her zamanki gibi vakitsiz gittin yine
beni tesellisiz bırakarak
öyle bir gittin ki avucumun içinden
bakakaldım biçare
ve adını gitmek koydum senin
artık ne zaman kapımdan girsen içeri
gidişini beklerdim (didişerek çıkışınla)
öyle ya da öyle bir şey işte
gözlerinin derinliğine bakışım buruşmuş
kenara atılmış bir yorgan şiltesi haline getirirdi beni
benim kapılarım kapanırdı gözlerinde
seninkiler ardına kadar açıktı sana
ama ben görmezdim farkındaydım
hiç bilmeyecektim hangi deryalara açıldığını
bensiz de olsa deryalarına gitmekti adın
kaybolmadım
çünkü seni aramak beni bulmaktı
her defasında kendi masumiyetimi keşfederdim
sözlerinde sözlerinin serinletici sıcaklığında
hayat gitmekten ibaretti
ardına hiç bakmadan dönüp bir kez bile
sanırım en acımasız yanı susmaktı giderken
bana söyleyecek hiçbir şey kalmazdı
beklemeyi sevecektim acı dolu günahlarla
ya da beklemeyi severken hiç beklemeyecektim
ne vakit seni beklesem
en çok o zaman severdim beklemeyi
sevmeyi ise beklemeyi hiç sevmezdim
sen dönmemecesine hiç gitmedin içimden
her gidişinle bir parça ekledin yüreğime
seninle sevdim eski aşklarımdaki nefretleri
nefret etmeyi sende unuttum
adına gitmek demek adınla gitmek
memleketimin mis kokulu bahar havasına
seni taşıdım sensiz karşılıksız
her yer memleketimdi toprağına dokunduğum
sen her yerdin
bana ait hiçbir yanın yoktu giderken
gelirken de öyleydi çünkü
gelmek kadar yakındı gitmelerin
ya gözlerin müptelası olduğum gözlerin
suskunluğun gösterişsiz manasıydı
en temizi susmaktı
gözlerinde susamaktı aşka