Seyfullah ÇALIŞKAN

Tabanca

Tabancayı kaldırıp raylara atmayı düşündüm. Fakat bu düşüncemden vaz geçiverdim. Bir kadın bağıra bağıra telefonla konuşuyordu. Ona yaklaşıp tabancayı uzattım. Kadın soru dolu gözlerle bana baktı. Gelen metroya atlayıp oradan kaçtım. Telefonla konuşan insanlar genellikle kendine uzatılanı alıyorlar. Bunu daha önce arkadaşlarıma şaka için defalarca yapmıştım.

Romantizm Delikanlıyı Bozar

ysa önceleri her şey ne güzeldi. Sen gelip parmağını sırtıma dürtüyordun. Ben şakacıktan çok kızıyordum. Ve seni kovalamaya başlıyordum. Al sana baldan tatlı bir kovalamaca. Kaç kez boşta bulunup irkilmiştim. Kızmalar, gülmeler, her şey ama her şey oyun gibiydi. Aradan ne kadar zaman geçti? Saymadım ki. Kaç ay

Emekleye Emekleye Emekli

Emekli olunca bir sahil kasabasına yerleşecektim. Elde avuçta ne varsa satıp kendime bahçe içinde bir ev alacaktım. Çiçekler yetiştirecektim, birkaç ağaç mandalina, limon, portakal Ağaçlar evin arka bahçesinde olacaktı. Güller ve mevsim çiçekleri denize bakan tarafta

Organik Köy Kızı

nnem söylemedi ama bir klişe daha vardır. Köy kızları mahcup olduğu kadar masumdurlar. Utangaç oldukları kadar bakiredirler. Onlar gizli yerlerde açan nadide çiçekler gibidirler. Eşsiz ve el değmemiş, hiç koklanmamış. Bak neredeyse unutacaktım. Üstelik doğurgandırlar. Topaç gibi al yanaklı bebeleri olur. Ne kadar çok istersen Dört, beş altı

Ekmeği Kedere Banmak

İyice yaşlanmıştı artık. Üstelik kalbi de vardı.
\- Rabbim bize de böyle ecel nasip etsin. Yataklara düşüp çekse daha mı iyiydi?
\- O hastaneye gitmese iyiydi. Orada iyi bakmıyorlar hastalara.
\- Kolesterolü çok yüksekti. Üstelik şekeri de bir türlü düşmedi.

Yitirilmiş Akıl Hükümsüzdür

Bana acıyan gözlerle baktığını görür gibi oluyorum. Sakın ha, büyük bir yanılgı içindesiniz. Bir insanın aklını hem de ceza sorumluğu ile birlikte yitirmiş olması ne büyük özgürlüktür. Gidip banka soysam içeri bile atamazlar

Aç Tokun Halinden Anlamaz

Yazmayınca insan kilo alıyor belki. Üç aydır yazmadım. Tam üç kilo almışım. Beni kantara çıkaran aklıma turp sıkayım. Sanki yapılacak başka iş yokmuş gibi. Bir dalgınlığıma gelmiş olmalı. O kantarı göz önünden kaldırmalıydım. Kaldırıp yatağın altına falan saklamalıydım. Ortada durursa bunun böyle olacağı zaten belliydi.

Midyat

Sabaha karşı tel örgü boyundaydım. Otlar çoktan kurumuştu. Toprak yürüdükçe tozuyordu. Önce tan yeri alacalandı. Ve yıldızlar söndü. Gökyüzü önce griye döndü. Sonra sarardı, açıldı İlk kuşlar göründü. İri kuşlar, kargalar, atmacalar, doğanlar Tel örgünün ardındaki kasaba hala uyuyordu. Güneşin ilk ışıkları evlerin taraçalarına düştü. Kerevetler hareketlendi. Beyaz

Tek Taş

Bu yıl sevgililer gününde ben de tek taş istiyorum.
-İki tane alsam olmaz mı?
-Ben çok ciddiyim.
-Ben değilim.
-Herkes sevgililer gününde hediye alıyor.

Sen Yazma Osman

Senin için siyasi şeyler de yazıyor da dediler. Yapma, etme gözünü seveyim. Ekmeğinden olursun. Eskiden böyle şeyler hoş görülüyordu. Ama artık devran değişti. Bir dilekçeyle kendini kapı önünde buluverirsin. İnsanlar öz be öz babasını şikâyet ediyor. Sana mı acıyacak. Geçenlerde kadının biri otuz yıllık kocasını şikâyet etmiş. Cumhurbaşkanımıza

Kemeraltı

Bir çocuk ne diye küçük bir köyden çıkıp buraya gelir? Bin kilometre uzakta, yabancı bir şehre, neden? Belki annesi ölmüştür. Babası yeniden evlenmiştir. Üvey anne bu belki ekmek vermiyordu. Belki kötü söz söylüyordu. Dayanamayıp kaçmıştır. Babası da ölmüş olabilir. . Anası yeniden evlenmiştir. Ama üvey baba çocukları istememiştir.

Güvercinli Yazı - 1

II
-Senin kafa biraz nanay galiba, dedi.
-Bilmem,
\- Bi sus , bi sus o zaman… Kim söylemişse seni kandırmış. Benim kuşlarla hiç işim olmaz.
-Ne bileyim ben. Senin için kuşçu dediler. Ben de kanarya, saka, iskete, muhabbet kuşu, Hint bülbülü,

Sonbaharı Hüznün Rekleri Boyar

Artık zamanı gelmiştir. Bir mektup yazmalıyım sana. Ne zamandır aklımda. İlla hemen yazmalıyım çünkü ertelersem öylece kalır. Beyaz kâğıda, zarflı marflı. Yazıp telefonuna gönderdiğim cümleler eninde sonunda uçup gidiyorlar. Ya hafıza kartın kayboluyor veya telefonun bozulunca tamircide siliniyor. En iyisi gerçek bir mektup yazayım sana. Beyaz kâğıdın kenarına

Öyle Pat Diye de Ölünmez ki

Selviler neden aklımı dolaştırıp duruyor bu akşam? Hâlbuki ağaç denince aklıma ilk önce Selviler gelmez ki. Ulu çınarlar, köknarlar, ladinler, yabani elmalar, çakal erikleri gelir. Ama illa kirazlar ve onların sonbaharda ateş rengi yaprakları... Dere kenarında dalları sulara doğru sarkan söğütler. Asfalt boyunca uzayıp giden karaağaçlar, çamlar, akasyalar,

Sokarım Seni Şalvarıma Çıkarırım Tozpembe

İmdat, ırzıma geçiyorlar. Namusum elden gidiyor. Yetişin…
Ne alakası var şimdi. Aklıma karpuz kabuğu düşürdü salak.
-Şalvarında ne varsa çıkar, şuraya koy, dedim. Masayı gösterdim. Hiç niyeti yok.
O hala bir fırsat kolluyor. Şaşkınlığımdan yararlanıp kaçacak. Pencereler demirli olmasa uçup giderdi zaten.

Delikanlıyı Bozan Yazılar

Çocuktum, annem beni deli gibi severdi. Rüzgârdan saçımın dağılmasına, dudaklarımda yediklerimden izler kalmasına bile izin vermezdi. Hemen kucağına alıp siliverirdi. Babamın cüzdanı demet demek para doluydu. Ben istesem dünyadaki bütün balonları, bütün oyuncakları, bütün bisikletleri hatta koca köyü bile satın alabilirdi. Çocuktum, yağmur benim için yağar, çimenler benim

Kara Tren

Kara tren çocuk gözlerimizde dev gibi bir makineydi. Her tarafından buhar çıkan, su ve yağ damlayan öfkeden delirmiş kocaman bir canavardı. Bazen Ağustos aylarında bacasından püskürttüğü kömür korlarıyla yol boyundaki kuru otları tutuştururdu. Dere içindeki sazlıklar, yol boyundaki otlar anızlar gibi kapkara olurdu

Gelincikler Ağlar mı?

Katırcıların Osman’la gitti. Sabah ezanı hala kulaklarımda... Avlu kapısında son kez gördüm. İki karartı olup gittiler. Akşama genç bir kısrağa koşulmuş Konya Yaylısı ile dönecekti. Minibüs Gediz’e uçtu diyorlar. Kayıp diyorlar. Yalan söylüyorlar. İyi yüzerdi Yusuf’um. Ateş yakar beni ama su boğmaz, derdi. İkisinin de ne ölüsü, ne

Ben Daha Çok Napolyon'um

Önce profesörün özel muayenesine giderim. Daha sonra da psikiyatri servisine... Deli olmak için röntgen çekilir mi? Acaba tahlil yapılıyor mu? Yoksa sadece sorular sorup görüşme mi yapıyorlar? Filmlerdeki gibi mürekkep lekesi testlerini mi gösteriyorlar acaba. Sorulara uygun cevaplar vermek için önceden çalışılmak gerekir mi? Keşke çıkmış soruları bulabilsem

Başa Dön