Yağmur damlaları geçmişi iğne iğne, gözüme gözüme sokmak niyetindeydi. Rüzgarın da gizli bir amacı vardı. Olabildiğince sert tokatlamak istiyordu yanaklarımı. Sağımdan solumdan itekleyerek yandaki ağaçlara savurmak, yokuş aşağı yuvarlamak istiyordu. Tozuyla toprağıyla ağzıma, gözüme doluyor, zerre zerre kanıma karışıyor, kalbimde temizlenip bütün vücudumda yer ediniyordu. Uğultular kulaklarımda, sıkıcı bir öğretmenin amacına hizmet etmeyen aşağılama kelimeleri olmuş, boğucu bir hisle beynime doluyordu.
- Boşşşş...
- Hışşş
- Yooo
- Yalnızzzz
- Sesssizzz
- Kimsesizzz
- Yerssssizzz
- Kışşşş
- Koşşşş
Şemsiyeyi açmaya izin vermedi rüzgar. Israr edersem beni yanında başka diyarlara sürükleyecekti. Bırakmayayım şemsiyenin ucunu, uçursun götürsündü yanında beni.
Bıraktım şemsiyenin ucunu, zaten hiç sevmemiştim uzun burnunu. Tek başına hangi cehenneme gitmek isyorsa gitsin Allah'ın cezası. Bıraktım kendimi, dövsündü rüzgar, kovalarla boşalsın üstüme ceza gibi sular.
Şemsiyeden sonra yıllardır omzumda taşıdığım, aptal çantayı da bırakmak geldi içimden. Ne vardı ki zaten içinde. Bana üç kuruş değer biçenin hesabıma yatırdığı üç kuruş. Limiti dolmak üzere olan bir iki kredi kartı. Sırtımdaki nedensiz ağrılar, bacaklarımdaki uyuşmalar, boynumdaki tutulmalar için kutu kutu ilaçlar.
Bu rüzgar bana gelmişti, sırtlandığım ne varsa alacaktı üstümden. Tozuyla toprağıyla hayat olup içime dolacak, yükümü alıp üstümden kova kova dökülen saf suyla yıkayacaktı beni. Açtım kollarımı, aldı çantayı ve paltoyu rüzgar.
Sen yaşama kendi iradenle mi geldin de, benim sana verdiğim değeri alıp başkalarına verdin. Yeter artık küçük hanım hayatı sana ben verdim, ona iyi bak, içinde büyüt, güzelleştir, senden sonrakini sana emanet ettiğimde de ona ver diye.
Ben sana hayatı üstünde hiç et diye değil, içinde var et diye verdim. Kaldır şu koca kıçını, dik başını yukarı da yürü! Evde yaşam bekleyenler var.