Sesin kaldı üzerimde…
Sen gittiğinden beri hava daha erken kararıyor, biliyor musun? / Bir bardak çayı
"“Yazarlar kahve içer, kahve ise yazarları bekler; böylece dünya, ertelemeyle dönmeye devam eder.” – Mark Twain"
"“Yazarlar kahve içer, kahve ise yazarları bekler; böylece dünya, ertelemeyle dönmeye devam eder.” – Mark Twain"
Sen gittiğinden beri hava daha erken kararıyor, biliyor musun? / Bir bardak çayı
Bir adım bile gelmedin, / ben yolları kendi tenimde yürüdüm. /
bir şarkı paylaştın, / sözlerinde ben vardım. / ama adımı
bir sandalye eksikti odamda, / sen gittin — / ve
Tarih ve aşkın buluştuğu yer Verona! Po Ovası'nın kalbinde yer alan bu İtalyan şehri, 250 bin nüfusu ile Milano ve Venedik'ten farklı bir huzur sunuyor. UNESCO korumasındaki dar sokakları ve taş evleriyle büyüleyen Verona'nın asıl cazibesi, Shakespeare'in Romeo ve Juliet'ine ev sahipliği yapması. Capulet'ler ve Montague'lerin kan davasında
Bir kahve bardağı duruyor masada, / eski bir gün gibi, /
Bir dal kırılır, sessizce, / aşk, göğün omzuna düşer. /
Ey mâh-rû-yi dilber, nazarın bir bâde-i nûş, / Gönlümde muhabbet, âteş-i hasretle bir
Gölgeleşen bir akşamda, sen ve ben, / İki yabancı, iki yolcu, iki dünya
İlişkiler, kırık aynalarda başlar; hepimiz kendimizi ararken, bir başkasının yaralarını sararken asıl yüzümüzü keşfederiz. Aşk, Kierkegaard'ın dediği gibi, kendini ötekine adamaktır.
Göle bakan eski bir bankta oturan anlatıcı, altın renkli günbatımında düşüncelere dalar. Şehrin kaosundan kaçtığı bu sığınakta, zihninde bir zamanlar yaşadığı aşkın anılarını canlandırır. Gizemli sevgilisinin öngörülemeyen ruh hallerini, fırtınalı davranışlarını ve aralarındaki derin bağı hatırlarken, geçmişin duygusal izleri günün son ışıklarıyla harmanlanır.
Bir zamanlar var olan insanlık değerlerinin nostaljik hatırlanışı ve günümüzde yaşanan ahlaki çöküşün eleştirisi. Yazar, komşuluk ilişkilerinin sıcaklığından teknoloji ve sosyal medyanın getirdiği yabancılaşmaya uzanan toplumsal dönüşümü sorgularken, beğeni peşinde koşan, sahte imajlar yaratan bir neslin portresini çiziyor. Kaybolan değerler üzerine içten bir ağıt...
Bir mum alevinin titrek ışığında / sana yazılmış harfler görüyorum: /
içimde inleyen bir ben varda varamadım hâlâ yanına, / gelemedik yüz yüze, yaklaşıp tutamadım elinden, /
Bir çürük ipliğe hülya dizmişiz ; uzun, umutlu, hülyalı bir yolun menziline yaklaşırken bunu anlamanın yorgunluğunu taşıyorum şimdi üzerimde... Zaferlerim zafer, sevinçlerim sevinç değil ki o çokça arzu ettiğim vuslatın nasip olmayacağına eminim artık..
Birinin sana ait olmadığını anladığın o demde; her şeyin soluklaşmaya başladığı bir nokta vardır: İnsan bir anda kendi ağırlığını kaybeder ve adeta yok olur
Eskiden gizlilik denilince sadece Sabataycılar hatırlanırdı. Şimdi Ermeniler de eklendi. Yeni ihtimalleri göz önünde bulundurarak Gizli Gayr-i Müslimler demenin daha uygun olabileceğini düşünürken, hayalim ergenlik dönemlerime götürdü beni
Bosna-Hersekin Başçarşısını, çeşmesini, dükkanlarını, kendine has tarzda sunulan kahvesini, köftesini, baklavasını, böreğini anlatma işini Influencerlara bırakalım. Bu kadim şehrin camileri, medrese ve tekkeleri, sanat eserleri Osmanlı mirasının gözle görülür âbidelerini anlatan birçok güzel insanla tanıştım.
Sözcüklerden anlam çıkarmaya çalışmak aptallık alametidir. Bu yanlıştan kendinizi sakınmalısınız. İnsanlar sözcüklerden, anlama değil, anlamdan sözcüklere gitmeyi denemeli. Siz bu söylediğimi farz edin bir oyun hatta buna anlam oyunu diyelim.
Metropol çobanı. İletişimci, felsefe ve edebiyat aşığı!
türkiye
Deneme
halen araştırıyorum