Beklenen buluşma
Gölgeleşen bir akşamda, sen ve ben, / İki yabancı, iki yolcu, iki dünya
"Sabahın bu saatinde uyanık olmak, ya çok dindarsınız demektir ya da çok borçlu." - Oscar Wilde (kurgusal alıntı)"
"Sabahın bu saatinde uyanık olmak, ya çok dindarsınız demektir ya da çok borçlu." - Oscar Wilde (kurgusal alıntı)"
Gölgeleşen bir akşamda, sen ve ben, / İki yabancı, iki yolcu, iki dünya
İlişkiler, kırık aynalarda başlar; hepimiz kendimizi ararken, bir başkasının yaralarını sararken asıl yüzümüzü keşfederiz. Aşk, Kierkegaard'ın dediği gibi, kendini ötekine adamaktır.
Göle bakan eski bir bankta oturan anlatıcı, altın renkli günbatımında düşüncelere dalar. Şehrin kaosundan kaçtığı bu sığınakta, zihninde bir zamanlar yaşadığı aşkın anılarını canlandırır. Gizemli sevgilisinin öngörülemeyen ruh hallerini, fırtınalı davranışlarını ve aralarındaki derin bağı hatırlarken, geçmişin duygusal izleri günün son ışıklarıyla harmanlanır.
Bir zamanlar var olan insanlık değerlerinin nostaljik hatırlanışı ve günümüzde yaşanan ahlaki çöküşün eleştirisi. Yazar, komşuluk ilişkilerinin sıcaklığından teknoloji ve sosyal medyanın getirdiği yabancılaşmaya uzanan toplumsal dönüşümü sorgularken, beğeni peşinde koşan, sahte imajlar yaratan bir neslin portresini çiziyor. Kaybolan değerler üzerine içten bir ağıt...
Bir mum alevinin titrek ışığında / sana yazılmış harfler görüyorum: /
içimde inleyen bir ben varda varamadım hâlâ yanına, / gelemedik yüz yüze, yaklaşıp tutamadım elinden, /
Bir çürük ipliğe hülya dizmişiz ; uzun, umutlu, hülyalı bir yolun menziline yaklaşırken bunu anlamanın yorgunluğunu taşıyorum şimdi üzerimde... Zaferlerim zafer, sevinçlerim sevinç değil ki o çokça arzu ettiğim vuslatın nasip olmayacağına eminim artık..
Birinin sana ait olmadığını anladığın o demde; her şeyin soluklaşmaya başladığı bir nokta vardır: İnsan bir anda kendi ağırlığını kaybeder ve adeta yok olur
Eskiden gizlilik denilince sadece Sabataycılar hatırlanırdı. Şimdi Ermeniler de eklendi. Yeni ihtimalleri göz önünde bulundurarak Gizli Gayr-i Müslimler demenin daha uygun olabileceğini düşünürken, hayalim ergenlik dönemlerime götürdü beni
Bosna-Hersekin Başçarşısını, çeşmesini, dükkanlarını, kendine has tarzda sunulan kahvesini, köftesini, baklavasını, böreğini anlatma işini Influencerlara bırakalım. Bu kadim şehrin camileri, medrese ve tekkeleri, sanat eserleri Osmanlı mirasının gözle görülür âbidelerini anlatan birçok güzel insanla tanıştım.
Sözcüklerden anlam çıkarmaya çalışmak aptallık alametidir. Bu yanlıştan kendinizi sakınmalısınız. İnsanlar sözcüklerden, anlama değil, anlamdan sözcüklere gitmeyi denemeli. Siz bu söylediğimi farz edin bir oyun hatta buna anlam oyunu diyelim.
Sporda, kas gücünü kullanarak rakibi kanırta kanırta yenmek, pes ettirmek mümkündür. Ancak ikili spor karşılaşmasında kol gücünü kullanarak yendiğin bir kişidir ve ancak o bir kişiye üstünlük sağlanabilir.
Bu yaştaki kız çocuklarının annelerinin davranışlarını daha iyi incelediklerine şahit oluyorum. Ve elbette çevrelerinde duran ablalarına! Onların saçlarına, makyajlarına, başörtülerine, hareketlerine, giyim tarzlarına kadar rol model alabiliyorlar.
Ormanın her yerine saçılmış yapraklar, gözlerini son defa kapatmış, kırgın ve üzgün bakıyorlar gözlerime Beklenilen cümleler tarafından ıskalanmış bir hayat, yaprak dökümü için en iyi fırsattır belki de kim bilir
Geceleyin parlayan bir ışıkta seyrettim balkonumdan. Kurgulanmış, saçma-sapan hikayemin esas kahramanı olarak, kurgulamaya çalıştığım hikâyemde bugün hangi kahramanı oynasam diye rol beğendim kendime.
Ben psikoloğa gidersem, ona bile yalan söylerim. İçimde birikmiş duyguları kimseye, hatta kendime bile itiraf edemiyorum Düşünmeye, hayatın zorluklarına, maddiyatın bu kadar çok önemsenip, ilahlaştırmasına hiçbir anlam veremiyorum
Evren başkanlığındaki Milli Güvenlik Konseyi, ihtilalden 46 gün sonra bir kanun çıkardı. Bu kanunun metinleri aslında birer ferman olsa da isimleri kanun olacaktı.
Ancak bu evin gün doğumuna bakan tarafı değil de gün batımına bakan bir damı olmasaydı bugün sizlere kitaplar hakkında herhangi bir söz söyleyemeyebilirdim. Evin damındaki o ahşap masada günbatımına her baktığımda hüzünlenmem ve kitaplarımı masaya yaymam için konulmuştu sanki
İyilik ile kötülük bir halatı iki ucundan çekerken, hüzün ile neşe, dinginlik ile çılgınlık, teslimiyet ile isyan arasında bir gerginlik yaratır. İşte bu gerginlik, onun insan ruhuna olan büyük çekimini doğurur. Ve her insan bir mıknatıs gibi birbirine çekilir
Çoğumuz Ben olsam ne yaparım? sorusu ile bir şekilde muhatap olmuş ve ardından yapacaklarımızı sıralamışızdır. Aslında bu soru, bilimsel bir çıkış değildir ama verdiğimiz cevaplardan yola çıkarak çoğu insanı harekete geçirmeyi başarmıştır.
Metropol çobanı. İletişimci, felsefe ve edebiyat aşığı!
türkiye
Deneme
halen araştırıyorum