Yunus Emre, Mesihiyyetin gölgesinde ruhi seyrini tamamlamış bir gönül insanı, gönüllere taht kurmuş bir ülkü insanıdır. Taptukun kazanında kaynayıp pişmiş, dülger mürşidlerin elinde yontulup cilalanmış, çorak gönüllere Hızır iksirini, gök ilhamlarını boşaltan bir irşad dolabı haline gelmiş inanç eridir.
Antakyada Mesihiyyetin bir başka sevdalı şehidi, sonsuzluk yolcusu sevgili Dülger, Habib Neccar Hazretleri var. Antakyanın ilk İsevilerinden, İseviliğin Antakyada ilk şehitlerindendir, Habib Neccar. İnsanlık için gönül verdiği dava uğrunda canını, malını infak eden bir iman abidesidir.
Habib Neccar Hazretlerinin gönlünde iman lambasını yakan ruh kahramanları da Yunus, Yahya ve Şemundur. Hazreti İsa Aleyhisselamın Antakyaya gönderdiği Yunus ve Yahyaya ilk inanan Habib Neccardır. Putperest kral tarafından hapse atılan Yahya ile Yunusu kurtarmaya gelen Şemun üçlüsünü linç etmek isteyen Antakya halkına karşı onları korumaya koşan da yine Habib Neccardır. Kurtarmak istediklerine bedel kendisi şehid edilir. Vücudu bugün adıyla anılan dağda, o güzel ideal meşalesi başı da yine kendi adıyla anılan camide gömülüdür. Antakya, bağrında işte böyle bir güzel Allah dostunu barındırıyor.
Bizim Yunus Emremiz de sevgili dülgerin tezgahında, Mesihiyyetin dükkanında mı erdi yoksa sonsuzluk hazinesine, bilinmez. Ancak suyunu alçaktan çeken, dönüp yükseğe döken ve oradan gönüllere taksim eden, bunun için neler neler çeken o aşk insanının muhabbet madeni Habib Neccar damarına bağlı olabilir belki
Habib Neccara o yüce ülküyü aşılayanlar kuşkusuz Mesihiyyetin kahramanlarının, -özellikle Hazreti Şemun-, bizlere bıraktığı ülkü metotlarıdır. Bu eserlerin tefsirlerine bakılırsa, orada yaşayan bu insanların hayatı dikkatle incelenirse, Kehf Suresindeki mağara erlerinin hikmet dolu hayatlarıyla birleştirilip düşünülürse ortaya çok ibretli bir tablo çıkacağından eminim. Ve o tablodan günümüze ışıklar vurduğunu görüp şaşıracağız. Bugün de nice Yunus ve Yahyaların sesini duyar, nice Şemunların tedbir ve hikmet dolu çalışmalarını görüyoruz Antakyada.
Yunus Emre asırlardan beri gönüllere, dillere hükmediyorsa bunu, gönül verdiği o yüce kitabın kalbi Yasin Suresinin kahramanı Habib Neccarı irşad eden Hazreti Şemunu ve o irşadın en kutlu meyvesi olan Habib Neccarı örnek almasına borçludur. Dövene elsiz, sövene dilsiz olmayı tavsiye eden Yunus, ölürken bile halkına dualar eden, davasını anlatan Habib Neccardan bir koku taşıyor. Dülgerler beni yondu-Her azam yerine kondu diyen Yunusun dülgeri sakın Habib Neccar olmasın, diyesi geliyor insanın.
Antakyada Sen Piyeri, Aziz Barnabayı, Hazreti Şemunu, Yunus ve Yahyayı düşünmek, düşünüp de anlamak çok mu zor? Bugünün Mesih soluklu insanlarını bilmeyen, görmeyenler için elbette anlatmaya çalıştığım şeylerin anlaşılması çok zor. Ama onları görenler için Antakyanın bağrındaki o sonsuzluk yolcusu erlerin misyonunu anlamak çok kolay. Fakat anlamak yetmiyor, anlaşılan insanların yolunda olmak gerekiyor. O yolda yürümeden, o yolda olup maksuda ermeden, o insanları anlamış olmanın ne önemi var ki?
Gönlüm vicdanıma diyor ki, sen bu sözleri eğri büğrü söyleme, seni sigaya çeken bir Molla Kasım (Nefs-i emmare) gelir. Fakat kalbim yine de Antakyayı anlamak istiyor. Antakyanın sırrına ermek istiyor vicdanım. Meded ey sevgili dülgerim, meded!..
Yaşadığımız büyük afette, başta depremin olduğu Kahramanmaraş olmak üzere, Gaziantep, Kilis, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya ve Hatayda yirmi bine yakın insanımızın şehit olduğunu öğrendim. Bu şehirlerimizden sadece Hatayın nasıl bir şehir olduğunu dilim döndükçe anlatmaya, buradaki kültürümüzü, tarih ve medeniyetimize ışık tutan insanların bugün bile var olduğunu aktarmaya çalıştım
Bilmeyerek sürç-ü lisanımız olduysa haklarınızı helal etmenizi dilerim.
Depremde hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Rabbimden rahmet, tüm yaralılarımıza acil şifalar diliyorum
Sağlıcakla kalın