Aydınlık4

" Erhan Bey'in resimlerinde Batılı ressamlarca gerçekleştirilmiş - Doğu'yu ve İslam dünyasını konu alan - tablolarda görüldüğü gibi hamam, harem, vahşet sahneleri ya da ibadet eden mütevekkil tipler değil ama okuyan, tartışan Osmanlı aydınları betimlenmiştir. Pek çok resminde fotoğraftan yararlanmış olan sanatçı, yapıtlarında kullandığı figürler arasında kendine de yer vermiştir. Resimlerde yer alan kitap imgesi bu tür mekanlarda genellikle alışıldığı gibi yalnızca din kitaplarını değil bilimsel kitapları da içermekte, dolayısıyla bir aydınlanma simgesi olarak kullanılmaktadır. Erhan Bey'in resimlerinde bir hareket vardır. Bu onun eylem adamı olduğunu göstermektedir." gibi konuşmalar kulağıma geldikçe ruhumun bir su gibi aktığını, içimin ferahladığını hissettim. Bu yorumları işiten Nahit Bey'in de bana garip gözlerle baktığını gördüm. Nahit Bey'in bana bakarken, beynin nasıl çalıştığını merak ettim. Acaba, sanatımı mı düşünüyordu, yoksa kazanacağı parayı mı düşünüyordu? diye sordum kendi kendime. Aslında ona hiç güvenmiyordum. Güven zaten beraberinde zayıflığı getiriyordu. Kendine güvenen bir insanın bir başkasına güvenmeye ihtiyacı yoktu aslında. Nahit'in karşısında düşkün ve zayıf değildim. Bu yüzden ona güvenme mecburiyetim de yoktu. Akşama kadar gelen misafirleri ağırladım. Gelenler memnun bir şekilde ayrılırken, bize de hoşnut bir ruh hali bırakıyorlardı.
Akşam eve çok yorgun geldim. Salona çekilip kanapaye uzandım. Knepede yarı uykulu bir durumda en sevdiğim romanı bitirmeye çalıştım. Canım pek kitap okumak istemedeğinden, Cartel grubunun " Kan bile kırmızı değil karakan..." şarkısını hem dinlemeye hem söylemeye başladım. Ayağa kalkarak mini dans figürleri icra etmeye başladım. Kendimi iyice yorunca tekrar kanepeye uzandım. Boyku boyunca rüyalar gördüm sonra. Sabah erkenden galeriye gittim. Sergi salonunu tekrar ziyaretçilere açtım. Ertesi günden daha yoğun bir ziyaretçi topluluğu resimlerimi görmeye geldi. Nahit Bey saat on civarında gelip yoğun kalabalıkla karşılaşınca doğruca yanıma gelerek memnuniyetini bildirdi. İkimiz de yoğun ilgiden hoşnuttuk. Sergimizden üklenin ileri gelen gazate ve dergileri de söz ediyordu artık. Mutluluğumuz çoğaldıkça çoğalıyordu. Akşamüstü galeriyi kapatmak için Nahit'ten izin istedim. Bana buz gibi yüzüyle onay verdi. Sokağa çıkıp alaca karanlıkta yürürken düşünmeye başladım. Nahit Bey'in sergi çıkışında bana soğuk davranışına bir türlü akıl erdiremedim. Boş düşüncelerle evime ağır ağır yürüdüm. Daireme gelince kapının önünde bir demet çiçek buldum. Çiçeğin üzerindeki kartı elime aldım. Kartın üzerinde " Seni tebrik ederim; fakat bu başarını bana borçlusun unutma! " diye not düşmüştü, Nahit Bey. O zaman anladım güllerin tehdit koktuğunu. Sonra içeri girip çiçekleri vazoyo koydum. Üzerimi değiştirerek kendime bir fincan kahve aldım. Ardından çalışma odama geçip boş tuvallere bakmaya başladım. İçimden bir resim çizmek geçiyordu; ama ne çizeceğime karar veremiyordum. Bir anda aklıma Nahit Bey'in buz gibi bakışları ve ardından gönderdiği sımsıcak geller geldi. Salona geçerek vazoyu aldım ve atölyeme getirdim. Fırçayı elime alıp kırmızı güllerin arkasından bana buz gibi bakan Nahit Bey'in resmini çizmeye başladım. Bitirmeye ramak kala ayakta uyumaya başladım. Rüyamda Nahit Bey'in buz gibi bakışlarını çizerken, bir anda o dönük ve soğuk gözlerinin hareketlendiğini hissettim. Paletime boya koymak için arkamı döndüm. Kırmızı boyayı alıp resme geri döndüğümde Nahit Bey'in anlamsız yüzüyle karşılaştım. Şaşkınlığımı atamadan uzun parmaklarının boğazımı sıkmasıyla uyandım. Kan ter içinde saate baktım. Sergiye geç kalmıştım. Aceleyle kalkıp hazırlandım. Sokakta hızlı adımlarla ilerlerken, akşamki rüyanın ne kadar anlamsız olduğun u düşündüm. Bu düşüncelerle sergiye vardım. Galeri girişinde Nahit Bey'in sımsıcak gülüşüyle karşılaştım. Dünkü davranışından sonra bu gülüşü bana şaşırtıcı gelmişti.
_Hoş geldin Erkan Bey...
_Hoş bulduk efendim. Gönderdiğin için teşekkür ederim. Çok güzel bir jestti.
_Rice ederim. Siz daha iyilerine layıksınız.
Birlikte ofise doğru yürüdük. Beni misafir koltuğuna oturtup kendi koltuğuna geçti. Telefono eline alarak iki fincan kahve siparişi verdi.
Bir anda sergiyi açmam gerektiğini söyledim. Nahit Bey gayet neşeli bir tavırla o işi hallettiğini söyledi. Ardından kahveleri yudumlarken yeni bir resim yapıp yapmadığımı sordu. Ona dün gece ki yaşadıklarımdan söz açıp açmamam konusunda kararsız kaldım. Düşüncelerimle tezat cümlelerle doğa resimleri yaptığımı söyledim. Öyle şaşırdım ki ağzımdan çıkan sözler karşısında afalladım. Şaşkınlığı geçirmek için bir yudum kahve aldım. Yeni resimlere başlamış olmam Nahit Bey'i epeyce bir heyecanlandırmıştı. O an Nahit Bey'in ne düşündüğünü çok merak ettim. Acaba Nahit Bey, parayı mı, yoksa gerçekten sanatı mı önemsiyordu? Bu düşünceleri kafamdan atarak sergiye geçmemiz gerektiğini belirttim. Kalkıp sergiye geçtik. Salondayken kapıdan içeri Tanrıçayı anımsatan kırmızılar içinde, esmer bir kadın girdi. Saçları uzun bükleli. gözleri iri ve gece kadar karanlıktı. Dişleri ise bu karanlığı aydınlatan yıldızlar kadar parlaktı. Ağır adımlarla yanımıza yaklaştı. Sivri topuklu ayakkabılarının çıkardığı ses kulaklarımda çınladı. Bana yaklaşırken, her adımında kalbimin daha bir heyecanla çarptığını, ellerimin terlediğini, başımın döndüğünü ve bu durumun bana yabancı olduğunu o an anladım. Bayan yanıma geldiğinde muhteşem gülüşüyle birlikte bu resimleri yapanla nasıl görüşebileceğini sordu. Ben cevap vermeden Nahit Bet ortaya atıldı ve kendini tanıttı. Sergi hakkında bilgi vermeye başladı. Bayan rahatsız bir yüz ifadesiyle yeniden ressamla nasıl görüşebileceğini sordu. Çocukça bir heyecanla ressamın ben olduğunu söyledim. Bayan gözlerindeki aydınlıkla bana döndü:
_Merhaba, adım Umay... Resimle amatörce ilgileniyorum. Böylesine güzel resimlerin arasında olmak ve bu şaheserlerin yaratıcısıyla tanışmak, benim için büyük bir zevk oldu.
Sözlerinin karşısında iyice heyecanlandım. Cümle kuramamaktan korkarken, bir anda cevap verdim.
_Ben Erkan...
Memnuniyetini bir gülümseyişle ifade etti. Halihazırda dansı yeni bitirmiş bir çift gibi ayaklarımızı yerden kesercesine galerinin tam ortasında kimse yokmuşçasına kaldık. Sadece ikimiz ve tablolar...
Şaşkın bir gülümsemeyle birbirimize bakarken, insan uğultularının etkisiyle kendimize geldik. Ben, kapıyı işaret ederek dışarı çıkmayı teklif ettim. Başını yukarı aşağı sallayıp onayladı ve ikimiz de tek vücut gibi dışarı çıktık. Dışarı çıkma amacım anlayamadığım duygularımı da dışarı çıkarma çabası olsa gerek. Umay teklifimi kabul ederken bunu hissetmiş olmalıydı.
Araba vızıltılarıyla dolu sokakta Umay bana soru soran gözlerle bakarak dışarı çıkma sebebinin yanıtını bekliyordu sanki. Umay caddeden aşağı yürümeye başladı. Ben de arkasından onu takip ederek yürümeye başladım. Yürüyorduk iki yanı ağaçlı bir yolda. Dallarda yapraklar kıpırdıyordu esen rüzgarla. Adımlarımız düşüncelerimizin ağırlığıyla yavaş yavaş ilerliyordu. İki sıra ağaçların sağındaki ve solundaki mağazalar şehri aydınlığa boğuyordu. Dünya bir aydınlık halinde yaprakların arasından sızıyordu. Gidiyorduk yol çizgilerinin bir nokta haline geldiği yere doğru. Konuşmaya başladık.
_ Güzel bir sergiydi. Tebrik ederim. Eline sağlık.
Onu der demez ellerine tutmak istedim ama bunu yapamazdım. Bunu istememdeki sebep onun elimden kaçıp gitmesini elgeleyebilmekti. Bir an için bile olsa... Ne kadar hızlı ve ani kurgulamıştım bu aşk oyununu. Hiç tanımadığım biri hakkında ne kadar çabuk bir izlenime kapılmıştım.
_Teşekkür ederim. Uzun bir çalışmaydı. Bu işte amatör olduğuna göre bu sanatın nasıl emek tükettiğini sen de tahmin edebilirsin.
Umay'ın yüzünde beni onaylarcasına bir gülümseme oluştu. Ve ardından usta çırak ilişkisi olarak algıladığı bu durumu belli ederek:
_Hııı... Bu işte daha olgunlaşmadım. Ağacın zirvesindeki elma eğer olgunlaşmamışsa, yüksekte olmasının bir anlamı yoktur. Bu yüzden yüksek perdeden konuşacak değilim. Bu işte daha hamım.
_ Çok güzel cümle kuruyorsunuz. Etkileyici konuşuyorsunuz. Bu özelliğinizin sanatınıza da yansıdığını düşünüyorum. Resimlerinizi görmek isterdim.
_Tabi bu mümkün... Evime gelebilirsiniz. Bir kahve de ikram ederim.
Umay'ın yüzünde tekrar bir gülümseme oluştu. Fakat bu gülümse diğerlerinden çok farklıydı. Daha keskin daha yaralayıcıydı.
_Epeyce yürüdük. İstersen bir mola verelim. Şu köşedeki kafede bir çay içmeye ne dersin?
_ Şimdi müsadenizi istesem bu çayı evimde sana ikram etsem olur mu? Bu cuma uygun mu?
_Tamam.
Elime bir kartvizit tutuşturarak hızlı adımlarla karşı kaldırıma geçerek, taksiye binip uzaklaştı.
Ben de geri dönerek galeriye doğru yürüdüm. Galeriye vardığımda kapıda beni Nahit Bey karşıladı.
_Neredeydin?
Gülümseyerek içeri girdim. Kalabalığın içine girerek sohbete daldım. Zaman akıvermişti. Galeriyi kapatma vakti gelmişti. Bir an önce eve gidip Umay'ın bana hissettirdiklerini tabloya dökmek istedim.


osman demircan hakkındaki bilgilerin basılmasını istiyorum.
Eğer basılmamasını istiyorsanız tıklayın.

  osman demircan kimdir?
Yüreğimin ve beynimin tavanında buluyorum, tozlu mısraları. Aklım bir çatı katı. Gözlerim yıldızlarla dolduğunda, bakışlarımın ışıltısı vurur satırlara. İşte o zaman, şiirler bir Samanyolu olur. Mehtaplı gecelerimi vururum gözyaşlarımla biriktirdiğim göllere. Her mısra bir dal gibi düşer, şiir denizlerine. Kızıl bir duyguya boğulurum o an. Akarım ellerinize.

Etkilendiği Yazarlar:
Herkes

 


Bu yazıyı basmak istiyorum.

İzEdebiyat'da yayınlanmakta olan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Tüm yazılardan birinci dereceden sayfa düzenleyicileri sorumludur. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.

Yazarların izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin —kısa alıntı ve tanıtımlar dışında— herhangi bir biçimde basılmaması/yayınlanmaması önemle rica olunur.

© 2000-2002, İzlenim.com - Tüm hakları saklıdır.