bir çocuk aksırdı
soğuk yatağında
annesi;
"çok yaşa" dedi..
bir çocuk aksırdı
hasta yatagında,
üşüyen kemikleri bağırdı,
bağırdı kemikleri acıdan
zifiri karanlıkta..
çatlamış dudaklarındaki
açlığına,
susuzluğuna
geldi azrail
bir çocuk öldü az önce
annesi ağzını yıkadı
feryatla
çığlıkla
kendisini müdafaa etti zemheri
sustu göz göze
iki meleğin
haksız yargısı
ahh be çocuk!
kaldır kafanı
açlığına ağlıyor annen,
kendisini parçalıyor baban
dünyanın alelade gözlerinden
kerbela yoksullukla düştün
ekmek elden su gölden
yaşarken züppe kediler
eyy!!
ıslık çalan rüzgarın önünde yürüyen
cesur çocuk
tozunu toprağını yuttuğun ölülerin arasından
çık!
çık ve;
tekrar topla hayatın parçalanmış kemiklerini
azrailin bitmek bilmez operasyonunda
sokuldun
açlığa,
soğuğa
ve
acıya
yırtıldı çöplüğün sesi
gözlerinde yuvarlandı korku
sen!!
ne ilk ne de son kurbanısın
ruh yıkayan
diş gıcırdatan
kirpik düşürten
hayatın
acıyı tanıyorsun,
ölümü tanımıyorsun çocuğum
her sabah bir başka atılırsın
hayatın boynuna
sarılırsın sımsıkı,
bir tebessüm kaynatırken yüreğin
gözlerindeki naklen yayından izlerim
değişken ruh hallerini
söyle!
neyin var çocuğum
yüreğime batıyor büktüğün boynun
dilindeki gezegenin kapalı kapısı
başında dev bir nazarlık
öyle çaresizim ki
sabah akşam
ağız dolusu öpücüklerle uğrar
şikayetlerini sırtıma yükleyip
kalkar giderim
uzaklara
dokunduğum suları kızdırıp
taşlarım itleri
herşeyin yok olmaya mahkum olduğu
yeryüzünde
bir çocuğun göz odası
acıyla genişlerken
azrailin iri gözleri düşer
ağzından içeri..
durduk yerde
gözleri kan çanağına dönüşür öfkeden
kurbağaların
kapanmaz ölüm tünelinin kapısı,
fakir fukaranın yarası
kapanmadan
uçar sargı bezleri..
ne kadar kaçarsan kaç
bir başkasının acısında bulursun kendini
yalnızlığa gömülür susku
acının sesi yükselir
siyah beyaz filmlere girer çıkar
kanatır burnunu
dökülür bağırsakları
acının sesi haykırır
cennette bu dünya
cehennem de
Sevda Gencer..