O Kız ve O Kadın
Her şey çok büyüktü, dünya kocamandı. Dağı taşı kasabayı şehirleri izlediği mi biliyordum. Bir kızı izlediğimi hiç bilmiyordum.
"Yazarlık, kelimelerle dolu bir pişmanlık yığınıdır; ama en azından kâğıt affeder." – Umberto Eco"
"Yazarlık, kelimelerle dolu bir pişmanlık yığınıdır; ama en azından kâğıt affeder." – Umberto Eco"
Her şey çok büyüktü, dünya kocamandı. Dağı taşı kasabayı şehirleri izlediği mi biliyordum. Bir kızı izlediğimi hiç bilmiyordum.
Tokluğunu unutur, açlığına bakar. Açlığının peşinden gider. Aç, açgözlü insan olduğundan değil, dediğim gibi O düşünmez ne bileyim der. Ya bir şeyler yer ya uyur.
-Hu herif ! Bir bak hele bana. Ben, Huri kadına gidiyom. Azcık halleşip gelirim. Merak etme beni. Gelince de, tarhana çorbanı kaynatırım.
-Gene nereye gidiyon be kadın. Heç evde durduğun yok ki zati. İşin gücün elek satmak.
-Aman be, sen de benim gezmemi görüyon.
Ellerini öpüp, çağırdığım taksiye bindim. Taksi giderken geri baktığımda annemin ve babamın yere çökmüş vaziyetde ağladıkarını gördüm.
Yüksek bir binanın çatısında yaşam ile ölüm arasında gidip gelen bir karakterin son anlarına tanıklık ediyoruz. İlgisizlik ve sevgisizlikten bitkin düşmüş, bedensel fonksiyonları yavaş yavaş durma noktasına gelmiş bu kişinin içsel yolculuğu, varoluşsal bir krizi gözler önüne seriyor.
Sanki gözlerinin önünde bir madalyon sallandırılıp hipnoz olmuş bir insan misali ilk bakışta çocuk aynanın içindeyken bir anda avucunda çok iyi bildiği parmakların dokunuşunu hissetti.Elleri hünerli bir düzeneğe sahip çocukla birlikte uğursuz dedesinin sopasının rengindeki koltuğa gittiler.
Su
tsunami misali geçmişinin geleceğine kir tutmuş yüzü köhne
hayallerinin barınakları üzerinde yükseldikçe yükseliyordu,
sanki boğuyordu onu. Sudan çıkmalıydı, hemen çıkmalıydı
yoksa çok sevdiği gerçek onu öldürecekti.
Çağların ötesinden süzülen,insanın önemsenmediği,duygu,tutku,eğilim kelimelerinin olmadığı bir diyar,bilginin bilgisizlerin kucağında boğulduğu...
Çocukların çocuk dünyasında oynadığı,her zaman mutlu olmayı becerdiği sokaklar...
Neden bu denli sevmiş ve bağlanmıştım?Tüm hayal gücümü onunla geçireceğim hayatı tasarlamakla harcamıştım, neden?
Yolcular aceleyle indi-bindi yaptılar. Dakikti tren, otobüs dakikti, gemiler dakikti, insanlar dakikti, her şey bir saat gibi düzenli çalışıyordu.
dünyayı anlamaya, görmeye başladığım ilk an buydu.örümcek bana çok şey gösterdi.
Her sabah gördüğü ve fakat bugün nedense göremediği, mezar kazıcısı mı yoksa mezarlık dilencisi mi olduğunu bir türlü kestiremediği, paspal kılıklı, kısa boylu, biçimsiz suratlı adam neredeydi acaba. Hiç usanmadan, çekinmeden, mezarlığın önünden geçen herkese el açar, para ister, ne dediği pek anlaşılmazdı. Zaman zaman da kendisi gibi