Karınca...
Aşk ve hayat içinde bulunduğu ülkenin şeklini alır... İnsan ancak başka bir insan varsa vardır... Bir aşktan iki insanın aynı şeyi anlaması mümkün değildir... Zaman, garip huylu bir hayattır...
"Yazmak, varoluşsal bir bunalımın, 'Bugün ne giysem?' sorusunun edebi karşılığıdır." – Virginia Woolf (kurgusal)"
"Yazmak, varoluşsal bir bunalımın, 'Bugün ne giysem?' sorusunun edebi karşılığıdır." – Virginia Woolf (kurgusal)"
Aşk ve hayat içinde bulunduğu ülkenin şeklini alır... İnsan ancak başka bir insan varsa vardır... Bir aşktan iki insanın aynı şeyi anlaması mümkün değildir... Zaman, garip huylu bir hayattır...
Ah Fikri, hiç vazgeçmeyen, müzmin talip. Defalarca ertelediği, reddettiği, terslediği Fikri. Ama aynı zamanda belki o da vardır diye derslerini kütüphanede çalıştığı, onun sınıfından kızlarla sırf o sınıftan diye selamlaştığı, babasından gayri doğum gününü bildiği ama hiç kutlamadığı tek erkek olan Fikri. Sevmişti Fikriyi lakin hazır değildi buna.
Yazarın Zühreye Kanat Çırpmak adlı öyküsü üzerine bir deneme.
Hep kendini düşünen, kendi kendine söylenen, mırıldanan, kuran, uyuyamaz kalbinin çarpıntısından, geceleri ölüm korkusundan. Yükselirken göğe iri beden, iri gözler, iri memeler, iri göktaşları düşer art arda... Bu sonu gelmeyen buz, tunç, taştan suçlar, dualar ve günahlar okyanusunda büyülü halınla yükselirsin...
Cumartesi akşamları aile için önemli bir gündü. O gün sinema makinesi ve ayaklı
perde büyük bir törenle kurulur, aygıt özenle yağlanır, çaylar, kakaolar, elmalı
pastalar, pandispanyalar hazırlanır, bebekliğimizle ilgili veya gezilerde çekilmiş
siyah beyaz filmler ve çizgi filmler seyrederdik.
Terli elleriyle kağıda düzgün yazı yazamayan, kendini ifade etmekte zorlanan bir adamın, psikiyatristinin verdiği "kendini yazma" göreviyle boğuşmasını anlatan, modern hayatın yalnızlığını ve iletişimsizliğini irdeleyen trajikomik bir öykü.
Ümit elindeki ruja baktı, rujun kapağını her açtığında söylediği sözleri söyledi mutlu yıllar anne .
Hastane binalarının karanlık koridorları el ele uzanmış mezar taşlarını andırıyordu. Küçücük bedenlere gizlenmiş hastalıklar o koridora girince kafese tıkılmış bir maymunmuşçasına ürkek ve kararsız davranıyordu. Aylarca orada yaşamak zorunda kalan çaresiz çocuklar adeta güneş görmemiş meyveler gibi eksik ve yaralı olarak olgunlaşmak zorunda kalıyordu.
Kumsaldasın uzanmışsın deniz ayıları çıkıp vücuduna bakıyor bir gülümsesen gelip yatma teklif edecekler...
Bir yazarın başından geçenler... Eseri bilgisayarında durmalı mıydı? Yoksa yırtılıp kaybolmalı mıydı? Yazar hangisini tercih etme şansı olacaktı? Birçok ünlü edebiyatın bu dikenli yollarından geçmiş miydi?
Özetler, bende kusma hissi uyandırmıştır hep, ne aslı ne de asılsızlığı olan bu vurucu timler, hangi teşkilâtın tetiğini düşürüyorsa ortalığı ihanet buluyordu.
Hikayede babasını erken yaşta kaybetmiş ve annesi ile beraber yaşamakta olan Selahattin ile en yakın arkadaşı Serkan'ın başından geçen trajik-komik olay anlatılmaktadır.
Tabutun üstünden ufka, gökyüzünün ve denizin maviyle buluştuğu yere doğru bir şey kanatlanıyordu.. BİR MAVİ KELEBEK…