Güneş doğarken biliyordu bir zamanlar
Yalnızlığımı cihan
Gümüşi değerlerle anılıyordu tarihin
Tek çocuğu olduğum
Ki, yazılmıştı sabırla altın bilincin
Hükmünde güzelliğim
Oysa bu gün, Bismillah demeden
Tutuşuyor yedi tepem batıda
Konaklarım hamaylı,
Göksüyor düşünceler içinde
Bahtımdan yürüyor şehirler
Ağarıyor saçlarım estikçe eylül
“Ana gibi yâr olmaz İstanbul gibi diyar
Güleni şöyle dursun ağlayanı bahtiyar”
Diyordu Fazıl oğlum
İlk gelişimiz değildi bu seninle
Biliyorsun
Anadolu’dur diğer bir adım/ız
Mehmet-i suna, havam bahara çalar
Yazlara yedi çocuk daha
Dokundukça yeşil
Koklandıkça kırmızı
Beşinci mevsim, onüçüncü ay
Çiçeği zekam
Yazılacak yine şair/elerim
Beni dinliyor vatandaşım gözleri kapalı
Resmim nakışlanıyor göz kapaklarına
Kirpiklerinden aşkı renkleniyorum nemli
Sesleriyle çağşıyorum uzaklarda arama
Kaç bin insan, kaç bin yıl sonra
Yorgunum
Erguvan içre
Notalara düşen şiir
Sesim Asya’da, Avrupa’da
Şimşekler çakıyor alnımdan
Mihengiyim kâtibin
Bağrımda sarsıyor ayça
Yıldızım markalı
Geleceğim aynadır
Heceliyorum
Göysümden bir güneş doğar böyle
Yakamozlar sağılır memelerimden
Diz kapaklarımdan dalgalanır gelişmişlik
Göreceksin nasıl çıkacağız kıyılarına
Yüzyılın ahenginde kendimiz olup
Hep kendimiz kalarak
Bir baht-i-yâr-im çünkü Anadolu’dan
İnce belli gümüş-i kemerim Asya’dan
16/04/2010
Sevgili Özbek