Cup Cup’larım
Sözcükleri tutamıyorum...
Sözcükler kayıveriyor kağıdın üzerinden...
CC
UU
PP
PP
Sözcüklerin, suyun içine düşmüş gibi çıkardıkları cup cup’ları dinliyorum.. Düştükleri yerde halkalar yayılıyor. Basit fen kurallarını anımsıyorum çocukluğumdan... Anımsıyorum da ne oluyor? Hiçbir şey!... Anımsadığımla kalıyorum...
Bir bakıyorum... Bir görüyorum.. İklimler mi değişmiş? Yoksa, yoksa ben mi değişmişim.. Ayak kayıp düşer gibi patta
Da
Nak düşüyorum bir sevişmenin içine... Pattadanak kopuyor içimde birşeyler...
Anneeeeeeeeeeeeeee !...
Beni çocukluğumun her gece üstümü örtüveren zamanlarının içinden kim çaldı? Kim büyü dedi bana; kim büyülerin labirentlerine düşürdü düşlerimi? Hangi yatağın hangi çarşafında kaldı sessiz gözyaşlarım?
Bırakın beni... Bırakın, martıların çığlıkları, paramparça etsin geceleri.. Bir fısıltının tutsaklığı dökülsün avuçlarımın içine..
Gidilmemiş kentlerin, gidilmemiş sokaklarını arayan insanlar vardır. Onlar gibiyim... Kaldırımlarına anı düşmemiş sokakları arıyorum her gece... Bir ses geliyor.. Bir sese tutunuyorum ellerimle.. Ellerim acıyor.. Avuçiçlerimde düşler geziniyorum. Sıkıyorum ellerimi sıkıyorum, sıkıyorum ! Avuçlarımın içindeki düşler inciniyor. İncinmiş düşleri alıp cebime dolduruyorum. Ceplerimde misket kaçırırcasına, ellerimi ceplerimin üstünde tutuyorum; şişkinlik görülmesin diye...
Yine birileri bir yerlerde düşüyor, sonra ayağa kalkıyor; sonra yine düşüyor.. Cup cup cup... Sözcükler gibi insanlar; düşüyorlar ve kalkıyorlar.. Gecelere ve seslere sığınıyoruz birlikte..
Zamanın elleri kelepçeli...
“Gideceksin” diyor bir ses.. “Kendini kağıtlar üzerine sermekten vazgeçip, sesini de ceplerine yükleyerek gideceksin” diyor sesten bir beden... Sesler nasılda sarıyor insanı; seslerle nasıl sevişir insan duvar diplerinde? Duvar diplerindeyiz belki... Sesleri ceplerimize doldurarak... Duvar diplerine çömeliyoruz. Duvarlarda kocaman kocaman yazılar: BURAYA İŞEYEN EŞŞEKTİR...