Öğreneceksin...
Geldiğin gibi gitmesini de bileceksin / Aldığın gibi yollamasını da gerisin geriye
Geldiğin gibi gitmesini de bileceksin / Aldığın gibi yollamasını da gerisin geriye
Sensin aksimin döşendiği / Serseri mayın gibi, / Sensin soluksuz
Saçmalıklar diyar şu üzerini işgal ettiğim / Asık suratlı çengelli iğne…
Yağmursam, / Külçe külçe yağmışsam ellere, / Islatmışsam el pençe gövdeleri, / Senin
Kara kışta yüzüme vuran bir güneş / Tenim alev rengi / Yüreğimin tokmak
Ne zaman biri el uzatsa / Yıldızlar uçuşur göz bebeklerimde / Aklım başımdan gider
*Bu satırlar sana olmalı sana, / Yüreğine düşmeli kelimeler, birer birer... /
Olmamaktan yana mı saymalı cümleleri / İçinde büyütürken eksilmişlikleri, / Saymadan mı gitmeli yoklukları,
Hadi coşalım! / Arsız bir tayın üzerinde, / Oklar fırlatalım, / Güneşin merkezine
Sahi can derdi sadece bedeni vurunca mı baş gösterir. Yoksa içimiz yanınca da mı can derdine düşeriz? Kederde, hastalıkta sağlıkta bir arada olmaya söz verdiren evlilik törenleri de bunun için midir?
Güneş çizdiğin günleri hatırlıyorum kendine, kapkaranlık kozanın içinde. Yetmedi mi artık demiştin bir gün bana, daha ne kadar sürecek bu hayal?
Buluşuruz hepimiz aynı sofrada,
yaralanmış yüreklerimizin türküsünü söyler,
suskunluklarımızı paylaşırız...
Benim de sevinçlerim vardı / Küçücük / Dolar dolar taşardım onlarla / Aydınlatırdım
Kor ateşlere düştüm ah vefalı dost / Adın içimdeki derin bir sızı şimdi /
Bir dost eliydi sana uzattığım / Hani ürkek, çekinerek baktığın... / Belki sen bile
***Kuşlar susmak üzere / Mevsim "Sonbahar" / Doğa örtüsünü örtmek üzere / Birisi
Tarif edilmez duygular içindeyim / Giden olup gidiyorum / Gelen olup susuyorum /
**Fazla mı geldi Gülümseyen sesimin tonu Dudağımdaki gülücüğün resmi Çıkıp gittiniz aniden Yok oldunuz sislerin içinde
Bir şiir yazacağım sana / Bu defa anlayacaksın sana yazılmış olduğunu / Tüm şiirlerin,
Hani öyle üşürsün ki, artık hiç bir şey hissetmez uzuvların, uyuşur kalırsın, manasız bir donukluğun çizgileri oluşur, ardından bir kabuk içindeki parçalanmayı döker, ezip de geçer tüm bedenini, acısı en derinden gelir de yakar her yerini...
İşte ben de öyle üşüdüm gece yarısını beş geçe...
Artık kurşun kalemle yazmak istiyorum yüreğime insanların adını...Silgisi olmayan kalemlerle yazdıklarımı kazırken oluşan yaralardan yer kalmadı silinmeyecek izlere...Dost dediklerim, arkadaşım dediklerim, sevgilim dediklerim...Hepinizi kazımak öyle zor oldu ki yüreğimden..Hepiniz birer parça alıp gittiniz hatta, bense bıraktığınız izlerin silinmesini izledim kenardan, tıpkı bıraktığım izlerin silinmesini izlediğim gibi... Sonra hepinizi tekrar sevdim, bildim ki kim bilir hangi girdaptı sizi alıp götüren...Hepinizi sevdim, hepinizi affettim...Ama artık yüreğimde koyabileceğim bir yer kalmadı hiçbirinizi, bir bir yaraladığınız, o masum yüreğimde...
1972, İstanbul
İstanbul
Sadece yüreğimden düşenler...