İnsanlık tarihi, "imkânsız" kelimesinin sürekli yeniden tanımlandığı bir serüvendir. Yüz yıl önce birinin size cebimizdeki bir aletle dünyanın öbür ucundaki biriyle görüntülü konuşacağımızı, yapay zekânın hastalık teşhisi koyacağını, robotların ameliyat yapacağını söyleseydi, muhtemelen hayalperest ya da deli olarak nitelendirirdiniz. Bugün ise bunlar günlük hayatımızın sıradan gerçekleri. Peki bu dönüşüm bize ne öğretiyor? Belki de en önemli ders şudur: İnsan aklının "imkânsız" dediği, çoğu zaman sadece "henüz anlayamadığı" demektir.
İnsan Zihni ve Tecrübe Hapsi
İnsan aklı, doğası gereği geçmiş tecrübelerine dayanarak yargıda bulunur. Nörolojik olarak beynimiz, karşılaştığı her yeni bilgiyi mevcut şemalarla eşleştirmeye çalışır. Bu, gelişimsel olarak hayatta kalmamızı sağlayan değerli bir mekanizmadır, ancak aynı zamanda bir sınırlılıktır. Tarih boyunca sayısız örneği vardır bu sınırlılığın:
- Aristoteles, Dünya'nın evrenin merkezi olduğunu düşündü; başka türlüsü "mantıksız" görünüyordu.
- 19. yüzyılda bilim adamları, bir aracın saatte 50 kilometre hızla gitmesinin insan vücudunu parçalayacağına inanıyordu.
- Lord Kelvin, Wright Kardeşler'den kısa süre önce "havadan ağır hiçbir şey uçamaz" diyordu.
- IBM'in kurucusu Thomas Watson, 1943'te "dünyada en fazla beş bilgisayara ihtiyaç vardır" demiş.
Her dönemin "imkânsızı", bir sonraki dönemin normaliydi. Bu, insan aklının doğrusal ve kademeli ilerlediğini, ancak sıçramalı değişimleri öngöremediğini gösterir.
Yapay Zekâ Çağı
Bugün yapay zekâdan bahsettiğimizde, esasen şunlardan söz ediyoruz:
Tıbbi Alanda: Yapay zekâ sistemleri, radyoloji görüntülerinde kanseri teşhis etmekte deneyimli doktorlarla yarışıyor, hatta bazen onları geçiyor. IBM Watson Health, binlerce tıbbi makaleyi analiz ederek tedavi önerileri sunuyor. Da Vinci cerrahi robotu, mikroskopik hassasiyetle ameliyatlar gerçekleştiriyor.
Günlük Hayatta: Siri, Alexa gibi asistanlar doğal dille anlayıp cevap veriyor. ChatGPT gibi dil modelleri karmaşık metinler üretiyor, kod yazıyor, şiir yazıyor. Otonom araçlar milyonlarca değişkeni anlık hesaplayarak sürüş kararları alıyor.
Şimdi bir düşünce deneyi yapalım: Bu teknolojileri 100 yıl öncesine götürsek ne olur?
Bir zanaatkâra "Gelecekte, bir makine olacak, ona soracaksınız ve size her konuda bilgi verecek, sizinle konuşacak, şakalaşacak, hatta duygu varmış gibi davranacak" deseniz, size ne derdi? Muhtemelen şunu: "Cansız bir cismin düşünmesi, konuşması imkânsız! Bu mantığa, doğa yasalarına aykırı!" Ama mantığa ve doğa yasalarına aykırı değildi. Sadece o dönemin bilgi ve tecrübe birikimi bunu kavramaya yetmiyordu. Yapay zekâysa yaratma değil, taklit üretir mucize ise varlık mertebesi değişimi içerir
Paradigma Kırılmaları ve Bilginin Kaybolması
"Gelecekte yapay zekâ araçlarını yapanlar ölürse ve kimse nasıl yapıldığını bilmezse, o zaman robotların insanları tedavi ettiğini söylesek dalga geçerler." Bu hipotetik senaryo, tarihte gerçekten yaşanmış örneklere sahip:
Antik Roma'nın Beton Teknolojisi: Romalılar, Pantheon gibi yapıları 2000 yıl dayanacak şekilde inşa eden bir beton formülü kullandılar. Bu formül Orta Çağ'da kayboldu ve modern zamanlara kadar yeniden keşfedilemedi. Eğer o dönemde birileri "Romalılar kupbasız böyle devasa yapılar inşa ediyordu" deseydi, inanılması zor olurdu.
Antik Yunan'ın Antikythera Mekanizması: M.Ö. 100 yıllarından kalma bu cihaz, astronomik hesaplamalar yapan karmaşık bir analog bilgisayardı. 1900'lerde denizden çıkarıldığında, bilim insanları böyle bir teknolojinin o dönemde var olabileceğine inanamadı. Bin yıl boyunca böyle bir teknoloji yoktu ve var olduğuna inanmak "imkânsız" görünürdü.
Mısır Piramitlerinin İnşaası: Hâlâ tam olarak nasıl yapıldığını bilmediğimiz bu yapılar, eğer kayıtları olmasaydı, "o dönemde böyle bir mühendislik imkânsız" denebilirdi.
Buradan çıkan ders net: Teknoloji ve bilgi birikimi, doğrusal ilerlemez. Kaybolabilir, unutulabilir. Ve kayıp bilgi, sonraki nesiller için "imkânsız" olarak görülebilir.
Sınırlı Kudret, Sınırsız Kudret
Eğer sınırlı bilgi, kaynak ve zamana sahip insan, materyal dünyada "imkânsız" görünen yapay zekâ gibi şeyler yapabiliyorsa, sınırsız ilim ve kudrete sahip Allah için neden bir asanın yılana dönüşmesi imkânsız olsun?
Mantıksal Çerçeve:
- İnsan: Sınırlı varlık, sonlu bilgi, fizik yasalarına tabi, var olan malzemelerle çalışır.
- Başarısı: Cansız metallerden "zeki" sistemler, hastalık teşhis eden algoritmalar oluşturur. - Allah: Sınırsız varlık, mutlak bilgi, fizik yasalarının yaratıcısı, materyale ihtiyaç duymadan yaratır.
- Gücü: Tüm evreni, fizik yasalarını, maddeyi yoktan var etmiştir.
Basit bir kıyas: Eğer Facebook'un kurucusu, platformda istediği her değişikliği yapabilir, istediği özelliği ekleyebilir, kuralları değiştirebilirse (çünkü o sistemi o yapmıştır), evrenin yaratıcısı kendi yarattığı sistemde dilediğini yapmakta neden aciz olsun?
Kur'ani Perspektif: "Ol" Emri
Kur'an'da Allah'ın yaratma fiili, ayetlerinde vurgulanır:
> "Göklerin ve yerin Yaratıcısı O'dur. Bir işin olmasını dilediği zaman, ona sadece 'Ol!' der, o da hemen olur." (Bakara, 117)
Bu ayet, Allah'ın yaratmasının aracısız ve anlık olduğunu vurgular. İnsan yapımı ise kademeli, araçlı ve zamana yayılıdır. Yapay zekâ için bile yıllarca araştırma, milyarlarca veri, karmaşık algoritmalar gerekir. Allah'ın yaratması ise tüm bu aracılardan münezzehtir.
Nebimiz Musa'nın Asası: Araf Suresi 107. ayette anlatılan mucize, sadece fiziksel bir dönüşüm değil, aynı zamanda sembolik bir mesajdır:
- Firavun'un gücüne karşı Allah'ın mutlak kudretinin gösterilmesi
- Materyalist düşüncenin kırılması
- İman etmeyenlere delil sunulması
- Nebinin doğruluğunun ispatı
Asa, cansız bir odun parçasıydı. Yılan, canlı, hareket eden, korku veren bir varlık oldu. Bu dönüşüm, maddenin Allah'ın kontrolünde olduğunu, fizik yasalarının O'nun emrinde olduğunu gösterir.
Ateist ve Deist İtirazına Yanıt
Ateist İtirazı: "Fizik yasaları sabittir, bir asa yılana dönüşemez, bu doğa yasalarına aykırı."
Yanıt: Fizik yasaları da Allah'ın yarattığı sistemlerdir. Yasaları koyan, istediğinde o yasaların üstünde işlem yapabilir. Bilgisayar programcısı, kendi yazdığı oyunun kurallarını değiştirebilir, çünkü o kuralları o koymuştur. Allah da kendi koyduğu yasaların üzerinde tasarruf sahibidir. Ayrıca, "doğa yasalarına aykırı" demek, aslında "bildiğimiz yasalara aykırı" demektir. Kuantum fiziği bile günlük deneyimlerimize aykırı yasalar içerir (parçacık dalgalanması, kuantum dolanıklık, belirsizlik ilkesi). Bunlar keşfedilmeden önce "imkânsız" görünüyordu.
Deist İtirazı: "Allah evreni yarattı ama sonra müdahale etmez, kendi yasalarına bırakmıştır."
Yanıt: Bu yaklaşım, Allah'ı sınırlayan bir yaklaşımdır. Eğer Allah gerçekten mutlak kudrete sahipse, kendi yarattığı sistemle ilişkisini kesmeye zorlanması mantıksızdır. Bir yazar, kitabını yazdıktan sonra yeni bölümler ekleyemez mi? Bir mühendis, makinesini geliştirip güncelleyemez mi? Dahası, deizm insanı yalnız bırakır. İnsanın duasına, yakarışına, rehberliğe ihtiyacına cevap veremez. Bu ise hem insani tecrübeyle hem mantıkla çelişir.
Bilimin Sınırları ve Bilinmezlik
Modern bilim, muazzam ilerlemeler kaydetmiş olsa da, hâlâ bilmediğimiz çok şey var:
- Karanlık madde ve karanlık enerji: Evrenin %95'ini oluşturduğu düşünülen ama hâlâ doğrudan gözlemleyemediğimiz şeyler.
- Bilinç: Maddi süreçlerden nasıl ortaya çıktığını tam olarak açıklayamıyoruz.
- Kuantum ölçüm problemi: Gözlem, gerçekliği nasıl etkiler?
- Hayatın kökeni: Cansız maddeden canlı maddeye geçiş nasıl oldu?
Karl Popper'ın dediği gibi: "Bilgimiz sınırlı, bilgisizliğimiz sınırsızdır."
Bugün bilimin açıklayamadığı şeyleri "imkânsız" demek, 100 yıl önce yapay zekâyı imkânsız demek kadar dar görüşlüdür.
İmanın Rasyonelliği
İman, aklı devre dışı bırakmak değildir. Tersine, aklın sınırlarını kabul edip ötesini araştırmaktır. İmanlı bir insan şunu söyler:
"Eğer sınırsız kudret varsa, O'nun için hiçbir şey imkânsız değildir. Ben O'na iman ederim, çünkü bu mantıklıdır. Evrenin düzeni, karmaşıklığı, ince ayarı tesadüfle açıklanamaz. Bir Yaratıcı olmalı. Ve eğer tüm evreni yaratacak güçteyse, bir asayı yılana çevirmek O'na göre hiç de zor değildir."
Bu yaklaşım, aklı kullanmaktır. Sadece gözlem ve deneyle sınırlı materyalist akıldan farklı olarak, sezgi, vahiy ve tefekkürü de içeren bütünsel bir akıl kullanımıdır.
Yapay zekâ bize önemli bir ders veriyor: İnsanlığın "imkânsız" dediği şeyler, zaman içinde mümkün hale gelebilir. Bugünün mucizesi, yarının normalliğidir. O halde, geçmiş dönemlerde anlatılan mucizelere karşı takınılması gereken tavır, kibir değil, alçakgönüllülük olmalıdır. "Ben anlamıyorum, o halde imkânsızdır" demek yerine, "Belki benim anlayışımın ötesinde bir gerçeklik vardır" demek daha akılcıdır. Allah'ın "Ol" deyip bir şeyin olmasını sağlaması, yapay zekâdan çok daha az şaşırtıcı olmalı. Çünkü yapay zekâyı bile Allah'ın verdiği akıl ve yeteneklerle insan yapıyor. Asıl yaratıcı güç, tüm bunları mümkün kılan Allah'tır. Sonuç olarak, iman ile akıl çelişmez. İman, aklın üstüne bina edilir ve onu genişletir. Sınırlı aklımızla Sınırsız Kudret'i tam kavrayamayız ama varlığını kabul etmek, en mantıklı tutumdur. Belki de asıl mucize, insanın kendi bilişselliğini keşfetmesi ve bu bilincin kaynağını sorgulamasıdır. Ve belki de yapay zekâ çağı, bizi yeniden Yaratıcı'ya döndüren bir araçtır - eğer düşünmeyi seçersek.