Dindar Gençlik Sendromu

Tanrı ve din adına hareket ettiğini iddia edenlerin yaptığı ilk iş, insanları, imanlı - imansız veya dindar-dinsiz olarak iki gruba ayırmak ve bu gruplardan ilkini kayırmak dolayısıyla bunları eşit haklardan yoksun bırakmaktır. Oysa, bu adalet olmadığı gibi bir toplumda benimsenmiş veya kabul edilmiş gibi görünen inançlar da her zaman üstün bir gerçeğin kanıtı değildirler.

yazı resim

Büyük düşünürler kendilerinden sonra gelecek kuşakların da düşünce ve inançlarına yeni yönler ve boyutlar kazandıran önderlerdir. Bunlar, düşünceleri uğruna öldürülmüş, baskı görmüş, hapse atılmış ya da aşağılanmış olabilirler; fakat, bir gün içinden çıkmış oldukları toplumların birer ideal insanı olmakta gecikmezler.

Aydınların çoğu gericilerin ayakları altında ezilmişlerse de Rönesans ve Reformun doğuşu ve günümüzün bilime, hoşgörü ve özgürlüğe dayanan çağdaş uygarlığı, onların yakmış oldukları meşaleler sayesinde gerçekleşmiştir.

Olgun ve uygar insanın görevi, kimin dinli, kimin dinsiz, ya da tanrılı veya tanrısız olduğunu araştırmak değildir. Çünkü, her insanın kendine özgü bir iç dünyası vardır ve hiç kimse ve hiçbir kurumun bu içsel dünyaya karışma yetkisi ve hakkı yoktur.

Bir insanın gerçek değeri, bir dine veya Tanrıya inanmış gibi görünmesinde ve hatta inanmış olmasında değil, ancak, insanlara ve insanlığa karşı duyduğu sevgide, onlar için duyduğu yükümlülüklerin niteliğinde saklıdır.

Bu niteliklerin başında, insanları inançlarının ve renklerinin başkalığına ve kendimiz gibi düşünüp düşünmemelerine göre sınıflandırmamak gelir. Kendi kişisel çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen siyasetçiler evrensel değerlerden yoksun toplumları, bağnazlığın karanlığına sürüklemekle kalmaz, zihinlerin ışığını karanlık söylemlerle söndürmeyi de bir görev bilirler. Bunun içindir ki Allah veya İnşallah gibi sözcükleri ağızlarından düşürmeyenlerin çoğaldığı bir toplumda, erdemlilerin sindiği ve onların şerrinden korunmak için, onların Tanrısına değil, gerçek Tanrıya sığınma zorunda kaldıkları görülür.

Her yeri camikondularla doldurarak, gösteriş, baskı ve zorlamayla din güçlenmez. Ne Çamlıcaya dev cami projesi, ne operaya, ne sinemaya, ne orduevine cami yapmakla gelecek kuşakların dindar olması sağlanamaz.

Hoşgörüsü olmayan, baskıcı ve tornadan çıkmış tek tip dindar gençlik yaratmayı planlayanların
çabaları boşunadır. Çünkü toplum ne dindar, ne de dinsiz gençlik istiyor. Toplum özgürlük istiyor, aş ve iş istiyor. İsteyen dindar olur, isteyen dinsiz. Önemli olan seçme özgürlüğü ve özgürlüktür

Kürtajı bahane ederek kadını iğrenç bir varlıkmış gibi göstermeye çalışmak etik dışı bir tutumdur. Kürtaj bir insanın özel hayatıdır ve tıp alanına özgüdür, ahlaki boyutu da kişiye özgüdür ve bu konuda karar vermek devletin işi değildir. Dinsel veya siyasal yaptırımlar ile insanların özgürlükleri, düşüncelerini açıklama ve karar verme hakları kısıtlanamaz.

Şunu hiçbir zaman unutmayalım: Aslında, gerçek anlamda tanrıtanımaz veya inançsız olanlar, insanları koyun sürüsü gibi gütmek, madden ve manen sömürmek için kendi kişisel kuruntularını, hırslarını, küçük hesaplarını, nefretlerini, hezeyanlarını hatta sapıklıklarını hiç çekinmeden ve korkmadan Tanrıya yükleyenler, sürü sepet hurafeyi sanki dinsel buyruklarmış gibi insanlara kabul ettirenlerdir. Tarihin başlangıcından beri bu tür insanlar ortaya çıkmış ve çıkmaktadırlar.
(Bu yazı için Bertrand Russell ve Cemil Senanın görüşlerinden yararlanılmıştır)

Başa Dön