bir sandalye eksikti odamda,
sen gittin —
ve oturacak yer kalmadı bu hayatın içinde bana.
ayna yerinde duruyordu elbet
ama yansımam eksikti.
kendime bakınca sen çıkıyordun hep karşıma,
bir gözyaşının içinden bakan
yabancı gibi,
biraz tanıdık, biraz sonbahar.
ben seni
saat 03:17’de sevdim galiba,
bir takvimin yaprağını koparamadan yaşarken
senin geçtiğin o kırık kaldırımı
yüzümle ezdim her gece.
üşüdüm.
ama montum yoktu üstümde,
çünkü sevmek,
her zaman biraz eksik giyinmekti seni.
beni terk etmedin aslında,
bir duvarda asılı kalmış son fotoğrafınla
bütün evi terk ettin.
perdeler senden sonra hiç kıpırdamadı rüzgârla,
sadece kendi iç çekişimi duyuyorum artık
bardaklarda —
ki içi boş, ama dolu kederle.
geceyi bitirmeye gücüm yetmedi,
sen sabahı alıp gittin.
şimdi sabahlar hep geç kalıyor bana,
ve ben bir çöp kutusunda unutulmuş
kırmızı bir rujum belki,
bir zamanlar dudağına değmiş
ama şimdi kimsenin hatırlamadığı bir şiir.