Bir Hicran Nağmesi
Gönül mevcelendi yine derdinden, / Hüznümü seraba saldım dün gece, /
Gönül mevcelendi yine derdinden, / Hüznümü seraba saldım dün gece, /
Bugün 08.12.2023 Cuma Okuduğunuz bu denemeyi aslında pazartesi gününden beri karalıyorum ama bir türlü bitirememiştim. Bu sefer ki konu gönlün ayinesinden kağıtlara yazılan o içli, içi dolu, özü tatlı mektuplar
Bu ülkede taklit konusunda iki farklı görüşle karşılaşıyorum. Küçükler büyükleri, zayıflar kuvvetlileri nasıl taklit ederlerse, geri kalmış, fakir milletler de gelişmişleri, zenginleri öyle taklit ederler.
Bugün görünen o ki yurdum insanının çoğu, maddi anlamda kendi çıkarını her şeyin üzerinde görmeye öncelik veriyor. Oysa bu milleti manen inşa eden o; nezaket, saygı, hoşgörü, yardımseverlik, fedakârlık gibi benzeri kelime ve kavramların, hayatımızdan çıkartılmış olmasını çok acıklı buluyorum..
Oysa bakılan şeyi kavrayabilmek, anlayabilmek, sindirip olgunlaştırmak için; eskilerin tabiriyle onda tefani olmak gerekir. Yani, onda erimek, onunla bütünleşmek onda yok olana dek var olmak
Taksim Meydanında sıra konakların, Bağdat Köşkünün çinilerinin, Baruthane Deresinin, Kozyatağındaki arabacılar kahvesinin, suyu akan çeşmelerin İstanbuludur bu dizelere ruhunu estiren Kendi dünyasından bir anı sonraki nesiller için sonsuzlaştırmıştır dizelerinde şair. İstanbul, dinmeyen bir esinti ve bir devam ediştir
Merak ediyorum. Gerçekten çok merak ediyorum. Yani üzerimize serpilen bu ölü tohumları toprağıyla birlikte süpürmek için illa ölçüsüz bu çirkinliğin ve başıbozuk bir kötülüğün dilini, metaforlarını kullanmak zorunda mıyız?
Tüm insanlığın ilk evi olan Kâbe (Beytullah)yi bir düşünelim.. Yeryüzünde insan eliyle yapılmış en sade, en yalın küp bir ev ve içinde neredeyse hiçbir şey yok. Ne ölümsüzlüğe soyunmuş bir firavunun, ne de bir peygamberin mezarı..
Habercilik esasen bir peygamber mesleğidir. Bu mesleğin bir sürü etik kuralları vardır. Habercilik işi o kadar önemlidir ki hiç kimsenin anlatılan gerçeklere sırtını dönmemesi gerekir.
Çoğu kitapseverin Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü kendisine verildiğinde adını duyduğu Prof. Dr. Saadettin Ökten, benim hayatımda gerek yaşamı gerekse eserleriyle örnek aldığım, gıpta ettiğim yazarlar arasında yer alır
Gençlere klasikleri neden okuturlar? İstanbula geldiğim yıllarda Donkişottan niyeyse çok sıkılmıştım. Yirmilerimdeydim; Kemal Tahirin her fırsatta Donkişotu övmesine bir türlü anlam veremezdim. Zaten onu da çok iyi tanımazdım.
Evet, Harb, ciddi bir ilim adamı; onun için sempatiler, antipatiler önemli değildi; hakikat önemliydi. Arap kaynaklarından Osmanlı-Arap ilişkilerinin gerçek durumunu günışığına çıkarmanın güçlüğünü görmüş; çünkü Osmanlıyı karalama esasına dayanan peşin hükümle kaleme alınmışlardı.
Osmanlı İmparatorluğu bana ait değil, bu ümmete aittir. Ben onun hiçbir parçasını veremem. Bırakalım Yahudiler milyonlarını saklasınlar. Benim imparatorluğum parçalandığı zaman, onlar Filistini hiç karşılıksız ele geçirebilirler. Fakat yalnız bizim cesetlerimiz taksim edilebilir. Ben canlı bir vücut üzerinde ameliyat yapılmasına müsaade edemem.
Aynaya baktığınızda gördükleriniz dışında, göremediklerinizi de sunabilirsiniz okura. Ama ilkinde karşınızda dikizciler bulursunuz ve kendi imgenizi onların göz ucuna hapsediverirsiniz. İkincisinde ise bir paylaşım bulursunuz. Kendini anlatmakla ifade etmek arasındaki o ince çizgi burada yatıyor bence.
arzu gidince biter sevda / gözyaşı düşer solgun hatıralara /
Çoğumuz için ev, sadece bir evin içi değil; mahalle, kasaba, köy veya bir adadır.. Hatta milyon metre karelik bir memleket toprağı..
Geçen haftasonu akşam arkadaşlarla mahallemizin çay ocağında sohbet için bir araya gelmiştik. Yatsı namazı vakti yaklaşınca Hayati İnanç hocayı gördük...
Kimi kendi ideolojimizden görmüyorsak, onu düşman kabul ediyoruz. İyiliklerin, güzelliklerin, vatan ve millet severliklerin tekelimizde olduğuna inanıyor, bizden saymadığımız herkesin de bunlara düşmanlığından zerre kadar şüphe duymuyoruz.
Türk hikâye sanatı en yakın Sami Paşazade Sezaiye kadar uzanır. Ama hikâye denince Ömer Seyfettin ve Ahmed Hikmet Müftüoğlunu hatırlarım.
Aslen Gaziantepliyim. Övünmek gibi olmasın ama yeme-içme denildiği zaman bu ülkede başkaca bir şehrin mutfağı hiç dikkatimi çekmez. Çünkü biz de patlıcanın bile elli çeşit yemeği yapılır. Bilmem ruh halimi anlatabiliyor muyum?
Metropol çobanı. İletişimci, felsefe ve edebiyat aşığı!
türkiye
Deneme
halen araştırıyorum