Ateş Böcekleri

İçinden akan sevgi selleri, ateş böceklerinin ısısıyla buharlaşıp gökyüzünde buluşarak bembeyaz pamuk yığınları oluşturmuştu, o pamuk yığınlarına bağladığı sarmaşıklarla yaptığı bir salıncağın üzerinde sallanıyordu sevdiğiyle

yazı resim

Alışkanlıklardan arta kalan günlerin hesabına yatırılmış bir öznem olmalı, kullanırken baktığın, gözlerimin içinden çıkıp, söylerken adını bin kere değiştirdiğim türkümden bu yana yaşanmış en deha fırtınalardan çıkmış sarnıçtan geriye kalan tek iz bu.

Oysa ne çok uğraşmıştı,gidenin ardından üzerine koyduğu şeftali kabuklarının olgunlaşmış büyüleyen kokusunun arkasında ararken onu. Bir daha gelmeyeceğini anladığı anların arkasından yüklendiği intikam saatlerinin hesabını almaya gelmiş olmalıydı.

Olmaması gereken bir yerde olmanın, nahif ve gururlu bir sözcükten daha çok anlamlı olduğundan yola çıkarak yaptığı konuşmaları en anlamlı hale getirmek için, etrafında yığılmış olan kalabalıklar içinden, ruhundan koparttığı parçaya taktığı kanatla aralarından sıyrılıp, özgürlüğünün doruklarında buluştu sevdiğiyle.

Karanlık olmalıydı, her kim olursa olsun, onca insan içinden çıkan ve sevdiğinin omzuna konan o kuş korkmadan dimdik ayakta durabilmeliydi. Aranmaması gereken bir cümlenin arkasından, söyleyememiş olmanın utancını yaşamamak için kullandığı net cümleleri ile ulaşabilmeliydi sevdiğine.

Olabildiğince sade olması gerekirdi cümlelerinin. Günlerdir uzakta kalan yolculukların vermiş olduğu anlamsız resimlerin akılda bıraktığı silik tabloları bir bir hatırlatmak değil, derinden yaralamış bir izin çıkmayan lekesi gibi kazınmalıydı sevgisini anlatırken kullandığı cümleler sevdiğine.

Onsuz gittiği yerlerde bastığı ayakları nasıl derin izler bırakırdı, ben buradaydım, sen yokken gelmiştim, ama hep seni düşünmüştüm demek istercesine büyük ve derin izler bırakırdı yalnızken. Keşke o izleri sevdiğine de bırakabilseydi.

Olmamış bir meyvenin acı tadında aramaktan sıkılmış olsa gerek sevdiğinin sohbetini, o her daim salkım üzümlerden damlayan bir yıllanmış şarap gibi içinde hissetti onu, duyduğu her kelimeden sonra bir nara idi içindeki serserinin atıp da oradan sevdiğinin boynuna dolanarak seni seviyorum nar çiçeğim demek isterdi, isterdi de her yerde ateş böcekleri vardı, etrafı kırmızı ışık huzmeleri ile doldurup, gerçeği bir yalan gibi suratlara çarparcasına atıp, hayaller burada, en yaşanılası şeyler burada der gibi dans ediyorlardı.

Özgürlükler ülkesine giden, son kalkan tren, vapur ne varsa geri dönüşsüz biletlerle doldururdu cebini.

Islanmış kirpikleri istenmediği diyarlara seller ile akarken, arkasına bile bakmadan uzaklaşmak istiyordu bedeni, kendini engelleyen bahar dallarına tutunmuş, ellerini çizen gül dikenlerinden damlayan kırmızı damlaları sellerine katık etmiş, rüzgarın hızına engel olmak isteyen bedenini bir solukta devirip, gül dalında buluvermişti kendisini.

Mis kokan gül kokusu kaplıyordu bedenini, ateş böcekleri ya etrafı aydınlatan, artık kıpkırmızı bir gül idi gülü, biraz parmağından damlayan sevgi damlası, biraz ateş böceklerinin o kırmızı ışığı vermişti gülünün rengini.

İçinden akan sevgi selleri ateş böceklerinin ısısıyla buharlaşıp gökyüzünde buluşarak bembeyaz pamuk yığınları oluşturmuştu, o pamuk yığınlarına bağladığı sarmaşıklarla yaptığı bir salıncağın üzerinde sallanıyordu sevdiğiyle, özgür olmak isteyeni en özgür etmek için gökyüzüne taşınmıştı...prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /

Başa Dön