Beyrut Bey’i lal oldu,
Akşamla örtüldü sözü.
Geniş zamanlardan geçti,
Uzun hikayeler dinledi belki,
Anlamadığı yazılar
Bilmediği sesler…
Belki gün onu yedi,
Belki de Kaf dağının ardına ermeye
Dev anasını geçti – geçemedi?
Ya öyle ya böyle
Beyrut Bey’i lal oldu.
Yine sendeyim…
Mühürleniyor ve dönüşüyor gün
Geçmişe gönderilen
Alıcısı herkes, adresi her yerken
Açılmayan bir mektuba.
Ne yazılmış bir kağıda
Ne de sokuşturulmuş bir zarfa,
Mührü kendi bağrında
Her dün gibi
Unutulacak yolculuğunda.
Oysa sen geriyi iletir gibisin
Buyruğu yöneten,
Zamanı evirip çeviren.
İşte bu sebepten,
Unutmaya kafa tek sen tutarsın
Umut yarını eyleyip oyalarken.
Yine sendeyim
Gün alındı 1 saat
Ve ben İstanbul’a geri.
Hiç değişmemiş çiçek gibi
Yani fark edilmeden
Eklendik yerlerimize
Farzet ki;
Kavuşma sahnemizden…
Varlığıma aydınlık katan adam
Siyah bavulu özlem,
Kırmızı düğmeleri haz,
Giydiği her parça başka saz,
Hepsini tek tek
Soyup gözlerimden
Çözecek yerleşecek hafızama
Bırakmadığı yerden.
Zaman yolun diğer adıdır
Zaman unutturur, yol da,
Zaman derinleşir, yol da
Zaman geçer, yol da,
Zaman dönmez, yol da…
O kadar kararlı gidiyorum ki
Bulacağım seni
Tel tel sararken
Yolları ileri.