Chp’nin Psikopatolojisi

CHP’nin ve Kemalist tayfanın, askerî vesayet sistemini olumlayıcı tavırlarında herhangi bir değişiklik olup olmadığı, önemini koruyan kışkırtıcı bir mesele olmaya devam ediyor ülkemde..


Hiç şüphesiz, CHP’nin paralı sosyal medya ordusunun Tuzla Piyade Okulu’ndaki fişlemeye destek veren açıklamaları ve hepsi bir yerden, hep bir ağızdan; “Cumhuriyet’i koruyamadınız: Onu biz koruruz!” minvalindeki twitleri iyice sos tadı vermeye başladı. Yahu 100 yıldır bu ülkede söz sahibiydiniz! Ne yaptınız bu ülke ve ordu için? Her darbe girişiminde ordu komutanlarının postallarını yalayıp altlarına yatmaktan gayri ne katkınız oldu ülkeye anlatın da bilelim. Türkiye’de her alanda büyüyen Türk ordusunun şerefli komutanını, milli savunma sanayini uzay ligine çıkartmış bakanını tehdit etmek, hakaret etmek neyin kafasıdır bilemiyorum… Ve hiç utanmadan, sıkılmadan hem “Mustafa Kemal’in askeri” olup hem de şanlı ordunun en tepesine kuduz köpek gibi saldırmayı göze alabilmek… korkunç bir kötülükten başkaca bir şey değil zannımca.

Koca CHP’nin bu asırda payına düşen, ülkenin gelişmesine mani olmak için “siyasi takoz” olmaklığı herhalde! Bu zümrenin ideolojik tavırlarını, görüp okumaktan, vesayetin askerî bürokrasiye emanet edilmesine karşılık tavırlarında en küçük bir değişiklik olmaması esasen kendi seçmenleri açısından da büyük bir kötülük değil midir? CHP’nin, özellikle Kemalistlerin ve yeni genel başkanlarının alçak tehditleri karşısında; “Genç Türk’lerin kendilerini “askerler” olarak metaforlaştırmaları, sivilleşmeye, büyümeye, ilerleme adına bir gıdım yol alamadığının en net göstergesidir bana göre. Zira bilinen şudur ki: İdeoloji bilinçdışı olarak yapılanmıştır ve “Mustafa Kemal”in askerleri” deyişiyle dile getirilen “asker” metaforu, bilinçdışında bastırılmış olan vesayet sisteminin bilinç düzeyine çıkan semptomundan başka bir şey değildir. İstedikleri gibi, istedikleri zaman darbe yapabilecek bir ordu komutanı görmeyi neden bu kadar çok arzu ediyorlar anlam veremiyoruz artık. Yani böyle bir girişimde kendilerine hiç bir şey olmayacağını sanmaları da ayrı bir dosya konusu!

Bu yüzden CHP genel başkanının Savunma Sanayii Bakanı’na yaptığı alçak tehditleri bir lapsus olarak okumak gerek. Zannımca bilinçdışını dışa vuran bu dili tanımamak ayıp olur artık! Freud’un gündelik hayatın psikopatolojisi bağlamında irdelediği semptomlardan biri de bu dildir. Özel’in daha sonra uzatılan mikrofonlara “Cumhuriyet’i bunlardan(AK Parti) korumalıyız. Onu ancak biz koruyoruz!” sözlerine muhataplarının cevap bile vermeyişi taktire şayandır. Özel’in bu Lapsusu te’vile ihtiyac bile duymuyor. Çünkü, Cumhuriyet’i “koruma” görevi, İç Hizmet Kanunu’nun 35.maddesi ile Türk Silahlı Kuvvetleri’ne verildiğinden… Dolayısıyla, Özel’in sözlerinde, muhatabın kim olduğu, zaten hep belliydi. Dahası, muhatabın kim olduğu ne kadar açık idiyse, kim olmadığı da o kadar belliydi. Özel, bu sözlerle sadece askerleri değil, sivil devlet erkânını da kastettiğini öne sürmeye devam ederse parti kitlesinde büyük dağılmalara neden olacağını da görmesi gerekir. Çünkü CHP’nin, sivil görevlileri bile AK Parti hükümetinin “sadık bende”leri olduğunu ve esasen AK Parti’nin, Cumhuriyet’i korumak gibi bir kaygısı olmadığını adı gibi bilir… Elbette CHP’ye göre, AK Parti’nin adamları oldukları için, Özel’in sözlerinin bu noktadan bakıldığında muhatabının AK Parti’nin olması mümkün değildir. Zira, Cumhuriyet’i koruma kaygısı olmayanlara, “Cumhuriyet’i koruyamadınız!” demek dümdüz saçmalıktan başka bir şey değildir.

Evet, bu ülkenin gelişmesinde, ilerlemesinde siyasi takoz olma rolünü üstlenen ve tüm kötülüklerin çıbanbaşı görevini alan CHP’nin, kolektif bilinçdışında, Cumhuriyet’i askerlerin kurduğu, dolayısıyla İç Hizmet Kanunu’nda “Cumhuriyet”i koruma ve kollama görevi’nin TSK’ya verilmesinin bir çelişki teşkil etmediği” düşüncesi bugün hâlâ capcanlı duruyor! Zaten Harp Okulu Marşı da bu sözü destekler. Marşta; “Kanla irfanla kurduk biz bu Cumhuriyeti” kıtasını okuyunca neyin ne olduğunu hemen anlıyorsunuz. Oysa Reisicumhur Mustafa Kemal, 10. Yıl Nutku’nda, Cumhuriyet’i milletin Ordu’yla birlikte kurduğunu bildirmiştir. Nitekim, Demokrat Parti’yi iktidardan alaşağı eden 27 Mayıs 1960 darbesinin CHP tarafından benimsenen sloganı, eğer yanlış hatırlamıyorsam, “Ordu-Millet El ele” idi. En azından 27 Mayıs 1960 darbesine destek veren CHP, bu sloganla Cumhuriyet’i sadece Ordu’nun değil, Ordu’yla milletin birlikte kurduğuna ilişkin yaklaşımını, Gazi Mustafa Kemal‘in sözleriyle şeklen meşrulaştırma imkânına sahipti! Her ne kadar “millet”, Ordu’yla değil de Demokrat Parti ile “el ele” olduğunu 1957 seçimleriyle kanıtlamış olsa bile!..

Peki bugün ne görüyoruz? Görünen o ki CHP bu milletten ümidini kesmiştir… Evet yanlış okumadınız! Kendi azınlıkları ile birlikte diğer tüm kesimi tamamen yok sayan CHP, AK Parti’nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son 20 yılda yaptığı hizmetleri görmezden gelerek, Erdoğan’ın zaten “son başkanlığı” söylemlerine sığınması, yaklaşan yerel seçimlerde iktidara kazandıkları büyükşehirleri tekrar iade etme ihtimalinden endişe duyduklarının da göstergesidir.. O yüzden de, demokratik bir toplumda “millet”siz bir iktidar arzusunu bilinçdışında bastırmak durumunda kalan CHP, ve parti teşkilatının arzusunu Özel’in lapsus’larına ve Kemalist Genç Türklerin sosyal medyada “asker” metaforuyla dışa vurumuna sebep oluyor maalesef…

Gerçekten merak ediyorum. Beyninin üzerine oturan CHP’li bağzı gençlerin ve özellikle Kemalist tayfanın sivilleşmesi için daha neler yapılabilir bu memlekete? Daha doğru bir ifadeyle: bu kesimin zihnindeki, gönlündeki sivilliği olgunlaştırmak adına daha ne yapmak gerek? Atatürk, 1934’e kadar Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal, 1934’ten sonra ise Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür! Sivil bir cumhurbaşkanıdır ve sivil kimlikli cumhurbaşkanına “Paşa” diye hitap etmek de bir lapsus’tur. Yani istedikleri o meşhur vesayeti çağrıştıran bir lapsus! Cemal Gürsel de, Cevdet Sunay da, Fahri Korutürk de “Paşa” idiler! Ama hiç kimse onlara “Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel Paşa”, “Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay Paşa”, veya “Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk Paşa” diye hitap etmedi. Öyleyse neden özellikle Atatürk’e ve İnönü’ye, bugün bile, soyadlarıyla değil de asker kimlikleriyle atıfta bulunulmaya devam edilerek: “ Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa” veya “Reisicumhur İsmet Paşa” denmeye devam ediliyor acaba? Derdiniz nedir? Anlatın aydınlanalım artık. Zira çok yorulduk bu zırvalarınızdan.

Şayet derdiniz ordunun tekrar istediğiniz gibi darbe yapabilmesi ülkeyi kafalarına göre dizayn edebilmesi ise avucunuzu yalarsınız artık. Böyle bir şeyi denemeyi geçtim, düşüncesi bile çok kelleler alır haberiniz olsun…

Kalın sağlıcakla…


Yûşa Irmak hakkındaki bilgilerin basılmasını istiyorum.
Eğer basılmamasını istiyorsanız tıklayın.

  Yûşa Irmak kimdir?
Felsefe ve edebiyat aşığı! Yayıncı, gazeteci ve kitapsever...

 


Bu yazıyı basmak istiyorum.

İzEdebiyat'da yayınlanmakta olan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Tüm yazılardan birinci dereceden sayfa düzenleyicileri sorumludur. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.

Yazarların izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin —kısa alıntı ve tanıtımlar dışında— herhangi bir biçimde basılmaması/yayınlanmaması önemle rica olunur.

© 2000-2002, İzlenim.com - Tüm hakları saklıdır.