Güneşin aniden dogusu gibi yakaladı ruhumu müziğin ezgisi.. Sanki nicedir uyduğum karanlık kuyulardan kavrayip ellerimi, nicedir unuttuğum daveti yineledi..
Hicbir dokunus bu kadar yumusak olmamısti, hiçbir cağrı bu kadar davetkar.
Siyah önce mora dönüstü, sonra pembeye, sonra hep daha - daha aydinlıga.
Ruhum daha önce görmedigim kıyılarda, müzigin sarhosluguyla kayalarin üzerinde dans etti.
Denizin milyonlarca yıldir yonttugu taslar, ayaklarımın vurusuyla hazla titredi, köpük - köpük cagladı dalgalar..
Tüm seslerin silindigi anda onlar söylediler sarkılarını coşkuyla...
Kim bilebilirdi ki sevdigini cekip almak icin yıllardır kıyiıara vurdugunu dalgaların ? Ve her vurusta köklerinden kurtulup sevdigine kavusmak icin eridigini kayaların?
Zaman gibi akti müzik, günes gibi yükseldi ruhum.. Dalgalar uzandi tutmak icin, taslar yalvardi kalmam icin.. Aydinligin büyüsüne kapilmıs ruhum, umursamadan onlari martıların kanatlarına sarıldı.
Derine hep daha derine....
Ne mutluluk, ne de hüzün... Sadece huzur... Yeryüzünün kaosunda boğulan ruhum,
gökyüzünün berraklıgında yeniden doğdu... Uzanıp ellerimle güneşe dokundum...
Ben gökyüzüne aşığım....
Sen ; denizden gelenlerin oglu...
Yolun düstügünde ülkenin kıyılarına; tüm gövdenle, ruhunla uzanip yat o kayalara..
Bırak ısıtsın seni günes, bırak sarsın seni kayalar bir kadinin kollarindan daha yumusak, dalgalar seni uzaklara taşışın ve bırak sırlarını fısıldasın sana taşlar , evren...
Hic görmedigin yerlere, hic hissetmedigin rüzgarlara, hic duymadıgın kokulara, hic tatmadıgın hazlara yükselirken ruhun, martılara rastlarsan eger, bir an dur bak onlara..
Kanatları gökyüzü gibi en berrak olanında, sana SELAM biraktım ardımda...