bakýmdan her hangi bir tatsýzlýða meydan vermemek için, durum hakkýnda bilgi veriyorum dedim.
Peki ya mutlaka içeceðim diye ýsrar ederse ne olacak diye sorunca, bende o zaman þimdiden kanaatimi bildireyim, bu konuda ýsrar edenleri davet etmiyorum dedim.
Osman abimde sað olsun, sizlere nasýl anlattý bilemiyorum, Fitnat ablamda, beyi de çok gücenmiþler ve dolayýsýyla düðünüme gelmeyeceklermiþ, neyse saðlýk olsun diyerek konuyu kapattýk.
Düþünüyorum; böyle bizzat þahsýmla ilgili bir konuda nasýl toleranslý davrana bilirdim, buna hakkým ve yetkim hangi ölçülerde olabilirdi, böyle bir oluþuma katkýda bulunabilirliyim?
Alkol günümüzde, düðünlerin vazgeçilmez þartlarýndan sayýlýyor ve enteresandýr ki o gün, yani düðün gününde milli içeceðimiz sayýlan ayran, alkol kadar tüketilmiyor.
Kullananlar hangi maksada binaen kullanýyor, insaný sýhhatli düþünmekten alýkoyduðu biliniyor, aðrasif tavýrlarý kaçýnýlmaz yapýyor, düðün düzenini ve davetlileri, orada bulunanlarý oldukça rahatsýz ediyor ve ayrýca kaçýrýyordu.
Kullananlar genel olarak sevinçlerini teyit etmek için, manasýzca silah kullanýyorlar, nara atýyorlar ve neden gerek duyarlarsa, güç gösterisini de ihmal etmeyerek yapýyorlar.
Maalesef, düðün sebebiyle kimsede müdahalede bulunarak seslenemiyordu, dolayýsýyla iþ çýðrýðýndan çýkana kadar seyirci kalýnýyordu çoðu kez.
Mutlaka istisnalar da vardýr, içenler aðýzlarýna ne aldýklarýnýn farkýndadýr, hareketleri sakin ve oturaklýdýr, belki de o an baþka hülyalardadýr.
Fakat; birey Müslüman bir kimliðe sahipse, kimliðinin kendine yüklediði her türlü sorumluluðu, yerine getirmek ve yaþamak durumunda ise, buna da mecbursa, o bakýmdan asla kayýtsýz kalamaz, seyirci olamaz, böyle bir oluþuma katiyen katkýda bulunamaz.
Yoksa yalnýzca ismen tabelalaþmak, hiçbir anlam ifade etmez, bir saç levha olarak, hava þartlarýna göre sallanmak, kiþiliksizliktir.
Direnç ve mukavemetini sahibinin pekiþtirdiði vida ile saðlamak, güneþte solmak, rüzgarda yýpranmak, yaðmurda paslanmak ve dolayýsýyla, tabela olmak!
Manadan yoksun, estetiði sinesinde taþýmayan, cazibesi kalmayan, mahalle çocuklarýnýn taþ atma hedefi sayýlan ve sadece kuþlarýn konaklama yeri olan bir tabela.
Baþka bir ifadeyle;
Kendine dahi faydasý dokunmayan, yaþadýðý hayattan yýlan ve býkan ve hatta korkan ve o nedenle de sürekli güçsüz ve zayýf kalan.
Çaresizlikten þaþýran, güç bulmak için içkiye, esrara sarýlan, fakat her geçen gün kaybolan, herkesin acýdýðý, kýnadýðý, kaçmaya çalýþtýðý ve hatta yitip yuvarladýðý bir belirsizliði taþýyan, kimlikli tabela.
Ve kaybolmuþ fakat bulunan, lakin okunamayan bir kimlik, ne iþe yarar ve ne çare olursa, ancak o kadar faydasý dokunan ilkesiz, mesnetsiz, hedefsiz ve o nedenle de belirsiz bir hayatýn tabelalaþtýðýný düþünün.
Hatýrlayýn, deðil mi günü birlik yaþadýðýmýz bu hayatta, karþýlaþtýðýmýz, þahit olduðumuz, fakat çare olmaktan uzak kaldýðýmýz ve yinede hala bu belirsizliklere kapý araladýðýmýz...
Bulunduðumuz çevrede, katýldýðýmýz etkinliklerde, kimlik sorunu her zaman karþýmýza çýkmýyor mu, bu sorunlar, fertlerin problemi deðil mi?
Her insan, üzerine düþen sorumluluðun farkýnda olsa,keyfiyet ve mecburiyeti ayýrsa, toplu olarak yaþanýlan mekanlarda, saygý ve duyarlýlýk ön plana çýksa, egolarýmýz bir müddet rafa kalksa, kimliðimizden ne eksilir?
Ýþtirak edilen veya bulunulan ortama müspet ve kabul gören katkýmýz olsa, fedakârlýk ve anlayýþ öncelikli olsa, daha iyi olmaz mý, bunlar yapýlamaz mý, düþünen insanlar bunu baþaramazlar mý?
Yeter ki samimi olalým, kendimizi avutmayalým, neyi niçin yaptýðýmýzýn farkýna varalým, neticesinin muhasebesini bir yapalým.
Hayat devam ediyor ve o nedenle de, neslimizin geleceðini katiyen unutmayalým, elimizden geldiði kadar katkýda bulunalým, yanlýþa adettir, töredir diyerek uymayalým ve uygulayana yardýmcý olmayalým.
Taklitten sürekli mukallit olmaktan oldukça kaçýnalým, bunlarý uygulamak çok mu zor, baþarýlamaz mý,bunlara alternatif olacak pozitif yenilikler yapýlamaz mý?
Bunlarý önemsemediðimiz vakit tekamülün, terakkinin, sosyal açýlýmlarýn ne anlamý kalýyor þöyle bir samimi düþünelim.
Deðer yargýlarýmýz, deðiþmez sandýðýmýz, mümkün görmediðimiz, hayrete düþtüðümüz onlarca örf hýzlý deðiþim sürecinde dumura uðradý.
Sormadan, ne derler acaba demeden, mali yönümüzü düþünmeden, geleneklerimizi önemsemeden, küreselleþme adýna öyle bir deðiþim yaþanýyor ki!
Ulaþým, koordinasyon ve teknolojik yenilikler sebebiyle, mýknatýs gibi adeta seni, sana býrakmadan çekiyor,direniyorsun,gücün kalmýyor,takatsiz kalýyorsun acýndýrýyor.
Bizler yeniliklere ve deðiþime hazýrlýklý olamadýðýmýz veya anlamadýðýmýz için, bir süre tepki göstersek de, netice deðiþmiyor, yani bir þekilde kabul ediyoruz, kullanýyoruz ve uyguluyoruz, dolayýsýyla müeyyidelerimizi bu þartlara göre tespit etmek zorunda býrakýlýyoruz..
O zaman demek ki, zemin ve sýhhat þartlarý incelenerek, sosyal dengeler gözetilerek, yöresel asabiyetler terk edilebilir.
Onun yerine daha güzel, evrensel oluþumlara paralel olarak, konunun ön yargýsýz, bilgiyi tarafsýz kuþanmýþ, halký için ilim yapmýþ, toplumunu dýþlamamýþlar…
Milletini iyi tanýmýþ, milletinin tarihini özümsemiþ, geliþimini sosyolojik olarak incelemiþ, halkýnýn tepkisini, kutsallarýný ve dünyadaki mevcut deðiþimi ve bu sürece katkýda bulunan ülkelerin, gerekçelerini ülkesi adýna tahlil edenler…
Sathýn stratejik temayüllerini, en güzel biçimiyle inceleyerek tespitler yapmak, ayrýca ve en önemlisi de, tarihin ibret derinliðinden ivme kazanarak gayret edenler…
Toplanan bilgileri ve oluþan projeyi, insaný, çevreyi ve ekonomiyi bilen uzmanlar kurulunun tartýþmasýna açmak, adýna uðraþanlar…
Sempozyum, panel, açýk oturum ve anketlerden oluþan, araþtýrma, etüt, inceleme ve çözüm üretme merkezlerinin kararlý ve tarafsýz olarak denetimlerini artýrmak, ayrýca bu merkezlere daha fazla yatýrým yaparak, imkanlarýný çoðaltmak, için çalýþanlar…
Bu oluþuma halkýn katkýsýný ve katýlýmýn takibini yaparak, reaksiyonu ve aksiyonu sükunetle tahlil ederek, mukayese etmeyi baþaranlar…
Tespit edilen, popülist yaklaþýmlarý ve tahrik unsurlarýný, ayrýca arþiv oluþturup deðerlendirerek, ortaya çýkan projeyi mihenk nedeni saymak…
Ülkenin cumhur baþkaný, devletin baþý olmasý nedeniyle;
Bu teþekkül edilecek kurulu, o makama baðlayarak atama, görevden alma yetki ve sorumluluðunu býrakmak.
Meclisin bu kurula olan ilgisi ve katkýsý oy bakýmýndan referans sayýlarak;
Muhtarlarýn ve belediye baþkanlarýnýn, yatýrým ve inceleme konusu projelerini özellikle seçmelerini saðlamak ve cazip projeye katýlým zeminini oluþturmak ve bu konunun önemine vurgu yapmak asýldýr.
Sürekli düþünmek, irdelemek, muhakeme etmek ve çözüm üretmek bireyler için tabi olan hasletlerdir.
Bende tabi olan ne varsa onlarý yapmak istiyorum, farklý bir þey deðil, dolayýsýyla her kez yapýyor benimde yapmam gerekiyor diyemem.
Düðün hazýrlýklarý olanca hýzýyla devam ediyordu, düzen düzmek için öz mesture ve tesettür giyim ismi ile çalýþan maðazalardan ihtiyaçlarý aldýk, mütevazý olarak elimizden ne geliyorsa karþýlýklý konuþarak düzen iþini anlayýþla hallettik.
Davetiyeleri bastýrdým, çerezleri aldým, her iþe ben koþturuyordum, mali yönden son derece kýsýtlý bir bütçem vardý.
Öyle ki, gelin konvoyu için tuttuðum taksilerin parasýný ödeyecek durumda deðildim, onun için gün evveli taksi duraðýna giderek ön anlaþmamý ve ödeme programýný konuþmuþtum.
Hülasa eðer ben evlenirsem, evlenemeyecek hiç bir insan tanýmýyorum demiþtim, daha zorunu görmediðim için.
Çünkü yük tamamen benim üzerimdeydi, o günlerde Cenabý Hakkýn yardým ve inayetini her zaman gördüm.
Düðünde yemek verilecekti, onun hazýrlýklarý ve malzeme alýmlarý yapýldý, nihayet her bir hazýrlýk tamamlanmýþ, yeni çýkan sorunlar son derece hýzlý biçimde çözüme kavuþturuluyordu.
Düðün herhangi bir salonda deðil, evimizde yapýlýyordu, yemeklerde arka bahçemizde dizilen masalarda ikram ediliyordu.
Bacýlarým, yakýn akrabalarým mutfak iþlerini gayet güzel götürüyorlardý, seri olarak yemeklerini yiyenler kalkýyor, diðer misafirler oturuyorlardý.
Kýna gecesi dini motiflerle yapýlýyordu, karþý komþumuz Aðýrnaslý Ahmet amcalarýn evine misafirler alýnmýþtý.
Hacý kýlýç cami imamý Veli hoca ve düven önünden hastane caddesine dönüþteki solda bulunan cami imamý Mehmet Gacýr hoca ile beraber ilahiler, kasideler ve sohbetlerle devam ediyordu.
Bizim evde hanýmlara tahsis edilmiþ, orda da benzeri uygulamalar yapýlýyordu, sülalemizde ve mahallemizde ilk defa böyle farklý bir düðün olgusu gelen misafirler tarafýndan görülüyordu.
Alkol yoktu, çalgýcýlar bulunmuyordu, nara atmak, güç gösterisi yapmak, bay, bayan karýþýk oturmak ve oynamak imkaný yoktu, oldukça sakin ve sükunetli geçiyordu.
Kýnalar geldi dualarla yakýldý, saðdýç ve arkadaþlarým sað olsunlar görevlerini ihmal etmediler, her zaman fedakarlýk gösterdiler.
Nisan ayýnýn dokuzuncu gününde, düðün konvoyu hazýrlýklarýný tamamlamýþ olarak ayrýlmýþlardý, ben evde kalmýþtým.
Bacýlarýmdan büyük olan Hayriye ablam, gelininin koluna girerek ve babasýndan teslim alarak þehir turu yaptýrmýþlar.
Nihayet konvoyun korna sesleri uzaklardan duyulunca, annem ve diðer yakýnlarým karþýladýlar ve gelinlerinin koluna girerek içeriye aldýlar.
Ben bahçenin kenarýnda duruyordum, pür dikkat bir vaziyette etrafý, oluþumlarý kolluyordum.
Ayný zamanda uzaktan bakarak, orda bulunmanýn heyecanýný, keyifli bir þekilde deruhte ediyordum.
Cenabý Hakka þükürler olsun ki, düðünümüz huzurlu bir þekilde, vukuatsýz ve dualarla nihayet bulmuþtu.
Babamýn bir oðlu olduðum için, babamlarla beraber kalýyorduk, dolayýsýyla ayný evi paylaþýyorduk.
Mütevazý, huzurlu ve hayatý dolu olarak yaþamaya baþlamýþtýk, boþ vakitlerimizde bahçemizi belliyor, ekiyor, sitil yapýyor, çapalýyor, ayrýk otlarýný temizliyor ve çaylarýmýzý yudumluyorduk.
Ben ayný iþyerinde çalýþmaya devam ediyordum, epeydir görüþemediðim gazete temsilcisi Zeki efendi;
Artýk bu iþi daha fazla götüremeyeceðim memleketim Edirne ye gideceðim, gel þu temsilcilik iþini sen yürüt dedi.
Ben gazetecilikten ne anlarým ki temsilcilik görevini üstleneyim,dedim.
Sonra milli gazete abone sayýsý 150-200 adet civarýndaymýþ, bu rakamla büro kirasý, daðýtýcý parasý, kýsacasý masraflarýn çýkmasý mümkün görünmüyordu.
Dolayýsýyla evimizi nasýl geçindireceðimiz belirsizdi.
Zeki efendi gazete bayisinde epey borç biriktirmiþ, abonelerde güven kalmamýþ, sabit bir büro tutulmamýþ, þimdiye kadar temsilcilik ticarethanede yürütülmüþ, yani temsilciliðin cazip olan hiçbir tarafý bulunmuyordu.
Fakat bir tarafta da bizim gazetemiz diye sahiplendiðimiz, bir gazetenin içler acýsý durumu beni çok üzüyordu.
Çevremden, tanýdýðým esnaflardan küçük bir araþtýrma yaptým, genel olarak yardýmýmýz olsun diye alýyoruz dediler.
Çoðu zaman okumuyoruz bile, demeleri beni ayrýca çok þaþýrtmýþtý, çünkü günlük bir gazete mutlaka ihtiyaç olduðu için okumalý ve bu maksatla alýnmalýydý.
Hiç unutmuyorum, Þerafettin Elmas taþ’ý ve Hüseyin Ekinciyi bu arkadaþlar gazeteye abone olmamýþlardý,uðraþtýk fakat yinede yapamamýþtýk.
Gerekçeleri ise tespih çekmeye ancak fýrsat buluyoruz, onun içinde gazete alýp okumuyoruz demiþlerdi ve bende çok þaþýrmýþtým zira hiçte inandýrýcý gelmemiþti.
Hüseyin Ekinci bir iþ hanýnda halý ticaretiyle uðraþýyordu,Þerafettin Elmastaþ ise Þaban beyin fabrikasýnýn duvarlarýný örüyordu.
Ben zikir etmenin,tespih çekmenin veya kitap okumanýn günlük bir gazeteyi okumakla ne ilgisi var, hala anlayabilmiþ deðilim.
Yaptýðým araþtýrmalarda bu gazetenin piyasa þartlarýnda prestij kazanmasý ve özellikle zihinlerde oluþan olumsuzluklardan temizlenmesi gerekiyordu.
O nedenle kararýmý verdim,çalýþtýðým iþ yerinden iliþkimi kestim ve bir hafta süreyle gazete nereden alýnýyor,nasýl daðýtýlýyor tespitlerini yaptým.
Abonelerin kimler olduðunu, iþ ve ev adreslerini, bizzat bisikletle gezerek gazeteyi abonelere daðýttým ve böylece iþi öðrenmiþtim, dolayýsýyla bu havayý teneffüs ederek, abone ve daðýtýcýnýn psikolojik ortamýný deþifre etmiþtim.
Hemen acilen bir büro tutmam gerekiyordu, koltuk, masa, ne gerekiyorsa telefon dahil, bu zamana kadar hiçbir þey mevcut deðildi, zira gazetenin kayseri temsilciliði adressiz olamazdý.
Hülasa bir temsilcilik bürosunun oluþumlarý için masraflara ve bunun için bizde bulunmayan paraya ihtiyaç vardý.
Ben kiþilik olarak dost ve ahbaptan para istemeyi, borç olarak talepte bulunmayý, pek beceremem onun için talebimi bir müddet tehir etmeyi uygun görürüm ve þartlarým müsait olunca istediðimi gerçekleþtirirdim.
Fakat bu iþ geciktirilemezdi, zira günlük ve sürekli koþturmayý gerektiren bir iþ tercihiydi, her kim iþlerinin takip ve tespitlerinde, iþinin gereklerini yerine getiriyorsa, baþarýda ayný istikamette neticesini vereceði belliydi.
Sabah saat,7,30 civarýnda abonenin eline günlük gazete geçmiyorsa, saat,11.00 veya öðleden sonra geçiyorsa, o gazeteyi ve okuyucusunu bir düþünün.
Gazete bayilerinde saat 8.00 den önce gazete bulunuyorsa, aboneler neden dört saat sonra gazetesini okusun, üstelik Pazar gününün gazetesini de Pazartesi günü okumak zorunda kalsýn.
Bu sorunlarýn niçin düþünülmediðini ve neden çözümler üretilmediðini anlamak hiçte zor deðildi.
Sorunlarýn en önemlisi olan, günlük gazetenin daðýtýmý yapýlamadýðý vakitler, Ýstanbul’dan gazete gelmedi diyerek, suçu gazetenin merkezine havale edilirdi veya neden gazete iki günde bir geliyor dendiði zaman, abonelerden paralarý toplayamadýðýmýz için, bayiden gazeteyi alamadýk diyerek, kendilerinin güya masum olduklarýný ima ederlerdi ve böylece iþin içinden çýkarlardý.
Birde hiçte hoþ olmayan, nezaket kurallarýna asla uymayan biçimde, burçak daðýtýmýn sahibi Mustafa beyi gýyabýnda, özellikle milli gazetenin daðýtýlmasýný engellemekle suçlayarak, abonelere þikayet edilirlerdi.
Oysa ki daðýtým þirketi bir ticaret hanedir, siz müeyyidelerinizi yerine getirdiðiniz zaman, þirket para kazanýyor, neden size engel çýkartsýn!
Sur iþ hanýnýn ikinci katýnda bir büro kiraladýk, arkadaþým diþ doktoru Orhan Aslanlaþ beyin manevi katkýlarý her zaman olmuþtur.
Ýslam mobilya isminde, mobilya imalathanesi bulunan sevdiðimiz güzel insan Hamdi Kamberli bey sað olsun, senet karþýlýðýnda büroya koltuk takýmýný ve acele ihtiyaç duyulan her ne varsa almýþtýk.
Artýk bizim gazetenin de þehrimizde bir temsilciliði vardý, hem de þehir merkezinde bulunuyordu, Hunat camisinin karþýsýnda bulunuyordu, o bakýndan adresi ve ulaþýlmasý çok kolay olan bir mekandý.
Þehrimizde temsilciliðini yaptýðýmýz gazetemiz, artýk abonelerimize erken saatlerde ulaþýyordu.
Ýki kiþiden oluþan daðýtým ekibini ve daðýtýmda kullanacaklarý bisikletlerini satýn alarak, bu arkadaþlarýn abonelere yetiþmelerini kolaylaþtýrmaya çalýþtýk.
Gazete ve daðýtýmýn ne demek olduðunu, aksamalarýn nelere sebebiyet vereceðini, lakaytlýðýn ve umursamazlýðýn çalýþaný saf dýþý býrakacaðýný anlatýyordum.
Böyle bir iþ dalý olduðunu izah ederek, elemanlarý böyle yetiþtirerek, yeni abonelerin kaydýný yapýyor, ayrýca sorunlarý dinlenerek tespiti ve çözümleri üretilmeye çalýþýlýyordu.
Temsilci olmam sýfatýyla, daha önceleri yýpranan iliþkileri, düzeltmek maksadýyla Java motorumla gelerek, ana bayiden gazeteyi bizzat kendim alýyordum.
Saat kaçta biliyor musunuz? sabah 04.30 veya 04.45 civarýnda, Ankara’dan kamyonla gazeteler gelir ve hemen tasnifi yapýlýrdý.
Ben kendi gazetemi alarak büroya giderdim, elemanlar gelene kadar abone tasnifini yaparak, daðýtýlmaya müsait hale getirirdim.
Her güne böyle baþlardým, gazetecilik mesleði çok farklý bir iþ koludur, zeki, çalýþkan, fedakar ve sabýrlý olmayýnca neticeye de ulaþmak gayri kabildir.
Ana bayi ye ben deðil de görevli arkadaþý göndersem, en ufak bir sorunda gazeteyi alamadým diyerek geri geliyor, ne oldu, niye ,neden, sorularýna dahi sýhhatli cevaplar alamýyorduk.
Gözlerinden uyku akýyordu zavallýlarýn, böyle iþin en can alýcý vaktinde çalýþan birey, zinde ve görev bilincinde, rýzkýnýn peþinde olamazsa, baþarýda o nispette zayýf olur elbette .
Böyle bir insan, o saatte gözüne iliþen önemli bir parayý bulsa, inanýyorum ki gözleri fal taþý gibi açýlýr, uyku falan kalmaz, bunun sebebi nedir illaki belli.
O an bulunan para, her anda kaybolur, yok olur, ter dökmeden, emek vermeden elde edilen her þey bir þekilde buharlaþýr.
Dolayýsýyla acýkmayan bir insan, oburluðundan eline geçen her yiyeceði, hiçbir sýnýr tanýmadan yiyebiliyorsa, böyle bir insanýn irade ve istidat duyarlýðý kaybolmuþtur.
Binaenaleyh bu gazetecilik mesleði araþtýrmayý, tahmini, refleksleri, bilgiyi ve en önemlisi de hýzý çok sever.
Plan, prensip ve iþ disiplini dahilinde zor günleri aþmýþtýk, çalýþan arkadaþlarýn maaþlarý, günlük giderler ve kira parasýný þimdiye kadar kimseye söylemediðim!
Fakat þu an sizlerle paylaþtýðým, sevgili eþimin göz nuruyla ilmek ilmek,her sýrasýnda besmele çekerek!
Sabahlarý erkenden kalkarak, beni yolcu ettikten sonra, aile bütçemize katkýda bulunmak için,oturup dokuduðu halýyý satarak karþýlýyordum.
Bunu kimse bilmiyordu, ne yiyoruz, nasýl geçiniyoruz, masraflarý neþelik de karþýlaþýyoruz kimse tarafýndan merek edilerek sorulmuyordu, zannedilen ise çalýþan herkese gazeteden maaþ geldiði veya karþýlandýðý noktasýndaydý.
Oysa ki hiç alakasý yoktu, ne maaþ, ne gazete hiçbir þey yoktu, sadece reklam alýnýrsa onun bir kýsmý veriliyordu.
Daha önceleri Ýstanbul dan belirli sayýda gazete geliyormuþ, fakat bunu da yasal olmadýðý gerekçesiyle ana bayi engellemiþ, çünkü taahhütleri öyleymiþ.
Ben abone sayýsýný artýrmak için çok çalýþýyordum, bir Java motorum vardý, on iki ay üzerinden hiç inmezdim, bu bakýmdan oldukça hýzlý ve dakiktim.
Cenabý Hakka þükürler olsun ki, 150-200 olan abone sayýmýz 1200 adeti bulmuþtu.
Her gün okurumun eline gazetem ulaþsýn diye, 11adet olan abonemi, maðdur býrakmamak maksadýyla, motorumla her gün bu11 gazeteyi her gün Taksana götürürdüm.
Bu götürdüðüm gazetelerin, benzin masrafýný karþýlamasý mümkün deðildi, fakat ben gazeteyi götürürken þu düþünceyi taþýyordum.
Sýladan, gurbetten, dünya insanlarýndan sýcak haberleri maksatsýz bir ölçüde yazan, çözümler sunan, ayný zamanda eðiten bir mektup veya dostlardan geleceði merakla beklenen haberler ve hareket yelpazesinin bir pusulasý olarak telakki ediyordum.
Gazetemiz adeta þaha kalkmýþtý, sosyal ve kültürel amaçlý hediyeler vermeye baþlamýþtý.
Bunlardan halý seccade, battaniye ve üç aþamalý, oldukça güzel kalarmatikler, bunlar ayný zamanda kupon karþýlýðý verildiði için, fiyatýnýn çok altýnda okuyucuya ulaþtýrýlýyordu.
Dolayýsýyla oldukça hareketli ve yoðun bir þekilde çalýþýyorduk, þehrimizdeki gazetecilerin gündemine girmiþtik, baþarýlarýmýz konuþulmaya baþlamýþtý.
Ben birkaç gazeteden teklifler almýþtým, beraber çalýþalým diye fakat bu tekliflerden daha çok beðendiðim, ana bayilik yapan ve Burçak daðýtýmýn sahibi olan Mustafa beyin þahsýma iltifatta bulunmasýdýr.
Dünya gazetesinin temsilciliðini almamý teklif etmesi ve ýsrarcý olmasý benim için önemli bir olaydý.
Teþekkür ederek teklifini geri çevirdim, çünkü biz bu iþleri görev ve hizmet bilinciyle yapýyorduk.
Baþka türlü izahý mümkün olabilir mi, hiçbir kazancý olmayan, masraflarý cebimizden çýkan, böyle bir iþe kimler sahip çýkar ki!
Halý seccadeler gelmiþti, üç renkti, en çokta yeþil rengi tercih ediliyordu.
Fakat o rengin sayýsý sýnýrlýydý, tarafýmdan yapýlmasý gereken, çuvallarýn aðzýný tam açmadan, sýraya giren herkese, rengini dahi görmeden, kýsmetine düþeni almasýný saðlamaktý, böylece gayet güzel ve uyumlu gidiyordu, itirazlar kesilmiþti.
Bu konuda o kadar titiz davranýyordum ki, bacým dahi geldi, o da herkes gibi kýsmetine düþen rengi alarak ayrýlmýþtý.
Yine bir gün daðýtým devam ediyordu, gürültü duyuldu, elemanlara hayýrdýr ne oldu diye sorunca, sýrayý ihlal ederek öncelik ve ayrýcalýk isteyen, biraz tanýdýðým, kentimizin elektrik kurumunda çalýþan, Abdullah isminde mülayim görünen, aslýnda hiçte öyle olmadýðýný hareketleriyle ispatlatan bir insan tanýdým.
Konu neymiþ bu beyefendi kardeþimiz, istediði rengi almak durumundaymýþ, sebepte kendisi bu davanýn insanýymýþ, yani olay bu kadar basitmiþ.
Dinledim, sakinliðe davet ettim, örnekler gösterdim, hala ikna olmuyordu,çuvalýn içinden beðendiði renge bakarak alacakmýþ, kabul etmem mümkün deðildi, þimdi gidinde baþka bir gün, daha sakin olarak gelin dedim.
Fakat ne mümkün, ikna olmuyordu, ben kiþilik olarak kavgaya, gerginliðe müsait yapýda bir insan deðilim, sakinliði ve huzuru daha çok severim.
Baktým ki insanlar galeyana gelecek, adamý tepeleyecekler, dayanamadým müdahale ettim, derhal burayý terk et, yoksa aþaðýya atarým seni diye baðýrdým.
Adam þaþýrmýþ olmalý ki, gözlerime baktý ve hiç seslenmeden bir adet halý alarak, kafasýný sallayarak bunu unutma, sana gösteririm der gibi kafa sallayarak ayrýlýp gitti.
Bizim arkadaþýmýz olduðunu söyleyen bu enteresan insan, bize göre yanlýþ tutumuna göz yumulmadý diyerek selamý ve konuþmayý yýllarca kesti, bir mecliste karþýlaþýrsak bile hala kinle,husumetle bakýyor.
Ne enteresandýr ki, bu insan yýllarca, Hak geldi, batýl zail oldu diyebiliyordu, ne hazindir ki, ben samimiyetine kesinlikle inanmýyorum, böyle bir insanla paylaþacak, ortak bir paydam bulunamazdý.
Gazetenin genel merkezinden Ýstanbul’a davet edilmiþtik.
Her ay mutat olarak, il temsilcileri toplantýsý yapýlýyordu, o nedenle de epeydir gitmediðim fetih ve dünya kenti olan þehre yine gidiyordum.
Terminalden otobüsle ayrýlmýþtýk, yanýmda oturan arkadaþ, kalabada bulunan kireç fabrikasýnda çalýþýyormuþ, elektrik mühendisi olduðunu öðrendiðim bu insan, orta boylu, biraz kumral ve konuþmaya müsait bir yapýya sahipti.
Epey sohbet yaptýk, bazen uyukladýk, zamanla çaylarýmýzý yudumladýk, yolda seyir halindeydik.
Aracýn kaptaný iki koltuk önümüzdeydi, arkasýnda oturan bayanla öyle sulu bir sohbete dalmýþtý ki, tüm yolcular dikkat kesilmiþ onlarý dinliyorlardý.
Aracýn arka koridorundan bir adam geldi ve þoföre doðru yönelerek,ön kapýnýn basamaðýnda ayakta duruyordu, niçin orada durduðunu doðal olarak merak ediyordum, bu yüzden dikkat kesilerek bakýyordum, mavinden ikinci kaptan olduðunu duyarak öðreniyorum.
Bu arada araç aniden öyle bir sarsýldý ki, ön kapýnýn orada duran ikinci kaptan, kolunu ve baþýný þiddetli bir þekilde ön göðüse çarptý, tabi olarak yaralandý ve kanýn aktýðý ön koltukta oturanlar tarafýndan görüldü.
Bu arada aracý sýkýþtýran olmamýþ, önüne çýkan yokmuþ, lastik patlamamýþ, çukur çýkmamýþ, peki ne oldu da araç böyle aniden sarsýldý, diye merak ederken!
Ýkinci kaptan kýzarak geldiði yöne doðru ilerliyordu, tabi meseleyi tahmin etmemiz çok zor olmadý.
Meþhur kaptan bey, ikinci kaptanýn boþta olduðunu anlayýnca, direncini ölçmek için böyle bir eyleme kalkýþmýþ, ne diyelim kaptanlarýn duyarlýlýðýný böylece panik yaþayarak anlýyoruz.
Haliç köprüsüne doðru yaklaþýyoruz, hava oldukça sisli, yerler çið düþmüþ yaþ ve tabi olarak kaygan, bizim kaptan için bu tehlikeli durumlar hiç fark etmiyor, sað olsun arkasýndaki bayanla, sohbete devam ediyordu, gülüyorlar, kahkaha sesleri geliyordu.
Artýk sabrým kalmadý çok rahatsýz olmuþtum, ayaða kalktým þoföre ve bayana müdahale edecektim, kendine gelmelerini söyleyecektim, yanýmdaki arkadaþ, Mustafa bey gel boþ ver, zaten az bir yolumuz kaldý dedi.
Kararlýydým, birilerinin keyfi uðruna, daha fazla rahatsýz olamazdým, önümüzdeki koltuktan tutarak ilerliyordum ki, birden þoförün feryat ederek baðýrdýðýný ve otobüsü durduramadýðýný fark ettim.
Kaptan arkasýnda oturan enteresan bayanla, yaptýklarý muhabbetten dolayý dikkati daðýnýktý, bu sebeple haliç köprüsünde kitlenen, trafik kazalarýný hiç fark etmemiþ, çok geç kalmýþ.
Frene dokunmuþ ama ne mümkün, araç durmuyor kayýyor, hýzda zaten mevcut, mübarek sanki kör gibi vardý, demir yüklü kamyona arkadan güm diye vurdu.
Þiddet ve sarsýntý oldukça fazlaydý, ön camlar kýrýldý, direksiyon eðildiði için kaptan sýkýþmýþ baðýrýyordu.
Yol boyunca þoförün konuþtuðu, fakat kimin nesi olduðu belirsiz bayanýn, aðzý kanýyordu,fakat bu arada baðýrarak terliðini arýyor, yolculardan aðzý, burnu kanayan, kolu kýrýlan oldukça fazlaydý, takriben kýrk civarýnda araç birbirine girmiþti.
Devrilen, deposu delinen, can çekiþen, araçlarýn altýnda kalan, çok sayýda insan vardý, aman ha sigara yakmayýn benzin ve mazot depolarý patlar diyerek anons yapýyorlardý.
Benim en çok dikkatimi çeken, seyir halindeyken, kimseyi umursamayan, kaptanla lâkýrdý yapan bayanýn, bir anda þoförü en büyük hain ilan etmesiydi.
Þoför can çekiþtirirken, kemerinden aþaðýsýna direksiyon kitlenmiþ kývranýyordu, yardým istiyorken, yol arkadaþý meçhul bayanýnýn, bunlarý gördüðü halde, umursamadan sarsýntý nedeniyle, þoförün yanýna düþen terliðini almak için, benden yardým istemesiydi.
Kaptanýn feryadýný duyarak, ben ne yapabilirim diye düþüneceðine, hiçbir öneme haiz olmayan terliðinin derdine, düþmesine ne demeliydi.
Dayanamadým, baðýrýp durma behey kadýn! Eðil ve dizini kýr, terliðini þu aradan al, demek durumunda kaldým.
Fakat seyir halindeyken, bir hanýmefendi gibi olabilseydi, tabi ki bende hiç tereddüt etmeden, terliðini alýr kendisine verirdim.
Elimizden ne geliyorsa esirgeyemezdik, herkese yardýma koþtuk, daha sonra kaza mahallisinden ayrýlarak, gazetenin top kapýdaki, genel merkezine gitmek için, hedefime doðru yöneldim.
Ben genel merkezi iyice tanýmak ve kanaat sahibi olmak için geziyordum,elimi yüzümü yýkadým yemek haneye çýktým ve çok þaþýrdým.
Ýnsanýn midesiyle alakalý bir mekanda bir tebessümü, neþeyi veya hoþ geldiniz, nasýlsýnýz demek hasletlerini hiç göremedim, adeta buharlaþtýðýný, rafa dahi kalkmadýðýný yakinen gördüm.
Ýnanýr mýsýnýz, kadavra salonuna mý geldim acaba, diye kendime soru yönelttim, buz gibi bir mekan, muhabbet hiç yok, sanki bunlar dilleri yabancý insanlar, bakýmsýz odalar beni daha çok hayali sukuta uðratmýþtý.
Toplantý vakti gelmiþti, bizleri bir salona aldýlar, salondaki atmosfer, diðer yerlerde gördüðüm kadar, soðuk deðildi, tam tersi bir oluþumdaydý, umduðumuz kadar olmasa da kadavra salonu kadar da deðildi.
Sadece bir fark vardý, ilk tespitlerim çalýþanlar üzerindeki kanaatlerimdi, ikinci tespitlerim ise idarecilerden oluþan kadrodan ibaretti.
Yine bir çok soru ünlem iþaretleri, bir anda zihnimi iþgal etmiþlerdi.
Gazetenin genel merkezindeki toplantýyý, sahibi durumundaki yönetici Mustafa Karahasanoðlu yönetiyordu.
Ülkü Kumral, Halil Gölve, Necdet Kutsal, Hasan Maden ve bir çok isimlerini yazamadýðým yazar bulunmaktaydý.
Mustafa Karahasanoðlu bey açýþ konuþmasýný, tespit ve tavsiyelerini yaparken en çok dikkatimi çeken, mimik ve ifade þekliydi, sanki karþýmýzda Erbakan hoca oturuyordu onu dinliyorduk.
Baþarýlý olan il temsilcilerine, söz hakký veriliyordu.
Kendi illerinde ne gibi bir çalýþma yapmýþlar ki böyle bir baþarýyý yakalamýþlar, bu açýdan çalýþmalarý hakkýnda, anlatýmlarý saðlanarak diðer temsilciler bilgilendiriliyordu.
Anlatýlanlarýn temsilcilere örnek olmasý ve çalýþma prensipleri tarafýmýzdan özetleniyordu.
Ýl temsilciliðinde Kayseri, baþarý sýralamasýnda üçüncü þehir seçilmiþti.
Mustafa Karahasanoðlu bey özellikle, Kayseri temsilciliðinin, benden önceki tiraj durumuyla ve þimdiki durumun mukayese edilemez, olduðunu söylemesi, beni ayrýca sevindirmiþti.
Ve benin için en önemlisi de baþarý sýralamasýnda, ilk iki sýrayý paylaþan il temsilcilerinin açýk hesaplarý bulunurken,üçüncü olan Kayseri temsilciliðinin açýk hesabý bulunmuyordu.
Bu rahatlýk içinde, gazetenin daha çok baþarýlý olmasý için, yaptýðým tespitleri ve temsilciliklerdeki temel problemleri sýralamýþtým, haklý bulundum bu nedenle ilgililer notlarýna kaydettiler.
Bizler için çok verimli bir toplantý olmuþtu, artýk ayrýlma zamaný gelmiþti.
Ýstanbul da ikamet eden ve amcamýn oðlu olan yaþýtým Mehmet, sað olsun her gittiðimde yakinen ilgilenir, elinden geleni esirgemez ve böylelikle beni ihya ederdi.
Mehmet beni top kapýdan uðurladýðýnda Mehmet’i ve anýlarýmý düþünüyordum.
Ýstanbul’a ilk geliþimdi, Osman aðabeyimin düðünü vardý, o nedenle davetliydik, sevgili babam tek amcalarýydý.
Babam rahmetlik amcamýn, iki yaþ büyüðüydü, fakat amcam, babamýn her iþine yýllarca koþturmuþ ve bu bakýmdan da, babalarýnýn hatýrasýna olan hürmeti, her zaman gösterirler ve bu konuda kusur etmezlerdi,ayrýca amcalarýný da çok severlerdi.
Akþam düðüne gidecektik, vakit çoktu, biraz yorgunluk hissettim, Mahmut paþadaki dükkanýn arka bölmesine uzandým, biraz uymuþ olmalýydým ki, gürültü ve gülme seslerine uyandým.
Dýþarýya çýktým, baktým ki bizim Mehmet ve dükkan komþularý beraberce mum tablalarýný kýrmaya çalýþýyorlardý.
Kalýnlýðý sekiz santimden aþaðýda olmayan, kýrk çarpý otuz ebadýnda bulunan, mum kütlesine vurarak, kýrmaya çalýþýyorlardý.
Hararet oldukça fazlaydý, iki kiþi denedi kýramadý, elleri acýmýþ olmalý ki, ovalýyorlardý.
Orta yaþlý biri beni göstererek, Mehmet’e kim olduðumu sordu, amcamýn oðlu Kayseri den düðünümüz için geldiler dedi.
Adam çok uyanýk birine benziyordu, ana doludan gelen yiðitler sýký olurlar, birde arkadaþ denesin demez mi!
Ben zaten þaþkýnlýðýmdan onlara bakýyordum, ne yaptýklarýný anlamaya çalýþýyordum.
Böyle bir teklifi hiç beklemiyordum, Mehmet bana þöyle bir tereddütle baktý, sen bilirsin dercesine sessiz bir þekilde kaldý.
Mehmet’in o masum hali olmasaydý, kesinlikle denemeye kalkmazdým, fakat neye mal olursa denemeye karar vermiþtim, hedefim olan mum tabaðýna yaklaþtým, nefes aldým, gücümü topladým, bu arada hiç kimseden çýt çýkmýyordu.
Gücümüm yoðunlaþtýðý kolumu, dolayýsýyla bileðimi tereddütsüz bir þekilde, var gücümle öyle indirdim ki, insanlar daha da þaþýrmýþ vaziyette bana bakýyorlardý.
Maalesef mum kýrýlmýþtý, Mehmet bana sarýlmýþtý, bende hiç bozuntuya vermeden köþeme çekilmiþtim.
Kimseye söylemiyordum fakat, bileðim ve elim iyi aðrýmýþtý, hiç sevinememiþtim, bir müddet sonra aðrý azaldý ve böylece unuttuk gitti.
Akþam dükkaný kapatmýþtýk, herhangi bir maðazaya giderek Mehmet’e takým elbise alacaktýk, birkaç yere baktýk, sonunda bir yerden, beyaza yakýn olan bir renk beðenerek, pantolonun hazýr hale gelmesini bekledik ve nihayet aldýk.
Düðün bitmiþti, sabah Mehmet beni Ataköy plajýna götürmek istiyordu, benim denize girmek adýna ilk tecrübem olacaktý.
Olur gidelim diyerek ayrýldýk, nihayet plaja girdik, üzerimizi deðiþtik, benim tenim hiç güneþ görmemiþ olduðundan, adeta baðýrýr gibi ortadaydý, fakat bu kimin umurundaydý.
Bu benin denize ilk giriþimdi, fakat yüzmeyi biliyordum, yýlana sarýlmamak için öðrenmiþtim, samýrsaklý ýrmaðýnda, oysaki yüzmeyi öðrenmek oldukçada basitmiþ.
Öðrenmek için ne yapmýþtým, Ahmet’ten, Mehmet’ten yardým istememiþtim.
Su yüzünde yüzerken gördüðüm, beyaz fýs fýs diye bilinen, beyaz eþyalarý korumak maksadýyla aralarýna konan, suyun batýrmaya gücünün yetmediði nesneyi, karnýma kemerle baðlayarak, kendimi suya atmýþtým.
Öyle yüzüyordum korkum yoktu, saatlerce sudan çýkmýyordum, yorulmuþtum dinlenmek niyetiyle sudan çýktým ki, karnýma baðladýðým fýs fýs yoktu.
Þaþýrdým kaldým, ne zaman çýktýðýný hiç fark etmemiþtim, hemen tekrar suya daldým ki, yüzmeyi aslanlar gibi öðrenmiþtim ve buna da çok sevinmiþtim, dolayýsýyla kendime olan güvenimi tazelemiþ ve ayrýca kuvvetlendirmiþtim.
Plajda rasgele yüzüyorduk, ilk defa bayanlarý plaj kýyafetiyle görüyordum, ama inanýn hiçbir cazibesi bulunmuyordu, rahatsýz bile oluyordum.
Böyle kendi halimde yüzerken, sýrtýmdan birisi aniden bastýrýnca, ilk defa deniz suyunu yutmak zorunda kalmýþtým.
Deniz suyu, biraz tuzlu ve balýk kokusunu içinde barýndýrýyordu, yutmak zorunda kalanlar için, hiçte keyifli olmayan bir durumdu, rahatsýz olmuþtum, böyle gafil avlanmak, benim hiçbir zaman tarzým deðildi.
Sað olsun amcazadem Mehmet zahmet buyurmuþ ve beni sýrtýmdan suya batýrmýþ, içimden tamam canýn sað olsun diyerek yüzmeye, o unutana kadar, devam ettim.
Suyun içinden giderek ters döndüm ve Mehmet’in göbeðinin altýna geldim, belini kavrayarak onu dibe çektim ve bir müddet sonra býraktým.
Mehmet çok korkmuþ olarak dýþarý çýktý, birazda su yutmuþ tabi.
Misafir olduðum ve birazda yufka yürek taþýdýðýmdan, onun kadar acýmasýz davranamazdým, fakat ilk tecrübem olduðu için bu olayý hiç unutamam.
Artýk vakit gelmiþti, Kayseri’ye dönüyordum, yanýmda hürriyet gazetesinin muhabiri olduðunu söyleyen bir arkadaþ oturuyordu, birlikte seyahat ediyorduk.
Gecenin bir vaktinde gözlerimi nispeten dinlendiriyordum, saat 03.45 gösterdiði bir zaman diliminde, araçta bir hareketlilik olduðunu, kulaðýma gelen farklý ve ahenk siz seslerden fark ettim.
Göz kapaklarýmý aralayarak bir baktým ki, ters yönde duran bir araç, yolun ortasýna usulsüz durmuþ, üstelik uzun farlarýný yakmýþ ve böyle bir vaziyette, el kol hareketleri yapýyordu, telaþlandýk, bir þeylerin ters gittiðini anladýk.      
Nihayet otobüs durdu ve biz araçtan aþaðýya indik, el ve kol hareketleri yapan adamýn, þaþkýn bir vaziyette iþaret ederek gösterdiði istikamete doðru yöneldik.
Aþaðýya baktýk ki ne görelim, karanlýk olmasýna raðmen, bir yolcu otobüsü, yolun kayganlýðýndan, takriben 70-80 metre derinliði bulunan ve oldukça keskin olan bu uçuruma, takla atarak bir çýrpýda yuvarlanmýþ ve sonunda gideceði bir baþka yol olmadýðýndan, en dip kýsýmlarda bulunan sýra selviler dediðimiz, kavak aðaçlarýna dayanmýþ ve böyle bir vaziyette en nihayet durabilmiþ.
     Aþaðý kuytu yerden gelen seslere göre, baðýran, aðlayan, aracýn altýnda kalan ve ölen, o kadar çok insan var ki, ne yapacaðýmýzý þaþýrdýk kaldýk.
Böyle vahim ve hazin olaylar karþýsýnda, neler yapabileceðimizi öðreten, herhangi bir sivil savunma kursu almamýþtýk.
Bu bakýmdan çaresizlik hat boyuna çýktý, aþaðýya inenin tekrar yukarý çýkmasý mümkün görünmüyordu, çünkü aþýrý dik ve bir o kadarda kaygan olan toprak yapýsý, çamur olduðundan ayaklar, yer tutmuyordu.
     Karanlýktan pek fark edilmiyordu lakin, o kadar hýzlý ve dik uçuruma, otobüs yuvarlanýrken, þiddet ve sarsýntýdan doðal olarak tüm camlar kýrýlmýþ.
Dolayýsýyla, camýn boþalttýðý çerçevelerden dýþarýya fýrlayan insanlarý, farklý yerlere savrulmuþ cesetleri görüyorduk.
Ayrýca caný yanan, yaralanan, en yakýnýný kaybeden insanlarýn feryatlarý, yüreðimizi daðlýyor, içimizi burkuyordu.
     Bu dramatik durum karþýsýnda, tereddüt etmeye fýrsat dahi bulamadan, yuvarlanarak aracýn yanýna geldim, fakat durumun aþaðýda, çok daha vahim olduðunu, yakinen görerek öðrendim, bu halde ben ne yaparým telaþýna düþtüm.
     Yardýma koþtuðumuz arkadaþlarla,yaralýlarý bir taraftan yukarýya gönderiyoruz, diðer yandan cesetleri bir kenarlara çekerek, aracýn makaslarýnýn altýnda sýkýþan, bu nedenle de çok acý çektiði için baðýran, yaralýnýn yanýna doðru eðildim.
     Yaralý yan vaziyette yatýyordu, aracýn makasý kaba etine oturmuþ, kýpýrdamasý mümkün deðildi, öylece baðýrarak duruyordu, tek bir çözüm gözüküyor, oda aracýn kriko marifetiyle kaldýrýlmasýydý, fakat ne mümkün, nasýl kaldýracaðýz, kriko aklýmýza geliyor, getirtiliyor ve deneniyor fakat son derece yetersiz kalýyor.
     Dört kiþiyi buraya görevlendirdik, yukarýdan kamyon ve araçlarda ne kadar kriko varsa hemen aþaðýya getirmelerini baðýrarak söyledik.
Çok acele ederek,yaralýlarý yukarýya taþýmaya çalýþýyorduk, fakat o kadar çok zorlanýyorduk ki, gücümüz ve takatimiz kalmýyordu, ayaklarýmýz durmadan kayýyordu, ama yinede yýlmadan bu iþi, hakkýyla baþarmaya çalýþýyorduk.
Hala yukarda þaþkýn bir vaziyette bekleyenlere,sesleniyorduk neden hala bakýp duruyorsunuz, niçin yardýma koþmuyorsunuz ve neyi bekliyorsunuz diye kýzýnca, üç beþ kiþi dayanamadý aþaðýya indi, yardýma muhtaç o kadar insan vardý ki.
Saatler geçtiði halde, maalesef ambulans ve kurtarma ekiplerinden, hiç kimseler yoktu, yaralýlarý diðer küçük araçlarla sevk ediyorduk, tekrar aþaðýya indim, ve bir arkadaþla, sekiz civarýnda cesedi kenara çektik.
Aracýn makasýnýn altýnda kalan, yaralýnýn sesi kýsýlmýþtý, lakin iniltisi hala duyuluyordu, fakat bu arada yardýma koþan, elinden geldiðini esirgemeyen insan sayýsý, diðer araçlarýn durmasýyla daha çok artmýþtý.
Belirli yerlere krikolar ve halatlar takýlarak, oldukça hassas bir þekilde, dengeli hareketlerle, aracý kaldýrarak, yaralý insaný kurtarmayý ve aracýn altýndan çýkarmayý baþarmýþtýk.
Bu duruma o kadar sevinmiþtik ki, bizlere moral bakýmýndan adeta ilaç oldu, cesetlerin durumunu bir anda unuttuk, anladýðým kadarýyla yolcular kýyafetlerinden, genel olarak dar gelirli ailelere benziyordu, öðrendik Kahramanmaraþ’a gidiyorlarmýþ, çoðunun kýyafetleri yöresel izler taþýyordu.
Üç saatten fazla bir zaman diliminde orada kalarak, kazazedelerin yardýmýna koþmaya ve derman olmaya çalýþmýþtýk, biraz faydamýz olduysa, ne mutlu bize, en azýndan vicdanen acý çekmekten kurtulmuþtuk.
Boþa söylemediler herhalde”iyilik yapmak, vicdaný acý çekmekten kurtarýr “diye;
Hürriyet muhabirinin, aþaðýya inmeye tenezzül etmeden, sadece bakmasý ve hiçbir yardýmda bulunmamasý, çok garibime gitmiþti ve beni oldukça düþündürmüþtü.
Kayseri ye nihayet geldiðimde, telefonla haberin özetini izah ederek, olay haberin, ilk olarak bizim gazetede çýkmasýný baþarmýþtým.
Böyle görevli olarak, þehir dýþýna çýktýðým zamanlar, büromuzda çalýþan görevli arkadaþlar, gazeteyi bayiden alarak, abonelere daðýtýmýný yaparlardý.
Yine bir gün elleri boþ olarak, gazeteyi almadan gelmiþler, “hayýrdýr gazete mi gelmemiþ” diye sordum, hayýr gelmiþ fakat, bayi sahibi Mustafa bey, bir gün ödemeyi geciktirdik diye, gazeteyi vermiyor dedi.
Peki neden ödeme yapmadýnýz diyerek sordum, abonelerden paralarý toplayamadýk, onun içinde bayi ye ödeme yapamadýk dediler.
O zaman daha çok caným sýkýldý, ben buradayken sorun yaþanmýyor, ayrýlýnca problem baþlýyor, bunu bana nasýl izah edeceksiniz, söyler misiniz dedim ve cevaplarýný dahi beklemeden, hemen hýzlý bir þekilde bürodan uzaklaþarak, motoruma atladým ve ana bayi ye bir solukta vardým.
Gergindim, içeriye hýzlý ve sert bir þekilde girdim, iki kiþiydiler konuþuyorlardý, selam verdim mukabelede bulundular, gözlerime baktýlar, önce seslenmedim mevzularý bitsin diye, lakin ýsrarlý bakýþlarý müdahale etmemi kaçýnýlmaz kýldý.
Mustafa beye, siz nasýl ve hangi mantýkla, 1250 aboneye ulaþtýrýlan bir gazeteyi, komik bahanelerle elemanlara vermiyorsunuz ve böylelikle daðýtýmýna engel oluyorsunuz diyerek sözlerime devam ettim.
Benim þehir dýþýnda olmam nedeniyle, elemanlar ödemeyi bir gün geciktirmiþler, bu günlük bir gazetenin verilmeme nedeni sayýlamaz, sizi bu tavrýnýzdan dolayý kýnýyorum diyerek konuþmama devam ettim.
Sakýn bir daha böyle bir tutuma þahit olmayayým, aksi taktirde þu ana kadar geliþen ve müspet olarak seyreden hukukumuzu, gözden geçirmek zorunda kalýrým, deyerek gazeteyi ücretini ödemeden aldým ve oradan hýzlý bir þekilde ayrýldým.
O günlerde son derece kararlýydýk ve birilerine karþýda, bir o kadar ön yargýlýydýk, fraksiyon çatýþmalarý çok ön plandaydý.
Bizim gibi düþünmeyen her kim varsa, zavallý, tebliðe muhtaç, kalb gözleri kapalý insanlar alarak telakki ederdik, çünkü bizlere öðretilen bunlardý, inanýyorduk.
O kadar enteresan ki, bir kimse içkimi içiyor, altýn yüzük mü takýyor, bayanlar açýk mý giyiniyor, hemen yargýmýz kati ve çok kesindi.
Namaz kýlmýyor mu, haremlik selamlýk uygulamýyor mu, kaðýt, tavla veya okey oynuyor görüyoruz iþte tamam yargýmýz kesindi.
Bizim dýþýmýzda kalan insanlara, böyle çarpýk bir düþünceyle bakmamýzý, kimler önerdi, bu kanaat bizlerde nasýl oluþmuþtu, yalnýzca bizim söylemlerimizin doðruluðunu neye göre, tespit ediyorduk, ayet-hadis deniyordu ama biz bilmiyorduk.
Bizim insanlara þu veya bu þekilde diyerek, ön yargýyla bakmamýz, onlardan uzak kalmamýz, bizlere ne kazandýrýyordu, hala merak ederim.
Asabiyet ve gerginlik dýþýnda, tefrikaya sebep olan bu nevi davranýþlar, bir ilahi din öðretisi olabilir mi, o zamanlar aðabeylere inandýðýmýzdan pek anlayamýyordum.
Bizim insanlarý dinlemeden, sosyal iliþkilere girmeden, ne demek istediðini ve ne düþündüðünü bilmeden, tercih etmek en doðal hakký olduðu halde, bizim düþüncelerimizi paylaþmýyor diyerek, onu haksýz görmemiz ne ile alakalýdýr.
Bizim insanlarý yargýlama hakkýmýz var mý, böyle bir hak bize verilmiþ mi, sürekli baþkalarýný mahkum ediyoruz fakat, þunu da biliyoruz ki, hiç kimsede mahkum olmak istemez, buna raðmen en az yaptýðýmýz þey iç muhasebemizdir.
Yani, aklýmýzý, izanýmýzý, tecrübemizi, mukayesemizi, muhakememizi, insan olabilmek sürecindeyken, elde ettiðimiz bilgileri deðerlendirmez isek!
Bunun nedenli önemli olduðunu bilmeden, meraký ve öðrenmeyi askýya alýrsak, baþkalarý daha iyi bilir diyerek, düþüncelerimizi bir þekilde dondurur isek!
Hayat ve nizam ölçüsünü, çok deðiþken ve farlý yazan yazarlarýn kitaplarýndan, belirli kalýp ve ölçülerde okuyarak, bulunduðumuz þartlarý tanýmadan, geliþim ve deðiþimleri özümsemeden, uygularsak!
Nasýl bir hayatýn, bizleri beklediðini görmek için, zorlanmaya asla lüzum yoktur, zira bu denli açýk bir tehlikeyi göremeyenin, basireti kapanmýþtýr, dolayýsýyla böylesi kronik kiþilerden, ne bað olur ve nede bahçe. Ýlahi adaletten uzak, bir hayalin peþinde olduðumuzu, hiç düþündük mü, hayýr çünkü bizim için düþünenler var zaten.
Ýþte böyle garip ve anlaþýlmaz olunca, birey kimdir, kul nasýl olmalýdýr, hak ve yetkilerimizin sýnýrlarýný nelerdir?
Bunlarý tespit etmeden, yaþadýðýmýz hayatýn koþullarýný tanýmadan, inancýmýzýn gereklerini anlamadan yaþýyor isek?
Bilgisizliðimizden kuþkular ve zanlar peþimizi asla býrakmazlar, dolayýsýyla iliklerimize kadar bizleri kuþatarak, bizim tek yol pusulamýz olan, akýl, mantýk, idrak böylece dumura uðrarlar.
Bir zamanlar haremlik selamlýk, en katý biçimiyle uygulanýrken, futbola ve dolayýsýyla topa farklý anlamda yaklaþýrken, bayanýn sesi haramdýr diyerek, peþin hükümlü karar alýrken, ne oldu da birden bire, bu tavýrlardan vazgeçtik?
Þimdi stadyumlarda, bayanlara özel ilgi ve alaka göstermenin, futbol takýmlarýnýn, yöneticiliðine soyunmanýn ve bizzat futbol oynamanýn dolayýsýyla çocuklarýmýzýn oynamalarýný teþvik ederek bu duruma gelmemizi nasýl izah edeceðiz ve ne þekilde yorumlamalýyýz?
Bu konularý daha önceleri bilmiyor muyduk, veya yanlýþ mý yorumluyorduk, bunlara benzer o kadar çok deðiþimler var ki, kime ne demeliyiz, aðabeyler nasýllar?
Binaenaleyh sosyal yapýyý, mutlaka en güzel biçimiyle analiz etmeliyiz, bu çok önemli sosyal konuyu ihmal edersek veya önemsemez isek, bunun faturasýný ödemekte çok aðýr olacaktýr.
Ýnsanlarý anlamsýzca yokuþa sürmenin, bu manada hedef göstermenin, yok olmadý sil baþtan demenin, bizim sucumuz yok, suç baþkalarýnýn demenin, ne kadar manasýz ve mantýksýz olduðunu izah etmeye dahi gerek yoktur.
Dava diyerek partilere baðlanýrsan, mahkum olmanda, yok olmanda hiçbir zaman uzak deðildir, konjoktör önemlidir?
Partileri siyasi bir kuruluþ olarak tanýyýp, oyunu da tercihlerine göre kullanýrsan, aldanman veya hayýflanman bu nispette olur.
Yok daha çok bel baðlarsan, bir gün elbette bel fýtýðý olacaðýný da bilmelisin, böyle bir durumda dahi seni, doktora götüreninin bulunmayacaðýný bilmelisin.
Hayatta her þey, kuvvet dengesine göre irtibatlýdýr, cazibe çoðu kez güzelde, kuvvetlide ve varlýklý insanda anlam bütünlüðüne ulaþýr, bunlar sende kalmayýnca, hiç durmaz hemen kaçar!
Yok bir ulvi dava sahibiysen, kaybeden veya kapatýlan siyasi partiler, senin davanýn yok olmasýna, sebep olacak bir gücü, asla bulamayacaklardýr.
Çünkü bir dava sahibi olmak, siyasi bir partiye üye olmakla hiçbir alakasý yoktur, davanýn ne olduðunu bilmeyen ve sahibi olmayý beceremeyen insanlar, bir dava zannederek siyasi partilere sahip çýkarlar.
Bu seviyede bulunan insanlarda, kendilerini dar kalýplara mahkum ederler, siyasilerin yanlýþlarýna, meþruiyet kazandýrmak için, her þeyi göze alýrlar, siyasi tercihini deðiþtirdiðin vakit, seni hemen hain ilan ederler.
Bunca yozlaþmýþ, kokuþmuþ, ahlaký açýdan soysuzlaþmýþ bir sistemde, hoþ görü, sabýr, fedakarlýk, tebessüm, dürüstlük, en manalý olan, büyük bir deðerdir.
Bizlere düþen, önümüze sunulan oluþumlardan, ilgimizi çeken hangisi ise, onu hakkýyla araþtýrarak, kendi kanaat ve tercih hakkýmýzý, bizzat kendimiz kullanarak, sorumluluðuna da katlanmamýzdýr.
Canýmýza sahip çýktýðýmýz gibi, paramýza kýymet verdiðimiz gibi, tercihlerimizi ve kanaatimizi de, bu anlamda önemsemez isek, bu ne yaptýðýmýzý veya ne yapacaðýmýzý bilmiyoruz demektir.
Böyle yapýda bulunan, o kadar çok insan var ki toplumumuzda, insanýn üzülmemesi, hayýflanmamasý elbette içten bile deðil.
Bu bakýmdan da yýlmadan, umursamazlýk yapmadan, bu insanlara ufuk kazandýrmak, tefekkür ve düþünce odaklarýný, kendi asli ihtiyaçlarý kadar, önemsemelerini saðlamak, toplum öncülerine, mütefekkirlere ve yazarlara düþüyor.
Çok yoðun geçen bir gündü, bu bakýmdan oldukça yorulmuþtum, büroda iþler yoðun olduðu için, eve saat 20.30 civarýnda gitmeye karar vermiþtim.
Motoruma binerek, Erkilet bulvarýndan ilerliyordum,Sümer bez fabrikasýný henüz geçmiþtim, önümde beyaz renkli, fort marka bir otomobil ilerliyordu.
Atatürk lisesinin oraya yaklaþýrken, saða dönmek için sinyalini yaktý, bende tabi olarak sol þeride geçmek niyetiyle ilerliyordum.
Önümde saða dönmek için, sinyal veren aracýn þoförü, direksiyonu aniden önüme kýrýnca, bir anda çaresiz kaldým. Motorun frenine bastým fakat ne mümkün, kayarak vardým ve o hýzla, aracýn arkasýnda bulunan tampona çarptým.
Bu çarpmayla motordan fýrlayarak, havada taksinin üzerinden iki veya üç takla atarak, kaldýrýmýn üzerine düþtüm, kulaðýma bir annenin feryadý geliyordu, ama ben çarpmanýn þiddetiyle, kendimde olmadýðým için, hayal gibi geliyordu.
Kollarýmdan, bacaklarýmdan tutmuþlar, bu vaziyette araca bindirirlerken, kendime geldim, iyi olduðumu söyleyerek, hastaneye gitmeme gerek olmadýðýný belirttim. Yalnýz karþýmda hiç tanýmadýðým, çýrpýnan bir adam dikkatimi çekti, bu kiþi ýsrarla hastaneye gitmemizi, tavsiye ediyor ve böyle olmasýný istiyordu.
Meðer arkasýndan çarptýðým aracýn sahibiymiþ, saða dönmesi gerekirken neden karar deðiþtirdiðini ve hangi sebeple tekrar sola döndüðünü sordum.
O dizlerine vurarak, suçsuzluðunu anlatmaya çalýþan adam, bak gardaþým, sana kurban olayým ki, benim hiçbir suçum yok, önüme aniden çýkan, þu yaþlý teyzeye çarpmamak için, sola kýrdým deyince, tamam onunla geçmiþ olsun ve Allah hayýrlýsýný versin diyerek onlarý gönderdim.
Ayaða kalktýðýmda, müthiþ derecede kaval kemiklerim, bileklerim ve kasýklarýn aðrýyordu, motorun öyle enteresan duruþu vardý ki, devrilmemiþ, amortisörler dikelmiþ, adeta göreve hazýrým der gibi bekliyordu.
Arkadaþlarýn yardýmlarýyla, motoru elimizde götürerek eve gelmiþtim, fakat hiç bir þey söylemeden yataða uzandým, aðrýlarým çok fazlaydý, belki de kendimi dinleyince sakinleþirim, kanaatiyle sessizce yatýyordum.
Cenabý Hakka þükürler olsun ki, sakat kalmadan iki,üç gün sonra yeniden çalýþmaya baþlamýþtým.
Askerlik vazifemi yapmamýþtým, tecillide olmadýðýma göre, beþ yýl geçtiði halde, arayan, soran olmamasý benim garibe geliyordu.
Belki basýn mensubu olduðumu bildiklerinden, mühlet tanýyorlardýr zannýyla, düþündüðüm oluyordu, beklide böyle düþünmemin hiç alakasý bulunmuyordur!
Fakat sürekli olarak, ne zaman çaðrýlacaðýmý düþünmek, ve bu kaygýlarla yaþamak, benim tarzým deðildi, sýrf bu nedenle araþtýrmaya ve durumumu netleþtirmeye karar vermiþtim.
O günlerde Ýstanbul’dan gelen ve misafirim olan Mehmet Maden bey, ayný zamanda gazetemizin, yayýn, daðýtým ve pazarlama müdürüydü.
Son derece beyefendi, bir kiþiliðe sahipti, aslen Konyalýymýþ, mesleði de edebiyatçý ve yayýncýlýk iþleriyle de uðraþýyormuþ, akþam fakir hanemizde yemeðimizi yedik, sohbet ediyorduk.
Kapýnýn zili çaldý, açtým karþýmda küçük kayýn biraderim Ali’yi görünce sevinerek hoþ gedin dedim. Alinin yüz ifadesi, mahcup ve endiþeliydi, eve girmedi ve Mustafa aðabey, babam seni evimizde acele bekliyor dedi.
Hayýrdýr Ali, bu saatte neden bekliyor bir, problem mi var deyince, aðabey inan ki ben hiçbir þey bilmiyorum, sadece bana söyleneni yapýyorum, fakat biraz sinirli olduðunu gördüm dedi.
Ali þu anda misafirim var gelemem deyince, Ali eðer siz þimdi gelmezseniz, babam buraya geleceðini söylememi istedi dedi, bu duruma çok þaþýrmýþtým!
Neden bu saate bekleniyordum, niçin ýsrarla gelmem isteniyordu, çok merak ediyordum, fakat icbar edilmeye de müsait bir kiþiliðe sahip deðildim.
Peki Ali babana gelemeyeceðimi söyle, buna raðmen gelmek isterse, buyursun gelsin, onu bekliyorum dedim ve Aliyi uðurladým.
Fakat keyfim kaçmýþtý, þaþkýnlýk hoþlanmadýðým halimdi, bu durumu çok gizleyemedim, misafirimize de durumu kýsaca özetledim.
Hanýma sordum, haberim yokken herhangi bir þey odumu diye, kendiside meraklandý fakat, ne olduðundan haberinin bulunmadýðýný söyledi.
Sabah kahvaltýmýzý yaptýk ve misafirimi terminalden yolcu ettim.
Daha sonra süratli bir þekilde, kayýnpederim olan sevgili Mükremin hocamýn, beni beklediðini düþünerek, sabaha kadar beni rahatsýz eden çok önemli meseleyi öðrenmek ve vuzuha kavuþturmak niyetiyle evlerine vardým.
Zile bastým, kapýyý baldýzým Emine açtý, hocamýn evde olduðunu öðrenince içeriye girdim, selam verdim ve sedire oturdum.
Hocamý, þimdiye kadar hiç görmediðim ve þahit olmadýðým bir gerginlikte buldum, kayýnvalidem de yaný baþýnda oturuyordu.
Hocama, hayýrdýr inþallah buyurun sizi dinliyorum dedim.
“Biz kýzýmýzý bunun için mi sana verdik” deyince beynimden vurulmuþa döndüm, hemen benim bilmediðim veya benden saklanan bir meselemi vardý, endiþesiyle ne olmuþ, hayýrdýr dedim.
Benim eþim, ehlim, zevcem olan ve emanetimde bulunan, ve bu sebeple de hayatýmý kaygýsýzca paylaþtýðým bir insan olarak!
Her þeyini benimle paylaþmasý gerektiði halde, annesine, babasýna, benden gizlediði herhangi bir derdini mi paylaþmýþtý, eðer böyle yaptýysa bu durum benim için affedilmez bir hataydý.
Ýçimden inþallah böyle bir þey olmamýþtýr diyerek temenni ediyordum, çünkü eþimi seviyordum, ondan memnundum.
Hocam titrek bir sesle,yutkunarak kýzýma soðan ve çemen ekmek yediriyor muþunuz, bunu ben asla kabul edemem, diyerek konuþmasýna devam etti.
Onun için sana iki þýk söylüyorum, birincisi; hemen annen gilden ayrýlacak ve baþka bir eve taþýnacaksýnýz!
Ýkincisi de; þayet bunu yapmaz isen, kýzýmý hemen getir ve bana teslim et deyince, daha birçok þaþýrdým!
Asabým bozulmuþtu, sen bu kanaate nasýl vardýn, bunlarý kýzýn mý anlattý sana, yoksa yanýnda oturan þu hanýmýn mý diye sordum?
Ben kýzýmý hiç görmedim, onu hiç dinleme fýrsatý bulamadým ve bunlarý da nereden öðrendiðime gelince, bu sadece benim bileceðim bir konudur dedi.
Ayaða kalktým, kayýn pedere yönelerek seni uyarýyorum, ben yaþadýðým müddetçe, bir daha anamý ve eþim olan kýzýný, bu þekilde aðzýna almayacaksýn, bunu bir daha denersen, sana çok farklý mukabelede bulunurum, bunu sakýn ola ki unutma, dedim ve kapýyý sert bir þekilde çarparak, oradan uzaklaþtým.
Kafam, dimað durmuþtu, adeta duman olmuþtum, saðlýklý düþünemiyordum, eve geldim, konuyu farklý bir þekilde araþtýrdým, kimsenin bir þeyden haberleri olmadýðýný anladým ve rahatladým.
Ehlime bir müddet sonra, baban bana bu teklifleri yaptý ne dersin deyince, üzerine hiç bir zaman toz kondurmadýðý babasýna.
Kararlý ve oldukça emin bir tarzda, olacak þey mi bu, ne saçmalýk, demesine içimden çok sevinmiþtim ve hala bu günkü gibi hatýrlarým.
Annemden þüpheleniyordum biraz, sabýrlý, ehli salat ve hoþ görülü deðildi.
Sevgili babamý ve garip olan gelinini, ben evde bulunmadýðým zaman, oldukça rahat bir þekilde gagalardý, babam annemden çekindiði için, onun olmadýðý zaman bana içini dökerdi, hatun zaten hiç þikayette bulunmazdý!
Annem benden çok çekinirdi, babamdan deðil de benden korkardý, yýllarca tespit ettiðim yanlýþ ve hissi, nefsi tavýrlarý çekilecek gibi deðildi.
Bir keresinde, eðer babama bir daha baðýrdýðýný görürsem ve hizmetinde kusur edersen, seni bir daha anam diye saymam, bunu bilesin diye kýzmýþtým!
Benim böyle bir hakkým olmadýðýný biliyordum, ama babam için yaptýklarýmýn, þahsýmla alakasý olmadýðýndan, bu nedenle zulüm sayýlmayacaðýna inanýyordum!
Çünkü annem her þeyin tazesini, iyisini kendine ayýrýr, kalanýný babama ikram ederdi, bununla da yetinmeyip, onu uþaðý gibi çarpýp azarlardý, bu yüzden babam sürekli mazlum durumundaydý.
O nedenle, çocukluðumdan itibaren geliþen ve bu konularda, kronikleþen hassasiyetim, bir kadýnýn bu anam dahi olsa, sesini yükseltmesine, pervasýzca davranmasýna, asla tahammülüm yoktu, mutlaka hanýmefendi olmalýydý, olmasa dahi, olmaya çalýþmalýydý.
Aksi taktirde kadýnsýz bir hayatý tercih etmek zorunda kalýrdým.
Epey sonra öðrendim ki, annemle, kaynanam biraz atýþmýþlar, sebepte eþim halý dokurken, bazen annesi de yardýma gelirdi, annem gariptir fakat istemezdi.
Kaynanamda bir sabretmiþ, iki sabretmiþ dayanamamýþ, efendisine durumu izah etmiþ, bana anlatýlan bunlar.
Bunlar doðru bile olsa, kayýn pederin böyle davranmasýný asla gerektirmez ve böyle bir üslûp hatasýný da, kesinlikle affettirmez, tüm bunlardan daha da önemlisi!
Kayýn pederler, hiçbir suretle talak talebinde veya teklifinde bulunamazlar, onlarýn böyle bir haklarý bulunmamaktadýr, bu nedenle bazen böyle geliþen müessif olaylar, sinemizde silinmeyen izler olarak kalacaktýr.
Eþimle oldukça güzel bir þekilde anlaþarak, huzur buluyordum, fakat bazen annem ne hikmetse, sudan bahanelerle huzursuzluk çýkartýyordu.
Bazen bahçede çalýþýrken yanýma geliyordu, gelininin olumsuz davranýþlarý olduðunu söylüyordu.
Oysa ki benim olmazsa olmaz kanaatim, eþimin haklý gerekçeleri dahi olsa, anneme ve babama katiyen sesini yükseltemez ve hürmette kusur edemez, bunu ima olarak dahi gösteremez.
Bana uygun bir zamanda meseleyi izah eder ve ben müdahaleyi gerekli gördüðüm vakit yapardým.
Gariptir ama eþim, annem hakkýnda hiç þikayette bulunmuyordu, bana þikayette bulunan sürekli annem oluyordu, haným ise yüzleþelim diyordu, yine bir gün anacýðým madem ki böyle diyerek çaðýrdým gelinini, haydi her ne olduysa anlat bakalým dedim.
Annem ben sana daha önce anlattým, bana güvenmiyor musun diyerek çýkýþtý, anacýðým elbette güveniyorum fakat, birde gelinini dinleyelim diyerek ýsrar ettim, haným anlattý olayý, hangisi doðru þimdi söyle anne deyince, gelinin anlattýðý doðru demezmi!
Mesele vuzuha kavuþmuþtu, annem enaniyet inden, sudan sebeplerle, huzursuzluðu neden çýkarttýðýný, mütefekkir ve alim þehit Seyit Kutup ne güzel analiz yapmýþ ve demiþ ki!
“Analar erkek evlatlarýný everdikten sonra, onlarý gelinlerinden kýskanýrlar, gerekçe olarak, büyüttüðüm, gözüm gibi baktýðým oðlumu, elin kýzý elimden aldý ve kendine baðladý, kanaatiyle iç mücadele baþlatýr!
Yetersiz olduðunu anladýðý zaman efendisine, inandýrýcý olmak için nüfus etmeye baþlar, beyini kendi safýnda göremezse, onu da düþman ilan eder, daha da olmadý, herkesin kendine tabi olmasýný saðlamak ister, baþarana kadar huzursuzluðu devam ettirir, daha da olmadý mý, oðlundan da vazgeçerek onlarý dýþarý attýrýr, fakat tüm bu eylemlerinde kendini sürekli haklý görür”
Zatým ve sabýrlý ehlim Allah’a þükürler olsun ki, bu tespitlerin hepsini en acý haliyle, yaþamak durumunda kaldýk ve tecrübe olarak sinemize silinmeyen bir izi nakþederek koyduk.
Gazete temsilciliði ve daðýtým hizmetleri gayet güzel gidiyordu, askerliðimi henüz yapmadýðým için, ne zaman çaðrýlacaðým belli deðildi, iþlerimi bir program dahilinde yürütebilmem ve ileriye dönük hesaplarýmý, düzenlemem maksadýyla, askerlik meselesinin netleþmesi gerekiyordu.
Normal süremden beþ yýl geçtiði halde ne hikmetse çaðrýlmamýþtým, askerlik þubesine giderek neden bu zamana kadar geciktirildiðimi öðrenecektim.
Askerlik þubesinde muhatap olduðum þahýs, kaydýmýn olmadýðýný söyleyince, bu nasýl olur demek zorunda kaldým.
Fakat bazen böyle olabildiðini söyleyerek, takip edeceðim prosedürü izah etti, yani ben askere gitmek için baþ vurmasaydým, ne arayan var, ne soran fakat ben buna duyarsýz kalamazdým.
Nüfus müdürlüðünden kütüðümü çýkartým ve gerekli evraklarý alarak askerlik þubesine yeniden gittim.
Mart ayýnýn üçüncü gününde, Ankara zýrhlý tümende olacaðýmý, mýzýka sýnýfýna gideceðimi, ve o nedenle de evraklarýmýn hazýrlanacaðýný, dolayýsýyla bir müddet sonra, yeniden uðramamýn, daha isabetli olacaðýný ifade ettiler.
Mýzýka sýnýfý dikkatimi çekti, benim mýzýkayla ne ilgim olabilirdi, ilk aklýma gelen aðýza götürülerek üflenen bir alet olmasýydý, merakýmdan duramadým araþtýrdým ve askeri bando bölüðüne verilen bir isim olduðunu öðrendim.
Askere gideceðimi ve ne zaman gideceðimi, öðrenmem benim için çok önemliydi, dolayýsýyla her þey netleþtiði için oldukça rahatlatmýþtým.
Evimizde sevinçle karýþýk tatlý bir hüzün, baþ göstermeye baþlamýþtý.
Sevgili ehlimin yükü oldukça fazlaydý ve bir o kadarda kutsaldý, çünkü neslimizin devamý niteliðinde bulunan, muhabbetimizin tezahürü sayýlan ve bizlere bir emanet olarak bahþedilen, daha da önemlisi, bir anne olmanýn ve babalýk sýfatýný kazanmamýn müjdesini taþýyordu.
Artýk kendimi ,ehlimi ve iþlerimi askerlik günüme kadar hazýrlýyordum.
Gazeteyi, dolayýsýyla temsilciliði yeni askerden gelen, temiz ve iyi bir arkadaþ olarak tanýdýðým, Mustafa Öztürk kardeþime teslim ederek býrakacaktým, o bakýmdan onun yetiþmesini bekliyordum.
Yaptýðým araþtýrma ve tespitler neticesinde eþimi, babasýna askerden dönene kadar teslim edecektim.
Maksat eþimin daha rahat ve huzurlu bir ortamda, yolumu beklemesini temin etmekti, çünkü biliyordum ki annem, burnundan fitil fitil getirir, ona hayatý zindan ederdi.
Babamýn bana ve gelinine dert yanmasýný katiyen istemez, arbede çýkartýrdý.
Annem saf, duygusal, hisleriyle hareket eden, fakat genellikle yanýlan bir kiþiliðe sahipti, akletme, düþünme, mukayese ve muhakeme yapmak her zaman son tercihi olurdu, baþka bir çözümde yoktu, böyle yaþamak durumundaydýk, zira evin bir oðluydum.
Ehlimi babasýnýn evine teslim etmek fikrini de, rahmetlik Hacý Hasan Efendi bak oðulum, kýz evladý babasýnýn evinde emin olur, huzur bulur ve kaygýsýz oturur.
Fakat senin olmadýðýn bir mekan zaten ona dar gelir, bu babasýnýn evi dahi olsa, ama o mekanda laf söz olmaz.
O bakýmdan biz tavsiye ederiz ki, kýz evladý askere giderken, eðer babanýz ve anneniz bakýma muhtaç deðillerse, býrakýn babasýna, orada sizin yolunuzu beklesin, diyerek tavsiyede bulunmuþtu ve bende öyle yaptým.
Zaten annemin bir çok tavýr ve hareketlerine sýnýr getiriyor, kýsýtlýyordum, bulunmadýðým bir mekanda, babam zaten zavallý, kendine faydasý yok, ehlim garip bir kuþ ne yapabilir.
O nedenle ben, geleceðimi ve aile yuvamý, çok saðlam temellere dayandýrarak, þekillendirmek ve istediðim seviyeyi yakalamak zorundaydým, bu sebeple de keyfiliðe, asla pirim verilmemeliydi, böyle düþünüyordum.
Biraz yaðmur atýþtýrýyordu, motorla eve gelerek, evraklarý aldým ve muhtara gitmek için dýþarýya çýktýðýmda, annem arkamdan baðýrýyordu, oðlum gitme hava bozuk ýslanýrsýn diye, anacýðým sen merak etme, hemen gider gelirim diyerek, arkama dahi bakmadan muhtarýn evine geldim.
Motorumu çalýþýr vaziyette býrakmýþtým, ufak bir problem vardý, bu nedenle bazen çalýþtýrmak zor oluyordu, bujilerin deðiþme zamaný gelmiþti artýk, fakat bunu gerçekleþtirmeye henüz fýrsat bulamamýþtým.
Muhtarla iþimi bitirdikten sonra, motorun yanýna geldim ki, maalesef stop etmiþ, uðraþtým çalýþmadý, oradan geçen gencin birine, rica ederek yardýmcý olursan, þu motoru iterek çalýþtýralým dedim, sað olsun beni kýrmadý ve yardýma geldi.
Motoru her zamanki gibi, vitese takarak itmeye baþladýk, her zaman olmasa da bazen, denemek zorunca kaldýðýmýz bir uygulamaydý, genelde netice alýrdýk.
Motoru bir müddet ittik çalýþtý fakat, öyle bir hýzla çalýþtý ki motor, benim üzerine atlayarak binmem, bir türlü mümkün olamadý, zira çok hýzlý bir þekilde koþmama raðmen yinede binemedim.
Yüz metre kadar, motorun direksiyonunu ellerimle tutarak, býrakmadan ve çok hýzlý bir þekilde, koþmaya devam ederek, atlaya bilir miyim diye onunla koþtum.
Lakin motor beni, sürükleme noktasýna getirdiði an, dayanamadým ve motoru býraktým, aðýz üstü yere düþtüm, yine duramýyordum, o hýzla yerde yüz üstü vaziyette, otuz metre kadar maalesef sürüklendim.
Motor hýzýný almamýþ olmalý ki hala, ayný hýzda devam ederek, kaldýrýmýn kenarýna öyle bir çarptý ki, adeta þaha kalktý ve daha sonra hüzünlü bir biçimde, yere yan yatarak yuvarlandý ve motorun haþmeti, beþ paralýk olmuþtu.
Zavallý motorun sesi kesilmiþ, ön teker jantý ikiye katlanmýþ, amortisörlerin dikey ve yatay özelliði kaybolmuþ, boyunlarý bükülmüþ bir vaziyette adeta pes etmiþti, çaresiz bir þekilde bekliyordu.
Bir kendi durumuma ve birde motorun durumuna baktým, enteresandýr belki fakat, ikimizde tarumar olmuþtuk,Yarabbi kusurum mutlaka vardýr, fakat ben yine sana sýðýnýyor ve hamd ediyorum diyerek boynumu büktüm ve þükrettim.
Motoru, annemin ve ehlimin ýsrarlarý sonucu, daha da önemlisi, askere gidecek olmam nedeni ile, marangozluk yapan Ahmet usta, diye bildiðimiz bir ademe pazarlýk sonucu anlaþarak satmýþtým.
Satýþ sonucunda aldýðým senetlerini, ben askerde olacaðým için, ticaretle uðraþan Yunus eniþteme verdim.
Maddi darlýk yaþýyordu, senetleri tahsil etmesini ve sermayesine katarak, çalýþtýrmasýný konuþarak fikir birliðine vardýk, ayrýca ben istedikçe, asker harçlýðýmý da göndererek hesabýma yazacaktý.
Ýþlerimi yetiþtirdiðim, Mustafa Öztürk arkadaþýma teslim ettim, bu þekilde gazeteyi, güvendiðim bir kiþiye býraktýðýmdan, haylice rahatladým.
Böylece askere gideceðim günleri beklerken, bu arada eksiklerimi gidermeye çalýþýyordum, annemi gelini konusunda, ikna edemedim fakat, fazla direnemedi zaten bildiðimi yapacaðýmdan, anlayýþlý olmasýný istedim.
Ehlimi babasýnýn evine götürerek, tekrar onlara teslim ettim ve ben yokken nasýl ve hangi hudutlarda yaþayacaðýný, kimlere gidebileceðini, hiç bir kimsede yatamayacaðýný ve benzeri konularý iþleyerek anlattým.
Bu verdiðim talimatlara, harfiyen uymasýnýn gereðinin ne olduðunu izah ettim, ben kalbi olarak , ehlimin samimiyetinden emindim.
Vedalaþtým en yakýnlarýmla, kendi hanelerinde, zira beni yolcu etmeye gelmelerini istemiyordum, sade bir yolcu olarak valizimi aldým ve terminale gitmek için aheste bir þekilde dolmuþa bindim.
Biletimi gün evveli almýþtým, otobüs yerini almýþtý, sükunetle yolcularý bekliyordu, hazýrlýðýmý yapmýþtým, sakalýmý kestim, saclarýmý dört numaraya vurdurmuþtum.
Nihayet Ankara ya geldim, fakat nedense keyfim yoktu, hiç bir yeri gezmedim, hemen teslim olayýmda meseleyi biran önce anlayalým.
Dolayýsýyla askerliðin havasýný, bir an önce soluklanýrsam, meseleleri unutabilirim düþüncesiyle, Etimesgut’a gidecektim, yani meþhur 12 Eylül harekatýný yapan, zýrhlý tümene asker olarak varacaktým.
Etimesðut’a geldim, benim gibi gelen baþka askerlerde vardý, ben bu yuvaya kendimden emin bir þekilde, peygamber ocaðý diyerek, kutsallýk atfederek geliyordum, bu vatana hizmeti Allah’a ibadet olarak görüyordum.
Kapýdan içeriye girdim, nereye baþ vuracaðýma bakýyor ve düþünüyordum ki, bir onbaþý beni hýzlý bir þekilde çekti ve sýrtýmý aðaca yasladý, dirseðini çenemin altýna dayayarak, peþ peþe sualler sormaya baþladý.
O kadar enteresan ve hazin bir durumdu ki, sanki bir zanlýyý kýs kývrak yakalamýþlar, sýkýþtýrarak itirafta bulanmasýný ve gerçek maksadýnýn açýða çýkmasýný istiyorlardý.
Etrafýma bakýnýyordum, bir taraftan cevap vererek, durumu anlamaya çalýþýyordum, aksi taktirde onbaþýyý al aþaðý ederek tekmeleyecektim.
Kimsenin durumu benden farklý görünmüyordu, demek ki buranýn durumu böyleymiþ diyerek, içimden geçiriyordum fakat, tahammülüm kalmamýþtý artýk, sýkýlmaya baþlamýþtým.
O kadar çok konuþmanýn arasýnda, Kayserili olduðumu söyleyince, onbaþý Kazýmý tanýyor musun, diyerek bana soru yöneltti.
Kendimi bu badireden, bir vukuat iþlemeden kurtarmak düþüncesiyle, hiç tanýmadýðým halde, evet tanýyorum demek, zorunda býrakýlmýþtým, onbaþý doðru söyle yoksa, sonun çok kötü olur diyerek, tehdit dolu edayla yeniden sordu.
Anlama özürlü müsün tanýyorum dedim, duymadýn mý, diye emin bir vaziyette tekrar ifade edince, onbaþýnýn biraz gevþediðini hissettim, çaðýrtýyorum bak karýþmam dedi, tamam sen çaðýr gerisine karýþma dedim.
Orada birinin Kayserili olmasý benim için yeterliydi, onun beni tanýmamasý mümkündü, fakat ben her halükârda onu tanýdýðýma ikna ederdim, zira reddetmezdi, edemezdi, bu fýrsatý ona asla vermezdim, aldýðým riskin gereði buydu, öyleyse bunun üstesinden gelmeliydim.
Her þeyden ziyade kendime olan güvenim tamdý, o bakýmdan böyle kararlý olmam, beni kuvvetli kýlýyordu.
Merakla bekliyorduk, hem þehrimizi, benim rahatlamamýn veya tam tersi olarak, yalan söyledin diyerek, çarptýrýlacaðým cezanýn, mümessili olacaktý, bu hiç tanýmadýðým hem þehrim.
Onbaþý benim rahat oluþum karþýsýnda, etkilenmiþ olacak ki, durmuyor anlatýyordu, Kazým çavuþun nizamiyeden sorumlu olduðunu, albayýn yakýný bulunduðunu, dolayýsýyla onun himayesinde bulunan askerin, yaþayacaðýný anlatýyor.
Bir anda beni aðaca yaslayarak ve bir zanlý yakalamýþ gibi sorular sorarak, ufkumu tarumar eden onbaþý gitmiþ, onun yerini bir insan evladý almýþtý, oldukça mülayim, aklý baþýnda sorular soran biri gelmiþti.
Korkunun ve torpilin, bir insaný bu kadar deðiþtireceðini ve ayný anda, çift kiþiliði yaþatacaðýný, ne kadar düþünsem de, bu denli bariz þahit olacaðýma asla beklemezdim.
Hafif kilolu, çaký gibi, uyanýk olduðu uzaktan fark edilen, Kazým ismindeki çavuþ, bir onbaþýyla bize doðru geldiði görününce, yanýmdaki onbaþýnýn kendine çeki düzen verdiðini fark ettim.
Zatým için düþündüðüm, çavuþ Kazýmý hiç tanýmasam bile, ruhlar aleminde tanýþtýðýmýzý biliyordum, dolayýsýyla onun beni tanýmamasý, benim için pek fark etmiyordu, nasýl olsa benim kendisini tanýdýðýma, ikna edeceðime hiç þüphem yoktu.
Yanýmýza iyice yaklaþtýlar, çavuþun yüz ifadesi oldukça sertti, baþýnda duran kepini ani bir hareketle eline aldý ki, karþýmda kimi göreyim, sanat okulu bando takýmýnda birlikte çalýþtýðýmýz Uðurdu.
Ne kadar þaþýrdýysam, Uður ne yapýyorsun burada, dediðimi hatýrlýyorum, tabi sarýlýp, kucaklaþtýk ve beni alarak o mýntýkadan uzaklaþtýk.
Askerlerin saçlarý hep ikiye kesiliyordu, berberi çaðýrdý ve kibar bir þekilde saçlarýmý kestirdi, þayet burada kestirmez isem, bölüðümde zor durumda kalacaðýmý ifade etti, birde çay ikram ederek, eski günlerimizi yad ettik.
Bir müddet sonra beni, çavuþ talimgahýna götürdü, oradaki çavuþ ve onbaþýlara sýkýca tembihledi ve merak etmememi ,yine geleceðini söyleyerek ayrýldý.
Çavuþ eðitimi görecekmiþiz, fakat yine problem çýktý, mýzýka sýnýfýnda bulunanlar çavuþ veya onbaþý olamazlarmýþ, eðitim bitince subay ve astsubaylarla birlikte çalýþýrlarmýþ.
Tank taburu dördüncü bölüðe kaydettiler, sýramýzý bekliyorduk, akþam saat 20.15 civarýnda görevli askerler, bizleri sýraya dizerek soðuk ve rüzgarlý bir akþamda, askeri elbiselerimizi almamýz için, deponun önüne getirdiler.
Çok rüzgar vardý, oldukça üþüyorduk, bu yetmiyormuþ gibi, çavuþ ve onbaþýlardan, aðza alýnmayacak basitlikte, argo küfürlerde duyuyorduk, dört yýldýr içmediðim sigarayý, arkadaþlarýn ýsrarý ve ortamýn bulanýklýðý sayesinde, yeniden yakarak ve öksürüklerin refakatinde nefeslenmiþtim.
Depolardan kýyafetlerimizi aldýk, doðruca banyoya götürüldük, oldukça kýsa ve bir o kadar da tazyikle, nasýl banyo yaptýðýmýzý, anlamadan askeri kýyafetleri giydik.
Kýyafetlerimiz o kadar enteresan oldu ki, tanýþtýðýmýz ve yanýmýzda bulunan insanlarý tanýyamaz hale geldik.
Her kez durumun vahametini anlýyor ve birbirimize daha çok yakýnlaþýyorduk, yani askerlik bu ana kadar beni hiç açmadý, oldukça basit, görevli askerler birbirleriyle sürekli çatýþýyor, küfürleþiyor, gücü olan dilediðini yapýyordu.
Koðuþ kalk taliminden sonra, önüne gelen toplu halde, mýntýka temizliði yaptýrýyordu, dört yüz on beþ kiþi mevcuttu, yemekhane yetersiz geliyordu, su, tuvalet problemi bulunuyordu.
Eðitim alanýna gittik, oldukça uzaktý, sabah koþusunu ve kültür fizik hareketlerini, yaptýktan sonra içtima, hazýrlýðýna baþlanmýþtý, bölük astsubayý teftiþini yaptýktan sonra, bölük komutaný beklenecekti ve tekmil verilerek eðitime baþlanacaktý.
On beþ gün geçti, gözümüz açýldý, epeyce bir þeyler öðrenmiþtik, çavuþ ayaða kalktýðý zaman, nasýl bir komut vereceðini seziyordum.
Çaya hasret kalmýþtýk, karavanada kaynatýlan çay, suyu bittikçe su ilave edilerek, ücret karþýlýðýnda tekrar erata satýlýyordu.
Fakat bir demlemeye mahsus çay, defalarca kaynatýlýp servis yapýlýyordu, toplanan paralarý kimlerin paylaþtýðý ve nasýl bir vicdanla harcadýklarýna tercüme gerekmiyordu.
Bir aðacýn altýnda, Ýbrahim isminde uyanýk olduðunu zanneden, himmet dedeli olduðunu, hiç sormadan söyleyen, arkadaþla oturuyorduk.
Bu Ýbrahim’le tanýþmamýzda, benim için çok enteresan olmuþtu, çarpýp azarlamýþtým ve bir daha yakýnýmda dahi, seni görmeyeyim diyerek ikazda bulunmuþtum.
Askerliðimizin ilk günlerinde, yemekhanede topluca oturuyorduk, benim yanýma yaklaþtý, ön diþleri altýn kaplama, göz rengi yeþile yakýn, ilk aklýma gelen çalgýcý veya çingenemi olduðu idi.
Tanýþtýk, kaç atýþ yaptýðýmý sordu, anlayamadým, daha bölükle atýþa gitmemiþ tik ki, atýþ yapýlsýn, bu arkadaþ benden önce gelmedi ki, atýþ yapmýþ olsun.
Sen nerede ve ne zaman atýþ yaptýn dedim, buraya teslim olmadan deyince, nasýl yaptýn diye yeniden sordum, maksadýný anlamaya çalýþýyordum, bet teresine gittim, orada iþimi hallettim deyince, bu salaðýn en çok önem verdiði meselenin, uçkuru olduðunu anladým o an anladým fakat, çok caným sýkýlmýþtý.
Ýlk tabirim lan sen dangalak mýsýn, senin ne yaptýðýný,niçin yaptýðýný merak eden mi var, sakýn bir daha benimle böyle densiz konuþma demiþtim, bu çocuktan gýcýk kapmýþtým.
Daha sonraki günlerde, baktým ki durumunu düzeltiyor, bana yakýn olmak istiyor, bende acýyarak ses çýkartmamýþtým.
Aðacýn altýnda oturuyorduk, dedi ki: büyük revirde hemþehrimiz anbulans sürüyormuþ, kýdemliymiþ yanýna gidelim, ziyarette bulunmuþ oluruz deyince, bende uygundur tanýþalým diyerek, o istikamete doðru yöneldik.
Revire vardýk, hem þehrimizi sorduk ve onu bularak tanýþtýk, hoþ kalender, ezilmiþliði çehresinde barýndýran, dahili dertlerini yansýtmayan bir insandý, izzet ve ikramda bulundu, hasret kaldýðýmýz çayý ve kahvaltýyý onun sayesinde içerek ve yiyerek gidermiþtik.
Bir anlamda acemi olduðumuz için, rahat oturuyorduk, bilmediðimiz bir konu olursa, hem þehrimiz bizleri uyarýr diye umuyorduk.
Bir çavuþ yanýmýza yaklaþarak, saat 20.50 civarýnda, arkadaþlarý merak etmezler mi diye sorunca, hem þehrimiz vallahi bilemiyorum, misafirim olduklarý içinde seslenemiyorum demesin mi, anladýk ki bir þeyler ters gidiyor, fakat çok geç kalmýþtýk.
Biz acemi bir askerlerdik, nasýl olsa hemþehrimiz herkesi tanýyor diyerek, rahat oturuyorduk fakat, durum öyle deðilmiþ.
Mahcup olduk, onunda fazla üzülmemesi için, sen merak etme biz gereðini yaparýz dedim ve müsaade isteyerek, teþekkür ettik ve oradan ayrýldýk.
Biz gereðini yaparýz diyerek,aslýnda çok büyük bir laf ettik, fakat neyi, hangi mazeretlerle yapacaktýk, bölük koðuþa çýkmýþ, yat komutu biz bulunamadýðýmýz için verilemiyormuþ, bölük askerleri bizleri aramýþlar bulamamýþ, firar ettiðimize dair kuþkularý bir hayli yoðunlaþmýþ.
Yanýmda bulunan Ýbrahim titriyor, parolayý bilmiyoruz, koðuþa oldukça uzak bir mesafedeyiz ve ayrýca parala bilmeden, oraya nasýl ulaþacaðýz, koðuþ binasýna varsak bile, nöbetçilerden nasýl kaçacaðýz, bu ihtimallerin hepsi baþýmýza iþ açacaktý.
Zorluklar, insanlarý her zaman güçlü kýlar, öðretisiyle hareket ederek, bir þekilde aþmamýz ve en az zararla telafi etmemiz gerekiyordu.
Sinsi ve gizli bir þekilde karanlýklarý tercih ederek, apar topar ilerliyorduk, düþünmeye çalýþýyordum fakat, Ýbrahim durmadan panikliyor ve þimdi ne yapacaðýz diyerek, sýzlanýp duruyordu.
Ýbrahim sus, canýmý sýkma, koðuþa sað salim çýkarsak, ben ne söylersem, sen doðru olduðunu teyit et ve gerisine karýþma dedim, ama ne söyleyeceðimi ve nasýl bir mazeret bulacaðýmý hiç bilmiyordum.
Birileri gibi aðlamayý ve sýzlanmayý, katiyen tercih etmiyordum, çünkü benim böyle, basit bir tarzým bulunmuyordu, gerektiði taktirde, lüzumu ölçüsünde riski her zaman üslenmesini bilmiþimdir.
Nihayet kamufleler dahilinde, nöbetçileri atlatarak, koðuþ binasýnýn kapýsýndan içeriye girebilmiþtik, ilerliyorduk, soluk soluða kalmýþtýk, bizleri arayanlarla karþýlaþtýk, vallahi durumunuz çok vahim, tüm bölük soyunmuþ vaziyette, kaç saattir sizleri arýyor ve bekliyorlar dediler.
Ben onlarla hiç konuþma gereði duymadan, bölük çavuþu bana gizli bir görev vermiþte ve ben o görevi, harfiyen yerine getirmiþ bir asker edasý ile çavuþun önüne vardým ve dikildim çaký gibi durdum.
Herkes ayaktaydý, çýt dahi çýkmýyordu, ne olacaðýný merakla bekliyorlardý, çavuþ Kayserili, anlat bakalým neredeydiniz, diyerek sordu?
Fakat çavuþun bizi sorgularken, çok alaycý bir tavrý vardý, benim anladýðým ve yüz hatlarýndan okuduðum þuydu, sen ne söylersen söyle, asla kurtuluþun yok, þapa oturdunuz edasýydý.
Sözlerime komutaným, siz bizlere sürekli olarak, botlarýnýzý veya keplerinizi çaldýrdýðýnýz veya kaybettiðiniz zaman, bölüðün þerefinin, beþ paralýk olacaðýný ve böylelikle bölüðe, en büyük saygýsýzlýðý yapacaðýmýzý söylemiþtiniz.
Biz Ýbrahim’le gezerken, bir asker kafamdan kepimi aldý ve çok süratli bir þekilde kaçtý, bu þekilde ve kepsiz gelemeyeceðim için, kaçan askeri takip ettim, bu askeri havan taburunda buldum.
Bölük çavuþlarýna, þikayette bulunarak kepimi aldým, askeri dövdüler, bana da bölük çavuþuna selam söyle, çaký gibi asker yetiþtirmiþ, tebrik ederim ve en kýsa bir zamanda onun ziyaretine geleceðimi söyle dedi, diyerek sözlerimi bitirdim.
Bölük çavuþu Ýbrahim’e dönerek, doðrumu söylüyor diye sordu?
Ýbrahim komutaným doðru söylüyor aynen böyle oldu deyince, bölük çavuþu kasaturayý çýkarttý, ellerimize yavaþ sayýlacak bir þekilde, birer tane vurarak seni kutluyorum, bölüðün þerefini kurtarmýþýn, ama çok geç kaldýðýn için sana, bir kasatura mükafatý verdim diyerek, meseleyi bu þekilde neticeye kavuþturdu.
O kadar rahatlamýþtým ki, içim içime sýðmýyordu.
Günlerimiz çok hýzlý geçmiyordu, spor, yürüyüþ, marþ, selam, saða-sola dönüþ, tekmil ve silah eðitimi ayný hýzda devam ediyordu.
Nöbet tutmak, en çok sevdiðim görevlerimin arasýnda geliyordu, kendi halimde efkarýmý gecelerle paylaþmak, þiir yazmak beni çok rahatlatýyor, tüm stresten arýndýrýyordu, iþte bu zaman askerlik benim için bir mana ifade ediyordu.
Silah eðitimi, günümüz teknolojik þartlarýndan uzakta kalarak, çok eski olan ve savaþ mazisi bulunan Kýrýkkale tüfekleriyle saðlanýyordu.
Marþ söylemekten, selam durmaktan, dönüþ yapmaktan, ot toplamaktan, taþ toplayýp taþýmaktan, daha sonraki haftalarda ayný taþlarý, eski yerlerine getirmekten, kulaðýma gelen bol küfürden, en çok kullanýlan ruh ve hoca kelimelerinden býkmýþtým.
Bir vukuata bulaþmamak için, zekamý askerliði özümsemek yerine, manasýzlýðýn hat boyuna çýktýðý bir mekanda, anlam ifade eden konularla ilgilenmeye baþlamýþtým.
Güneþin altýnda, susuz bir mekanda, sineklerin bol olduðu bir tarlada, ot toplamak ve öðle yemeði olarak bulgur pilavý ve turþu yedirmek, askerin tahammül eðitimine tabi tutulduðu hissini veriyordu.
Lakin anlam bütünlüðünü bulmak mümkün deðildi, bu nedenle sabretmekten býktým, baþka çözümler üretmeye baþladým.
Askerliðin en çekilmez olduðu durumlarda, ben sürekli ziyaret bahçesinde veya izin alarak tercih ettiðim mekanlara gidiyordum, yani bir anlamda kafama göre tümen içinde takýlýyordum.
Bu son derece zor baþarýlacak ve bir o kadarda riski barýndýracak tehlikeli bir konuydu, dolayýsýyla herkes cesaret ederek tercih edemezlerdi.
Hafta sonlarýnda kýdemli askerler, onbaþý ve çavuþlar Allah muhafaza kendilerini mürebbi görerek, keyifleri nasýl isterse o þekilde davranýyorlardý, sende emir kulusun, reddetme gibi bir tercihin yok, elbisesini mi yýkattýracak, içkimi aldýracak, keyfi hizmetinde emir erimi yapacak hiç belli olmazdý.
Ben vatan hizmetine talip olmuþtum, bunu kanun emrettiði için yapmalýydým, fakat çok daha da önemlisi de, burayý Peygamber ocaðý diyerek öðrenmemiz ve bu nedenle, çaðrýlmadan kendi isteðimizle gelmemizin, baþka bir sebebi olamazdý.
Maalesef burada, hayali sukuta uðramam, çok geç olmadý, bölük komutanýnýn içtima alanýnda, askerlere dönerek orospu çocuklarý diyerek baðýrmasýný, nasýl izah edeceðiz, eðer o alanda bir tek orospu çocuðu varsa, oda bizzat ve zaten kendisiydi.
Baþýmýza komutan olarak, görevlendirilmiþ bu müsveddenin, taþýdýðýný genlerinin odaðýný ve kimin tohumu olduðunu hala merak ediyorum.
Üst teðmendi, onun için puþt kelimesi, son derece yetersiz kalýyordu, tabur komutanýnýn gözüne girmek için, gece geç saatlerde, Reolara bindirilerek, kara yollarýndan veya baþka resmi kurumlardan inþaat ve baþka malzemeler çalýnýyordu!
Eðitim alanýna, zatýalilerinin talimatlarýyla, yazlýk oturma yeri ve kapalý kamelyalar yaptýrýlýyordu, komutan rahat edecek ve misafirlerini aðýrlayacak diye.
Ne yazýk ki, askerin biri aracýn arkasýndan düþerek, beyni parçalanmýþ ve eðitim zayiatý olarak tümeni terk etmiþti.
Yazlýk yerler yapýlmýþtý bitmeye çok yakýndý, fakat tabur komutaný, bölüðün duyacaðý bir þekilde baðýrarak, bölük komutanýný azarladý ve günlerce uðraþtýðýmýz, güneþin altýnda ne emekler vererek yaptýðýmýz yerler, bir günde yerle bir edildi ve onca malzeme heder oldu gitti.
Biz bunlarý kimlere anlatacaktýk, mümkün mü anlatmak, on baþý namaz kýlýyor diye, garibanlarý koruyor diye, pusu kurdular tüfeðini çaldýlar, hapse attýrdýlar, bunlarý yapanlar bölükte sözleri geçen, köpeklerle çiftleþmek için peþinde koþan, rahatlýkla akþamlarý içki içen, vatan ve millet sevgisinden yoksun bulunan, Ýzmir ve Ýstanbul da yaþadýklarýný söyleyen azmanlardý.
Bunlara yurttaþ, dindaþ vatanýn asker evlatlarý diyebilirler birileri, fakat ben hiçbir þekilde bunlarý tedaviden geçirmeden, normal bir insan statüsünde bakamam.
Gariptir belki fakat, genelde bu sýfatta bulunan insanlar, askeri kýþlalarda kuvvetti ellerinde bulunduruyorlardý, tabi ki böylece adeta saltanat sürüyorlardý.
Yazdýðým þiirler askerde çok iþime yarýyordu, bölükte ki tahakküm sahipleri, yazdýðým þiirleri, benden isteyerek kendi niþanlýsýna veya eþlerine yazýyorlardý.
Yemekhanede oturuyorduk oldukça sýcaktý, sürekli terliyorduk, bölük çavuþuna Hasan abi bir bardak su içebilir miyim dedim, hassi...tir lan git ve komutaným diyerek yanýma gel dedi, bu tavýr o kadar zoruma gitti ki!
Kalktým ve sert bir þekilde, komutaným su içebilir miyim dedim, oda iç dedi, fakat ben içmiyorum diyerek yerime oturdum.
Ýçimden Mustafa, eðer bu çavuþ Hasandan, hýncýný alamazsan yazýklar olsun sana, dedim ve o gün bu stresle günümü geçirdim.
Tabur test olacaktý, o bakýmdan herkes tüm kýyafetlerini yýkamak durumundaydý, ben zaten temizdim fakat ortalýkta görünürsem, biri çýkar al þu iþleri de hallet derse iþim kötüydü, reddetmek beni daha çok zora sokardý.
Yemekhanenin önüne çýktým, beþ kiþi aralarýnda konuþuyorlardý, oraya doðru yöneldim, henüz üç dakika geçmeden, arkamdan yüzüme biraz sert tokat geldi, kim lan bunu yapan, diyerek arkamý döndüm ki, bizim sanat okulundan cart tin diye lakap taktýðýmýz, arkadaþým olmasýn mý!
Sarýldýk kucaklaþtýk, hal hatýrdan sonra, beni götürmeye gelmiþ, çavuþ talimgahýnda çamaþýrhaneden sorumlu on baþýymýþ, sað olsun izin istedi, beraberce mekanýna gittik, benim tüm kýyafetlerimi, yýkadý, ütüledi ve yemeðimi getirdi, yedik daha sonra muhaberede hemþehrilerimiz var, hadi oraya gidelim de, seni onlarla tanýþtýrayým iyi arkadaþlar dedi.
Sevindim olur diyerek oraya vardýk, tanýþtýk ve aklýma hemen çavuþ Hasan geldi, bir þekilde hýncýmý almalýydým ondan, yoksa rahatsýz oluyordum.
Dedim ki hem þerim, bana müsaade ederseniz, geçici bir müddet kýdemli astsubay, Mustafa Eren olacaðým dedim, hayýrdýr dediler olayý kýsaca anlattým, bu fýrsatý deðerlendirmem lazým, diyerek onlarý ikna ettim.
Kabul ettiler fakat, çok sýkýntýlý olacaðýný belittiler, ben her sýkýntýya razýyým dedim ve bizim bölüðü baðlattýrdým.
Tank çavuþ Hasan Saðlam buyurun komutaným dedi, bende Hasan evladým, bölüðünüz askerlerinden Mustafa Cilasun ve Musa Usanmaz diye iki askerin, ziyaret bahçesinde, anne ve babalarý sabahtan belli bekliyor, hemen onlarý buraya gönder, bekliyorum dedim.
Emredersiniz komutaným, derhal göndereyim dedi ve telefonu kapattým, aradan beþ dakika geçti yeniden baðlattým, oysaki kýrk beþ dakikada gelemezler, fakat bulamayacaðýný bildiðim için, ayný tekmili tekrarladý oðlum henüz gelemediler ne yaptýn dedim.
Komutaným araþtýrýyorum, bulmaya çalýþýyorum demez mi, lan zevzek geri zekalý, senin bölüðünde ki askerden haberin yok mu, komutaným yanlýþ anladýnýz, elbette haberim var, hemen gönderiyorum dedi ve ben telefonu kapattým.
Bir müddet sonra yeniden arayarak, küfür dýþýnda aðzýma gelen hakareti yapmýþtým ve dolayýsýyla oldukça rahatlamýþtým, fakat beraber olduðumuz arkadaþlar, bu duruma katýlarak gülüyorlardý.
Akþama yakýndý, teþekkür ederek arkadaþlarla vedalaþtým ve ziyaret bahçesine vardým, Musa’yý gördüm yanarak beni arýyormuþ, ona merak etme durum kontrolüm de, ben ayarladým bu durumu deyince, yapma ya Allah aþkýna nasýl yapabildin, gerçekten mi söylüyorsun diyerek defalarca sormuþtu.
Musa da benim yaþlarýmda evli ve iki çocuðu olan iyi, fakat oldukça çekingen bir arkadaþtý, cesareti yok denecek kadar azdý.
Musa dan ayrýldým, çavuþ talimgahýn oradan bölüðe gidecektim, çünkü nereden geliyorsun denince rahatlýkla söyleyecektim.
Gidiyorum fakat yol bitmiyordu, hiç görmediðim yerler karþýma çýkýyordu, uzaktan bir kulübe gibi görünen yere yaklaþtým, iki tane asker, tüfeði bana doðru yönelterek, parola sordular.
Baktým ki durum oldukça kritik, oðlum ne parolasý siz kafayý mý yediniz, alay komutanýnýn þoförü Yunusla beraber geziyorduk, komutanýn hanýmý çaðýrdý oda hemen ayrýldý, bende buradan bölüðüme gidiyorum deyince, peki biz nereden bilelim doðru söylediðini dediler.
Öðrenmek çok basit, telefon açar sorarsýn dedim, o zaman tamam tertip biz seni görmemiþ olalým, þuradan nereye gidiyorsan çekip git dediler.
Fakat ben bu yolun nereye gittiðini bilemiyordum, askerlerde soramadým, çünkü açýk vermeyeyim diye.
Ýlerliyordum fakat nereye gideceðimi bilemiyordum, içimi bir ürperti sardý lakin metin olmam gerektiðini biliyordum.
Metanetimi korumak adýna, tek yardým isteyeceðim, kulu olduðuma inandýðým, Allah’a gönlümü açtým, içimden geldiðince dua etmeye ve ezberimde ne kadar sure varsa su içer gibi okuyordum.
Zýrhlý tümen olmasý sebebiyle, tatbikatlarýn tanklarla yapýldýðý, ayrýca yabancý misyon þeflerinin, nezaret ettiði bir mekan olmasý, daha da önemlisi bizlere anlatýlan bilgilere göre, o meþhur 12 EYLÜL harekatýnýn tapýldýðý, bir tümen olmasý nedeniyle, arazisi de o anlamda oldukça geniþ olduðundan, gözümün aldýðý alan, yüksek tepelerin olduðu ve her þeyin tam net görülemediði için, sanki meçhule doðru yol alýyordum.
Acemi bir askerdim, gizli paniðim o yüzdendi ve öylece ilerliyordum derken, yorucu olan uzunca bir yoldan sonra, fark edilebilir bir yeþil alan ve daha yüksek bir tepede binalarý gördüm.
Çok sevindim lakin, bir koþuþturmaca dikkatimi çekiyordu, burasý herhalde çok önemli bir yer diye içimden mýrýldanýyordum ki, yaklaþtýkça üst rütbeli komutanlar olduðunu, hemen fark ettiðim an, daha da çok heyecanlandým!
Fakat durmuyor ilerliyordum, bir baþka seçeneðin olmadýðýný da biliyordum, ne olacaksa olsun diye içimden geçiriyordum.
Tahmin ettiðim kadar, tabur içtimasý yapýlmýþ, komutanlar karargaha geliyorlardý ve dolayýsýyla bu binada o meþhur çamlý köþk olmalýydý, yani tümen komutanýnýn mekanýydý.
Hiç istifimi bozmadan, nizami bir biçimde selam vererek, aþaðýya doðru ilerliyordum, kýyafetim yeni temiz ve ütülü olduðundan zannederim ki, karargahta görevli askerlerden biri zannederek, hiç kimse bir þey sorma gereðini bile duymadý.
Komutanlarý geçince, koþarak tabur yemek hanesine, yemek almaya gelen, bölük askerlerinin arasýna karýþarak, kendi bölüðümün askerlerinin arasýna karýþtým, yemek ekibindenmiþim gibi yaptým.
Arkadaþlarým beni fark edince, özellikle Ýbrahim, nerdesin herkes seni arýyor, bölük çavuþu burnundan soluklanýyor, fena halde sana kýzgýn, haberin olsun dedi.
Tabi durumun çok vahim olduðunu hissettim, fakat Ýbrahim’e çaktýrmadým, sanki oda telaþ memuruydu!
Bölüðe geldik, oldukça haþin ve gaddar olan Hasan çavuþ, gür bir ses tonu ile baðýrarak, Kayserili gel buraya dedi, fakat tüm bölük ona bakarak, olacaklarý merakla bekliyorlardý!
Alaycý bir tavýrla söyle bakalým Kayserili, sen nerdeydin, bölük seni aradýðý halde izine rastlanmadý, nerede olduðunu bir bilen kimse çýkmadý, yaklaþ ta askerliðin kaç bucak olduðunu göstereyim sana dedi.
Komutaným beni çavuþum gönderdi, çavuþ talimgahýndan, çamaþýrhane sorumlusu arkadaþým geldi ve onunla, çavuþ talimgahýna gittik dedim, lakin yüksek bir ses tonu ile hangi çavuþ gönderdi dedi.
Çeçen çavuþ, diyerek karþýlýk verdim ve hemen çeçeni çaðýrttý oda geldi, çeçen çavuþa, bunu sen mi gönderdin, diyerek kýzgýn bir edayla sordu, çeçen çavuþ benim yüzüme baktý, sabahki olayý bir an hatýrlayamadý ve cevap vermekte geç kaldý.
Hasan çavuþ bana dönerek, hani ne oldu Kayserili derken, Çeçen çavuþ tamam hatýrladým, doðru ben göndermiþtim ve sana da söylemiþtim diyerek çýkýþtý, bu arada oh be elhamdülillah, diyerek oldukça ferahlamýþtým.
Hasan çavuþ ulan Kayserli, yine yýrttýn hadi gözümden kaybol dedi ve ben tabi ki oradan hemen kayboldum, fakat içim içime sýðmýyordu, yüreðim serinlemiþti.
Normalde askerlik, oldukça önemli ve hatta zevkli, yirmi yaþýna kadar, herkes den ve her bir yerde dinlemek zorunda kaldýðýn, askerlik muhabbetini, tüm açýklýðýyla ve bir solukta öðrenmiþ oluyorsun.
Fakat ne zaman görev dýþýnda, yani erbaþlarýn keyfe keder istek ve talepleri seni buluyorsa ve de yapmak zorunda býrakýyorsa, iþte o zaman bir yolunu bulup stresten kurtuluyorsun, tabi ki riskinin de oldukça çok, olduðunu bildiðin halde.
Zira aklýn yolu birdir, ne yapacaðýný, nasýl yapacaðýný ve ne zaman yapacaðýný hesapladýðýn vakit, çok bir meselede kalmýyordu zaten.
Mesela bir örnek verirsem, daha da iyi anlaþýlacaðýný umuyorum.
Bir gün bölük, oldukça ciddi bir þekilde, sayým yapýlarak toplandý, tabi bizde tabi oluyoruz, fakat nereye gideceðimizi bilemiyoruz.
Sýraya girdik, daha sonra çok uzun olan, yorucu bir yürüyüþle, bazen uygun adým ve bazen marþlar eþliðinde ve çok sýcak bir günde, sivri sineklerin serbest atýþ yaptýðý bir mevsimde, hafif çamurlu ve otlarýn hür büyüdüðü bir mekanda, bölük çök diye bir ses duyuldu.
Merakla bekliyorduk, fakat sinekler fýrsat vermiyorlardý, düþünmeye bile.
Çavuþ tiz bir ses tonuyla, bölük haberiniz olsun, bu gördüðünüz otlar, bugün yolunacak ve bu gördüðünüz alan, tamamen temizlenecek demesin mi!
Ýþte o an, mutlaka bir çözüm bularak, ziyaret bahçesine intikal etmem lazým diyerek, hýzlý bir þekilde kararýmý verdim ve zemin yoklamasýna baþladým.
Bir miktar otlarý toplayýp kucakladým ve uzak bir yere atmak için yürümeye koyuldum, gittiðim yerde üç, beþ askeri gözüm kesti.
Kimseye çaktýrmadan dikkat kesildim, bizim bölüðün askerleri deðildi, selam verdim ve hangi bölükten olduklarýný öðrendim, havan bölüðünden olduklarýný söylediler, hepside benim gibi acemi askerlerdi.
Cebimde her zaman hazýrda tuttuðum, not yazýlmýþ kaðýdý çýkartarak, telaþlý bir þekilde, tertip biraz önce ziyaret bahçesinden geldim, þu arkadaþýn annesi, babasý ziyaret bahçesine gelmiþler ve saatlerce bekliyorlarmýþ, bölüðü burada yazýyor bir yardýmcý olursanýz sevinirim dedim ve yanlarýndan istikametimi deðiþtirerek, hýzlý adýmlarla ayrýldým ve baþka bir yoldan bölüðe karýþarak otlarý yolmaya koyuldum.
Bir taraftan da onlarý gözetliyordum, ne zaman gelecekler diye, hiçbir þey yokmuþ gibi bölük askerleriyle konuþarak, bazen de þakalaþarak, içimden gizlice neticeyi bekliyordum.
Takriben yarým saat sonra, Kayserili diye çaðrýlmaya baþlandým, fakat bu çaðrýlmayý hiç duymuyordum, çünkü kaðýdý getiren askerlerin gitmesini bekliyordum.
Onlarýn uzaklaþtýðýný görünce, yeni duymuþ gibi irkilip, çavuþun yanýna doðru yürümeye baþladým, buyurun komutaným beni istemiþiniz dedim.
Çavuþ biraz gülerek, lan Kayserili seni anan kadir gecesi doðurmuþ aslaným, ben ne yapayým, hadi gözün aydýn ziyaretçilerin gelmiþ memleketten, seni bekliyorlarmýþ, hediyeden bizi mahrum býrakma, akþama geç kalma kaybol dedi.
Ziyaret bahçesinin yolunu tuttum, fakat oldukça uzakta bulunduðu için, hýzlý bir tempoda oradan uzaklaþtým.
Nihayet oraya ulaþtým, tabi ki ziyaretçim yok biliyorum, sivil vatandaþlarý seyretmek bile yetiyordu, rahatlamak için, bu zorlayan psikoloji, beni çözüm bulmaya zorlamýþtý ve hamt olsun ki, yine ufak bir gayretimle vukuatsýz atlatmýþtým.
Ýþte bu ve buna benzer durumlarda, mutlaka bir çözüm bulmuþumdur, tabi bu benim zeki olduðumdan deðil, gayret ve zamanlama noktasýnda sabretmem ve tevekkel olmamdan kaynaklanýyor zannediyorum.
Bir insan askere neden gitmek ister, tabi bir çok sebep sýralamak mümkündür, fakat en önemli unsur, temel bir görev olmasý, kendini tanýmasý, müþterekliði tatmasý, vatan müdafaasýnda seferber olmasý, bunun içinde eðitim almasý, daha kaba bir ifadeyle, yaþadýðý toplumda adamdan sayýlmasý denilebilir.
Fakat, askerlik o kadar farklý bir meslek ki; anlaþýlamayan, meþkuk, monoton ve birazda basit ve hatta teknoloji oldukça geri kalmýþ, basit bir eðitim masasý, ezbere dayalý eðitim vesaire, bunlar o günün þartlarýn da böyleydi, bugün nasýl bilemiyorum!
Þefkati, sevgiyi, nefreti, övgüyü, mananýn mantýksýzlýðýný, tahakküm ve disiplinin ifrat noktalarýný, güvenin en fazla olmasý gereken yerde, tedbirin önemini daha iyi anlýyorsun, hele gurbeti öylesine yaþýyorsun ki, sanki aile fertlerinden ilk defa ayrý kalýyorsun vallahi sormayýn gitsin.
Yeni ve bir yýllýk evliðim, yirmi dört yaþýn da evlendim, eþime hasretim, çocuðum olacak merak içindeyim derken, akþamýn bir satýn da,19,30 civarýn da bölüðün yemek hanesin de, Kayserili telefonun var demesinler mi, öyle þaþýrdým ki, hala etrafýma bakýnýyorum, gerçekten mi diye!
Ne bakýnýyorsun haydi durma koþ çabuk gel dediler.
Tabi þaþkýnlýðý üzerimden attýktan sonra, ahizeyi kulaðýma tuttum alo buyurun diyerek, kulaðýma gelen sesi tanýmaya çalýþýyordum, çünkü aile efradýmýn beni aramalarý mümkün deðil gibiydi.
Mustafa ben Mustafa dayýn, nasýlsýn iyi misin, nasýl gidiyor askerlik dedi.
Dayý hamt olsun alýþtýk, aramanýzý beklemiyordum onun için þaþýrdým diyerek karþýlýk verdim.
Mustafa dayým, havacý ve kademeli, kýdemli bir astsubay olarak görev yapýyordu.
Sürekli þehir, þehir tayinle gezdiðinden pek sýk görüþemezdik, birde dayým asker olduðundan herhalde, oldukça ciddi ve sert bir yapýsý vardý, nedense yanýna pek yaklaþamaz idik.
Zeki dayým da, karacý bir ast subaydý, lakin kara takým diye bildiðimiz, halktan biri gibi sýcak ve ilgiliydi.
Yine de itiraf etmek gerekirse, arayan ciddi dayýmdý, Mustafa sana müjdeli bir haberim var, gözün aydýn bir kýzýn dünyaya gelmiþ, tebrik ederim seni, Allah analý, babalý büyütsün dedi.
Bende bu nazik davranýþýndan dolayý, kendisine teþekkür ederek, sevincimi onunla paylaþtým, asker ocaðýnda böyle hayýrlý bir haber, insana farklý ve garip bir duygular yaþatýyor.
Allah herkese nasip etsin ve bu haberle merakla beklediðim çocuðum, sað-salim dünyaya gelmiþ ve sevgili eþimde selametle kurtulmuþ, ve ben böylece baba olma mutluluðuna eriþmiþ oldum.
Benim yüzünü dahi göremediðim biricik kýzýmým ismini, babasý olarak ben koyacaðým dediðim için, yirmi bir gün isimsiz kalarak, daðýtým için izine gelmemi bekliyordu, kolay mý ilk çocuðum onun ismini, güzelce araþtýrarak koymam gerekiyordu, böyle düþünüyordum.
Kayýn pederim hoca olduðu için, sekiz çocuðunun ismini koyduðu gibi, sayýsýz bir çok çocuðun da ismini koymuþtur, içimde ki gizli kanaat benim çocuðuma, babamýn isim koymasý uygundu.
Lakin, caným babam böyle iþlerle pek alakasý olmayan, kendi halin de, saf tevekkel, hinliði hiç olmayan canlý bir tarihti, hatýralarýný bilmem kaç kez, defaten dinlemiþimdir, hatýralarýndan birisini anlatmaya baþlayýnca, arkasýný ben getirebiliyordum.
Aslan babamýn böyle bir hissiyatý olmadýðýndan, benim devreye girmem kaçýnýlmazdý, babam adýna böyle düþünüyordum ve öylede yaptým.
Daðýtým iznine gelmek için, tümene otobüsler gelmiþ onlara binerek ayrýlacaktýk, tümenden elli kilometre uzaklaþtýðýmýz halde, tekrar çaðrýlýrýz kaygýsý içimiz de hakimdi, zira muazzam bir baský uygulamýþlardý.
Daha sonra bu duygunun yok olduðunu fark ettik ve sanki askerliði bitirdik coþkusuyla sýlaya, yuvama kavuþacaktým, kolay mý bu!
Gönlümün sultaný güzel Kayserime gelince, daha çok rahatlamýþtým, sanki hiç ayrýlmamýþ gibiydim, inzibatlar terminalde indiðimizde gözümüze çarpmasa, daha da iyi olacaktý, lakin onlarda verilen emirleri ifa ediyorlar, ne yapabilirlerdi!
Bir dolmuþa binerek, mahalleme dolayýsýyla onca yýllarýmýn geçtiði, evimize doðru merakla ve tabiî ki sevinçle gidiyordum.
Merak ediyordum çünkü, annem eþimi kendi ailesinin yanýna býrakarak, askere gitmeme pek razý olmamýþtý, bende biliyorum ki, birtakým insanlar annemi boþ býrakmazlar fit verirlerdi.
Annem de zavallý, çok düþünmeden hemen inanýr ve tavýr alýrdý, kendi asýk suratý yetmiyormuþ gibi, ayrýca zavallý babamý da devreye sokarak ve bana tavýr almasýný saðlardý.
Babamý masum görüyorum, baþka bir seçeneði yoktu, zira annem onun iflahýný keserdi.
Hele bir annemin sözünü tutmasýn, annem çarpýp azarlar, bin piþman ederdi, ne yapsýn geçinmek zorunda, sabýr etmeseydi, kýrk yýllýk bir evlilik devam edebilirimiydi!
Babamýn da fevkalade hatalarý vardý, aile sorumluluðu pek yoktu, bir aile reisine düþen görevleri çok önemsemezdi, belki bunlarý çok idrak edemediðindendir, beklide iyi yetiþtirilmediðinden, daha da önemlisi kendini muhasebe etmesini çok bilemediðindendir.
Ama her ne olursa olsun, nasýl olursa olsun benim babamdýr, hem de aslan babamdýr, kundura tamircisinin yanýn da çýrak olarak çalýþtýðýný anlatýrdý, iyi dikiþ diktiðini fark ederdim, babam çocukluðun da muzipmiþ.
Sýrf seyredip gülmek için bir gün, evlerinden yoðurdu ve bir tutam acý biberi alarak, gizlice suyu çekilmiþ dereye iner, orada yayýlmakta olan dananýn yanýna yaklaþýr, elinde ki yoðurdun içine kattýðý acý biberi, dananýn aðzýna burnuna sürer.
Dana siyah olduðundan beyazlanýyor fakat, zavallý dana nefes aldýkça, genzine çektiði acý biber, týksýrmasýna sebep olduðundan, her nefes alýþýnda mutlaka þiddetli bir biçimde hapþuruyor muþ.
Babamda dananýn karþýsýna geçmiþ katýla, katýla gülüyormuþ, böyle içten gülmenin sebebini merak eden, arkadaþý yanýna yaklaþarak hayýrdýr ne yapýyorsun, diye sorduðunda, danayý güzellik seansýna tabi tutuyorum demiþ.
Yine annemden dinlediðim babamla ilgili bir anýsýn da, 50-60 lýð yýllar yokluðun çok olduðu yýllardý, borç harç piyasaya yeni çýkan bir gazocaðý alýrlar evimize, iki sokak arkamýzda oturan komþularýmýzýn gazocaðý, çok pompalandýðýndan patlamýþ, evlerine ve çocuklarýna hayli zarar vermiþ.
Bu olayý duyan babam çok içerlemiþ, evimize gelir gelmez, borç,harç alýnan gazocaðýný bir eline, diðer eline de keseri alarak, annemden gizlice kuytu bir yere çömelerek, gazocaðýný kýrýp parçalamak niyetiyle, defalarca gaz ocaðýna vurur.
Annem sesin geldiði yöne doðru yaklaþarak, duruma vakýf olmaya çalýþýyormuþ, bunun farkýna varan babam, daha çok gizleniyor lakin, annem uyanýktýr durumun vahametini hemen anlýyor.
Annemin içi gidiyormuþ, kolay mý borç harç alýnmýþ, gaz ocaðýný elden gidiyor görünce, daha parasý dahi ödenmemiþ olduðundan, dayanamýyor ve Allah ciðerine inmeler insin, ömrün kesilsin, olmaz olasýca, baþýma nerden çýktýn, hiç gazocaðý kýrýlýr mý, tefi dürül esice diyerek hayýflanýr.
Babamda duruma bakar ki çok vahim, bir solukta hemen cevaben çocuklarým mý ölseydi, öyle daha mý iyi olurdu söylesene diyerek iþin içinden çýkar, annem o an söyleyecek pek bir þey bulamadýðýndan bakýp kalýr.
Fakat gazocaðý, babamdan yediði keser darbelerinden, ocak olmaktan çýkmýþ, babamda maksadýna ulaþmanýn huzurunu, gizli bir biçimde yaþamýþ, babam için yemek piþmiþ, piþememiþ onun sorunu deðildi.
Duygusallýk, sevgili babamda çoðu kez mantýðýn önüne geçiyordu, fakat o bunun hiç bir zaman farkýnda olamýyordu veya olmak istemiyordu.
Sevgili caným anacýðýma da pek kýzamýyorum, çünkü aile sorumluluðunu tek baþýna yüklenmiþ ve bir çok zorluklara raðmen, aklýnýn yettiðince ufak,tefek hatalara raðmen, üstesinden gemliye gayret ediyordu.
Bir garibin tarifini yapsalar, annem bunun tam muhatabýydý, beþ günlük iken annesini kaybetmesi, babasýnýn en çok bu günlerde sahip çýkmasý gerekirken, sevgi, þefkat, ilgi maalesef anneme hiç gösterilmemiþ, ama diðer hanýmýndan olan dayýma, fevkalade ihtimam gösteriliyormuþ.
O günün yokluðun da bulurlarsa sütü, anneme deðil de dayýma içiriyorlarmýþ, hatta annem kýz evladý olduðun için midir nedir bilemiyorum, adeta tamamen dýþlanmýþ ve annesinin akrabalarýna kaçak, göçek giderek en çok ihtiyaç duyduðu sevgiyi onlarda arýyormuþ.
Böyle katý þartlar da yetiþen bir insan, özellikle kýz evladý ne kadar baþarýlý olabilir, ilk okulu ikinci sýnýfta terk etmiþ ve analýk elinde her þeyden mahrum olarak yetiþen, gariban bir kýz evladý.
Hürriyetine kavuþmak adýna, babam bir kurtuluþ olmuþ, lakin yeni evlenen insanlar o yýllar da kaynana, kaynata hizmetinde bulunmadan, kendi evlerine, müsaade olmadan ayrýlmalarý mümkün olmazmýþ, hülasa istemediðin kadar çile bol.
Ben ailemin tek oðullarý olduðumdan, annem doðal olarak, askere giderken gelinlerini, yanlarýna býrakmamý istiyorlardý, annemle hayata bakýþ frekansýmýz ve mihengimiz, ayný ölçekte olmadýðýndan, farklýlýðýmýz bariz bir þekilde, kendiliðinden ortaya çýkýyordu.
Mesela ben yalan,yanlýþ konuþana, davranýþ bozukluðuna þiddetle karþý olan, her þeyin bir güven ortamýnda, olmasý gereðine bütün yüreðiyle inanan, yaþantýsýný bu ölçekte tutamaya azami gayret sarf eden, bir karakter yapým mevcuttur.
Annem ise iþine geldiði gibi davranan, toplumun sosyal koþullarýný dikkate almayan, aman bugün varýz yarýn yokuz diyebilen, ahiret’e çok hata býrakan, kulluk noktasýn da biraz duyarsýz olan zavallý bir insandý.
Onca yýl annemi babama karþý, ailemize karþý, topluma karþý daha duyarlý bir hanýmefendi olmasý, saygýn bir kiþiliðe sahip olmasý için, ne kadar gayret gösterdiðimi, bir Allah ve bir de ben bilirim, çoðu kez arkadaþlarýmýn annelerine gýpta ederdim, bunu da maalesef içime atarak kimseyle paylaþmazdým.
Özellikle toplumun ileri gelenleri dediðimiz, alim, arif ve hal ehli olan deðerli insanlarý tavsiyelerine uyarak, askere giderken zevcemi kendi babasýna emanet etmiþtim, bu kararýmdan asla piþman olmadým, annemin duygusallýðýný bir biçimde anlýyordum fakat;
Sevgi ve þefkatin dorukta olduðu, bir ailede yetiþen,
Maneviyatýn ön planda tutulduðu, ortam zenginliðinde filizlenen,
Güven ve emniyetin hiç, ihmal edilmediði bir ailenin kýzýný,
Allah’ýn bir emaneti olarak, nikahýmýn altýna aldýðýmdan,
Bir eþi ve efendisi olarak, neslimin emniyeti ve selameti için,
Toplum önderlerinin tavsiyelerini, asla ihmal edemezdim.
Evlendiðimizde annenlerle birlikte oturuyorduk, ne çektiklerimizi bir Allah bilir, birde sevgili zevcem, kimselere anlatamazdýk yaþadýðýmýz onca sýkýntýyý, çünkü bunlar bizim aile sýrlarýmýzdý ve kimi, kime þikayet edecektim.
Ama zevcemle kendi aramýz da o kadar mutlu ve huzurluyduk ki, yapýlanlar bizleri çok üzüyordu fakat, bizleri asla yýldýrmýyor aksine daha çok yakýnlaþtýrýyordu.
Haþlanmýþ bir patates ve birde kuru soðan, bizlere fazlasýyla yetiyordu, aksine sevgili ehlim, kendi ailesinin mutfaklarýnda her þeyin en iyisini yiyerek yetiþmiþlerdi.
Bir gün dahi hayýflandýðýna þahit olmadým ve ailesine hiç bir gün sýrrýmýzý vermedi, evimizde fazlasýný buluyormuþ gibi davranarak, beni her zaman onu re etmiþtir.
Her kez tarafýndan sayýlan ve sevilen bir hanýmefendi olduðundan, kendisinin gýyabýnda her zaman gýpta ile bakmýþýmdýr.
Çünkü benim bu denli sevenlerim bulunmuyordu, insanlarýn sevgilerini kazanmayý ehlim kadar baþaramýyordum, bu bakýmdan Allah’ýn benim için bir lütfü olduðuna inanarak, dünya ve ahiret arkadaþým olarak gönlümde, her zaman yerini korumayý bilmiþtir.
Allah anne ve babasýndan razý olsun, benim izzet ve þerefimi benden daha iyi ölçüde ve hassasiyetle muhafaza ediyor.
Bir ikinci tercih þansým olsaydý eþ için, hiç tereddüt etmeden sevgili eþimi yine tercih ederdim, bu itirafý en kalbi duygularýmla yapýyorum.
Tabi bu satýrlarý yazarken, ilk defa olmak üzere, benim için fevkalade özel olan sýrlarýmý, sizlerle paylaþýyorum.
Çünkü sizler benim için bilinmeyenlersiniz, yani daha açýk bir ifadeyle, bu satýrlarý kim okur, kim okumaz bilemiyorum, yalnýzca okurlarýma bir hatýrat olmasý dýþýnda, sosyal ve psikolojik olarak bir katký saðlayacaðý kanaatiyle yazýyorum.
Sevgili eþim bu itiraflarý duysaydý, belki de bizim özelimizdi diyerek gücenir veya hizmetini sunmaya daha gayret ederdi bilemiyorum.
Ama yinede ben, bu kadarýna bile layýk olduðuma inanmýyorum, meltem rüzgarýnýn esintisinde yetiþen bir fidanla, lodos rüzgarýnda yetiþen bir fidan arasýnda, ne gibi bir fark var ise, sevgi ve þefkatte eþim meltemi, ben ise lodos rüzgarýný temsil ediyorduk, bu bakýmdan!
Kendisinin bana gösterdiði tahammül ve bitmeyen sabrý, ben mümkün deðil gösteremezdim, zor anlaþýlan bir kiþiliðe sahip olduðumu biliyorum, onun için defalarca kendisine teþekkür ediyor, satýrlarýmda saygý ve þükranlarýmý sunuyorum.
Hani daha önce sizlere, satýrlarýmda bahsetmiþ olduðum, lakabý kara Mehmet olan, can dostum bir arkadaþým vardý ya hatýrladýnýz mý, ilahiyat fakültesi mezunuydu, þu sýralar Erzurum’un Oltu ilçesinde müftülük yapýyor.
Ýþte bu hal ehli arkadaþým Mehmet bir zamanlar bana demiþti ki, Mustafa gardaþ, sana bir þey þöyleyim de kýzma sakýn, olmaz mý demiþti, estaðfurullah Mehmet’im ne demek kýzmak, haddime mi demiþtim ve gözlerime bakarak, seninle bu dünyada geçinen bir haným, mutlaka cennete girer demiþti.
Tabi ki kýzmam demiþtim fakat, doðrusunu isterseniz içimden biraz da bozulmuþtum, kendisine belli etmeden, neden diyerek duramadým sordum, bana dedi ki: sen her þeyin adil olmasýný istiyorsun ve hemen sinirleniyorsun ve tahammülün çok az demiþti, beklide haklýydý, ama bana göre;
Her insan sorumluluðunu bilmeli, haksýzlýða, yalana, ihanete hiç tahammülüm yoktu, bunu da elimde olmadan ve istemeden yüz hatlarýmdan belli ediyordum.
Belki biraz duygularýmý gizleyerek, biraz tahammül göstererek ve bir müddet zamana býrakarak, böyle davranma yolunu tercih etsem, belki birilerinden daha çok kabul göreceðim.
Fakat böyle bir erdem ve fazilet benim becerebildiðim bir iþ deðildi, bazen böyle yapabilmeyi becersem, diyerek hayýflandýðým olmuþtur.
Ýþte askerden daðýtým iznine gelirken, merakýmýn temel nedeni, annemlerin bana karþý tavrýydý, sevgili babamýn masum olan, fakat annemin dolduruþuyla asýk duran yüzü, benim en önemli kaygý nedenlerimdi.
Eþimi babasýnýn evinden alarak, bizim eve getireceðim, durum nasýl olacak acaba diye, kaygýlanýyordum tabi olarak.
Evliliðimin birinci yýlý dahi dolmadan, biran önce geleceðimi düþünmek sebebiyle, çocuklarýmýn her zaman baþýn da bulunmak için, iþimi kalýcý yapmak kaydýyla ve tüm bunlarý þekillendirmek niyetiyle askere gitme gereðini duymuþtum.
Ýsmini yirmi bir gündür koymayý geciktirdiðim, biricik ve tek göz aðrým çocuðuma nihayet kavuþacaktým, tabi çocuðumun annesi sevgili eþime de.
Kolay mý evlendikten sonra, eþimden ilk defa ayrý kalýyordum, yirmi dört yaþýma kadar hiçbir kadýna yakýn olmamýþtým, uzuvlarýmýn haysiyetini ve onurunu korumuþtum, her ikimiz de ilk defa karþýt cinslerimize yakýn olmuþtuk.
Asker ocaðýn da eðitim yaparken, güneþin altýn da yanmýþtýk, ilk defa asker elbisesiyle eþim beni görecekti.
Asker olmamýn yanýn da, cazip olan hiçbir tarafým bulunmuyordu, zira harçlýðýmýz az olduðu için, maalesef bir asker hediyesi dahi alamamýþtým.
Nihayet evimize gelmiþtim, her zaman olduðu gibi annem açmýþtý kapýyý, umduðumdan daha iyi karþýladý, caným annem iþi rast gelsin, hemen babama seslendi, Ýsmail efendi bak oðlun geldi diyerek, babam da sevinerek geldi ve hemen ellerini öptüm, sarýldýk hal, hatýr sual ederek biraz sohbet ettik.
Babasýna emanet olarak býraktýðým, ehlim ve çocuðumu almak için, müsaade isteyerek evimizden ayrýldým, kayýn pederimin evinin yolunu tuttum, nihayet evlerine ulaþarak, orada da hoþ beþ yaptýktan sonra, izin isteyip kendi evimizin yolunu tuttuk.
Kýzýmý maþallah nur topu gibi buldum, fevkalade saðlýklý ve bir o kadar da güzel mi güzeldi, masum bir yüzle etrafýna bakýnýyordu, yanaklarýný nazik bir þekilde okþadým ve ilk defa kendi parçamý öptüm.
Ýsminin ne olacaðýnýn kararýný vermiþtim, anlam itibarý ile namusunu, iffetini muhafaza eden, haya sahibi manasýna gelen ve ayrýca Hz.Fatma ve Hz.Asiye annelerimizin, halk tarafýndan konmuþ sýfatlarý olmasý sebebiyle.
Çevremde duymadýðým, bizim sülalemiz de hiç kimsede bulunmayan, Betül ismini çocuðuma isim olarak, sað kulaðýna ezan, sol kulaðýna kamet getirerek, usulüne uygun bir þekilde koydum.
Nihayet bir asker çocuðu olarak dünyaya gelen, yirmi bir gün isimsiz kalarak bekleyen, sevgili kýzýma kavuþma bahtiyarlýðýna bulmuþtum Allaha hamt olsun.
Þöyle bir üþünüyorum, haya ve edep timsali hayat arkadaþýmýn, çok utanacaðýndan, asla sesini dahi çýkaramayacaðýný, aðrýdan, sancýdan diþlerini kitlenmiþ gibi sýkacaðýný, en son noktaya gelene kadar, annesine dahi durumunu söylemeyeceðini, tahmin ediyordum.
Kuytu bir köþe çekilerek, her bir kimseden kaçýnacaðýný, en çok ihtiyaç duyacaðý anlarda dahi, yanýnda bulunamadýðým, o ýzdýrap dolu günleri hatýrladýðýmda, hala bir sýkýntý çekerim.
Ýtiraf etmeliyim ki, hiçbir zaman eþim kadar duyarlý olamadým, belki benim bu özrüm sevginin, þefkatin izinli olduðu, bir aile ortamýnda yetiþmemden kaynaklandýðýný, bazen düþünmüyor deðilim.
Tabi bayanlarýn yaratýlýþ itibarý ile, biraz daha duygusal olduklarýný, geleceðin annelerinin sevgi ve þefkatte, fedakar olmalarýnýn kaçýnýlamazlýðý, ayrýca unutulmamalýdýr.
Kayýn pederim, saygýn, hafýz ve bir imamken, bir çok çocuðun ismini koymuþken, kendi evinde bir emanet ve misafir olarak kalan, kendi öz kýzýnýn çocuðuna, kendi torununa bir isim koyamamak durumunda býrakýlmasý, tahmin ediyorum ki, çok üzülmüþ ve canýný da sýkmýþtýr, bende üzülüyorum lakin!
Belki böyle katý kararlar almak durumunda kalmamýn tek nedeni, ömür boyu güvenebileceðim ve bir yastýða baþ koyduðum, iyi ve kötü günlerde tereddüde, kuþkuya kapýlmadan bir güven ortamýnda, her þeyimi paylaþacaðým, sevgili ehlimin tavrýný daha yakýndan tanýmam adýna gerekliydi.
Vermiþ olduðum talimatlara baðlýlýðýný, yokluðumda sadakatini, kendi annesi babasý dahi olsa, tercihlerindeki duyarlýlýðýný mutlaka bilmeliydim.
Efendisinden aldýðý talimatlarýn, her zaman önceliðini koruyacaðýný, bilmesi ve bunu tereddütsüz uygulamasý, benim için kaçýnýlmaz bir gözlem olmuþtu.
Þükürler olsun Allah’a ki, sevgili eþim bu süreçten de, alnýnýn akýyla çýkmýþtýr, kendisine gýyabýnda teþekkür ediyorum.
Geleceðimizin kararlarýný alýrken, þimdilik tek yavrumuz olan, sevgili kýzým Betül ve olacak çocuklarýmýzýn, bir aile saadetinde filizlenmelerini, ancak bir güven ve fedakarlýðýn þart olduðu, muhkem bir aile teþekkülünde mümkün olduðuna, tüm kalbimle inanýyordum.
Hayat felsefem bana bu ölçüleri veriyordu, mutlaka uygulamak durumundaydým, bir baþka seçeneðim yoktu, bunlardan taviz verseydim inanýn kendime saygým kalmazdý, zira hayat felsefem böyleydi.
Her þeyin açýk ve net olmasý, dürüst olunmasý, her ne yapýlýyorsa maliyetine katlanýlmasý, lüzumsuz lafazanlýk ve gereksiz yorum yapýlmamasý ve mutlaka bir güven ortamýnda bulunulmasý, yüreðimin asla vazgeçilemezlerindendi.
Yaþadýðým hayatýn her safhasýnda, uyguladýðým bir ölçüdür bu, dostlarýmý bu ölçeðe uyanlar oluþtururlar, bu ölçüden taviz veren kiþilerden, kalpten ve onlarý kýrmadan içten içe uzaklaþýrým, bizzat istemesem de böyle geliþiyordu.
Etrafýmýn dostlarla sarýlmasýný her insan gibi bende isterim.
Çünkü insan, insanlar içinde yaþarken bir anlam ifade eder, yalnýz bir insan, insan olduðunun çoðu kez, farkýnda olamayacaðý gibi, hiçbir kýymeti, manasý ve önemi olmayacaktýr, çünkü bu bir vakýadýr.

Ýnsan sýðýnan, el açan, konuþan, yerinen, sevinen, iradesini kullanan, karar veren, düþünen, tahkik eden ve bir tek mükellef olan, müstesna donatýlarý bulunan Allah’ýn bir dizaynýdýr.
Eðer bir insan sabrý, tahammülü, hoþ görüyü, sevgiyi, þefkati, tevazuu, þecaati, gösterme de, zemin ve zamaný iyi kullana biliyorsa, bilmeliyiz ki bu insan, dost zengini olan bir insandýr.
Arif ve ilmiyle amel eden insanlara konuyu izah etmeye gerek var mý, iþte bende olamayanlar da bunlardýr.
Terbiye edilmemiþ bir nefsin sahibi olarak, fazileti bulmaya çalýþmak,durmadan aramak temel bir düstur olmasý cihetiyle, manasýzlýða koþmak adýna.
Cahil ve züðürt bir insanýn, ya çýkarsa diye daðlara çýkýp define armasýna benzer, daha sonra da, suyu, azýðý ve dermaný kalmayarak, umutsuzluða doðru yolculuða çýkarak, buhran karþýsýnda düþtüðü açziyet!
Temel sorun aklýn bilgiye, bilginin tecrübeye, tecrübenin, uygun bir zamana, zamanýnda tahammüle ihtiyacý bulunmaktadýr.
Anlamak, idrak etmek, hissetmek ayrý birer meleke olduðu gibi, farklý ve fakat ayrýlmaz birleþenler olduðunu da unutmayalým ve her birinin derinliði farklýdýr.
Ýþte insanlar, bu üç derinlik noktasýnda, sürekli anlaþýlamaz olurlar, ve böylece lüzumsuzluðu paylaþýrlar, lakin bunun pek farkýnda olamazlar maalesef.
Hayatýmýzý bir hiç mantýðýyla, idame ettirmeye, ne kadar çalýþýrsak, çalýþalým yinede bir hiçtir, zira maksattan uzak, anlamsýzlýða giden bir yol, manasýz bir yoldur.
Ama maksattan maksuda giden her yol, derinlik ifade eden, manalý bir yoldur.
Yaratýlmýþ her þey, her canlý ve kozmik alem, kendilerine verilen mühlet içinde hiç sapmadan, bir ahenk zenginliðinde yollarýna kararlýlýkla devam ediyorlar.
Ýnsan yaratýlmýþlar içinde, tek baþýna irade sahibi olduðu için, kabul ve ret kararlarýný, aklý, bilgisi ve tecrübesiyle iradesini kullanarak verecektir.
Zaten bir manada beyhude geçmiþ onca yýllar, mürebbisiz, pusulasýz ve manasýzlýk içinde, adeta insanýn içini karartan, hayýflandýran ve bazen de utandýran, geçmiþ koca bir zaman, kayýp yýllar olarak karþýmada adeta bir þecerem gibi duruyor.
Bizlere bir çýrpýda þer gibi, görünen nice olaylar, netice itibarýyla hayýr olarak, karþýmýza çýkarlar, iyi bir muhasebe ve derin bir tefekkür, bunu anlamak için yeterli sebeptir, her ne baþýmýza geliyorsa, buna bizzat bizim sebep olduðumuz vakidir.
Ýnsan olarak akýl, bilgi, tecrübe ve muhakeme seçeneklerimizi kullanarak, daðarcýðýmýzda bilinenleri, mutlaka çoðaltmak zorundayýz.
Hafýzamýz da bilinmeyenler, çoðunluðu teþkil ediyorsa, hatamýz, yanýlgýlarýmýz, heyecanýmýz, paniðimiz bizleri neticeye deðil, hüsrana götürdüðünü, geç fakat nihayetinde anlarýz, lakin iþ iþten geçmiþ olur.
Düþünmek ama neyi hangi bilgiyle, hangi sýnýrlarda, bunun mutlaka netleþmesi gerekmektedir.
Bir olaya müdahalemiz gerektiðinde, hangi ölçülerde, kuvvet, bilgi, tecrübe temel bir unsur olduðu muhakkak, fakat þartlarýný yerinde ayarlayamazsan, istenilen neticeyi asla alamazsýn.
Ýþte sabýr, sebat ve metanet daha temel bir unsur olarak karþýmýza çýkýyor.
Ýnsan o kadar harikulade yaratýlmýþ ki, her þeyin bir þeye ihtiyacý olduðunu, haber veriyor ve en bariz bir þekilde, ayan, meyan ortaya koyuyor, yeter ki biz kendimizi dinlemeyi bilelim.
Ýnsan kendini tanýdýðý ölçüde, saygýn, vakar, alçak gönüllü ve hizmet perver olur, bu ölçülerde bulunan bir insan, tekebbürü, hýrçýnlýðý ve ukalalýðý sinesinde asla barýndýramaz, böyle mükemmel bir insanýn, gücün ve kuvvetin, kendinde bulunan her þeyin, mutlak bir sahibi bulunduðunu bilmemesi mümkün deðildir.
Enaniyet sahibi insanlar, elinde bulunan her vasýtayý, varsa baþarýyý kendi zatýyla, kaim olduðunu zannederek, yanýlgýlarýný her fýrsatta kusarlar ve þahsiyetlerini pazarlamayý ve her panayýrda anýlmayý vazgeçilmezleri olarak görürler.
Beþer hükmünde bulunan kendi aveneleri alkýþ tutarak, makamlarýný ve paylarýnýn artmasý noktasýnda, tüm enerjilerini sarf ederek, safahatlarýnýn sürmesinin temininde gayret gösterirler, ayný zatlar kuvvetin bulunmadýðý zeminlerde, kendilerini pazarlamayý ihmal etmezler, iþte bu nevi yaratýklar, asli yet kaygýsýnda bulunmayan biçare gafillerdir.
Terbiye edilmemiþ, tedavi görmemiþ bir gönül neler istemez ki, dolayýsýyla istekler ayrý, bunlarýn yerine getirilmesinde, meþruiyetin aranmasý daha bir ayrýdýr.
Yaþantýmýzý idame ettirirken, temel bir unsur olarak neyi ve hangi ölçüleri baz alýyoruz, rast gele yaþanýlan bir hayat, kimler tarafýndan kabul görüyor, kabul gösteren mekanlarýn ölçü olarak ele aldýklarý deðerlerin, derinliðinde neler gizli olduðuna bir bakalým.
Adrenalin yükseliþini saðlayan, her bir þey meþruiyet ölçüsünde, makbul olacaðýný katiyen unutmayalým.
Anlaþýlabilir olmaktan çýkan, makul ölçüleri zorlayan, karanlýk, gizli, bulanýklýðý içinde barýndýran, sinsiliði temel gaye edinen, fýtratý zorlayan her hal ve davranýþ, paniði, meraký, heyecaný hat safhayý çýkartan zihniyetler, dikkatlice ve derinlemesine etüt edilmelidir, zira saf, sübyan gençlerimiz malzeme olmaktan kendilerini bu simsarlardan kurtaramazlar.
Aldandýk, aldananlardan olduk, neyin, kimin bilinmeyenleri o kadar çok bulunuyor ki sinemizde, meçhulden sahile çýkmak için kürek çektik, adeta onca yýllar, çok acýlar yaþayarak geldik.
Bir babanýn oðlum, yavrum demesini, bir talimat vermesini, kucaðýna almasýný, baðrýna basarak yanaklarýmdan öpmesini, yýllarca bekledim.
Arkadaþlarýma hep gýpta ile bakmýþýmdýr, annesi, babasý tarafýndan, sevgiyi, þefkati daha da önemlisi sahiplenmeyi, idrak ederek yaþýyorlar ve bunun gururunu taþýyorlardý, ben ise onlara bakarak yutkunur dururdum, kimselere açýlamazdým bir kil gibi içime yatýrýyordum seren canýmý.
Minarelerden bir sala sesi duyduðumda, içim gider ve bir insanýn toprakla buluþacaðý, beklide henüz hazýrlanmamýþ o yüzü soðuk mezara konacaðýný, yaþarken kendisi için her zaman, bir muamma olan gerçeklerle karþýlaþacaðýný, düþündükçe hayýflanmadýðým an, hiç mümkün olamamýþtýr.
Bizlere bir emanet olarak verilen, her þeyimizi imtihan kaygýsýndan, uzak bir þekilde geçirdiðimiz, onca yýllarýn telafisi, tarafýmýzdan ne kadar mümkün, bu meçhul sürenin belirli bir mühleti var mý, bunun garantisi böbürlenmemiz dýþýnda, nerededir bir bilen var mý?
Ýmtihan sathýnýn dahi bir gün, hallaç pamuðu gibi yok olacaðý, savrulacaðý bir günde, satýh gibi yaratýlmýþ bir insanýn, ne hükmü olabilir, kime kalmýþ, ne kalmýþ hoþ bir seda dýþýnda, yedi ceddimin hikayelerini, Kuran o kadar nezih ve ibretle anlatýyor ki, hissetmemek ne mümkün, duygularý paslanmamýþlar için.
Seven, þefkati sinesinde barýndýran her insan, bir gün mutlaka gerçekleri fark edecektir, çünkü bu duygunun membaý ilahidir, bir masrafý yoktur ve bila bedeldir.
Yaratanýn rahmet ve maðfireti o kadar ulvi ve geniþ ki, her yanýmýzý kuþatýyor olmasý ve bunun farkýnda olmamamýz son derece normaldir.
Bir hiç iken her türlü rahmeti donanmýþ, korunmuþ olmak izah için çok yeterli bir sebeptir. Evlenmeye karar verdiðimde eðer ben evlenirsem, bekar kimse kalmaz demiþtim, sebeplerine gelirsek, o kadar periþan ve ayrýþan kanaatler vardý ki, ayrýca elde maddi bir varlýðýn olmamasý, babam ve annem gariban zavallý, dünürcü olduðumuz aile saygýn ve maneviyat zengini, her iki aile karþýlaþtýrýldýðýnda ortaya çýkan fark beni kaygýlandýrmýyor deðildi.
Her þeye raðmen, evin babasýyla bir hukukumuz vardý, anlaþýlamaz deðildik, kerimesinin kararý çok önemliydi, zira benim yetiþkin bir kýz için, cazip gelecek hiçbir özelliðimin bulunmadýðýna inanýyordum.
O yýllarda hasret kaldýðým camiye ve cemaate müdavimdim, imamlara yakýnlýðým artmýþtý, her konuyu can kulaðý ile dinliyordum, tavsiyelerini tüm imkanlarýmla uyguluyordum, doðru olarak öðretilen her þey uygulanmalýydý, öyle inanýyordum.
Kimin ne söyleyeceðini bilemiyordum, nasýl bir tavýr alacaklarýný pek önemsenmiyordum, dini yaþamanýn, takva sahibi olmanýn zaten zor olduðunu, peygamberlerin bile dýþlandýklarýný, nefsinin, heva ve hevesinin peþinde koþanlarýn, kabullenemeyeceklerini bildirmiþlerdi.
Bizde tavizsiz bir biçimde, kim ne derse desin hiç önemsemeden, baþým da papak, pantolon yerine þalvar, yakasýz ve þalvarýn üzerine inen bir gömlekle dolaþýyordum, hatta camilere giderken papaðýmýn üzerine bazen sarýkta baðlýyordum.
Tabi ki sakalýmda var, böylesi bir damat adayýnýn, cazip bir tarafý bulunur mu, tereddütler sinemde hat safhadaydý, acaba nasýl bir durumla karþýlaþacaktým bilemiyordum.
Ablamlar ayný binada oturduklarý için, onlardan soruyordum, görebilmeyi istiyordum, bir akþam salça kaynatýrken görmüþtüm, beni fark edince hemen uzaklaþtý, abisi Ramazanla biraz sohbet ettik, patates közlemesi yedik ve birde çay içmiþtik ne hikmettir bilemiyorum ama hepside lezzetli gelmiþti.
Ama þükürler olsun o aný yaþamak dahi bizim için yetiyordu, hiçbir zaman bir birlerini görmemiþ, iki yetiþkin insan kaderlerine rýza göstermiþler, teslim olmuþlar,
hayýr murat etmiþler, ivit ivit araþtýrmadan, kuþkuya kapýlmadan bir birlerine muþtu sunmuþlar, bundan daha güzel bir þey olabilir mi.
Beni mahcup býrakmayan, utandýrmayan, hiç tanýmadýðý halde bu riski göze alabilecek kadar cesur olan, sevgili hayat arkadaþým sevginin en güzeline layýktýr.
O kadar zordur ki bu kararý verebilmek, yekinen tanýmadan, huyunu suyunu bilmeden teslim olmak, teslimiyet olgunluðunun derinliðinde yatýyordur.
Bir insanda bulunan liyakat zenginliðini, hafife almanýn bir manasý ve mazereti bulunamaz, böyle önemli bir olguyu hafife almak, kiþilik zafiyeti olarak karþýmýza çýkar, bunu umursamayan kiþi bir çok mevhumu da önemsemez.
Hareketli günlerin yoðunluðun da, mütevazý manada niþanýmýz oldu, bir araya gelmeden akrabalar arasýnda, niþan þerbetimiz ve yüksüðümüz akþama doðru geldi.
Artýk resmen niþanlandýk ve nikahlandýk, dolayýsýyla rahatça niþanlýmý ailesinin yanýnda görebilirdim, nihayet tanýþtýk, konuþtuk hamt olsun aradýðým tüm özellikler zatýnda mevcuttu, hiçbir kusuru yoktu, endamý, edebi ve hizmeti fevkalade güzeldi.
Ýçim içime sýðmýyordu, huzur ve sürur doluydum, Allah anne ve babasýndan razý olsun, bu zamana kadar korumuþ, koklamýþ, eðitmiþ adap ve edebi öðretmiþ, mümin bir kerime olarak vakti saatlerini bekliyorlarmýþ daha ne olsun.
O kadar dünürcü gelmiþ, mahcup olarak eli boþ dönmüþ, yanlarýna dahi hiç çýkmamýþ, zorladýklarý zaman içerden kapýyý kilitlemiþ, gitmek istememiþ vaktini beklemiþ ve bir gün öyle bir vakit gelmiþ ki;
Tam dört beþ yýl önce, bahçe duvarlarýný ören, duvar ustasý Ýbrahim’in, hizmet ve terbiyelerinden etkilenerek, bir akþam bana övgüyle bahsettiði, malum hocanýn kýzlarý olan, içlerinde en güzeli ve çalýþkaný bulunan.
Hiç tanýmadýðým halde ve habersizce dört-beþ yýl geçtik ten sonra, bana kýsmet olacak bir kýz evladýnýn, kimsenin asla düþünemeyeceði, böyle muazzam bir hesabý kim yapabilir ve kimin aklýna gelir, dolayýsýyla kime niyet, kime kýsmet meþhur sözünü boþuna dememiþlerdir.
Ýþte bunun için, hinlik yapmadan, hilkati zorlamadan, imkanlarýn ölçüsünde kanaat ve tevekkel olmayý küçümsememeli, bu hatayý yapan bir insanýn, sadece kendini küçülteceði el an bilinmeli.
Art niyet, ön yargý, bizlerin sürekli yanýlmasýnda, temel bir sebeptir, daha da önemlisi zanlarýmýzla kanaat oluþturuyorsak, kaybetmemiz de kaçýnýlmaz olacaktýr.

Nakþeden izler kitap çalýþmasýnýn, þimdilik bir kýsmýný sizlerle paylaþtým. Dilerim sizleri sýkmamýþýmdýr. Çalýþmalarýn devamýnýn geleceðini beyan ederken, huzur ve itminanlýk sizlerle olsun.

Mustafa CÝLASUN



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Buselerimi, Sessizliðin Pervazlarýnda Gizlerim! [Þiir]
Her Lahzada Bir Fark Var, Sýrrýný Ýçinde Saklar! [Þiir]
Beklemek Kar Etmedi, Nasip Sükût Ettirdi! [Þiir]
Yürekte Düðümlenir Sukut Ettiren An! [Þiir]
Ruhumun Suskun Hicraný ve Ah U Zarý! [Þiir]
Ey Hicran Aldanan Ben Olayým! [Þiir]
Kalp Hata Etmez, Nefs Vuslata Eriþtirmez! [Þiir]
Söyleyemedim, Kalbimin Figanýyla Yetindim! [Þiir]
Kýrdýn Ümidimi, Yýktýn Þu Gönül Lânesini! [Þiir]
Gönül Hüzne Ram Olunca Neyleyim! [Þiir]


Mustafa Cilasun kimdir?

Düþünmeye hassaten zaman ayýran, naifliði önceleyen, estetiði seven, güzelliklerden þevk alan, gönüllerin deþifresiyle uðraþan, halin dilinden haz alan, aþk için meþkin zaruretine inanan, hilkatin ve aidiyetin serinliðinde yazmaya çalýþan bir can.

Etkilendiði Yazarlar:
Mehmet Akif Ersoy,Sezai Karakoç,Necip Fazýl Kýsakürek, Cemil Meriç


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Mustafa Cilasun, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.