Bir sabah başka bir şehirde uyansam. Güneşli bir gün olsa, gözlerimi kamaştırsa parlaklığı.
Masmavi gökyüzü…
Hüsnü Arkan’ın sesini duysam arada bir:
"Bilmiyorum ne olacak, bakabilsem yarına
Karanlık geldi her yol bana
Her liman bana."
Kuşlar kanat çırpsa, gözümün bakmaya yetmediği engin denizin üstünde. Hafif bir rüzgâr esse ama üşütmese…
Üşütse bile, bir bardak sıcak çaya sığınmalıyım, üşüdükçe daha sıkı kavramalıyım bardağı…
Hüsnü Arkan’ın sesini duysam arada bir:
"Bir dokun bin ah dinle, döner dünya dert içinde
Âdemoğlu nisyan ile biz isyan ile..."
Simitçinin sesini duysam uzaktan…
İki tane muzır çocuk görmeliyim, yaramazlık peşinde… Gülümsemeliyim…
Beyaz köpükleri ardında bırakan bir de vapur görsem. Ona da gülümsesem…
Hüsnü Arkan’ın sesini duysam arada bir:
"Fincana kahve koydum gel aman
Bugün şeytana uydum gel
Ay doğdu dağın üstünden aman aman
Dallarda beyaz çiçekler."
Giden vapurun ardından havayı çeksem içime, duyduğum tek şey huzur olsa. Otursam balkonumda acele etmeden, günlük telaşlardan uzak…
Hiçbir şey düşünmeden, gözlerimi gezdirmeliyim kuşlarda, denizde, gökyüzünde ve güneş pırıltılarında…
Hüsnü Arkan’ın sesini duysam arada bir:
"Dayandım gecenin karasına
Artık kimse kıramaz beni
O kül gibi deniz, o sessiz kız
Kayıp bir sandala binip gitti."
Kayıp bir sandala binip gitmiş kadar rüya, dağın üstünden doğan ay kadar gerçek olsam…
Düşündüm Düşümden Ayrı Kaldım
Kuşlar kanat çırpsa, gözümün bakmaya yetmediği engin denizin üstünde. Hafif bir rüzgâr esse ama üşütmese… Üşütse bile, bir bardak sıcak çaya sığınmalıyım, üşüdükçe daha sıkı kavramalıyım bardağı… Hüsnü Arkan’ın sesini duysam arada bir: Bir dokun bin ah dinle, döner dünya dert içinde Âdemoğlu nisyan ile biz isyan ile...