Tüm ev halkını başında bin bir tilkiyle baş başa bırakarak, göğsümde çakılı bir çivi, hafızamda Annemin sabır ninnileri, hayalimde çocukluğum, nereye gittiğimi bilmediğim bir yolculuğa yürüyordum tüm öfkemle..
Hava soğuk, gece ıslak, hüzün karartmıştı sokağa ruhum gibi; arada tutulurum bu nöbetlere ve savrulurum duygu fırtınalarında..
Caddeye doğru ilerlerken sokağın başındaki caminin kapısında bir adam görüyorum saç sakal karışmış, kim bilir bedenine ne zamandır değmeyen suların açlığına düşen damlaların yağmasında bağırıyor, yudumladığı bira molalarında; küfür, isyan ne ararsanız var nakaratı bol şarkısında.
Pendik, Kadıköy arasında sefer yapan bir minibüse biniyorum. Başlıyor arkası yarın dertlerdeki yolculuğum.Yanımda oturan genç kız; arada sıktığı yumruğunu açıyor içinde bir nikah şekeri dalıp gidiyor yazılanlara ve her defasında bir iki damla yaş süzülüyor yanaklarına.
“Kaptan bostancı ne kadar?” bir yolcu daha; bir dakika geçmiyor ki, bir horoz sesi” üüüüürüü üüü “ uyuyan bazı yolcular uyanıyor bu zamansız öten horozun sesiyle, bazıları kızgın bazıları gülümsüyor ama adam devam ediyor konuşmasına “Geliyorum daa, haletlim işi korkuttum pezevengi” ters bir iki bakış fırlıyor üzerine ve sözler biraz daha kontrollü devam ediyor.
“Işıklarda ineyim abi” bir Fenerbahçe atkısını; boynum sana kıldan ince dercesine boynunu emanet ettiği, genç kardeşimiz iniyor ve ayakta olan; bedenim sana teslim gs deyip, formasını üzerine giydiği başka bir genç arkadaşımız, ee sırayla bu koltuk siz kalkar biz otururuz dercesine oturuyor fb li kardeşimizin yerine..
Bir kadın;
Her haliyle, burada benim işim ne der gibi izliyor gökteki bakışlarınla etrafı, arada sıkıldığını hissettiren öfkeli soluk rüzgarlarını savuruyor enseme..
Ani bir ses;
“aaa ne oluyor kardeşim üzerime çıkıyorsun” alışıla gelmiş cevabı vermiyor şoför “rahatını istiyorsan taksiye bin hanımefendi “gibi ve ani bir fren sesi, tekme tokat dışarıya atılıyor yolcu.
Bakımlı ama yılgın ve yorgun bir kadın biniyor,” hastane” diyor, titreyen sesiyle, ineceği durak için, çaresizliği, damlıyor mantosundan, kim bilir hangi canı yatıyor hastanede?
Yolların çıkmazında bir adam var ön koltukta oturan, belli, ya sabır çektiği tespihindeki aralıklardan, daha sık nefes alışverişleri,
Yanında iki genç kız, fıkır, fıkır gülüşüyorlar nispet gibi, ellerindeki telefonla mesaj çekiyorlar durmaksızın. Onların derdi hepimizden büyük, küçücük bedenlerine sığdırdıkları kocaman aşklarıyla..
İçimi acıtan biri daha katılıyor aramıza, on beş, on altı yaşlarında bir çocuk, kimsesizliği okunuyor yoksul gözlerinden, üzeri incecik, yoksunluğun resmi var, omuzlarının öne eğikliğinde, denkleştirmeye çalıştığı paralarını tekrar, tekrar sayarak uzatıyor “bi hasanpaşa alır mısın abi” …
Arkası yarın dertler yolculuğum sonlanıyor son durakta. Bazı ışıkları sönen şehri uykuya , ölmüş duygularımı yeşili solan mezara yatırıyorum, hüzünler toplayarak yalnızlığıma ,dağılan karmakarışık hayatın bilinmez kollarının bırakıyorum kendimi
14/Kasım/2005