Büyüdük biz öyle mi?
Zaman çok şey öğretti. Burukluk kapladı içimizi “büyüdüğümüz” kafamıza dank edince. “Ah bir büyüsem”lerle büyüyor her çocuk ve büyüdüğünde içi her ne kadar buruk olsa da çok fazla özlemiyor çocukluğunu…
Özlüyor mu yoksa?
Genelleme yapmadan, “kimilerinin aklı çocukluğunda kalır, kimileri de her şeye rağmen büyüdüğüne sevinir” demek kolaya kaçmaktır. Genelleme yapıp, kesin cümleler kurmak da çok kolaydır, kendi doğrunun, başkaları için doğru olduğunu düşünmek de. Yanlışlıklar görüp ahkam kesmek de…
Konuşmak çok kolaydır.
Yüreğinin dolup taşması karşısında, dudaklarından dökülemeyen iki çift sözcüğün şaşkınlığı ve mahcubiyetidir zor olan, susmaktır mecburiyetten; genelde kelimelerle iyi anlaşmana rağmen, onlara söz geçirememektir bir türlü.
En zoru da, çok şey biliyormuş gibi eminken kendinden, göremediğin bir gerçeğin bir şiddetli tokat gibi patlamasıdır ruhunda. Aldanışların ve kendini aldatmanın geç farkına vardığımızı düşündüğümüz esnada, duyduğumuz hissi bir türlü adlandıramamanın sessizliğidir en yalnız anımız. Artık hiç bir şeyden emin olmamak, evrenin temel yasalarına bile kuşkuyla baktırır. Büyüdüğümüzü en çok hissettiğimiz anlarda yaşamaz mıyız bu duyguları ve taze düşünceler ışık hızıyla geçerken beynimizden, eskileri havada asılı kalmaya başlamaz mı?
Sorular sormak kolaydır; ancak bu soruları kendi bildiklerinin ve doğrularının sınırları dışına çıkarak cevap vermek imkansızdır. Bu imkansızlığı hissettiğin anda, yüz yüze geldiğin gerçek büyümekte olduğundur.