Gittin ya, ey malihülya, gergefiyle bir deniz
Boğdu beni, sensizlikten yüreğimde iz kaldı
Ardın sıra serdeli hayallerim çaresiz,
Sevda yetim, aşk öksüz, şair kimsesiz kaldı
Hükmünü mü yitirdi zaman, bu ne acele
Gittin ya, gebe kaldı ruhum bir muaccele
İsyanî bir sukûta mahpus oldu gözlerim
Teslim etti fer’ini kayıtsızca ecele
Gittin ya leylasından ırak bir mecnun kaldı
Vuslat isyankar oldu, ayrılık memnun kaldı
Kef’i bulmadı visal, tıpkı aşk-ı lam gibi
Mim’in ardından bakan bir garibî nun kaldı
Gidince içimdeki sevdam sustu sır gibi
Mührü kaldı kalbimde sızlayan nasır gibi
Hasretin çelmesine takıldı da bir lahza
Büyüdü gözlerimde sanki bir asır gibi
Yar gitti, gam yürüdü, hüznün gölgesi kaldı
Şair’e aşk dağının en sarp bölgesi kaldı
‘Sevdadan ayrılık’a hüküm yazan kalemden
Ben fakirin bahtına hasret belgesi kaldı
Maşuk gitti, aşığa ne şan ne Keşan kaldı
Ne de Keşan fatihi şanlı muhteşem kaldı
Beyhude, ayrılığın savurdu küllerimi
Yangından bitap bir can, mahv-u perişan kaldı
Lal oldu bülbül-ü aşk, metruk kafesi kaldı
Meçhul bir yalvarışın kulakta sesi kaldı
Gidince boynu bükük bir şairin dilinde
Ayrılık türküsünün acı bestesi kaldı
Sanma gidince canan, bakiyede can kaldı
Soyundu renklerinden papatya bîcan kaldı
Bir elinde çantası siyah gözlü bir çocuk,
gözlerinde bir de o mahzun heyecan kaldı.