Türk Sinemasının Ezberini Bozan Yönetmen
On sekiz yaşımdan beri aldığım filmleri bilgisayarıma kopyalayıp bugün devasa bir film arşivi sahibi oldum. Yani bugün 43 yaşındayım ve 17 bine yakın film arşivim var...
On sekiz yaşımdan beri aldığım filmleri bilgisayarıma kopyalayıp bugün devasa bir film arşivi sahibi oldum. Yani bugün 43 yaşındayım ve 17 bine yakın film arşivim var...
Kadın erkek ilişkileri beklentilerin kurbanı olma yolunda ilerliyor. İki farklı dünyadan, iki farklı yürekten ve farklı coğrafyalardan gelip, yola çıkanların aralarındaki, beklenti sınırlarını kaldıramamaları felaketleri oluyor. Çünkü coğrafyalarda iklimler farklı yaşanır ve kendine özgü bir örtüsü vardır.
O gece hayatımın en kararsız anlarını yaşadım. Bir yandan çaresizce silah bekleyen binlerce asker, subay, Süleyman: Harbin tam ortasında cephesiz kalmış her evden bir Süleyman, her evin bir oğlu, bir babası ve diğer yandan hem çocukluklarına doyamamış, bahar yaşamamış fidanlarımız. Hiçbir şey yapamadan yüreğimin bir yarısı, gitmeyin çocuklar,
“Hiç kimse tamamen kötü olamaz; ya onları şartlar kötü biri yapmıştır ya da kötü işler yaptıklarını bilmiyorlardır.”
... konu yedinci sanat..hele birde o yıllar.. yani sinemalı yıllar oluncabize pek laf düşmüyor: yıllarını sinemaya vermiş, ancak karşılığını alamamış bir sinema emekçisinin yanında.bir zamanların yakışıklı jönü, başrol oyuncusu, sonraki dönemlerin karekter oyuncusu...
Şehirler ve insanlar, ancak keder ve acı ile inşa olurlar; ama, fakat ve lakin önce tahrip olması gerekir tıpkı Anka kuşunun küllerinden doğabilmesi için önce yanması gerektiği gibi Keskin duruşların iyi kalite politik bir bakış açısının, insanlık hallerinin yuvarlak ve yumuşak hatlarıyla iç içe geçebildiği, başarılı bir film
Batılılaşma ya da AB yolculuğun adı sanı, içeriği tartışıla dursun sanat dünyasındaki hareketliliğin, kimliğinin, misyonunun, vizyonunun adını koymak önemlidir. Çünkü aydınlanmışların(!) farklı farklı tünellerden ışığa doğru yürüyüşleri ve insanları bulundukları yere çağırmaları sanatın eğilimlerini çözümleştirmeyi zorlaştırıyor. Böylece sanat dünyasında kutuplaşmalar artmaktadır.
İki insanı birbirine bağlayan bir sırrı düşünün Şimdi birbirine bu sırla sımsıkı bağlanmış iki insandan birinin varlığı, diğerinin yok olması anlamına geldiğini de düşünün Peki bu dayanılır bir şey mi?
Yayınlandığı zamanlarda bir çok tanıdığım soluksuz izlerdi. Dizi içinde ki tiplerinde gerçek hayatta belli yerlere gelmiş insanları anımsattığı söylenirdi... Şimdilerde hala tekrarları oynuyor değişik kanallarda... Tabi bir de zamanımızda benzer dizilerin pıtrak gibi ortaya çıkışı var. Bunlara da Kurtların Yavruları mı demek lazım acaba?
cem erman yeşilçam’ın bilinmeyen dünyasına projektör tutuyor. sinema tutkunlarına anılarıyla nostaljik tatlar yaşatırken, bizleri de yetmişli yıllara bir yolculuğa da çıkarıyor.
Tiyatroda esas olan oyunların isimlerini değiştirmek değil, yeni oyunlarla, yeni buluşlarla, yeni tarzlarla seyircilerin karşısına çıkıp eğlendirirken aynı zamanda seyirciyi düşündürebilmektir…
“”Ve dedi:” en kof ceviz bile kırılmak ister. Olgun yemişler tutunamaz ağaca. Öyleyse kabuğum kırılacak diye hayıflanmamalıdır insan. Toprağa düşmemek için çırpınmamalıdır meyve. Düşün bir şeyin geldiği yere dönmesi kadar sevindirici ne olabilir? Tohumun ağaca, ağacın tohuma dönüşümünden başka bir şey değildir hayat. Yani ölüm…”” (Tolstoy)
“…ve büyük bir deprem oldu. Güneş, keçi kılından yapılmış siyah bir çul gibi karardı. Ay, baştan aşağı kan rengine döndü. İncir ağacı, güçlü bir yel tarafından sarsıldığında nasıl ham incirlerini yere dökerse, gökteki yıldızlar da öylece yeryüzüne düştü. Gökyüzü, dürülen bir tomar gibi ortadan kalktı. Her dağ ve
Ünlü bir ismin biyografisi üzerine kurulan bir sinema filmini, hele de o isim daha sağlığında efsaneleşmiş ve ölümünden sonra da o efsane günden güne büyümüşse, daima bir tehlike bekler.
Yıllarca kendi kimliğini bulmak için savaşmış ve aslında “homo” olurum endişesiyle babasına duyduğu derin hayranlık yüzünden sürekli kendi kimliğinden kaçmış, ya da belki sürekli bu düşünceden dolayı homoluğu kimliği saymaya yakın hissetmiş, annesi tarafından seçilmiş olduğu düşünülen, bu uğurda Quebec’ten Kudüs’e kadar bir içsel yolculuk yapan, (Filmde homoseksüel
Zaman zaman bizlere unutturulmaya yok sayılmaya çalışılsa da ülkemizin gerçekleri…
Türkiye'nin yakın tarihi bu kadar gerçekçi bu kadar yalın ve bu kadar anlaşılır bir şekilde aktarılmamıştı biz izleyicilere…
Bu belgesel film, her şeyden önce, kin ve nefreti içermiyor. Birilerine karşı, kimseyi kışkırtmıyor. Yaşanan acı gerçekleri, gün ışığına çıkartmak ve geleceğe ışık tutmak için hazırlanmış bir film. Ada üzerinde bir daha böyle acılar yaşanmasın, yeni nesil, geçmişi unutmayıp doğrudan birinci ağızdan öğrensin ve geleceğe emin adımlarla ilerlesin
Nuri Bilge Ceylan, son filmi Bir Zamanlar Anadoluda ile taşra insanının haleti ruhiyesinin haritasını çıkarma girişiminde bulunuyor. Taşra insanının tekdüzeliği, birbirine benzerliği,küçük hesapları ve özelde ise taşrada görev yapan memurların bir tür kapana kısılmışlık hissiyatıyla kendilerini ve geçmişlerini sorgulamaları çarpıcı bir biçimde anlatılıyor. Bir Zamanlar Anadoluda taşra güzellemesi