Çanakkale Kara Savaşlarında Taktik Kararlar

Çanakkale savaşları hakkında kısa bir görüş.

yazı resim

18 Mart Çanakkale Boğaz Savaşından sonra İngiliz ve Fransız donanmasının kara desteği olmadan Çanakkale’den geçemeyecekleri anlaşılmıştı. Boğazdan geçmek için mayınların toplanması gerekiyordu. Mayınların toplanması için kıyıdaki tabyaların susturulması gerekiyordu. Ama bunlar bir türlü susturulamıyordu. Donanmanın yaptığı bombardıman yeterli olmuyordu, çünkü atış yapan bataryalar sabit değildi, o yüzden yakalanamıyordu. Üstelik ağzından duman çıkaran, soba borusundan yapılmış birçok yalancı batarya vardı. Hangisi gerçek hangisi sahte ayırt edilemiyordu. Son olarak üçü denizin dibinde olmak üzere 16 büyük savaş gemisinin 7’si bir günde kaybedilmişti. Diğerlerinin çoğu da yaralanmıştı. Çanakkale’den geçmek için tek çare vardı: Kara harekâtı. Kara harekâtının tek amacı vardı: Kıyıdaki tabyalara ulaşmak ve susturmak. Tabyalar sustuğu anda Çanakkale’den geçilir, Dolmabahçe Sarayının önüne gelinirdi çünkü.

18 Mart’tan sonra Çanakkale için 5. Ordu adıyla yeni bir ordu kuruldu. Komutanlığına Alman Liman Von Sanders atandı. Bir kara harekâtı bekleniyordu ama nereye olacağı bilinemiyordu. O yüzden Troya antik kenti önlerinden başlamak üzere Gelibolu yarımadasından geçerek Saros körfezine kadar yaklaşık 150 km olan bütün kıyı şeridi kontrol altında tutulmalıydı. Ben eskiden çok fazla bir şey bilmeden haritaya bakıp ‘İngilizler neden Saros körfezine çıkmamış?’ diye düşünürdüm. Çünkü Saros körfezinin bulunduğu ince kara parçası ele geçirilirse Gelibolu yarımadasının kara bağlantısı kesilmiş olurdu. Daha önceki ve sonraki savaşlarda olduğu gibi ikmal yolu kesilen ordu teslim olmak zorunda kalırdı. Böyle savaşlara örnek olarak 2. Dünya savaşında İtalya’nın güneyden işgali verilebilir. Ordu güneyden ilerlerken sürekli olarak cephenin biraz gerisinden asker çıkarma ve ikmalleri kesme taktiği güdülmüştür. Yine aynı savaşta Japon Okinawa adası işgal edilirken ABD adanın ortasına çıkmış, denize kadar gidip adayı ikiye bölmüş, sonra iki parçayı birer birer almıştır.

İngiliz ve Fransız ordusunun Saros körfezine çıkamayışlarının iki nedeni vardır. Birincisi, donanma merkezi Limni adasıdır ve Saros körfezine uzaktır. Savaş gemileri oraya gidip gelirken her gün en az iki saatlik fazla yol ve masraf yapacaklardır. Kara ordusuna destek gerektiğinde çabucak ulaşamayacaklardır. İkincisi, burası hem Trakya’dan hem de yarımadadan çok güçlü bir şekilde desteklenmiştir. Bunu kabul etmek gerekir ki Liman Von Sanders yapmıştır. Üçüncüsü, buraya çıkmak kara harekâtının amacına uygun değildir. Amaç tabyaları susturmaktır ve burası tabyalarını bulunduğu yere uzaktır. Bu yüzden buraya yapılacak bir çıkartma uzun vadeli bir iş olacaktır. Düşüncelerine göre can kaybı da çok olacaktır. O yüzden yapmadılar.

Liman Von Sanders tehlikenin farkındaydı. Saros körfezini 2 tümen asker bekliyordu. Gelibolu yarımadasındaki askerlerin çoğunluğunu çekmişti. Ancak daha sonra bu hareketi eleştirilmiştir. Bana göre bir ölçüde haklılık payı vardır. İngiliz ordusu donanmanın vereceği desteğe güveniyordu. Yarımada başlangıçtan askerle dolu olsaydı donanma ateşine çok kolay bir hedef olacaktı. Nitekim daha sonraki çarpışmalarda Türk ordusunun en büyük kaybı donanma ateşi nedeniyle olmuştur. Halbuki böyle olunca asker gücü düzenli olarak zaman içine yayılmış, ordunun saklanabileceği yerler yapılmış ve kullanılmıştır. Çıkartmanın nereye yapılacağı bilinmiyordu. Buna karşı da Tanrı’ya şükür ki Türk askeri ve 19. Tümen komutanı Yarbay Mustafa Kemal vardı.

Çanakkale savunmasında 6 tümen asker vardı. Mustafa Kemal bunların yalnız bir tanesine, o da yedek olanına komuta ediyordu. Enver Paşa ile yaşıt olmalarına rağmen Enver genç yaşta Paşa olmuş, Mustafa Kemal İttihad ve Terakki Partisinden olmadığı için onu eziyordu. Rütbe ve yetki almasına engel oluyordu. Çıkartma başladığında yarımadada fazla asker olmadığı için İngiliz donanmasına düşünüldüğü kadar iş düşmedi. Örneğin Ertuğrul Koyu’nda Yahya Çavuş yalnızca 63 askerle karşı koydu. Bu kadar adam için kocaman gemi toplarını harcamak biraz masraflı olurdu. Kurşun herhalde yeterdi ama onları yenmek için 3000 asker gerekeceğini hiç düşünmemişlerdi. Bu söylenen rakamlar gerçektir. Bu olaylar -inanılmaz ama- gerçekten olmuştur.

Diğer yandan bakıldığında düşmanı hemen denize dökmek gerekliliğinin de bir haklı payı vardı. Yarımada genişliği en geniş yerde 20 km idi. Bu orduların hareketi için dar bir alan demektir. Yani bir kara parçası, bir tek tepe kaybedilirse yarımadanın tümünü kaybetme tehlikesi vardır. O yüzden düşman karada hiç tutunamamalıydı.

Yarbay Mustafa Kemal de ordusuyla olması gereken yere ve üstelik vaktinde gitti. Bunun için yukarıdan bir emir almamış, kendi inisiyatifini kullanmıştı. Zaman içinde rakip ordular birbirine yaklaşıp çatışmalar aralarında 8-10 metre olan siper savaşlarına dönünce donanmanın desteği ister istemez sınırlı kaldı. Kendi adamlarını vurma ihtimali vardı çünkü. Bir saldırı olacağı zaman bombalıyorlardı, kendi güçlerine yol vermek için bombalamayı kesmek zorunda kalıyorlardı. Türkler de bundan yararlanıyordu tabi.

Böylelikle düşman ilerleyemedi ama donanma desteği ve makineli tüfekler nedeniyle de yerinden sökülemedi. Sonra da çekilip gittiler. İki taraftan yaklaşık 250 bin asker öldü. Onlar başarı gösteremedikleri için hiçbir işe yaramadı diyorlar. Ama bizim açımızdan çok işe yaradı. Bize bir Mustafa Kemal ve bir Türkiye Cumhuriyeti verdi.

25 Nisan geliyor. Ben Çanakkale’de olacağım.

18.Nisan.2008

Başa Dön