Dün gece şifremi unuttum, kâbus... Ettehiyyatü’ yü de unutmuştum... Neler oluyor; beğnim bedenime çalım mı atıyor? Beyin miydi? Beğim, beyim... Ses, sesim, sesin. Hey!
Dış çekim, sahne beş... Olay avluda geçiyor; eskitme parmaklıklar ve puslu gök için sigara dumanı lazım. Nalburdan iki kilo sentetik kırmızı yağlı boya. Sığırcıkları salın. Pamuk şeker olmaz, beyaz pamuk bulun. Tentürdiyot katın kırmızıya daha gerçekçi. Ezanı kim okuyacak?
Albümdeki tüm resimlerin arkalarına baktım, şifre yok. Duvarda asılı kaç manzara varsa, söktüm. Halının altı, saksılar, lambalar, araba anahtarı, böceğin kafesi... Yok! Çağrıştırmadı.
İki tesbih bulun, parlamasın ekranda. Yerlere biraz talaş dökün, kurum katın suya. Fırçayı verevine sürün, kat izi oluşmasın.
Kadehlerin altına, şişelerin içine de baktım yok şifre. Gülme! Mum ışığına tutacak ne kağıt var ardında ne de bozuk parayı tarayacağım kurşun kalem...
Yok mu elinizde tahtadan bir kedi... Civardan bir marangoz bulun. Tesbihin birini parmaklıklara asın diğeri aynadan yansısın, ışıkçı depreş.
Belki evet belki şifre yüzlerinde resimlerin... Bakmam. Ya yüzün... Bakamam. Bak “ma”. Temmuza bir kala, hazirandı değil mi gidişin... Baharı az geçmişken: ...........
Buldunuz mu bir müezzin, tamam. Mahyalar mumdan olacak. Işıkçı, tabelacı dokunmasın. Gölgeli çıksın gardiyanların yüzü. Uzun boyluya ceket, kısa olana palto verin. Askerin tüfeğine kasatura takın.
İlk denizi görüşün, çekinişin dalgalardan. Akvuryuma bakmak niye aklıma gelmedi.Hey! Yaklaştım mı? Kuyruklarında mı lepisteslerin, şifrem? Resimler...
Kapı açıldığında gıcardasın, uzun zamandan beri açılmamış paslanmış havası verin. Ne demek gıcırdamıyor.
- Yaşıyorsun
-Öldüm
-Kımıldadın
-Beynin
-Şifre
-Hayalin
-Avlu
-Hayatım
-Resimler
-Kâbusun
-Tesbih
-Allah
-Sen
-Kabir
Son sahne şifre; .......