"Dosluğun kolları çok uzundur, dünyanın neresinde olursanız olun o kollar sizi sevgiyle sarar."- Montaigne-
Bu sözleri ne de doğru söylemiş düşünür.
1999 Marmara depremiyle uzaklaştığım Istanbul'umda, anılarımı ve dostlarımı da bırakmıştım. Önceleri sıklıkla görüştüğümüz dostlarımızla, daha sonra iletişimi faturaları bir hayli kabarık olunca da zora sokmuş ve tek tek ıraklaşmıştık. Yıllar yılları kovalamış ve gönül eleğinde bir kaç dost kalmıştı. Gün geldi göç tekerlekleri yeniden geri dönmeye başladı.
Evimiz onarılmış ve yeniden bıraktığımız yerden başlamıştık. Fakat yaşam arenasında değişen çok şey vardı. Istanbul o İstanbul değildi. Özlenen dostlardan biri ile buluştuğumda; eskileri yad ettik. Sevgiyi harmanladık, gönlümüzde demledik dostluğumuzu, sıcacık kahvelerimizde.
Veda vakti geldiğinde ellerimiz ayrılmak istemez gibi;
" Bıraktığın boşluğu kimse dolduramadı, buna inan." sözleri hala dün gibi sıcak belleğimde.
Bugün de bir mesaj yazmış beni çok mutlu etti sevgili günlüğüm. Dur, seninle bunu da paylaşayım.
" Annem değilsin ama annem gibi hissediyorum seni"
"Eşim değilsin ama sanki eşim gibi yakınsın yüreğime."
" Ne ablam, ne kardeşimsin ama onlardan daha yakınsın kanıma."
"Sana bir ad koyamadım bir ad veremedim, sen bana canımdan daha da yakınsın."
" İste böbreğimi, al senin olsun. İste yüreğimi, bu yürek sana feda olsun. De ki, ölür müsün, evet senin için ölmek değil, ölümden de öte giderim."
Ardı ardına gelen bu mesajların sahibini tam 15 senedir tanıyorum. Ve ben onu bir kış günü sabahın 03:00' de ona tel açarak, denemek istemiştim. Dostluğunu sınamak istemiştim.
" Çok zor durumdayım, gel bana yardım et, lütfen." dediğimde bana sadece
"Adresini ver çabuk" demişti.
Hem de,
"Neden? Niçin? Ne oldu?"
Sorularının hiç birini sormadan....
Dost işte bu...
Uzaklarda da olsa üşenmez, sınır koymaz, dost koşar gelir ve sıcacık bir sevgiyle sarar kollarıyla üşüyen dostunu.
" Dost, soru sormadan dostun ardından giden kişidir"
Emine Pişiren/Bursa/2009