Sarhoş...
Halil Kaya, uğradığı hayal kırıklığının moral bozukluğu ile ilk kez sarhoş olacak kadar içki içer...
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
Halil Kaya, uğradığı hayal kırıklığının moral bozukluğu ile ilk kez sarhoş olacak kadar içki içer...
-Oğlum bir millet kin ve öfke duyarsa içinde kendini sevmiyor ve saymıyor demektir. Öldürmek veya öldürülmek seçtiğin tarafla ilgili değil aslında, yaşadığın kadarla ilgilidir. Sen sen ol değer verdiğin şeyler için savaşırken dik dur her zaman.
Her şey çok büyüktü, dünya kocamandı. Dağı taşı kasabayı şehirleri izlediği mi biliyordum. Bir kızı izlediğimi hiç bilmiyordum.
Öykü, Ağustos ayında Sarımsaklı'da yazılmıştır. Lütfen, o dönemdeki sıcakları hissederek okuyunuz...
Yaşlı ve fotür şapkalı bir adam kasap dükkânına girdi. O sırada kendisinden önce gelmiş elli yaşlarında bir kadın köftelik kıyma çektiriyordu. Kadına hiç aldırmadan kasaba baktı. Elinde bedeni iyice incelmiş sivri bir bıçakla kırmızı etleri bölen usta Buyur bey amca , dedi. Kemik Var mı? İçinde ilik olan
Bir kadın yarattım. O kadın yarattığım en şaheser şeydi benim için.
Sonra sıcak bir çorba düşündüm.
Dizimin dibine yataydı.
Koynuma alaydım, saçlarından okşayaydım, gözlerine bakaydım.
Sevişip,sevişip yorulaydım.
Ben bu adamları gerçekten niye öldürüyorum, yakınım bile yok. Faik yine bana bakıyor, başını salıyor bu sefer. Allah Allah anlamış mıyım ben onu bu sefer. Hayret.
"Ruhumuzda iki farklı saksıda, aynı topraklar kullanılarak ekilmiş iki bitki yetiştirdiğimizi varsayalım. Bitkiler ışık, su ve sevgi ile beslenir ve büyürler değil mi? Biz dert çiçeğimizi karanlıkta bırakacağız ve gözyaşlarımızla sulamayacağız. İlgilenmedikçe, üzerinde durmadıkça üzüntümüzün kaynağında ne varsa gün be gün solacak. Belli bir zaman sonra dertlerimizin kuruduğunu
Ellerini öpüp, çağırdığım taksiye bindim. Taksi giderken geri baktığımda annemin ve babamın yere çökmüş vaziyetde ağladıkarını gördüm.
"Doktor Bey, neden bu ses kulak zarımda infilak etmiyor! İçeride su toplayıp iltihaplanmıyor ya da tıkanmıyor. Of Allah'ım of insanın kulağında aynı cümleyle dolaşması ne kadar da asap bozucu! Hayatımdan çıkardım ama maalesef sesi bende kaldı. Gitmiyor sanki yatıya kaldı."
Yüksek bir binanın çatısında yaşam ile ölüm arasında gidip gelen bir karakterin son anlarına tanıklık ediyoruz. İlgisizlik ve sevgisizlikten bitkin düşmüş, bedensel fonksiyonları yavaş yavaş durma noktasına gelmiş bu kişinin içsel yolculuğu, varoluşsal bir krizi gözler önüne seriyor.
Partizanlar sadece geceleyin köylere inerdi. Gündüzleri ormanlarda gizlenir, bir yere gideceklerse karanlık bastıktan sonra yürüyüşlerine başlarlardı. Köylüler önceleri dağlarda partizanların olduğunu bilmiyorlardı. Bulgar askerlerin kontrolündeki karakolları bastıktan, köylere devriyeye çıkan jandarmaları öldürmeye başladıktan sonra duyuldular.
Yoğun kaygı ve fiziksel rahatsızlıkla boğuşan bir karakterin, nefes egzersizleriyle sakinleşme çabasını ve ardından gelen kusma refleksini, iç dünyasındaki çalkantılarla harmanlayarak anlatan, psikolojik gerilim dolu bir sahne.
Kadife perde, çift taraflı kapanmıştı artık. Arkasında kalanlar ezber hayatlardan kendi karakterlerine dönmüşler, önünde olanlar ise oyun süresince attıkları kahkahaların yüzlerinde bıraktığı tebessümle çıkış kapısına doğru ağır ağır ilerliyorlardı.
Temmuzun ortası, tam da sıcağın her şeyi kızıştırdığı ayın tam ortası. Gece yarısının da tam ortasında buluşma kararı almıştı içindeki uhdelerle. Mutfak balkonunun kapısıyla oturduğu odanın penceresi arasında oluşan hava akımında serinlemeye çalışarak, bir yandan düşünüyor bir yandan kaşınıyordu sivrisinek ve yakarcaların ısırdığı kol ve bacakları yüzünden. Sessizliğin
Mehmet Rauf