Bu dünyada Türkiye dışında yaşamak istediğin ülke neresi diye sorulsa Bosna-Hersek derim Peki neden onca ülke varken Bosna?
Esasen bunu izah etmek biraz zor benim için. Ancak nasıl ki ruhumun hamuru İstanbul topraklarında karılmış gibi hissediyorsam, hani gitsem, orada yaşasam hemen adapte olacağım tek ülke kuşkusuz Bosna olurdu.
Evet, bir toplumu, bir beldeyi, bir ülkeyi tanımak, bilmek, o topluluğun, o beldenin, o ülkenin geçmişini; o topluluğu, beldeyi ve ülkeyi geçmişiyle tanımak bilmekten geçer. Geçmişi geçmişimiz olan Bosnanın halkını da insanını da hassaten çok seviyorum. Bu sevginin derinliğine daha İstanbula ilk yerleştiğim zaman ev arkadaşım Medin Haliloviç ismindeki Boşnak arkadaşım yüzünden oluşmuştu.
Bosna-Hersekin Başçarşısını, çeşmesini, dükkanlarını, kendine has tarzda sunulan kahvesini, köftesini, baklavasını, böreğini anlatma işini Influencerlara bırakalım. Bu kadim şehrin camileri, medrese ve tekkeleri, sanat eserleri Osmanlı mirasının gözle görülür âbidelerini anlatan birçok güzel insanla tanıştım. Ancak ben Bosnanın ruhuna nüfuz etmek, bu ruhu anlamak için bu denemeyi kaleme aldım. Çünkü bu ruh tam anlamıyla bizim ruhumuzdan başkası değil Dolayısıyla Bosnayı Bosna yapan o âli ruhu anlamak, biraz da kendimizi anlamak demek diye düşünüyorum. Geçmişimizi geçmişlerinde arayabileceğimiz, bulabileceğimiz, bulduğumuzda seyredebileceğimiz Bosnaya yaptığım iki günlük gezide şehri diri tutan o yüce soluğu yüreğimin her zerresinde hissettim. Onların gözlerinde, onların geçmişlerini seyrettim. Savaştan çıkmış toplumun insan üstü varoluş mücadelesi verdiklerine ve tekrar bu toprakları imar etmek için deli gibi nasıl çalıştıklarına ve savaş sonrasının güzelim Sarayovasını gözyaşları içinde gezip dolaştım
Sonra Gazi Hüsrev-Bey Medresesinin bulunduğu daha büyük kompleksin bir parçası olan Gazi Hüsrev Bey Kütüphanesini ziyaret ettim. Asırlar boyunca insanımızın ruhunu şekillendiren ilim ve irfan mirasımızdan Bosnalıların payına düşen kısmı görmeye çalıştım. Kütüphane başkanı Dr. Hilmo Neimarlija, İslam Birliği Arşiv Bölümü sorumlu Muhamed Hodžić Beyden kütüphane hakkında bilgiler aldım.
Bu eserlerin içinde gerçek Bosnanın saklı olduğunu bu vesile ile de itiraf etmeliyim. Gazi Hüsrev Bey Kütüphanesi, Osmanlı ilim mirasının neredeyse tamamını temsil edecek kadar zengin ve köklü bir kütüphane. Felsefe, Kelâm, Tasavvuf, Mantık, Dilbilim, Matematik, Astronomi, Tefsir, Hadis, Fıkıh, Siret, hemen hemen bütün klasik ilim ve irfan mirasının Arapça, Türkçe, Farsça olarak yazılmış en değerli eserlerini bağrında saklayan eşsiz bir hazine. Başta yöneticiler olmak üzere, Bosnanın mücahitleri savaş sırasında bile bu kütüphaneyi korumak için ellerinden geleni yapmışlar Her ne kadar Sırp bombardımanı altında yazmaların bir bölümü yanmış olsa da Bosnalılar seyyar bir kütüphane gibi yazma eserleri oradan oraya taşıyarak çoğunu muhafaza etmeyi başarmakla kalmamış bugün hepsini elektronik ortama da taşımayı başarmışlar. Bu arada bir de İmam Gazâlînin (h. 505/m. 1111) İhyau Ulûmid-Din adlı eser-i muhalledinin, kendisi henüz hayatta iken, yani h. 500de/m. 1106da istinsah edilmiş nadide bir nüshasını kendi gözlerimle gördüm, ellerimle tuttum, ellerimle sayfalarını karıştırdım. Bu eseri öpüp öpüp koklamaktan kendimi alamadım
Türkiye üniversitelerinde, bilhassa Felsefe, İlahiyat, Tarih, Edebiyat ve Türkoloji bölümlerinde görev yapan ilim adamlarımızın bu kütüphaneden istifade etmeleri, büyük bir medeniyetin sürekliliğini ve kalıcılığını sağlayan sırrın o medeniyetin üzerinde yükseldiği ilim ve irfan hazinelerinde saklı olduğunu unutmamaları gerekir diye düşünüyorum.
Osmanlıda ilim ve irfan adına ne var ki? diyenlerin İstanbuldaki Süleymaniye Kütüphanesini ziyaret etmeleri yeterli ise de kendilerine Bosnadaki yazma eserlerin çeşitliliğini, niteliklerini ve hiç değilse nüsha sayılarını bizzat tahkik etmelerini öneririm. Anlayıp anlayamayacakları bir yana bu eserleri şöyle bir seyretmekle bile iknâ olacaklarından adım gibi eminim.
Osmanlı medeniyeti, kapısını çaldığı ülkelere Hak ve Adaleti teklif etti. Uzun süre o topraklarda yaşayabilmiş olmasının nedeni de elinde Adalet meşalesini taşımasıydı. Bugün onun mirasını temsil edenler ne yazık ki artık Hak ve Adaleti teklif değil, talep bile edemeyecek durumdalar. Fakat umutsuz olmamalı. Bizi İstanbulun, Bursanın, Edirnenin, Konyanın ruhu nasıl koruyorsa, Bosnalıları da Sarayovanın, Mostarın, Travnikin ruhu öylece koruyor. Çünkü Bosnalılar sadece Gazi Hüsrev Beylerin değil, Hasan el-Kâfîlerin de çocukları.
Düşman, onların geçmişlerini yok etmedikçe, geleceklerini de yok edemeyeceklerini adları gibi biliyorlar. Bu yüzden sadece bedenlerini, evlerini değil, kütüphanelerini de bombaladılar. Lâkin onlar tıpkı Koçe İnad (İnad Evi) gibi varlıklarını, benliklerini muhafaza edecek yapılar yapmaya devam ediyorlar.
O ruh Mostar yakınlarındaki Blagay Halvetî Tekkesinde, Sarayovadaki Meytaş Nakşî Tekkesinde yaşıyor. O ruh, sadece Gazi Hüsrev Bey Kütüphanesindeki yazmaların içinde değil, Begova Camiinin saflarını hınca hınç dolduran genç yüreklerde de yaşıyor. Böyle bir ülkede Gazi Hüsrev Beyler, Hasan el-Kâfîler hiç eksik olur mu dersiniz? Bence olmaz.
Muhammed Nurul-Arabî hazretlerinin terbiyesinden geçmiş bu toprakları ziyaret etmekten büyük bir keyif ve onur duydum. Muhteşemdi. Çok etkilendim. Çünkü geçmişi geçmişimiz olan bu topraklar da adeta kendimi buldum. Öyle ki geçmişin izini ararken, geçmişimin gelip beni bulduğuna şahit oldum
Kalın sağlıcakla