 • İzEdebiyat > Öykü > Bireysel |
1
|
|
|
|
Ben sana hayatı üstünde hiç et diye değil, içinde var et diye verdim. Kaldır şu koca kıçını, dik başını yukarı da yürü! Evde yaşam bekleyenler var. |
|
2
|
|
|
|
Kadın çırpına çırpına acı içinde kıvranıyor, bu tuhaf doğum sancısına bütün gücüyle karşı koyuyordu. Tüm vücudu ter içinde kalmış kahverengi elbise sırılsıklam olmuştu. Sonunda kendini yüzüstü yatağa bıraktı, ayakları yatağın dışında kalmış vaziyette, doğumun bitmesini bekledi. Sırtından çıkan küçük kız aynaya doğru yürüdü, durdu ve aynanın önündeki sandalyeye oturdu. Bir süre sonra kendine gelen kadın yüzünü çevirip önünde oturan kıza baktı. Ayağa kalktı, kızın yanına gitti. Kollarını açıp sımsıkı sarıldı ona. Ağlaştılar ve artık vedalaşma vakti gelmişti. Büyümekten başka seçenek yoktu. |
|
3
|
|
|
|
İkimizin yalnızlığı cambazın yürüdüğü ipte karşılaşmıştı. Ben ipin bir ucunda duruyordum o da diğer ucunda. Garip bir şekilde birbirimizi bekliyorduk, aynı anda mı hareket edecektik yoksa birimiz aşağıdaki fileyi görecek miydi? Büyük bir muammayla ilerliyorduk. |
|
4
|
|
|
|
Yapabileceklerim vardı, yanında yürümek istiyordum. Adımlarımı hızlandırdım, yetişmek istedim. İp gevşedi tam yanına gelmiştim ki arkasına döndü hızla var gücüyle itti beni. Düştüm. Kalkmamı beklemedi, ipi çekti sadece. Kalktım. Yürüdüm. Suyla’yı aradı gözlerim. Suyla iyice sola kaymıştı artık önüme değil soluma dönerek arıyordum onu. Suyla giderek netleşiyordu. Hava da açmıştı. Cebimdeki taşları birbirine sürte sürte parlatmış, keskin kenarlar oluşturmuştum. Suyla’yı birden yanımda buldum.
- Yapman gerekeni biliyorsun, dedi bana.
- Ne ? Ne yapmam gerek?
- Kes şu ipi artık!
Önce yeşim taşıyla başladım ipi kesmeye, zebercet işe yaramadı pek. Yıldız taşı ile sabırla çalıştım ip üstünde. Arada bir dönüp bana boş boş bakıyor nafile çabalarımla alaycı alaycı eğleniyordu. Turkuaz, kuvars ve oltu ile uzun uzun aşındırdım ipi. Sonunda yaşam taşı ile son darbeyi vurdum. İp koptu. Önümdeki gevşeyen ipin yere düşüşünü farketmedi. Suyla sol yanımdaydı, onu takip etmem için başıyla işaret etti. Yaşam taşı avuçlarımdaydı. Önümdekine sevgiyle son bir kez baktım. Ona veda etme zamanı gelmişti. O ipin kopuşundan habersiz ilerliyor, ben solumdaki Suyla’yı takip ederek yeni bir yolda yürüyordum. |
|
5
|
|
|
|
Yetenek Sizsiniz yarışması üzerinden modern topluma bir eleştiri... |
|
6
|
|
|
|
Sorun çıkarmak yerine, sorunlardan mutluluk çıkarmak......... |
|
7
|
|
|
|
Hayatın olağan akışında bazen karşımıza çıkan bazen yanı başımızda olan kişilere karşı gereksiz ön yargılarımızı anlatan realist bir öykü. |
|
8
|
|
9
|
|
|
|
Muhittin amca, yeniden beş parasız kaldıklarında, para kazanabilmenin bir yolunu bulmak için kara kara düşünmeye başladı, ama o sıfırı tüketmiş bir adamcağızdı. Yapabileceği hiçbir iş yoktu.
Dilencilikten başka…
|
|
10
|
|
|
|
Doğum günlerim benim için hep özel günler olmuştur. Bu günler, sevdiklerim, özellikle eşim tarafından genelde unutulduğu ve ben çok hayal kırıklıkları yaşadığım için, benim açımdan daha da özel olmuştur.Hiç unutmayacağım günler olmuştur.
|
|
11
|
|
|
|
...Ötenazinin hoş görülmediği bir kara parçası üzerinde konuçlandığımızı biliyorum ama bazen, fişi çekmek en iyi karardır...
|
|
12
|
|
|
|
Renkleri severim.
Onlarla zihnimin içinde bir şeyler boyamayı çok severim.
Özellikle de mavi ile…
Mavi, insanda bir sonsuzluk duygusudur âdeta…
Özgürlüğü, barışı, huzuru, aşkı ilham eder, yoksun kalplere.
Mavi bir derinliktir, her şeye sivrilmiş düşüncelerde.
Belki de öze dönmektir.
Aşka gelmektir.
Siyahın bunaltıcı karanlığından Mavi Deniz Marmara’ya ve sana…
Mavinin en güzel ifade edilişi seni ifade edişidir benim için.
Ha mavi ha sen…
Ha sen ha mavi…
Sen ha mavi…
Mavi ha sen! |
|
13
|
|
|
|
Gurbetteki çile.. Çile yi çektirenler öldü de, çileler hala yaşıyor. |
|
14
|
|
|
|
Her gün uyandığımda hep aynı anlar hatırımdaki... Bebekliğim... Annemin kucağı, babamın kolları var. Kalabalığız, halamlar var, teyzelerim, büyükanneler var, büyükbabalar... Babamın omzu var, tepesine çıkışım var, sevgi var; yoğun, katışıksız sevgi. Gülen yüzler var, babamın; annemin gözlerinin ta içine derin bakışı var.
Tutunurken hayata eksiğim, biliyorum. Oysa bu kadar eksik değildim başlarda, öyle sanmazdım en azından. Daha yenilmemiştim hiç, sarhoş olmamıştım, düşüp yaralanmamıştım, arkamdan koşturmaya başlamamışlar, alay etmemişler benimle, mutluymuşum. Öyle sanırmışım... |
|
15
|
|
|
|
Kaç defadır bitiremediğim romanımı yazmak için bilgisayarımın başına geçmeye çalışsam her defasında önüme aşamadığım bir sürü engel çıkıyor… Hatta yukarıdaki giriş cümlesini yazarken bile telefonum çaldı ve “yine mi yarım kalacak bu yazım, yine mi isteğimi gerçekleştiremeyeceğim” diye hayıflanmaya başlamıştım ki, arayanın bankanın telefonu olduğunu görünce hemen meşgule aldım… Böylece yüreğime su serpilmişti ve rahatsız edilme korkusunun eşiğinden kıl payı dönmüştüm…
|
|
16
|
|
|
|
Sanıyorum 2004 yılıydı. Yine böyle bir Ramazan ayında Fatih Cami’nin müdavimlerinden paşa torunu Hacı Ahmed amcanın iftar daveti üzerine ahşap konağına Zeki Abi ile birlikte misafirliğe gittik…
|
|
17
|
|
18
|
|
|
|
“Sen hempasın…”
Hempa, Bedir’in anlamını bilmediği bir sözcüktü. “O ne?”
Dilber, “Dost…” diye açıkladı sözcüğü.
|
|
19
|
|
|
|
Annesi hastalanan bir kızın öyküsü................. |
|
20
|
|
|
|
Sıcaklar birdenbire bastırınca gökyüzüne yükselen buharlar İstanbul’un üzerine tekrar yağmur olup düşüverdi… Ancak buna yaz yağmuru diyorlar. Hani bölgesel yağan yağmurlardan… |
|