İşlenmemiş Cevherler Ülkesi: Türkiye

Neden insanlarımız kendi kabiliyetlerini geliştirmenin yollarını merak edip aramaz? Ya da neden insanlarımız kendi yeteneklerini geliştirip beslemek için yan desteklere ihtiyaç duymaz?

yazı resimYZ

Bütünlük ve tamama ermek hakkında söz açılınca, dört dörtlük bir var oluşu ve mükemmelliği kast etmem hiçbir zaman. Sadece yaşadığımız hayatta düzeni ve istenen o zaruri şeylerin yapılmasını anlatmaya çalışırım hepsi bu.

Bilirsiniz, insan vücudunda hayati denilen organların olmayışı kimseye yaşama şansı vermez. İnsanın parmak veya kulağının tekinin olmaması yaşam faaliyetini bitirmez. Ama kalbinin, ciğerinin olmayışı bitirir. Ha keza şuurun, beynin, aklın, dengenin olmayışı da

Yukarıda dile getirdiğim şey hepinizin bildiği sıradan bilgilerdir. Buradan yola çıkarak başkaca bir şey anlatmak istiyorum
Evet, millet olarak çoğumuzun en büyük eksikliği, kendi eksikliklerimizi bildiğimiz halde bunu gidermek için gayret göstermemektir. Ve kimsenin bu eksikliği görmeye, tanımaya, geliştirmeye mecali yok. Neden insanlarımız kendi kabiliyetlerini geliştirmenin yollarını merak edip aramaz? Ya da neden insanlarımız kendi yeteneklerini geliştirip beslemek için yan desteklere ihtiyaç duymaz?

***

Adamın biri çıkıp: ben matematiği sevmiyorum abi. diye biliyor. Tamam kardeşim, sevmeye bilirsin. Ancak bu sevgisizlik sendeki katlanma gücünü, sabrı da bitiriyor olamaz. Ayrıca sana matematik mühendisi, dehası ol da denmiyor ki! Türevi, integrali, matrisi, diferansiyel matematiğini yala-yut da denmiyor. Sadece; toplamayı, çıkartmayı, çarpmayı ve bölmeyi öğrenmek zorunda olduğunu bilmen gerektiği söyleniyor. Diğer taraftan ben matematiği çok seviyorum ama edebiyatı hiç sevmiyorum. diyen de aynı kafanın bir başka versiyonudur.

Türkiyede çoğu kişinin matematikle arasına mesafe koymasının, sevimsiz bulmasının sorumlusu bazı matematik öğretmenleridir. Çünkü tanıdığım matematik öğretmenlerinin çoğu cebirsel düşünmekten ifade etme yeteneklerini kaybetmişlerdi. Hatta edebiyat ve edebi sanatların herhangi bir alanına ilgisi yoktu. Birlikte çalıştığım yüzlerce matematik öğretmeninin konu anlatım kitaplarını ve hitabetlerini dün gibi hatırlarım. Hemen hepsi o kadar cebirsel ifadelerle konuşup yazıyorlardı ki hani iki-üç kelime fazla kullansa kolayca açabileceği, anlatabileceği konuyu adeta bir bilmeceye çeviriyorlardı. Lise yıllarımda aldığım matematik kitaplarından tutun, yayıncılık sektöründe dizgi işleri yaptığım tüm kitaplara varıncaya kadar durum anlattığım gibiydi. Hâlâ da öyledir. Sanki öğretmenlerimiz, bir işlem, bir teorem değil de vecize yazıyorlardı. Okyanus Kültür yayıncılık başta olmak üzere, başka yayın evlerinin yazarlarına: hocam sorunun kökünü şöyle değiştirsek, ya da şu ifadeyi kullansak daha iyi anlaşılmaz mı diye teklifte bulunsam boş ver abi, arif olan anlasın diyorlardı. Demek ki insandaki mümeyyiz vasıflar, diğer vasıfsızlıkların bağışlanmasına yetmiyor bu ülkede.

***

Yine bir insan güzel konuşuyor diye konuşmanın hitabetini yüceltip, alakasız, anlamsız, konuştuğu bölümü eleştiremiyorsa hiç bir kıymeti olmamalı. Hatta böyle tiplere sırf ders olsun diye boş lafları satın alan ömür zengini tipler diyerek etiketlemek gerektiğini bile düşünüyorum. Çünkü bunların hatalarını görmek, yanlışlarını dile getirmek toplumun hayrınadır. Ve yerinde konuşan, insanların toplumda gereken saygıyı, değeri görmesi için önemli diye düşünüyorum.
Beri taraftan bazıları: İnsan bu illa eksikleri olur diyor. Evet doğru. İnsan bu, eksikleri olacak olmasına da artıları anlamsız bırakan eksikler başka bir şey değil midir sizce de? İyi diyelim demesine de iyinin yanında şuuru eksik, sorumluluk duygusu eksik, dengesiz ve tutarsızdır da diyebilmeli değil miyiz hak edene? Bir ağacın gökyüzüne doğru uzanan dalları da olur, yana açılan kısa dalları da tek dallı ağaç olabilir mi? İnsan, en azından ihtiyacı olan miktar kadar kendini yetiştirmiyor, geliştirmiyorsa katiyen bir yer işgal edemez hayatta

***

Tıpkı futbol dedikleri oyunda olduğu gibi. Azıcık ciğeri iyi olan, fiziği elverişli olan herkes futbol oynayabilir. Ama bu sporun ne yazık ki ülkemize mahsus zorlukları var
Bir oyuncu driplinglerle, çalımlarla 50-60 metre topu taşıyor; sonra gelişigüzel dümdüz kaleye şut çekiyor. On senedir aynı hareketlerle futbol oynamaya çalışıyordu. Kondisyonu, ayağı, bileği, her şeyi on numaraydı. Tazı gibi koştuğu halde hiç de yorulmuyordu. İyi niyetine, samimiyetine, futbol aşkına diyecek bir şey bulmak da mümkün değildi. Ama be mübarek kardeşim, biraz kendini değiştirmeye ve tamamlamaya çalışsan hoş olmaz mıydı? Şu topun dibine vurup uçurtma gibi havalandırmazsan ölür müydün acaba? Azıcık falso ver, biraz kesme kavisiyle elektriklendirip bari kalecinin üzerine gitsin top, tribünlere değil! Yapanları görmüyor musun, senin işin bu ise hakkını verip, kendini geliştirsen daha güzel olmaz mıydı? Olmuyor işte. Öyle gelmiş öyle gidecek çaresi yok! Adamı seyrederken o deparlarına, bitmeyen koşmalarına bakınca ben yoruluyorum ama o tutumunu zerre kadar değiştirmek istemiyordu maalesef.

***

Sadece futbolda da değil, her konuda böyle bir ülkeyiz biz. Aşkta, ikili ilişkilerde, iş hayatında vs.. Canını eline emanet ettiğiniz yârinizle bile iletişimsizlikten taş-duvarlar örebilirsiniz bir gün arınıza. Bir zamanlar yolculuk yaptığınız, tuz ekmek yediğiniz, her şeyi paylaştığınız, eğlendiğiniz, güldüğünüz, ağladığınız milyon tane hatıranın hiçbir anlamı olmaz zamanla. Ve ilginç olan şu ki iletişimi kesen kendisi olduğu halde en çok kırılan da yine kendisidir. Sanki yüreği o, tezeği siz taşıyorsunuzdur göğsünüzde Adeta ölü gibi sessiz sedasız ilişkinin tekrar yoluna girmesini beklerler. Şahsi ilgisizliklerini, ruhsuzluklarını susarak bastırıp, kırk kat yabancıymış hissini tatmanızı isterler. Oysa siz ayrılık olmasın, muhabbet bitmesin diye iletişimi diri tutma adına elinizden geleni, konuşmak için bahaneler üretip iletişimde kalmaya çalışmışsınızdır sevginizden Buna rağmen geçelim bir selamı, Allahın bayramında bile bir bayram mesajı göremezsiniz. Bunlar da insana dair şeyler ve yaşanması mümkündür. Bir insan gururlu olabilir hatta hasta da, ilgiyi sevebilir, tutkuyu isteyebilir ama bunları hak edip etmediğini düşünemez. Diğerkamlık, empati kurabilme, hissettiklerini paylaşabilme yetenekleri sıfırdır. Bu onların eksikliğidir. Bu bir eksiklik olmasa, onca yıldır tanıdığı dostlarını kırarak uzağında yaşamaya mecbur bırakmaz. Susmayı iletişim kurma biçimi gören, buz gibi davranmayı, yok saymayı, geç cevap vermeyi iletişim dili sanan ne çok cevherlerimiz var bu ülkede.

Kendi cevherinin farkında olmadan yaşayan işlenmemiş cevherler ülkesinde bir kaç alanda gördüklerimi paylaşmaya çalıştım sizlerle. Kuşkusuz bu eksiklikler bir şekilde hal edilebilir, çözülebilir. İnsan dediğimiz varlık zaten zevalden kemale doğru yolculuk yaparak olgunlaşır. Ve samimiyetin, muhabbetin, tatlı dille iletişimin düzeltemeyeceği hiç bir açmaz olamaz Bunun için insanın kendini tanıması, eksikliklerini görmesi gerekir. Diyelim ki kendi göremiyor. En azından samimiyetinden şüphe duymadığı dostlarından yardım isteyebilmelidir. Saf, katkısız, emeksiz kabiliyetlerin yığınla yaşadığı bir toplum olmamak için şarttır bu.
Siz siz olun eksikliklerinizi görmeye çalışın.
Ya da gören birilerini dost edinin.
İnsan tanışmadığını, aşinalık kurmadığını, bir kıvam şartını halletme cehdiyle yönelmediğini zaten tanıyamaz, bilemez ve sevemez.
Kendiliğinden gelenle ve mecburen önüne konulanla yetinmeye çalışan herkes mahzun olur ve her güzellikten mahrum kalır.
Lütfen gelişmekten, yenilenmekten, olgunlaşmaktan, anlayışınızı, bakış açınızı geliştirmekten çekinmeyin

Kalınız sağlıcakla

Başa Dön