Tarziye / تَرْضِيَه
Tarziye / تَرْضِيَه

Sanıyorum 2004 yılıydı. Yine böyle bir Ramazan ayında Fatih Cami’nin müdavimlerinden paşa torunu Hacı Ahmed amcanın iftar daveti üzerine ahşap konağına Zeki Abi ile birlikte misafirliğe gittik…

Elimiz boş gitmeyelim diye de Eminönü tarafında hakiki gül lokumu ve gül suyu aldık.

Konak; etrafı yüksek duvarlarla çevrili, içinde meyve ağaçlarının olduğu genişçe bir avluya sahipti… Bahçede ise zincirle bağlı dev gibi bir çoban köpeği vardı.

Selamlaştık. Hoşbeşten sonra avluda sundurmanın altına kurulan uzun bir masanın uygun yerine Zeki Abiyle karşılıklı oturduk.


Ahmet amca ve kıymetli refikası (Allah ikisine de rahmet eylesin…) öylesine asil, naif ve kibar insanlardı ki ağzımızı açıp konuşamıyorduk. Biz sorulan her soruya evet, evet, hayır hayır diye cevap verdiğimizi fark edince Hacı Ahmet amca:

-Evlatlarım burası karargah değil, ben de komutanınız değilim. Asker gibi oturmayın, rahat olun dedi.

Bu ifadeden biraz yüz bularak benim çenem açıldı tabi.

– Ahmet Amca bu konakta ne hikayeler, ne mevzular olmuştur değil mi? dedim.

– Ah! Evladım olmaz mı hiç! Durun size bu konakta yaşanmış komik bir mevzu anlatayım. dedi.

Can kulağıyla onu dinliyorduk. Bir taraftan çorbalar, tatlılar, el emeği göz nuru turşular masaya diziliyor bir taraftan da Hacı Ahmed Amca yaşanan hadiseyi anlatmaya hazırlanıyordu…

Aynen nakil ediyorum:

Vaktiyle Ahmet Amca’nın paşa babası Naci Bey babasının zoruyla bu konakta bizim Zeki abinin adaşı olan Zeki Bey isminde sevmediği bir arkadaşıyla birlikte Farsça derler alıyormuş.

Bir gün Zeki Bey, sinirli ve hiddetli bir şekilde Naci Bey’e:

– Ben artık bu konağa gelmem diye köpürmüş.

-Niçin gelmek istemiyorsun Zeki Bey?

– Komşularınız yüzünden efendim! Çok edepsizler!

– Hayrolsun ne oldu ki demiş Naci Bey,

– Bahçeye girecekken komşunuzun o azgın köpeği az kalsın beni yere yatırıp yiyecekti! Bu ne vahşiliktir efendim! Şehrin göbeğinde böyle canavar gibi köpek mi beslenirmiş? Bir daha buraya ders almaya gelmeyeceğim- demiş.

Naci Bey hemen kıyafetini düzeltip ayağa kalkmış ve koşar adım dışarı çıkmış. 5 dakika sonra ise konağa geri gelmiş ve;

– Müsterih olun artık Zeki Bey!

– Naci Bey ne yaptınız köpeği mi öldürdünüz yoksa?- demiş!

– Hayır canım.

– Ne yaptınız peki?

– Köpeği satın aldım artık bu konakta bizimle birlikte yaşayacak- demiş…

Bende sanıyorum Ahmet Amca gibi yaşlanıyorum… Karantina dönemi bitmezse bu hikayeler akın akın beynimin tokmağına vurup vurup duracak.

İyi tarafı şu: Daha çok gerçek hikayeler dinlemiş olacaksınız.

Kötü tarafı şu: Bu hatıralardaki insanların varlığına sevinip yokluğuna ise ahh çekecekseniz…

Siz sağ ben selamet efendim…


Yûşa Irmak hakkındaki bilgilerin basılmasını istiyorum.
Eğer basılmamasını istiyorsanız tıklayın.

  Yûşa Irmak kimdir?
Felsefe ve edebiyat aşığı! Yayıncı, gazeteci ve kitapsever...

 


Bu yazıyı basmak istiyorum.

İzEdebiyat'da yayınlanmakta olan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Tüm yazılardan birinci dereceden sayfa düzenleyicileri sorumludur. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.

Yazarların izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin —kısa alıntı ve tanıtımlar dışında— herhangi bir biçimde basılmaması/yayınlanmaması önemle rica olunur.

© 2000-2002, İzlenim.com - Tüm hakları saklıdır.