Bazı şeyleri ifade etmek kolay ama söz içeriğinin ağırlığını dikkat çekici kılmak zor oluyor gerçekten. Söylüyorsunuz, anlatıyorsunuz, yazıyorsunuz, izah etmeye çalışıyorsunuz ama tesirinin olmadığını ve yerini bulmadığını anlayınca hiçbir şey yapmak istemiyorsunuz.
Gerçek şu ki, insanları kaybetme, üzme korkusu ya da onların ihtiyaçlarını karşılama ve yetersiz arkadaşlıkları sebebiyle; yalnızlığı, sessizliği tercih ediyor oluşunuzun tek sebebi kafanızdaki; mı acaba ve birtakım endişelerden başka bir şey değildir. Kaygı ve endişenin insanı insanlıktan çıkardığına onlarca kez şahit oldum Bu kaygılar sizi yüz parçaya bölerek; bazen doğru, bazen de yanlış kararlar almanıza neden olmuş olabilir. Oysa kendinizi değil yüz, bin parçaya da bölseniz yine de varlığı, yokluğu, sözleri, suskunluğu hatta göz kırpmanızı bile yanlış anlayacak milyonlarca insan yaşıyor dünyada
Peki ne yapmak lazım?
Elbette bu duygulardan kurtulmanın bir yolunu bulmak lazım. Bunun da tek yolu her şeyi olduğu gibi kabul etmekten başka bir şey değildir. Yani kabul ediyorum artık her şeyi, her hali, her kali kabul ediyorum: suskunlukları, sessizlikleri, inciten sözleri
Bu kabul edişin içinde hiçbir şeye yetemediğinizi, acizliğinizi daha net görmeye başlıyorsunuz. İster doğru ister yanlış, ister sevinç, ister hüzünlü bir ruh halinde olun herşeyi olduğu gibi kabul edin Zira güzel düşüncelerle, sevinçlerle, öfkelerle ve başka başka duygularla sürüp giden hayatın akışında daha büyük sorun ve sıkıntılarla karşılaşacağınızdan emin olarak kabul edin
Ağzınıza götürdüğünüz bir lokma ekmeğin o sofraya gelebilmesi için nasıl zorluklar ve emekler harcandığını idrak etmeyi başarabildiyseniz ne demek istediğimi çok daha iyi anlamış olacaksınız. Bu sebeple ne yaşarsanız yaşayın asla kenara çekilmeyin. Hatta ben de ancak bu kadarını yapabiliyorum diye gardınızı düşürmeye yeltenmeyin. Ben kendimi de başkalarını da olduğu gibi kabul ediyorum Çünkü bir başkasının veya başkalarının algılarından ve yargılarından sorumlu olmamız mümkün değildir. Zaten o ben değil, ben de o değilim. Elbette bu kabul ediş, şahsi endişelerimizi çoğaltıyor olsa da yaşadığımız dünyayı daha iyi anlamamızı sağlayacaktır.
Bizim kuşak yani seksenler zorluğun, acının harman olduğu her renk ve türünü yaşamış bir nesildir. Daha çoçuk çağlarımızda sayısız zorlukların içinde pişe pişe bugünlere geldik. Öyle ki kişiliklerimize oturan sabrın ve metanetin tarifini yapmam mümkün değil. Bu yüzden yaşanan, yaşadıklarımız, yaşadıklarınız, yaşananlar her ne olursa olsun; yapıcı, kuşatıcı olmaya devam ederek yaşama sımsıkı sarılmaya devam edin. Zira; Kötü günlere umut, karanlığa ışık tutmak gerek. demiş eskiler Ayrıca zorluk, acı, keder, sıkıntı, stres, hastalık gibi birçok olumsuz görünen duyguları taşımak güzeldir. Çünkü insan sıkıntı çekmeden, bunalıma girmeden, zorluğun her türlüsünü tatmadan zaten hiçbir şeye inanmaz, geleceğe güvenle bakamaz ve yaşam ile bağ kuracak hiçbir argümana sahip olamaz diye düşünüyorum
Sağlıcakla kalın