Bir kahve bardağı duruyor masada,
eski bir gün gibi,
üzerinde parmak izlerin,
benimkiler değil, seninkiler.
Dökülmüş bir leke,
zamanın ağzından sızan,
özlem dedim ona,
sen “kahve” dedin, gülümsedin..
Sokak lambası titriyor dışarıda,
hasret gibi,
bir yanı sönük, bir yanı yanıyor.
“Ne kadar olmuş,” diyorum,
sen “yıllar,” diyorsun,
ama gözlerin başka bir şey söylüyor,
sanki dün bıraktığın bir şiiri
tamamlamaya gelmişsin..
Masaya koyuyorum ellerimi,
seninkiler yanında,
yakın ama değmiyor.
Aşk, bir gölge gibi oturuyor aramıza,
konuşmuyor,
sadece bakıyor.
“Arkadaşız ya,” diyorsun,
sesin ince bir ip,
beni kendine çekiyor,
ama kopmuyor..
Geçen zaman bir tül perde,
arkasında yüzün,
eski bir yazdan kalma.
“Özledim seni,” demiyorum,
gerek yok,
bardağın buğusu söylüyor zaten,
sen duymuyorsun.
Kavuşmuşuz işte,
dost gibi,
ama içimde bir sokak,
hâlâ seni arıyor…