Adalardan Bir Yar

Kadın otuzbeş mi, kırk mı, elli mi, belli olmayan bir yaşta, hepsi olabilir...

yazı resim

"........
Vapurun kıç tarafında bir çığlık kopar:
"Bir limon yetiştirin, kadın bayıldı.." sesleri işitilir.
Herkes birbirinden sorar:
"Ne olmuş hanım, ne olmuş?"
"Ne olacak, iki ortak birbirine raslamış.."
"Ey, ne var bayılacak?"
"Herif yenisini eski karısından gizliyormuş. Nasılsa şimdi vapurda
tanışmışlar. Birisi yirmibir, yirmiiki yaşında, delikli çorap, tango
çarşaf, sürmeli gözler, çıtır çıtır sözler, incili gerdan, bilezik saat,
fıkır fıkır, kırım kırım, bir içim su...Öteki zavallı kadın, kırkbeşlik
ebkemçüş bir kadın..."

Ada Vapurunda/ Hüseyin Rahmi Gürpınar

........

Kadın, otuzbeş mi, kırk mı, elli mi, belli olmayan bir yaşta, hepsi
olabilir. Deniz otobüsünün insanı tazeleyen serinliğinde, terütaze
fondötenli cildi, cilalı dudakları, özenle yapılmış göz makyajıyla
belki de
otuzlarının en göz alıcı albenisini yaşıyor. Saçlar "voila", işte saç
dediğin böyle olur canım' casına kızıl ışıltılı; bir de akşam güneşi
vurmuyor mu, insanın dokunası geliyor o ışıltılı ipek yığınına.

Yanındaki erkek de dayanamıyor belli; kadını sık sık sağ omuzundan
kavrayıp,
başını kendi çenesine yaslıyor, öpüyor, okşuyor..

Arada ağız ağıza verip, konuşuyorlar mı, sevişiyorlar mı, pek
anlaşılmıyor...

Ben iki sıra arkalarında oturuyorum; arada gözlerim gidiyor ama,
yiyecek
gibi merakla bakmıyorum; öylesine gözü takılır ya insanın, işte öyle.
Üç
sıra sol yanımdaki kadın yolcunun bakışı ise pek öyle gelişigüzel
değil....

Serinlikten biraz üşür gibi oldum da, pencere kenarında bir yer var
mı diye,
kafamı sağa sola çevirdim hafifçe. Çaprazımızda oturan o aşık çifte
odaklanmış gözleri o zaman farkettim. O anda arkadaşına söyledikleri
biraz
yüksek sesle çıktı ağzından:

- Utanmıyor da, aslan gibi kocası, iki pırıl pırıl çocuğu var;
şimdikiler
azdı şekerim, biz.....

Yaa, demek ki kızıl saçlı, yaşı belirsiz kadın evliymiş. Dünya küçük,
bir
deniz otbüsüne sığıverdi. Üstelik hiç bir aşk gizli kalmazmış( bence
tarafların boşboğazlığından), ama hariçten gelen yakıştırmalara,
yorumlamalara ne demeli?......

Zaman ne çabuk geçiyor bu deniz üstü otobüsde(hava limanı der gibi
matrak
bir ad bu), bir zaman tünelindeymişçesine...

Yenikapı'da hıncahınç bir kalabalık karşılıyor bizi; Gürpınar devri
insanlarının kimbilir kaçıncı kuşağı(matematik de hiç basmaz şu
kafama).
İnsanlar, otomobiller, yükler, çantalar, bavullar arasından devir
devir
insan yaşamına atlıyoruz sanki.

Kalabalıkta nasılsa önümsıra yürüyen "kızıl" bayanla sevgilisi, bir
adamla
buluşuyorlar araba park yerinin oralarda. Kadın, sevecen,
sarılıyor "baba"
görünüşlüye. Otomobil markalarından da pek anlamam ama, vahşi kediye
benzeyen bir model, hamle ediyor İLERİYE DOĞRU, çın çın
kahkahalarla....

Biz yorumcular da ardından bakakalıyoruz, Hüseyin Rahmi Bey'in ruhunu
çınlatarak, Adalar İskelesi'nde.....

Menopoza İnat Bir Aybaşı

önceleri aşklarım beyazdı; bembeyaz

arada bir iki satır mektup yazar karalardım

sonra n'oldu birden kararıverdiler; karanlıkta

ben durur muyum hiç; başladım tebeşir atmaya

tüm papatya tarlalarını satın almışım-yine nafile-

siyah kuğuların koynunda en çingene jigoloyum

daha ilk papatya kanamadan kırmızı bir damla

tüm aşklarımı sattı erkekliğime

-menopoza inat bir aybaşı yağmuru bu-

gel de inan: papatyalar kırkından sonra kudurdu

Osman Olmuş

.......

Ku Ku Ça Ça

Ku Ku Ça Ça

Bir Latin şarkısından... İlk ruhum bin yıl kadar önce İspanya'da ya
bir
berber, ya da bir soytarı olarak yaşamış da......

(Bilesiniz, hiç inanmam böyle şeylere sayın parapsikolog Ratz.....)

Ayten Suvak

Başa Dön