Dökülür bardağa şetaretli bir el.
Munis buğusunda çayın el çaydan güzel.
Demliğin nefesi yayılır havaya,
Bir şiir kadar latif tebessümünde cananın.
Yürek bir çağlayana döner takılınca has gamzeye…
Tık nefes olur semaver.
Yürek karışınca çayın buğusuna bir düşten uyanır suna.
Kıyamazken uykusuna, kirpikleri tutuşur.
Açılır gök kapıları kanat sesleri aşkın,
Kaplar sinemi.
İncecik parmaklar girer rüyama.
Elif duruşlu bir ceren sununca çayımı.
Bir el tutamadığım ıslanır göz yaşımla.
Çay buğusunda erir yüreğim.
Ellerinden tanırım onu,
İncecik narin ak zambak kokulu.
Başımı döndürür bardağı tutuşu.
Dökülür bardağıma su misali elleri.
Erir yüreğim nefesinin buğusunda.
Bir düş görürüm gün sarısı demlerde.
Dolar içime kokusu nefes nefes.
Çınlar kulaklarımda hep doyamadığım ses…
Yağmur sonrası toprak kokusu, gök kuşağı.
Yedi renk yedi ahenk.
Hayalim hayaline karışır.
Bardağa ay doğar ellerinden.
Çayımda tattır, içimde ateş o peri.
Gamzeleri iner su içmeye pınarlara sular tutuşur.
Yıldızlar hayran hayran seyreder duruşunu.
Ben yedi yerimden vurulmuş , yüreğim avuçlarımda huzuruna dururum.
Erir yüreğim demlediği acı çayın buğusunda,
O gül emsalin gözlerinde kaybolurum…
Ankara, 19.08.2010 İ.K