beyaz Mercedes’imi bıraktım Hüseyin’e
tahta iskemlenin çivisi şahit
rüzgârın kahvesinde
bisküvi kokulu teybinde Apo’nun
"Sabuha" çalar yanık geceye
"bırakıp gitme dedim..."
"beni terketme"
diyeceğim de yoktu ya
onsekizli yaşımın
platonik aşkına
emmioğlu Ramazan
sempatik vicdansız...
tutup hindiyi birlikte
at susuz kuyuya...
suçla diğer emmioğlu
masum Apo’yu
olacak şey değil
hakikaten biz
bu kadar haylaz
ve unutulmayacak kadar
afacan yaramaz...
şaşkın ördek
bir düğün gecesinde
taştan bir evin
şirin bahçesinde
süzerken kızları
baygın biçimde
sorulacak son adama...
soruver pervasızca
-şu kız kim?
-ablam
çember döndürürdü Kerim
"Tığlı Dede" de
yitirdiği çemberi
gördü rüyasında
buldu ertesi gün
iki gözüm çıksın
yalanım varsa
boğulduğunda Kerim
Adana barajında
evliydi
iki çocuğu vardı
öldükten sonra Kerim’in
dört çocuğu oldu
geçen yıl en büyüğün
düğünü vardı
ve gözlerinde gelinin
son buse yandı
bugün Apo
halâ bakkal
ve oldukça büyük
bir marketi var
emmi uşaklarının
ikisi de müdür
Hüseyin öğretmen
memlekette bir okulda
ve onu gördüğümde
kaçarım halâ
beyaz Mercedes’i
ya hatırlatırsa
soru sorduğum genci
ne olur sorma
utancın kırmızısı
duruyor kulağımda