_sarıl bana
bende unuttuğun ne varsa, getirdim sana-
saçlarıma göç etmiş şu martılar
ne kadar da beyazlar
ne kadar narin
dokunsan uçacaklar
-dokun bana
içimin özgürlüğüne göz koymuş sesini
çığlığımda bayrak yapayım sana-
eli fenerli gardiyan ruhum;
kendi hapishanesinde mahkum
sor..!
saçlarında pas tutmuş;
parmaklıklar ardını anlatayım sana.
öp beni..
tutuşmuş dudaklarımın kevgiri dişlerimi
kanla kardeş titremeyi
hırsıma ortak duvarları
dölüme mikrop bulaştıran bu mendebur sancıyı
kasıklarımda izi kalmış son sevişmeyi;
geri vereyim sana.
çamura bağrını açmış bu bitmişlik;
infiali kendini göçerten dağ.
yamaçlarımda birleşmez hiçbir kök;
yeşile durmaz umudum..
dallarım yenik gidişine.
gövdeme saklı tek damla can suyu;
bedevi aşkların hedefi.
ucuza gitmiş bir kölenin;
son bakışına yelken açar kirpiklerim.
sor ! bana
retinamda kuruttuğun okyanusları;
anlatayım sana.
hakkı kursağında kalmış bir bebek
mor küfürler savuruyor dünyaya
duyuyor musun?
kaçak aşklara hamile genç kız
kısık bir sancıda doğuruyor yavrusunu
banyo köşelerinde kalmış utanç
ceset torbasında gösteriyor yüzünü
sen de görüyor musun?
bu mezbele
bu iki dakikaya satılmış umut
gazete sayfalarını süsleyen talih
erkek olma mezaliminin eksik dişli gülüşü
ekmek dilenen, kirli ellerin gururuna eş midir?
etme tek kelam..
gidişinin hikayesini anlatıyorum sana.
muhakkak ki bir fıtratın ürünüyüz
etimize ortak ucube bir geçmiş var
tenine rüzgar değen
fahişeler kadar örtülüdür ar-ımız
onuru kadehlerde unutmuş
devrik bir şişenin gölgesinde yaşamışız sevdayı
ihtirasın göbeğine yasladığımız yüz
mor memede dudağı gıdıklayan şehvet
saçlarda kurumayan pişmanlık
kirimize yetmeyen su..
şaşkınlıktan büyümesin gözlerin
bıraktığın emaneti anlatıyorum sana
_dokun bana
eşleşmiş dürtülerimde saklı bir sen
tüyleri utanç dikeni ten
aklını sende unutmuş beni..
kurban edeyim sana-
etme tek kelam
bende unuttuğun ne varsa
geri getirdim sana.
]